1938 doğumlu norveçli aktris. adı, norveççe 'hayat' anlamına gelmektedir. kariyerinin seyri, isveçli efsane yönetmen ıngmar bergman'la tanışmasından sonra olmuştur. yönetmenle hem iş, hem de özel hayatında birliktelik yaşayan liv ullmann, persona, shame, the passion of anna (1969), cries and whispers (1972), autumn sonata (1978) gibi filmlerle kendi sinemasını da en üst noktalara taşımıştır.
devamını gör...
her seferinde, 'ben yine aşık oldum buna ya, hay aksi' diyip, kendimle eğlenmeme sebebiyet verebilen kadın.

huzur hanım.
devamını gör...
tokyo'da küçük bir hastanede dünyaya geldiğinde hemşirenin annenin kulağına eğilip fısıltıyla "korkarım ki kız. kocanıza kendiniz mi söylemek istersiniz?" demesinden kız olmasının hoşnutsuzlukla karşılandığını anladığımız bebek, yıllar içinde sinema sanatının saygın oyuncularından biri olacak liv ullmann'dan başkası değildir.

iki çocuklu norveçli bir ailenin küçük kızı olan liv, kötü rüyalar gördüğünde pencereye gidip ay'dan sevdiği hiç kimsenin kendisini bırakıp gitmemesini dilermiş dilemesine ama bu dilekleri altı yaşına geldiğinde babasının onu bırakıp ebediyete gitmesine mani olamamış. birlikte altı yıl geçirdiği fakat kızına geride tek bir gerçek anı bırakmayan babanın derin boşluğu, liv ullmann'ın daha sonraları yaşayacağı olayların içine yığıldığı bir oyuk olacaktır. bir gün tüm bebeklerini toplayacak, babası yalnız yatmasın diye onun mezarına gömecektir. o gün bebekleriyle birlikte çocukluğunu da gömmüştü belki de...

küçük, zayıf ve vahşi bir çocuk olan liv, sıra dışı her çocuk gibi saatlerce oturmanın, sıkılmanın, akran şiddetine maruz kalmanın müsebbibi okuldan bir çırpıda nefret eder. her fırsatta kaçar çocukluğun hapishanesinden. nefreti öyle büyüktür ki, yemek dersinde sert öğretmenin hışmından ve okul denen azaptan kurtulmak için ayağına kaynar su dökmekten çekinmeyecektir. hastane de hemşireler tarafından diğer hastalara okul kaçağı olarak takdim edildiğinde bu kez oradan da kaçacak, bahçede gördüğü bir doktora sarılıp ondan babası olmasını isteyecek, böylece psikolojisinin bozuk olduğu havası yaratmayı başaracak ve o saatten sonra ciddi bir hasta muamelesi görecektir. okulda her hafta kendi yazdığı, yönettiği ve ana rolünü oynadığı tiyatro oyunları sergilese de 17 yaşına geldiğinde, bütün gün can sıkıntısıyla oturmak zorunda kaldığı okulla bağını koparacaktır.

liv ullmann'ın çocukluğuna dair bu anılarını 1988 yılında yazdığı, türkçe'ye "değişim" şeklinde çevrilen przemiany adlı kitabından öğreniyoruz. çocukluk ve gençliğinden kesitlerin sanat dünyasında yaşadıkları ve hissettikleriyle iç içe geçtiği bir anlatım üslubuyla yazılan kitap, ilk elde daha çok ullmann'ın ingmar bergman ile olan ilişkisi bağlamında merak ediliyorsa da okurunu birçok açıdan etkilemeyi başarıyor. henüz elli yaşındayken yazdığı kitabında; hayatı filmlerde rol yapmak, sektörün gerektirdiği ilişkilerde çeşitli maskelerle yaşamak zorunda kalan bir kadının ruh dünyasına konuk oluyor, görünenin ötesine, maskelerin ardındaki iç alemine tanıklık ediyoruz. kitabın içeriği, sanat yaşamında yüzlerce kez verdiği" ingmar ile çalışmanın ne kadar fantastik olduğu" temalı röportajlardaki gibi bir yüzeysellik ve maske barındırmıyor.

ingmar bergman'la yaşadığı beş yıllık ilişkinin meyvesi olarak doğan ve yeterince ilgilenemediği için hayatı boyunca acı çektiği kızı linn'e ithaf ettiği kitabında bergman'ı anlatının tamamına içkin olarak görmek mümkün. ullmann'ın bergman'la olan büyük ve sancılı aşkı, kitaptan pek çok anekdotun kullanıldığı 2012 yapımı liv & bergman adlı çarpıcı belgeselde de izlenebilir.

liv 17 yaşında londra'ya tiyatro öğrenimi için gider on sekizinde oslo'ya döner. her şeyi öğrendiğini, oyunculuğu çözdüğünü düşünmektedir. lakin oslo'daki tiyatro okulu sınavında ilk ona giremez, sınavı kazanamaz. isminin yer almadığı on kişilik listedeki tüm isimleri ezberleyinceye kadar bakakalır. ama eve dönmez, günübirlik işler bulur, çalışır. ta ki küçük bir taşra tiyatrosunda onun yaşında birine gereksinim doğana kadar bir şekilde oyalanır. ilk rolü anne frank, yıllık kazancı 600 dolar olacaktır. saatlerce hiç usanmadan yapılan provalar, perde açılmadan salondan yükselen uğultu, izleyiciler, ışık, heyecan, gerilim... dünyada en çok olmak istediği yer sahnedir ve artık oradadır. değerin, başkalarının beklentilerine uygun yaşayıp yaşamaman ve kadın olarak seni beğenenlerin sayısıyla ölçüldüğü piyasada kısa sürede tanınır, ardından sinema serüveni başlar ama tiyatroyla bağı her daim devam edecektir.

liv ullmann henüz televizyonun olmadığı bir çocukluk geçirmiş, dini hassasiyetleri kuvvetli muhafazakar bir çevrede büyümüştür. o nedenle onun sahne sanatlarına gönül vermesi, meslek olarak oyunculuğu seçmesi ve giderek beyazperdede görülecek olması ailede skandal olarak karşılanır. seçtiği meslek küçümsenir, ullmann adına yakıştırılmaz. bazı akrabalara göre babası onun bu hallerini görmeden ölmekle iyi yapmıştır. başka bir amca ise ilk filminin gösterimini durdurabilmek için oslo sinemaları müdürüne gidecektir. liv ullmann onlara göre sahnenin tuzağına düşmüştür ve artık kendilerinden biri değildir. o ise hiçbirine kulak asmadığı gibi tüm bunları yıllar sonra "benim zamanımda 'kadın özgürlüğü' henüz trondjhem'e ulaşamamıştı." diyerek tolore etmeyi tercih edecektir.

kısa süre sonra ünü ve iş hacmi artacak bir yandan norveç tiyatrosunda ibsen'in damga'sını oynarken isveç'te bir amerikan filmine başlayacak arada üç kez los angeles'a yolculuk yapacaktır. ayrıca masada okunacak senaryolar, daktiloda yazılacak kitap beklemektedir. yalnızca bir saatlik huzur için yalvaracak, hiçbir şey yapmamanın özlemini çekecektir. bu süreçte en çok vicdanını rahatsız eden küçük kızı linn ile ilgilenememek olacak, kendini yetersiz ve kötü bir anne olarak görecektir. belki de liv'in kızı linn ile olan bu ilişkisi bergman'ın güz sonatı filminin kanavasını oluşturacaktı. güz sonatı'nda liv ullmann kendisi ve kız kardeşiyle ilgilenmeyip bencil bir yaşam yaşayan piyanist annesiyle hesaplaşırken aslında belki de kendi anneliğini yargılıyor, kesip biçiyordu. o filmde ingmar bir de kendi babalık performansını masaya yatırsaymış belki daha çarpıcı bir film çıkabilirmiş. zira liv'in dediğine göre ingmar, fiziksel olarak kızının yakınında fakat ilgi alaka olarak çok uzağında bir babalık profili sergiler.
(linn büyüyünce gazeteciliği seçer. aynı zamanda altı romanı olan bir edebiyatçıdır. babası ile anılarından yola çıkarak, anı ile kurmacayı harmanlayarak yazdığı otobiyografi niteliğindeki huzursuzlar adlı kitabı yapı kredi yayınları tarafından türkçeleştirilmiş, okumak lazım.)

liv ullmann'ın 1988'de yazdığı kitap; sanatçının tüm o ışıltılı yaşam içinde yalnızlığını, güvensizliğini, korkularını, aşklarını, yaşadığı değişime etki eden önemli olayları duygu dünyasını ortaya sererek ilginç bir kurgu ile aktardığı değerli çalışma olmuş. söz uzadı o yüzden hayatına en büyük etkiyi yapan ingmar bergman ile ilgili olarak anlattığı anekdotları ilgilisi liv & ingmar adlı belgeselde bulabilecektir.
devamını gör...
1938 japonya doğumlu norveçli aktrist, yazar. hayat arkadaşı ve kızının babası ingmar bergman filmlerinde oynamış, bu rollerle tanınmıştır.
persona ve güz sonatı ayrıca yedinci mühür'de de oynamıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
bugün doğum günü olan 1938 japonya doğumlu norveçli oyuncu.

genellikle hayat arkadaşı ingmar bergman filmlerindeki oyunculukları ile tanınmış olup bir kitabı bulunmaktadır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
persona'da oynuyor muydu bu abla?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"liv ullmann" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim