#ödüllü filmler
drama
9 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

ciddi, kibirli, egoist, bastırılmış, daddy issues artı mommy issues'dan mustarip bir piyano öğretmeni olan erika'nın hafiften yanık olduğu öğrencisine yazdığı bdsm mektubu içeren film.

ekşi'de ya da başka bi yerde görmüştüm şu cümleyi: "haneke huzursuz seyirler diler." ha, tam öyledir işte.

filmle ilgili komik bir anım var: erika'nın film dükkanında porno izlediği sahnede bilin bakalım kim odaya girmişti?
devamını gör...
daha önce bir michael haneke filmi izlemediyseniz, sinema adına çok şey kaybetmişsinizdir. özellikle bu filmi ile haneke filmlerini, izlenecekler listesine alınız. bana göre bu film, sinema tarihine geçecek derinliktedir. film hakkında yorum yazsam kesin taraflı olur. biz en bi’iyisi kitabına dair notlar düşelim.

nobel edebiyat ödüllü avusturyalı yazar elfriede jelinek’in “die klavierspielerin” adlı romanının uyarlamasıdır. film, fransa / avusturya ortak yapımıdır. kafa rollerini isabelle huppert ve benoit magimel paylaşırlar. huppert bu filmi ile bir ton ödül alır. cannes en iyi kadın oyuncu ödülü bunlardan biridir.

kitap yayımlandığı yıl özellikle aşırı sağcılar tarafından çok eleştirilir. baskılar o kadar artar ki, kitap hakkında içerdiği sözüm ona müstehcen söylemler yüzünden dava açılır. bu arada yayınevi baskıyı dağıtmaz ve bazı satırları sansürleyerek ikinci baskıyı yayımlar. bu resmen aptallıktır. kitap, bir kadının cinselliğini de içerir ama kitabın anlatmak istediği bu değildir. efendim avusturya mahkemesi kitap için “sansürlenemez! yayımlanmasında bir sakınca yoktur.” kararı verir. sonraki baskılar sansürsüz yayımlanır ve yıllar sonra yazar nobel edebiyat ödülü olarak ülkeye büyük bir gurur yaşatır. biz bu sağ zihniyetleri boşa eleştirmiyoruz. alayı sığ bunların.

filme çok girmeden yazıyı bitirelim çünküm izleyiniz efendim. filmin içindeki küçük sahnelere takılmayın. anlatılan “insan” hikayesidir.

kitaptan bir alıntıyla son noktayı koyalım;

"pencereler ışıktan parlıyor.. kanatları bu kadına açılmıyor.. herkese açılmıyorlar.. ne kadar istese de, iyi insan yok…”

kitap 1983 yılında çıkar, filmi 2001 yılıdır. yazar ise 2004 yılında nobel ödülü alır.

kaynak: kitabını okuduk, filmini izledik, görüşümüzü yazdık.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bence bir başyapıt olan michael haneke filmidir.

film 2001 yılında vizyona girmiştir ve birçok ödül kazanmıştır. filmin yönetmenliğini michael haneke görüntü yönetmenliğini ise christian berger üstlenmiştir. senaryosunda ise michael haneke yer almıştır. film elfriede jelinek'in die klavierspielerin adlı romanının uyarlamasıdır.

la pianiste 2001 cannes film festivalinde hem büyük ödülü, hem en iyi erkek oyuncu, hem de en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmıştır.

filmin oyuncu kadrosunda ısabelle huppert, annie girardot, benoît magimel, susanne lothar, udo samel, anna sigalevitch, cornelia köndgen, thomas weinhappel gibi isimler yer almıştır.

filmde üç oyuncu çok hoşuma gittiler ve onları ayrı bir gözle izledim, gerçekten çok başarılı bir performans sergilemişler. ısabelle huppert, annie girardot ve benoît magimel. bu üçlü filmin başarısında büyük rol oynamışlar.

filmin konusuna gelecek olursak, film 40 yaşlarında bir piyano öğretmeninin yaşantısını anlatıyor. öğretmenimiz son derece korumacı olan annesiyle yaşıyor, babası akıl hastanesinde, kendisi ve annesinin ilginç hayatı tabii ki öğretmenimizin hayatında olan garipliklerle birleşiyor ve ortaya rahatsız edici bir film çıkıyor.

film her yönüyle kusursuz bir film. o yüzden bence başyapıt bir film. teknik anlamda kusursuz, senaryo, müzikler, kamera hareketleri, yönetmenin anlatış biçimi hepsi çok başarılı.

michael haneke la pianiste filmine çok güzel bir film demek içimden gelmiyor, çok rahatsız edici bir film. izlenmesi gerekir.


filmin sürekli gerilim anlamında tırmanması çok hoşuma gitti, sürekli kan dondurucu bir şeylerle karşılaşıyoruz. bunlar sakin şekilde gelişiyor ve çok başarılı şekilde işleniyor. küvette vajinasını kanatmasını ağzım açık izledim, şaşırdım. öğrencisini azarlayıp, porno film izlerken peçete koklamasına şaşırdım. sürekli şaşırtan ve ürperten bir film. annesiyle cinsel ilişkiye girmek istemesine şaşırdım, sürekli şaşırdım.

baskıyla yaşamış ve kendi içine kapanmış bir insanı izletmek çok iyi şekilde yapılmış. ders çıkarılması gereken bir eser.
devamını gör...
michael haneke ile yeni tanıştım. bu izlediğim ikinci filmi ve bu yönetmen bende derin hayranlık uyandırıyor.
efsane bir film.
haneke bana tanimlayamadiğım duygular hissettiriyor. karakterlerle bağ kuramiyorum.sevemiyorum ve nefret edemiyorum.
gerçekten sadece izleyiciyim ve film etrafımı sarmış durumda.sanal gerçeklik etkisi yaratıyor bende. nereye dönsem kafamı nereye cevirsem film devam ediyor ama film olduğunun da farkındayım. bunu nasıl yapabiliyor.

olaganustu bir güç bu.

film mazoşist duygulara sahip bir kadının yaşadığı/ yasayamadigi bir aşkı anlatıyor.
film sexin etrafında dönüyor ama sex yok.
film aşkın etrafında dönüyor ama aşk yok.
her şey var gibi yok gibi.

ve finaliyle vurucu.

bu da filmde çalınan o etkileyici müzik.
buradan dinleyebilirsiniz
devamını gör...
yine son derece rahatsız bir filmle karşımıza çıkar micheal haneke. 2004 yılında nobel edebiyat ödülü alan elfriede jelinek'in die klavierspielerin adlı romanının uyarlamasıdır. alabildiğine psikolojik bir filmdir. ana karakterimiz 40 yaşını aşmış, şık giyinen, güzel ve saygın bir piyano öğretmenidir. ancak bilirsiniz ki davranışlarımızı sosyokültürel gelişmişliğimiz yahut cebimizdeki para değil psikolojik sağlamlığımız belirler. ana karakterimiz hayatı boyunca annesiyle birlikte yaşamıştır, babası deli hastanesine kaldırılmıştır. anne absürt derecede kontrolcüdür ve kızının kendisinden habersiz birkaç saat eve geç gelmesine bile izin vermez. hem anne hem baba ilişkileri kötü olan piyano öğretmenimiz ise ne sevmeyi ne sevişmeyi bilmemektedir. sevmeyi mantıksal temellere dayanmadığı için saçma bulur, sevişmeyi de sadece yetişkin filmlerinden gördüğü haliyle kabul etmiştir. borderline kişilik bozukluğu ve mazoşist eğilimelere sahip karakterimiz öğrencilerinden partnerine kadar kimseyle dengeli bir ilişki kuramamaktadır. ebeveyn-çocuk ilişkisinin insan psikolojisi için ne kadar kritik olduğunu çözümleyebilmek için izlenmesi gereken çarpıcı bir filmdir la pieniste.

filmle ilgili yakaladığım bazı detaylar ve tespitler ise şöyle: erica'nın annesinin evindeyken ışık gördüğünü neredeyse hiç hatırlamıyorum. ancak erica ders verirken sürekli pencereden dışarıya bakıyor. bunu erica'nın annesinin despotizminden kaçmayı içten içe istemesine yoruyorum. peki neden kaçmıyor? narsist insanlar sizi öyle bir manipüle eder ki, size o kadar değersiz hissettirir ki o konumdan kolay kolay kurtulamazsınız. öncelikle sizi değersiz hissettirdiği için sevgiye layık olmadığınızı düşünürsünüz. sonrasında narsist insan size sevgi verdiği için onun muhteşem olduğunu düşünürsünüz. erica'nın walter'a "içinde hiç asilik yok mu?" diye sorması da güzel bir ironik anlatım olmuş. ikinci olarak çokça tartışılan jilet sahnesinin mastürbasyon olduğunu düşünmüyorum. bu tip insanlar hem kendisini hem diğerlerini cezalandırmayı sever çünkü içten içe hissettiği aşağılık hissini kendisine ve başkalarına yansıtır. vajinasına jilet bastırmasının da cinsel dürtüsünü bastırma amacıyla yapıldığını düşünüyorum çünkü kendisi tüm hayatını mantıklı, duygusuz ve rasyonel ilkelere dayandırmaya çalışıyor. "hem sonuçta aşk bayağı şeyler üzerine kurulur, değil mi?" demesinden ve annesinin sürekli rasyonel davranması üzerine tavsiyelerinden anlayabiliriz. erica da kötü durumuyla bir savaş yolu olarak bastırmayı seçiyor. son sahnede bıçakla kalbinin üstünden kendini bıçaklaması da bu teoriyi doğrular nitelikte. erica'nın, annesine cinsel olarak saldırısından sonra annesinin "uyuyalım, yarın için enerji toplamalısın, bir öğrenci yerine çalacak olsan da dikkat etmelisin" minvalindeki yaklaşımı annesinin de bu yolu seçtiğini gösteriyor. üçüncüsü ise ilişkilerinde ya çok baskın ya çok sönük olmayı tercih etmesi. bazen annesine karşı baskın olabilirken bazen kölesi olmayı kabul ediyor. bazen walter'ın seks sırasında sadece kendisine bakmasını, hareket etmemesini ve konuşmamasını talep edecek kadar otoriterken bazen de walter'ın kendisini dövmesini isteyecek kadar pasif bir konuma sokuyor kendisini. bu da psikolojik dengesizliklerin bir diğeri.
asıl derin olan karakter walter gibi geliyor bana. yazar burada yakışıklı, sanatta da sporda da iyi, adeta bir übermensch yaratmış. bu karakter psikolojisi en az asgari miktarda düzgün birisi. sonra ne oluyor? tecavüz edecek kadar kaba birisine dönüşüyor. ancak tecavüz ederken karşıdakinden sevgi bekliyor, çünkü kendisinin tecavüz etmediğine, erica'nın da bunu istediğine inandırmak istiyor kendisini. temel sebebi ise walter'ın git-gelli bir ilişki istememesi. bir gün kendisini uzaklaştıran diğer gün kendisini onun kollarına bırakan, bir yandan sevişmek isteyen diğer yandan buna sevişmek bile denmeyecek hareketler yapıp işi yarım bırakan öteleyen erica'yı istemiyor ve en sonunda delirip ipleri eline almak istiyor. velhasıl kelam dibine kadar psikolojik çözümlemeler içeren bir film izlemek istiyorsanız doğru filmi buldunuz.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim