fonetik doğruculuk yazar profili

fonetik doğruculuk kapak fotoğrafı
fonetik doğruculuk profil fotoğrafı
rozet
karma: 1754 tanım: 136 başlık: 14 takipçi: 26

son tanımları


satchvai band

küçükçiftlikpark tövbemi bozduracak band. kaldı 22.
devamını gör...

pendik'te köpeğe tecavüz edilmesi

hayvana şiddet konusu sosyolojik bir vakıa oldu ülkede. işaret ettiği, örttüğü, beslendiği bir sürü şey var. eskiden de vardı gündeme gelmiyordu, şimdi her yer kamera yine devam ediyor. insanlar hayvan işkencecisi olarak görülmekten, kayda geçmekten korkmuyor, bu gerekçeyle geri durmuyor. kayda geçtiği için ceza ve yaptırım daha olası ama cezadan da korkmuyor. cinselliğe erişim daha kolay hatta sosyal medyada hpv aşısı üzerinden bile kadınların artık cinsel özgürlüğüne kavuştuğu kaba saba hakaretlerle konunun altı çiziliyor. karşı cins ile cinselliği yaşaması daha muhtemel ama yine hayvan şiddeti sürüyor. caydırıcılık demek ki dışarıdan sağlanmıyor.
devamını gör...

hoşlanılan kızı başka bir erkeğin profilinde görmek

hoşlanılan kızın başkasının görüş açısı da olsa sahalara dönmesidir.
nerelerde kaldı sözlüklerin biriciği, başlıkların vazgeçilmezi? gözümüz yollardaydı, hoş geldi.
devamını gör...

sedat peker’in bir ton kedi maması göndermesi

bir vatandaşın sedat peker'e reisim diyerek ondan bir şey istemesi.
inanılmaz.
bunu nasıl yorumlarız? sedat peker'den sosyal devlet yardımı, adalet tesisi bekleniyor. sedat peker'e reis diye hitap ediliyor. sedat peker'e bir önderlik, liderlik atfediliyor. sedat peker dua makamı olarak görülüyor. sedat peker'den umut ediliyor. bütün bu beklentilerin nesnesi sedat peker yahu. olayın vehametini vurgulamaya benim türkçem yetmedi arkadaşlar.
devamını gör...

anne yemeği vs hanım yemeği

bu ikisi mutfakta beraber çalışıyorsa bu zamana kadar sıra sıra dizdiğimiz tüm versusları da afiyetle yedirirler bence.
devamını gör...

herkesin sahip olması gereken özellikler

dayanışma bilinci.
madem topluluk halinde olmadan yaşayamaıyoruz, topluluk olabilerek yaşayalım.
devamını gör...

balkonu mutfağa katmak

çünkü balkon da sınıfsaldır.
küçücük mutfağına kapitalizmin aldırdığı ıvır zıvır sığmayınca balkon içeri girer. temiz havaya değil airfryera yer açılır. allahın cezası çok da yer kaplıyor. almasak da olmuyor.

not:airfryer taşlamıyorum, airfryerım var, kullanıyorum. konunun airfryerın şahsiyetiyle alakası yok.
devamını gör...

m2 yenikapı-hacıosman hattı

beni eski hayatıma, evimi de istanbul'un geri kalanına bağlayan hat.

bu metroda yaptığım yolculuk benim için duygusal anlamda çok zorlayıcı olmaya başladı. bir adımı 15 saniyede atabilen çok yaşlı, hiç konuşmayan mendil satıcıları, okulda olması gerekirken plastik şişede su satan tertemiz ve sessiz çocuklar, varlığı belli olmayan öylece yürüyüp vagon sonunda görünmez olanlar... mutlaka sorun bendedir, vagonun sonuna varınca ilk istasyonda iniyorlar mı yoksa hayal kırıklığı ile bir köşede küçülüp küçülüp yer kaplamaz hale mi geliyorlar diye kafama takılıyor yol boyunca. onların bu trene binmeden önce yaşadıklarına ilişkin hikayeler uydururken buluyorum kendimi. ben bu hatta genelde uzun seyahat ediyorum, kendime şöyle derin derin acı çektirmek için yeterli zamanım oluyor. elbette arıza benimdir, mutlaka bu duygular suistimal edilsin diye şekillendiriliyordur tabi, elbette her şeyin en iyisini bilenler bunlara pabuç bırakmıyordur, kolaylıkla "dolandırıcı yahu hepsi, kanma şunlara" diyorlardır bizimkiler dizisindeki rutkay aziz sesiyle. onların duyguları sapasağlam fildişi kulelerde kimselere yem olmuyordur. 10 liralarını suya vermek aptallığına asla düşmüyorlardır, 10 liraları ceplerinde, güvenle seyahat ediyorlardır. satıcılar yaklaşınca kafasını diğer tarafa çevirip her şeyi güllük gülistanlık görmeye devam ediyorlardır. dedim ya başımı çeviremediğim, onların önümden ağır ağır geçisini kafamda daha da yavaşlatarak adeta kaydederek izlediğim için muhakkak sorun bendedir. bir şişe belki iki şişe suyu hiç konuşmadan satın aldığım, parayı uzatırken parmaklarımdan utandığım için benimdir arızalı olan. zaten nereden geldiği belli olmayan bu su sağlıklı mıdır, hijyenik midir, bunları düşünemeyen de benimdir, ne akla hizmet o suyu alıp bir de çantama koyuyorumdur. virüs kapacağımdan hiç mi endişem yoktur? ben aklımı peynir ekmekle mi yemişimdir? ne? zaten ekmek glutenli, katiyyen tüketmemeliyimdir. peynirse laktoz intolerans için faciadır, nasıl yani? benim haberim yok mudur? ya kesin bende de laktoz intolerans vardır. böyle bir cahilliği nasıl yapıyorumdur? bunlar yerine proteinli bir bowl, glutensiz granola ile yemeliyimdir aklımı. ben zaten metro yolculuklarında hep kitap okumaz mıyım? onlarca kitabı metroda bitirmemiş miydim? çıkarıp kitaba bakıyor gibi yapsam, beyaz kablosuz kulaklıklarla o sessiz yürüyüşe kulaklarımı tıkasam? zaten zamanla şeffaflaşır bu satıcılar, görünmez olurlar, belki ara sıra yoksulluğun kokusu duyulur gibi olur ama o kadar da olur, toplu taşımanın cilvelerinden onlar. hele kişisel gelişimimi tamamlayacağım o podcast başlasın, sesini iyice açarım, her şey pozitif olur. sabahtan nefes egzersizimi yaptıysam bana vız gelir bu satıcılar. aklımı başıma, wellness çalışmalarımı da öne koymalıyım. yenikapı'da yepyeni bir ben iner vagondan. yaşasın yoksulların olmadığı sokaklar, istasyonlar. yaşasın sonsuz pozitiflik ve uzun yaşam. yaşasın kafamızı çevirdiğimizde fakirleri yok etme gücümüz. yaşasın mindfullness yaşasın yeşil smoothie!
devamını gör...

benim güzel hatalarım var kadını

canlı müzikte eğlenen biri. gayet de güzel eğleniyor, kimsenin ona katılmasına ihtiyacı yok bence. bu arada aynı canlı müzikte adamlar da güzel hatalarını bağrına basarak dans ediyor.
devamını gör...

milliyetçilik

kağıt üzerinde hiç milliyetçi olmayan devletlerin millet refahı ile milliyetçi erk tarafından yönetilen ya da milliyetçi nüfusu kalabalık ülkelerin refahı kıyaslanarak çağımızdaki tesiri anlaşılabilir.
kağıt üzerindeki milliyetçilik, ırkçılığa bulaşmadan hem de muasır medeniyet hedefine dönük, ilkeli, hesap verebilir, bilimsel usullerle ölçülebilir, şeffaf şekilde uygulanabilir bir şey mi? uygulanmışı var mı?
devamını gör...

kirpi ile mesai sonrası rockçısı

radyoyu açar açmaz bence yaşayan en iyi erkek vokal eddie vedder 'ın bugüne dek seslendirdiği en iyi şarkıyı, black 'i duyduğum yayın. bağıra bağıra da eşlik ettim evde.
insanın en sevdiği şarkı zaman zaman değişir, bu şarkı ama en sevdiğim şarkı olmaya ancak zaman zaman mola verebilir.
var olsun istek sahipleri, var ol kirpi.
devamını gör...

imamoğlu'nun mahkemede çekilen görüntülerine soruşturma

soruşturma esnasında bu görüntüler yeniden gösterileceği için bence bu soruşturmaya da soruşturma açılsın. tutarlılık bunu gerektirir.
devamını gör...

türkiye'de lüks olan şeyler

(bkz: kiraz)
devamını gör...

küreselciler

mükemmel aparat. her yere kopyalayıp yapıştırabileceğimiz biz sözcük. konu ne olursa olsun. mesnet bulamadığımız ne varsa. delil, ispat, ölçülebilirlik falan hiç gerekmiyor. post-truth çağının gözdesi.
devamını gör...

greta thunberg

hakkında yazılanları görünce herkesin medya patronları, dünyanın tüm zenginleri ile birlikte yiyip içtiğini anladığımız, gezegeni yöneten gizli zenginlerin saklı ajandalarına vakıf olduğunu anladığım aktivist.

efendim greta'yı kim piyasaya sürmüş biliniyor, sovos movos sponsoru biliniyor, bütün gizli gündemler böyle alenen, çarşaf çarşaf kahvehane sohbetindeki remzi amca tarafından bile en ince detayına kadar biliniyor. bir greta bilmiyor bu aşikarlığı görünen o ki! bir tek greta'nın ve onu maşa olarak kullanan süper acayip fantazileri olan zenginler bilmiyor.

herkesten daha iyi her şeyi bildiğini iddia etmek nasıl bir şey acaba? "greta var ya onun arkasında masonik vegan lizard tarikatı var haaa ona sakın inanmayın. ben gördüm deri değiştiriyorlardı." gerçekten inanılmaz.

greta'nın üslubu, mimikleri, ses tonu size uymayabilir. kız profiline zaten otistik & bipolar aktivist yazmış. kendisini böyle tanımlıyor, böyle tanı almış. yani sosyal ilişkileri sizin çok alışık olmadığınız şekilde kuruyor, kurmayı deniyor olabilir. sosyal anksiyetesi olabilir. tüm bunlar greta'nın söylediklerini, içeriğini neden değersizleştiriyor? hakkında söylenenlerin çok çok çok azı aktivst eylemleri ile ilgili. "sesini sevmedim, itici, küreselcilerin maşası" gibi tamamen şahsına ilişkin yarısı da kanıtlanamaz komplo teorileri ve bizim kişsel arızalarımızı aksettiren, bizim canımızı sıkan şeyler üzerinden greta'ya etiket biçtiğimiz şeyler.

greta ne diyor peki? iklim kötüye gidiyor diyor. filistin'de soykırım var diyor. burada greta'nın sesine katlanamayanların 3 saat geçiremeyeceği koşullarda aktivistlik yapmaya çalışıyor. şortundan, küresel maşa oluşundan, yüzünden, sesinden başlayarak her şeyi ama her şeyi hedef haline getiriliyor. bu esnada söylediklerinden, eyleminden bahsedilmiyor. çabası değersizleştiriliyor. kimsenin aklına greta'nın bu itici imajı sahiden benim duygum mu? yoksa bu itilciliği özellikle sosyal medyada yayıp bizi dışarıdan böyle duygulandırıyor olabilirler mi? diye bir soru gelmiyor. herkes küreselcilerden akıllı olduğuna çok emin. herkes güçlünün maşası olmadığından çok emin. greta hakkında yayılan bu söylem kimsenin işine yarıyor olamaz, asla bilinçli yayılmış olamaz, asla sözlük kullanıcıları, sosyal medya kaplanları da buna alet oluyor olamaz. harika.

ben aktivizme hayranım. özellikle greta hayranlığım hiç olmadı. ama öyle gayretle öyle iştahla saldırılıyor ki bu kıza, ne dediği öyle bilinçli hamlelerle önemsizleştiriliyor ki daha yakından takip ediyorum. ettikçe de bu henüz çok genç bu insanın farkındalık seviyesine hayret ediyorum. karşısında dikildikleri burada atıp tutanların dediklerinin aksine asıl dünya devleri. israil, amerika, petrol şirketleri. kendisinin sesini sevmeyenlerin bir dakikalığına bile yapamayacağı işler yapıyor. daha önce mavi marmara'da ölenleri, mavi marmara'nın ev sahiplerinden daha çok sahipleniyor. mavi marmara'nın ev sahipleri de "ay şey sesine katlanamıyom ben o kızııaaan"

son gazze eyleminden sonra greta'nın yaptığı konuşmalara baktığımda büyük bir duruş ve kararlılık görüyorum. çoğu insanın ölene dek asla elde edemediği. kendisine o botta neler olduğu, ne hissettiği, bottaki diğer kişiler ilgili ne sorulursa sorulsun çok bilinçli şekilde soruyu bertaraf edip konuyu filistin'e, gazze'ye getiriyor. bütün dünya seni dinlerken, sorular sen kendini öv, kendinden bahset diye hazır kalıp sorulurken, tüm şartlar müsaitken, kendisini partlatmıyor. işte bundan çok etkileniyorum. günlük hayattaki konuşmalarda bile bunu başaran insan yok denecek kadar az. idealini öne koyan, benlik ihtiyaçlarını ideallerine inşa eden bir aktivist.

diyor ki: gazze'ye 100 kg un sokmak için ölmeye hazırım. daha önce birilerinin çok kolayca öldürüldüğü o yolculuğa çıkıyor. size göre şov bana göre bilinçli eylem. çünkü şov için her imkanı varken, elinin tersiyle ve çok kontrollü şekilde reddediyor.

birileri de şortlu diye asla cenete giremeyeceğini gündem ediyor.

gerçekler şurada dururken şort giydiği için, ses tonu için, komplo teorilerini desteklemek bizi önemli hissettirdiği için greta'yı linçlemek ne işe yarıyor?
devamını gör...

ücretsiz hpv aşısı

halk sağlığını tehdit eden bir virüse karşı sosyal devletin sağlık otoritesinin yapması gereken uygulama.

buradan yola çıkıp yine kadın cinselliği ve ahlakı üzerine ahkam kesmek için fırsat kollayan patriyarka muhibi kişiler için üzgünüm. sonuçta hep aynı yerde buluyorlar kendilerini. kendi eylemlerinin sorumluluğunu alamayanlar kadınlara gelince ahlak sempozyumu verir oluyor. kimse de artık bunu yemiyor. hayatları boyunca çok eşli olmamış, bulunduğu köyden çıkmamış kadınlar hpv yüzünden kanser olsun, biz gelip aşı olursak kadın cinselliği patlama yaşar diye aşı karşıtı olmalyı tartışalım. nasıl gelişmiş bir zihin, nasıl parlak bir zeka. sen pavyona gideceksin, karına da hayvandan beter davranacaksın, senin bu ilkel düzenin korunsun diye hasta olup ölecek kadınlar. tamam canım. sen böyle devam. zaten bu nörolojik kapasiteyle gezegen dünyada türünün kısıtlı zamanı kaldığı aşikar.
devamını gör...

gençler iş beğenmiyor söylemi

büyük bir ekonomik-kültürel-sosyolojik problemin tek cümleyle gençlerin sırtına yıkılması bu cümle.

özellikle beden gücü isteyen, ustalık isteyen işlere "çok yüksek" maaşla bile çalışan bulamadığını iddia eden işverenlere bu sorunun bir günde ortaya çıkmadığını hatırlatmak lazım. yükseköğretim giriş sınavlarında toplam 30 net yapan herkesi üniversite mezunu yapıp beyaz yakalı bir işe sokmak peşine düşüren bir sistem var. bu sistemi kim kurdu? kimin menfaati bu kadar çok üniversite? ailelere ve gençlere üniversite mezunu olur olmaz klimalı ofiste dolgun maaşla çalışacağı umudunu kim sattı?
öte yandan bir önceki jenerasyonun iş tanımıyla gençlerinki farklı. sabah sekizde bilgisayar açıp akşam beşe kadar tuşlara basmayı anlamsız buluyor gençler. onları anlamaya çalışmadan üfff iş beğenmiyorlar yorumunu yapıştırmak kimin sığlığı oluyor? yıllardır tam böyle işlerde çalışmış bir insan olarak ben de gençler gibi soruyorum, çok değil 100 yıl önceden bir insanı günümüze ışınlasak bu kadar çok bilgisayar başı insanın ne iş yaptığına nasıl anlam verebilir? bahçıvanın ektiği çiçekler burada, bizim işimizin çıktısı nerede? biz elimizle ortaya bir ürün çıkaramayan bir gruptayız. akşama kadar hareketsiz şekilde bedenimize zarar vererek çalışıyoruz, gençler de bunu saçma buluyor. hemen düşüncelerini küçümsemeden önce biraz düşünsek mi?
gençlerin artık içine doğdukları ortam farklı, daha başka ihtiyaçları var. birçok imkana zaten doğduklarında kavuşuyorlar. şimdi bu çocuklardan ayın ilk yarısını otobüsle, kalanında ise yürüyerek işe gitmelerini beklemek, kendi evine çıkma umudunu tamamıyla ellerinden almak, kuru ekmekle aylar geçirmelerini beklemek boş. 20-30 yaş arası asgari ücret alsınlar isteniyor. çünkü biz öyleydik deniyor. ama senin zamanında asgari ücretin alım gücü ile şimdiki bir değil. kıt kanaat sen geçiniyordun şimdi asgari ücretle yaşamak mümkün bile değil. dijital ihtiyaçları artarken kaynaklarını ellerinden alıp durumu "gençler iş beğenmiyor"a bağlamak biraz da kendi zekamızla, etik duruşumuzla ilgili itirafımız olur sanki.
devamını gör...

numb

ilk gençliğe denk düşmüş şarkı.

hissizleşmekten ne kadar uzaklarda olduğumu bilmediğim zamanlardı, dünyanın yükünü sırtımda taşıyordum sanki, nasıl kendimi kaptırarak dinlerdim. sözler yeni, müzik yeni. sartre'ın bulantı'sını okumuyor da o bulantının kendisiydim sanki. nasıl kederli, ne kadar önemliydim kendi zihnimde. herkesin düşünmediklerini düşünüyordum. endişelerim vardı dünyanın gidişatına ilişkin. o kadar derin sıkıntılarım vardı ki, sıkıntılardan harekete geçemiyordum. pencereden bakıp bunalmaya, etrafımdaki insanları daraltmaya devam ediyordum. çünkü ben tam bu şarkıdaki gibi hissizdim. büyük dertlerim vardı, mesela daha geç saatlerde eve dönememek, mesela daha çekici olamamak, mesela bunları anlayan, onaylayan bir aileye sahip olamamak, ne yapsalar bana yaranamayacak bir aileye sahip olmak, ve uzayıp giden saçma sapan şımarıklıkla doluydum. kederden kafamı oynatamıyordum. sanıyordum ki hissizim.
henüz dışarıya burnumu uzatır uzatmaz yiyeceğim tokatlardan haberim yok.
yılların insanı öyle bir anda bile değil, eze eze uzun uzun nasıl hissizleştireceğinden hiiiç haberim yok.
şimdi hissizleşmemek için direnirken, dönüp gidip o balkondan kederle bakan başımı taşıyan omuzlarımdan tutup sarsmak isterim. sarsıp bir kendine gel salak! demek.
devamını gör...

çay seven adamdan zarar gelmemesi

inanmazsınız çilek kompostosu sevenden bile zarar gelebiliyor.
bu aşırı romantikleşme merakımız yüzünden çaya, çorbaya, sanata, sepete bir dünya anlam yüklemişiz. halbuki dünyanın sonundan bile çok şey beklememek lazım.
devamını gör...

alttaki yazara bir film bırak

(bkz: bir düşüşün anatomisi)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim