obez sevgiliye diyet kitabı hediye etmek
başlık "morticia" tarafından 05.01.2022 17:06 tarihinde açılmıştır.
1.
çok şık bir harekettir efenim. ama yanlış anlaşıldı ve kavga çıktı.
sonra da zaten şişman ve öfkeli erkeklerden hoşlanmadığımı hatırlayıp kendisinden ayrılmıştım. size bu melun, bu lanetlenmiş hikayeyi anlatmadan önce belirtmeliyim ki siz şişman erkekleri incitmek niyetinde değiashsh şşş sakin olun, acımayacak.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum seneydi ki çevremde ciddi bir erkek kıtlığı başlamıştı. güzel ve hain hemcinslerim tüm yakışıklı, evlenilesi erkekleri kapmış gibi görünüyordu. kime elimi atsam sevgilisinin olduğunu öğrendiğim saçma bir seneyi yaşamaktaydım; ki size daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, kurallarım vardı, asla boynuzspor taraftarı olmayacaktım. bu sebeple sevgilisi olduğu halde bana yavşayan erkekleri de "elime konuş" diyerek başımdan def ediyordum. iqlarının ayakkabı numaralarından daha küçük olduğunu düşündüğüm birkaç kaslı birey de gelip benle flört etmeye çalışmışlardı ve fakat o sıralar sapyoseksüel yönümü de besleyecek bir ilişki tercihinde olduğum için müstakbel boy friendimin en azından anadilini a2 seviyesinde konuşup yazmayı başarabilecek biri olmasını istiyordum. o lanet kaslı erkeklerin yedi kelimeden daha fazla konuşabildiğini hiç görmemiştim: merhaba(1) kaslarıma(2) bak(3) protein(4) tozu(5) steroid(6) kullanmıyorum(7)
anlayacağınız bu kız için gönül işlerinin oldukça kesat geçtiği bir dönemdi. ben de bir okul kulübüne katılmaya karar verdim, bu tarz yerlerde çeşitli erkeklerle tanışabilir ve üstelik ortak ilgi alanlarınızı daha çabuk keşfedebilirdiniz. nihayetinde, pek çok kulübü eleyerek tiyatro kulübünde karar kılmıştım. sanata yetenekli erkek çekiciliği diye bir şey vardı neticede.
kulübe girdim ki ne göreyim, kadınlar hamamına çevirmişler ortamı. sadece beş erkek var ve hepsinin de bir defosu. hah, seç beğen al.
birisi acayip gevşek bir çocuktu ki sürekli "kız senin ağzını yerim", "kız senin yanağını yerim", "kız senin gülüşünü yerim" diyerek yavşıyordu ve üstelik sadece bana da değil, aynı kulüpteki diğer birkaç kıza da böyle davranıyordu. bu ne laçkalıktır efenim? hiç sevmem, ilişkilerimde ciddiyete önem veririm. yok öyle oranı yerim, buranı yerim, yiyeceksen tam yiyeceksin, tek yiyeceksin, ömür boyu yiyeceksin!!!11 en azından ben terk edene kadar ahshs
o çocuğu hemen elemiştim.
öbür çocuğun eli ayağı biraz daha düzgün sayılırdı, hatta biraz zorlarsanız gülüşü tatlı, yüzü manalıydı; ancak biraz tutuktu. oyunlar sırasında bir miktar utanıyor ve kendini kasıyordu. kızlarla konuşmak konusunda da pek iyi sayılmazdı, sanırım biz kızlardan da utanıyordu. utangaç oğlan mı? kesinlikle bakirdi. onu denemek için kendisine doğru "tut" diyerek tahta kalemini fırlattığımda daha da emin olmuştum, yeni gelin gibi ürkmüştü. "tanrım bu çocuk kendine bile dokunmayı bilmiyordur" deyip eledim. bakir oğlanlar da ilgi alanıma girmiyordu çünkü.
diğer çocuk zaten ilk görüşte elenmişti. benden kısa erkek, üzerini çiz gitsin. hobbit serisini bile izlememişimdir, öylesine sevmiyorum kısa erkekleri.
tanrım sona iki boy friend adayı kalmıştı ve bunlardan birinin de başı bağlıydı. haliyle finale çıkan kişi o oldu: obez genç.
enine boyuna iri kıyım olan bu genç ile gel zaman git zaman muhabbeti ilerlettik; esprili bir çocuktu ki onun bazı şakalarına gülebiliyordum, bu iyi bir şeydi. zaten esprili olmayıp ne yapacaktı o kilosuyla? mecburen kızları etkileyecek bir yönünü geliştirmesi gerekiyordu kendinde, bunu fiziğiyle yapamayacağı için o da "komik erkek" kozunu oynuyordu. üstelik tiyatro ayağı da vardı, iyi taklit yapabiliyor, bir olayı anlatırken jest ve mimiklerini şahane kullanabiliyordu. gözümü boyamıştı işte, ona karşı içimde sempati oluşmaya başlamıştı ancak hala daha sevgili olarak göremiyordum, nitekim kilolu, obez bir erkekle sevgili olmak? naaa, pek benim tarzım değil. ufak bir göbeği anlarım ama o koca kıçı anlayamam arkadaşlar, anlamak da istemem. erkek dediğinin o kadar büyük ve yumuşak götü olmamalı bi kere. kadına yakışır, ama ı-ıh, erkeğe yakışmaz, bunu tartışmayalım sizinle.
yokluk... açıklamam sadece bu: yokluktan.
sevgilimsi olmuştuk.
nasıl da ilgileniyordu benle anlatamam, ben ise "ideal erkeğimi bulamadım, bari erkeğimi idealleştireyim" fikriyle kendisine çaktırmadan, çeşitli sülbinilal ve üliminal yollarla zayıflaması gerektiği konusunda göndermelerde bulunuyor, tek bir manipülasyon fırsatını bile kaçırmıyordum.
aslına bakarsanız, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir fikirdi bu; nitekim insanlar ancak kendileri istedikleri takdirde değişirlerdi.
mağaza önünden geçeriz:
-ah tanrım, gökhan, bu kot ve gömlek ne güzelmiş!!11 ama var mıdır bedenleri? yoktur kesin. keşke biraz daha zayıf olsaydın. alınma ama çok yiyorsun.
hamburgerci önünden geçeriz:
-bu mükemmel lezzetin yanında biraz da damar tıkanıklığı almak istemez misiniz? hah, nasıl da kandırıyorlar zavallı insanları değil mi gökhan? yok asla sözüm sana değil, dengeli beslenmek gerekiyor, az yemek. sonra genç yaşında ölüyor insanlar kalpten.
otobüse bineriz:
-gökhan senin yerinde olsam bu kalabalıkta kapladığım yer yüzünden utanırdım. arkandaki kızı eziyorsun, öff farkında bile değilsin kıçınla eziyorsun kızı, pardon hanım efendi esas ben özür dilerim erkek arkadaşım şişman olduğu için.
yolda gördüğü bir kediye bakıyor:
-o yenmez gökhan.
ve bir süre bu baskı devam etti. gittikçe daha sinirli, ters biri haline gelen obez boy friendim gökhan'ı hiçbir şekilde zayıflamaya ikna edemiyordum; hayır bir hastalığı olur, bir şeyi vardır, metabolizmasına zeval gelmiştir kilo veremiyordur vs desem o da değildi. yiyordu işte, yiyip duruyordu dana gibi. öfkelendikçe de daha çok yiyordu. buna duygusal yeme mi deniyordu? ah tanrım, gidip bir yerlerde, bir psikologda niye tedavi olmuyordu? ya da midesini filan niye aldırmıyordu? insan bunu kendine yapar mıydı?
sonunda tüm iyi niyetimle onun için çeşitli diyetler araştırmaya başladım ama kendisinin boğazını tutmaya hiç niyeti yoktu. şişmanlıktan apış arasını eritip kıçında paraladığı pantolonları gibi, artık bizim bu fazla kalorili ilişkimizin de paralanacağı, paramparça olacağı o melun kavgaya doğru yaklaştığımızdan habersiz olduğum günlerden birinde, küçük bir dükkanda, "hayatınızı değiştirecek şok diyet!" adlı o kitabı görmüştüm. hemen satın aldım ve hediye paketi yaptırdım. ertesi gün fakültesinin kantininde üçüncü karışık tostunu yemekte olan obez boy friendim gökhan'ın yanına sevinçli bir halde oturdum. sırt çantamdan hevesle çıkardığım hediye paketini masaya koyup önüne doğru uzattım ve "hadi aç" diyerek yüzüne gülümsedim. "bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?" dercesine önce suratıma baktı, sonra "morticia, bana hediye mi aldın sen? teşekkür ederim" diyerek hemen hediyesini açmaya girişti.
kitabı gördüğünde suratının aldığı ifadeyi size tarif edemem, herhalde validesine sövsem öyle, bakmazdı.
-morticia, niye bu eziyeti yapıyorsun bana? sadece yanında bir yerim olsun istemiştim ama...
-ama jeopolitik bir konumun oldu bebeğim yani bakar mısın şu haline, biraz zayıflasan ölür müsün?!!11
-sinirlerimi bozuyorsun.
-sinirlenince daha şişman görünüyorsun.
-kızım elimin tersindesin ba..
-naapçan, dövcen mi? hadi bi dene bakayım, okulun içinde bi vur hele o koca götün yiyorsa. benden buraya kadar, iyi bile idare ettim.
sonuç itibariyle ayrıldık, zaten oluru yoktu.
o diyet kitabıyla sonra ne yaptı bilmiyorum ama muhtemelen onu da üzerine mayonez sıkıp yemiştir.
sonra da zaten şişman ve öfkeli erkeklerden hoşlanmadığımı hatırlayıp kendisinden ayrılmıştım. size bu melun, bu lanetlenmiş hikayeyi anlatmadan önce belirtmeliyim ki siz şişman erkekleri incitmek niyetinde değiashsh şşş sakin olun, acımayacak.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum seneydi ki çevremde ciddi bir erkek kıtlığı başlamıştı. güzel ve hain hemcinslerim tüm yakışıklı, evlenilesi erkekleri kapmış gibi görünüyordu. kime elimi atsam sevgilisinin olduğunu öğrendiğim saçma bir seneyi yaşamaktaydım; ki size daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, kurallarım vardı, asla boynuzspor taraftarı olmayacaktım. bu sebeple sevgilisi olduğu halde bana yavşayan erkekleri de "elime konuş" diyerek başımdan def ediyordum. iqlarının ayakkabı numaralarından daha küçük olduğunu düşündüğüm birkaç kaslı birey de gelip benle flört etmeye çalışmışlardı ve fakat o sıralar sapyoseksüel yönümü de besleyecek bir ilişki tercihinde olduğum için müstakbel boy friendimin en azından anadilini a2 seviyesinde konuşup yazmayı başarabilecek biri olmasını istiyordum. o lanet kaslı erkeklerin yedi kelimeden daha fazla konuşabildiğini hiç görmemiştim: merhaba(1) kaslarıma(2) bak(3) protein(4) tozu(5) steroid(6) kullanmıyorum(7)
anlayacağınız bu kız için gönül işlerinin oldukça kesat geçtiği bir dönemdi. ben de bir okul kulübüne katılmaya karar verdim, bu tarz yerlerde çeşitli erkeklerle tanışabilir ve üstelik ortak ilgi alanlarınızı daha çabuk keşfedebilirdiniz. nihayetinde, pek çok kulübü eleyerek tiyatro kulübünde karar kılmıştım. sanata yetenekli erkek çekiciliği diye bir şey vardı neticede.
kulübe girdim ki ne göreyim, kadınlar hamamına çevirmişler ortamı. sadece beş erkek var ve hepsinin de bir defosu. hah, seç beğen al.
birisi acayip gevşek bir çocuktu ki sürekli "kız senin ağzını yerim", "kız senin yanağını yerim", "kız senin gülüşünü yerim" diyerek yavşıyordu ve üstelik sadece bana da değil, aynı kulüpteki diğer birkaç kıza da böyle davranıyordu. bu ne laçkalıktır efenim? hiç sevmem, ilişkilerimde ciddiyete önem veririm. yok öyle oranı yerim, buranı yerim, yiyeceksen tam yiyeceksin, tek yiyeceksin, ömür boyu yiyeceksin!!!11 en azından ben terk edene kadar ahshs
o çocuğu hemen elemiştim.
