1.
tam adı steven patrick morrissey olan modern zamanın en iyi söz yazarı/şairlerinden. (bkz: the smiths) ile yaptığı şarkılar, solo albümleri vs hepsi oldukça duygu yüklüdür. leonard cohen gibi afilli aşk şarkıları, dolambaçlı söz oyunları yerine direkt olarak ne hissediyorsa söyler. erkekler ağlamaz tavrından ziyade; omzunda ağlamama izin veriyor musun kadınım? diyebilecek kadar saftır onun hisleri, kalemi. yalnızlığı, karşılıksızlığı sözlere güzel döker. sever, sayar, ellerinden öperim bu amcamın.
devamını gör...
2.
rezil bir kişiliğe sahip ingiliz müzisyen, söz yazarı. büyük faşisttir. tabi sanatına edecek laf yok. ne yaparsam yapayım kopamıyor dinliyorum. dili de serttir. et yiyenlerden, hiphopçulardan ve kraliyet ailesinden hoşlanmaz.
et endüstrisinde çalışanları, yahudi öldürmüş nazilere benzetmektedir. öyle manyak bir vegan.
''hiçbir şey yapmamak bana büyük zevk veriyor ve inanın, bunu yapmakta çok başarılıyım.'' diye de bir sözü var. sevdiğim bir sözüdür.
et endüstrisinde çalışanları, yahudi öldürmüş nazilere benzetmektedir. öyle manyak bir vegan.
''hiçbir şey yapmamak bana büyük zevk veriyor ve inanın, bunu yapmakta çok başarılıyım.'' diye de bir sözü var. sevdiğim bir sözüdür.
devamını gör...
3.
bir insan aynı anda ne kadar özgüvensiz ama bir o kadar da egolu olabilir diye düşünürseniz aklınıza morrissey gelsin, şarkılarına lafım yok dinlerim aslında ama kişiliği çok orantısız geliyor bana, çelişki dolu yaptığı şeyler. özgüvensizlikten virgin bir bar entelektüeli olarak takılıyor ama aynı zamanda egosunu da basıyor insanlara, faşistliği hakkında bir şey demek ne kadar doğru bilemem, ingiliz sonuçta ama kendisinin çok da sağlam biri olduğu söylenemez.
devamını gör...
4.
“her gün pazar günü sanki,
her gün sessiz ve gri [...]
nasıl da içtenlikte dilerdim,
burada olmamayı,
bombalamayı unuttukları,
bu kıyı kasabasında.
gel, gel. gel, atom bombası, gel.”
morrissey, s. p. “everyday is like sunday.” viva hate, 1988.
the smiths’in efsanevi vokalisti steven patrick morrissey’nin bu kadar içtenlikle nefret ettiği bayık kıyı kasabasının neresi olduğu bilinmez. ancak felsefesi ile biraz olsun haşır neşir iseniz tahmin edersiniz, onun burada değindiği salt kişisel bunalımın çok ötesinde bir olgudur. yani derdi sadece kasabanın tahammül edilemez derecede sıkıcı olması değildir. morrissey’nin şarkı sözlerinde britanya genel olarak boğucu bir ülke olarak anlatılır. aile, okul, kilise gibi toplumsal kurumlar hoşgörüsüz ve baskıcı, kişilerarası ilişkiler ise yüzeysel ve sorunludur. sonuçta orta sınıfın dar görüşlü ve geri kafalı değerlerine karşı açılmış bir savaştır onunki. yetişkinlerin kaba ve zevksiz dünyasına ayak uyduramayan, duygusal, ince ruhlu, utangaç gençlerin öykülerini anlatır. sürünün dışında kalıp farklı takılmayı seçenlerin başlarına nelerin geldiğini, onların nasıl hor görüldüklerini, itilip kakıldıklarını iyi bilir morrissey.
belki de bu eğilimi yüzünden morrissey sık sık 19. yüzyılın ünlü şairi oscar wilde ile karşılaştırılır. her iki sanatçının da anglo-irish yani ingiliz kökenli irlandalı olması, toplum değerlerine kafa tutmaları, hem tantanalı hem de ince esprilerle bezenmiş bir ifade tarzını seçmiş olmaları bu benzetmeyi kaçınılmaz kılıyor galiba. her ikisinin de cinsel eğilimlerinin spekülasyon konusu yapılmış olması da bir başka benzerlik. ancak bu karşılaştırma ingiliz kültürünün parametrelerinin dışına çıkamayanların başvurduğu hayal gücünden yoksun bariz bir benzetme... morrissey, sofistikasyonu, işlediği konuların ciddiyeti, bireyselliği ve anti-sosyal tavrı açısından 19. yüzyıl fransız sembolist şairleri rimbaud, mallarmé ve verlaine’e, özellikle de baudelaire’e çok daha fazla benzer.
sembolistlerin başını çeken charles baudelaire ’in sıkça kullandığı spleen (sıkıntı) temasının izlerini morrissey’nin every day is like sunday ya da william, it was really nothing gibi şarkılarının sözlerinde bulmak mümkündür. the smiths’in still ill adlı parçasındaki hava ise baudelaire’de sık görülen sapkın ve hastalıklı şehveti andırır. sıkıntılı ve tekdüze bir yaşamdan kaçış arzusunun dile getirildiği there is a light that never goes out ise baudelaire’in anywhere out of this world veya l’invitation au voyage adlı şiirleri ile karşılaştırılabilir. ama biz istediğimiz kadar yırtınalım... sonuçta bildiğim kadarıyla morrissey’nin yapıtlarında sadece üç şairin adı geçiyor: william shakespeare, william butler yeats ve john keats.
bir sanat eseri ile onu yaratan arasındaki ilişkileri didikleme eğilimi yaygındır. buna rağmen morrissey’nin sözlerinde her zaman kişisel deneyimini aktardığını ve değindiği o sorunlu, kırılgan gençlerin de hep kendisi olduğunu varsaymak saf yüreklik olacaktır. ne de olsa anlattıklarının ne kadarının kurgu, ne kadarının da yaşanmış olduğunu kestirmek olası değildir... ancak bu yanılgıya düşmek kolaydır zira morrissey’nin efsane statüsüne sahip olması rastlantı sayılmaz. çarpıcı şarkı sözleri, kusursuz müzisyenliği ve duru vokalinin yanı sıra, gerçek yaşamı ile şarkılarındaki kurgunun katıştırılması ile oluşturulmuş biraz sorunlu ama eşsiz bir personası vardır morrissey’nin. bazen bunun bizzat kendisi tarafından tezgâhlanmış hatta tasarlanmış olduğunu bile düşünüyorum.
insanlar onu karanlık ve bunalımlı bulsa da, ben morrissey’i en önemli şairler arasında sayıyorum. yapıtları belki ilk bakışta pek neşeli olmasa da, onun derdi ruhsal bunalımın promosyonunun yapmak değil, hem kendisine hem de dinleyicisini katarsis sağlamaktır. morrissey beni bazen eğlendirir, bazen düşündürür ancak her zaman kendi yaşamıma ait bir şeyleri bulurum. hemen her parçada başka bir unutulmaz bir laf muhakkak bulunur:
lütfen beni evime bırakma. zira orası benim evim değil, onların evi ve artık istenmiyorum orada ''there is a light that never goes out''
yaş günün kutlu olmasın demeye geldim ''unhappy birthday''
bu gece dışarı çıkardım ama giyecek bir dikişim bile yok ''this charming man''
yaşamın daha güzel yanları vardır. biliyorum çünkü sık olmasa da gördüm onları ''still ill''
asın lanet diskjokeyi! yakın lanet diskoyu! çaldıkları müzik bana değin bir şey anlatmıyor ''panic''
büyümek istemeyen, ele avuca sığmaz oğlanlara hadleri bildirilmeli ''barbarism begins at home''
bira kasasını açarken antonius’un kleopatra’ya dediği gibi: daha yeni keşfettim. bazı kızlar diğerlerinden daha büyükmüş ''some girls are bigger than others''
p.s: pazar günü ile ilgili olan başka bir ünlü parça daha var. 1972 yılının 30 ocak pazar günü, kuzey irlanda’da insan hakları ihlallerini protesto etmek için yapılan yürüyüş sırasında britanya askerleri tarafından açılan ateş sonucunda 14 kişi öldü. tarihte bogside katliamı olarak bilinen bu olay u2’nun sunday bloody sunday adlı parçasına esin kaynağı oldu. vokalist bono’nun konserlerde genellikle bu bir başkaldırı şarkısı değildir... diyerek sunduğu bu şarkı, u2’nun klasiklerinden biri olarak kabul edilir.
devamını gör...
5.
but jesus hurt me,
when he deserted me, but, i have forgiven you jesus
for all of the love,
you placed in me when there's no one i can turn to with this love
why did you give me so much desire,
when there is nowhere i can go to offload this desire?
and why did you give me so much love in a loveless world,
when there is no one i can turn to
to unlock all this love?
and why did you stick in self deprecating bones and skin?,
jesus do you hate me?
why did you stick in self deprecating bones and skin?
do you hate me?, do you hate me?
bu zamana kadar üzerinde en çok düşündüğüm şarkılardan biri i have forgiven jesus. neye inanmam konusunda çok uzun yıllar boyunca düşündüm ve hala soru işaretlerinden uzak bir cevaba ulaşamadım. evet, bir yaratıcının olduğuna inanıyorum.
birçok kez bu şarkıyı gerçekten hissettim.
neden sevgisiz bir dünyada bana bu kadar çok sevgi verdin ? daha güzel bir şekilde anlatılamazdı.
morrissey'nin kişiliği hakkında bir şey demeyeceğim ama çok harika bir sanatçı olduğu açık.
when he deserted me, but, i have forgiven you jesus
for all of the love,
you placed in me when there's no one i can turn to with this love
why did you give me so much desire,
when there is nowhere i can go to offload this desire?
and why did you give me so much love in a loveless world,
when there is no one i can turn to
to unlock all this love?
and why did you stick in self deprecating bones and skin?,
jesus do you hate me?
why did you stick in self deprecating bones and skin?
do you hate me?, do you hate me?
bu zamana kadar üzerinde en çok düşündüğüm şarkılardan biri i have forgiven jesus. neye inanmam konusunda çok uzun yıllar boyunca düşündüm ve hala soru işaretlerinden uzak bir cevaba ulaşamadım. evet, bir yaratıcının olduğuna inanıyorum.
birçok kez bu şarkıyı gerçekten hissettim.
neden sevgisiz bir dünyada bana bu kadar çok sevgi verdin ? daha güzel bir şekilde anlatılamazdı.
morrissey'nin kişiliği hakkında bir şey demeyeceğim ama çok harika bir sanatçı olduğu açık.
devamını gör...
6.
the smiths grubunun solisti.
kişiliğini inanın hiç bilmiyorum. yorum yapmayım. üst entarilerden gördüğüm kadarıyla, bayağı linç yiyen bir kişi.
şarkılarıysa, muazzam efendim. çok çok seviyorum şahsen...özellikle how soon is now. öldür beni bu şarkı çalarken ya gıkım çıkmaz.
kişiliğini inanın hiç bilmiyorum. yorum yapmayım. üst entarilerden gördüğüm kadarıyla, bayağı linç yiyen bir kişi.
şarkılarıysa, muazzam efendim. çok çok seviyorum şahsen...özellikle how soon is now. öldür beni bu şarkı çalarken ya gıkım çıkmaz.
devamını gör...
7.
tam adı steven patrick olup 1959 doğumlu ingiliz şarkıcı olmasının yanı sıra 23 yaşında johnny marr ile kurduğu the smiths grubu ile de tanınmıştır.
hâlâ orada mısın yoksa taşındın mı?
are you still there or have you moved away?
back to the old house
hâlâ orada mısın yoksa taşındın mı?
are you still there or have you moved away?
back to the old house
devamını gör...
8.
benim ankara şarkım let me kiss you’dur dostlar. bir ego tutamacında, boğulayazan bir motorun uğultusunda, üstüme üstüme yürüyen kalabalıkta, göt kesen soğuklarda, bel ağrılarında, göğüs ağrılarında, taban sızlamalarında, havadan da ağırlaşan ruhlarda hep bu şarkı çalardı.
biraz evvel yemeğimi yedim, yürüyüşümü yaptım, masama geçtim. çayımı içerken morrissey çalıyordu. morrisey’le ahmet kaya’nın benzerliğini düşündüm. sonra bir güldüm, daha sonra chatgpt’ye sordum. say lan dedim. o da saydı sağ olsun.
ahmet kaya ve morrissey, farklı kültürlerden gelen sanatçılar olsalar da müziklerinde ve kişiliklerinde bazı benzerlikler bulunmaktadır:
1. isyankâr tavır ve protest duruş
• ahmet kaya: müzikleri ve sözleri, toplumsal meseleleri ve ezilen insanların hikayelerini işler. sistem eleştirileri ve politik duruşu nedeniyle birçok kez eleştirilmiş ve sansüre uğramıştır.
• morrissey: the smiths ve solo kariyeri boyunca toplumsal eleştirilerde bulunmuş, özellikle hayvan hakları, vejetaryenlik ve bireysel özgürlükler gibi konularda keskin bir duruş sergilemiştir.
2. melankoli ve duygusal yoğunluk
• ahmet kaya: şarkılarında derin bir hüzün ve melankoli vardır. özellikle aşk, özlem ve yitip giden değerler üzerine duygusal temalar işlenir.
• morrissey: the smiths döneminden itibaren yazdığı şarkılar, yalnızlık, hüzün ve dışlanmışlık temalarını derinlemesine işler.
3. kendilerine özgü şarkı sözleri
• ahmet kaya: sözlerinde sade ama güçlü bir anlatım vardır; halktan birinin sesi gibi konuşur. hikâye anlatıcılığı ön plandadır.
• morrissey: ironi ve entelektüel bir mizah barındıran şarkı sözleriyle tanınır. kendi kişisel deneyimlerini ve duyarlılıklarını şarkılarına yansıtır.
4. tartışmalı figürler olmaları
• ahmet kaya: politik görüşleri ve açıklamaları nedeniyle hem sevilen hem de eleştirilen bir sanatçı olmuştur. özellikle sürgünde yaşadığı son yıllar, sanatını ve hayatını derinden etkilemiştir.
• morrissey: siyasi görüşleri ve açıklamaları sıkça tartışma yaratmıştır. hayran kitlesi içinde bile zaman zaman kutuplaşmalara neden olmuştur.
5. kültürel kökenlerinin sanatlarına etkisi
• ahmet kaya: anadolu’nun ezgilerini, halk müziği motiflerini ve protest tınıları birleştirerek kendine has bir tarz yaratmıştır.
• morrissey: ingiltere’nin kuzeyindeki işçi sınıfı kültürünü, rock ve indie müziği birleştirerek bir anlatım tarzı geliştirmiştir. 6. müziklerinde dışlanmışların temsili her iki sanatçı da toplumun “öteki” gördüğü insanları şarkılarında temsil etmiş, onların sesi olmuştur. bu iki isim, müziklerinde bireysel ve toplumsal duyguları derinlemesine ele alarak, kendi kültürlerini aşan evrensel bir etki yaratmıştır.
biraz evvel yemeğimi yedim, yürüyüşümü yaptım, masama geçtim. çayımı içerken morrissey çalıyordu. morrisey’le ahmet kaya’nın benzerliğini düşündüm. sonra bir güldüm, daha sonra chatgpt’ye sordum. say lan dedim. o da saydı sağ olsun.
ahmet kaya ve morrissey, farklı kültürlerden gelen sanatçılar olsalar da müziklerinde ve kişiliklerinde bazı benzerlikler bulunmaktadır:
1. isyankâr tavır ve protest duruş
• ahmet kaya: müzikleri ve sözleri, toplumsal meseleleri ve ezilen insanların hikayelerini işler. sistem eleştirileri ve politik duruşu nedeniyle birçok kez eleştirilmiş ve sansüre uğramıştır.
• morrissey: the smiths ve solo kariyeri boyunca toplumsal eleştirilerde bulunmuş, özellikle hayvan hakları, vejetaryenlik ve bireysel özgürlükler gibi konularda keskin bir duruş sergilemiştir.
2. melankoli ve duygusal yoğunluk
• ahmet kaya: şarkılarında derin bir hüzün ve melankoli vardır. özellikle aşk, özlem ve yitip giden değerler üzerine duygusal temalar işlenir.
• morrissey: the smiths döneminden itibaren yazdığı şarkılar, yalnızlık, hüzün ve dışlanmışlık temalarını derinlemesine işler.
3. kendilerine özgü şarkı sözleri
• ahmet kaya: sözlerinde sade ama güçlü bir anlatım vardır; halktan birinin sesi gibi konuşur. hikâye anlatıcılığı ön plandadır.
• morrissey: ironi ve entelektüel bir mizah barındıran şarkı sözleriyle tanınır. kendi kişisel deneyimlerini ve duyarlılıklarını şarkılarına yansıtır.
4. tartışmalı figürler olmaları
• ahmet kaya: politik görüşleri ve açıklamaları nedeniyle hem sevilen hem de eleştirilen bir sanatçı olmuştur. özellikle sürgünde yaşadığı son yıllar, sanatını ve hayatını derinden etkilemiştir.
• morrissey: siyasi görüşleri ve açıklamaları sıkça tartışma yaratmıştır. hayran kitlesi içinde bile zaman zaman kutuplaşmalara neden olmuştur.
5. kültürel kökenlerinin sanatlarına etkisi
• ahmet kaya: anadolu’nun ezgilerini, halk müziği motiflerini ve protest tınıları birleştirerek kendine has bir tarz yaratmıştır.
• morrissey: ingiltere’nin kuzeyindeki işçi sınıfı kültürünü, rock ve indie müziği birleştirerek bir anlatım tarzı geliştirmiştir. 6. müziklerinde dışlanmışların temsili her iki sanatçı da toplumun “öteki” gördüğü insanları şarkılarında temsil etmiş, onların sesi olmuştur. bu iki isim, müziklerinde bireysel ve toplumsal duyguları derinlemesine ele alarak, kendi kültürlerini aşan evrensel bir etki yaratmıştır.
devamını gör...