öbür çocuğun eli ayağı biraz daha düzgün sayılırdı, hatta biraz zorlarsanız gülüşü tatlı, yüzü manalıydı; ancak biraz tutuktu. oyunlar sırasında bir miktar utanıyor ve kendini kasıyordu. kızlarla konuşmak konusunda da pek iyi sayılmazdı, sanırım biz kızlardan da utanıyordu. utangaç oğlan mı? kesinlikle bakirdi. onu denemek için kendisine doğru "tut" diyerek tahta kalemini fırlattığımda daha da emin olmuştum, yeni gelin gibi ürkmüştü. "tanrım bu çocuk kendine bile dokunmayı bilmiyordur" deyip eledim. bakir oğlanlar da ilgi alanıma girmiyordu çünkü.
diğer çocuk zaten ilk görüşte elenmişti. benden kısa erkek, üzerini çiz gitsin. hobbit serisini bile izlememişimdir, öylesine sevmiyorum kısa erkekleri.
tanrım sona iki boy friend adayı kalmıştı ve bunlardan birinin de başı bağlıydı. haliyle finale çıkan kişi o oldu: obez genç.
enine boyuna iri kıyım olan bu genç ile gel zaman git zaman muhabbeti ilerlettik; esprili bir çocuktu ki onun bazı şakalarına gülebiliyordum, bu iyi bir şeydi. zaten esprili olmayıp ne yapacaktı o kilosuyla? mecburen kızları etkileyecek bir yönünü geliştirmesi gerekiyordu kendinde, bunu fiziğiyle yapamayacağı için o da "komik erkek" kozunu oynuyordu. üstelik tiyatro ayağı da vardı, iyi taklit yapabiliyor, bir olayı anlatırken jest ve mimiklerini şahane kullanabiliyordu. gözümü boyamıştı işte, ona karşı içimde sempati oluşmaya başlamıştı ancak hala daha sevgili olarak göremiyordum, nitekim kilolu, obez bir erkekle sevgili olmak? naaa, pek benim tarzım değil. ufak bir göbeği anlarım ama o koca kıçı anlayamam arkadaşlar, anlamak da istemem. erkek dediğinin o kadar büyük ve yumuşak götü olmamalı bi kere. kadına yakışır, ama ı-ıh, erkeğe yakışmaz, bunu tartışmayalım sizinle.
yokluk... açıklamam sadece bu: yokluktan.
sevgilimsi olmuştuk.
nasıl da ilgileniyordu benle anlatamam, ben ise "ideal erkeğimi bulamadım, bari erkeğimi idealleştireyim" fikriyle kendisine çaktırmadan, çeşitli sülbinilal ve üliminal yollarla zayıflaması gerektiği konusunda göndermelerde bulunuyor, tek bir manipülasyon fırsatını bile kaçırmıyordum.
aslına bakarsanız, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir fikirdi bu; nitekim insanlar ancak kendileri istedikleri takdirde değişirlerdi.
mağaza önünden geçeriz:
-ah tanrım, gökhan, bu kot ve gömlek ne güzelmiş!!11 ama var mıdır bedenleri? yoktur kesin. keşke biraz daha zayıf olsaydın. alınma ama çok yiyorsun.
hamburgerci önünden geçeriz:
-bu mükemmel lezzetin yanında biraz da damar tıkanıklığı almak istemez misiniz? hah, nasıl da kandırıyorlar zavallı insanları değil mi gökhan? yok asla sözüm sana değil, dengeli beslenmek gerekiyor, az yemek. sonra genç yaşında ölüyor insanlar kalpten.
otobüse bineriz:
-gökhan senin yerinde olsam bu kalabalıkta kapladığım yer yüzünden utanırdım. arkandaki kızı eziyorsun, öff farkında bile değilsin kıçınla eziyorsun kızı, pardon hanım efendi esas ben özür dilerim erkek arkadaşım şişman olduğu için.
yolda gördüğü bir kediye bakıyor:
-o yenmez gökhan.
ve bir süre bu baskı devam etti. gittikçe daha sinirli, ters biri haline gelen obez boy friendim gökhan'ı hiçbir şekilde zayıflamaya ikna edemiyordum; hayır bir hastalığı olur, bir şeyi vardır, metabolizmasına zeval gelmiştir kilo veremiyordur vs desem o da değildi. yiyordu işte, yiyip duruyordu dana gibi. öfkelendikçe de daha çok yiyordu. buna duygusal yeme mi deniyordu? ah tanrım, gidip bir yerlerde, bir psikologda niye tedavi olmuyordu? ya da midesini filan niye aldırmıyordu? insan bunu kendine yapar mıydı?
sonunda tüm iyi niyetimle onun için çeşitli diyetler araştırmaya başladım ama kendisinin boğazını tutmaya hiç niyeti yoktu. şişmanlıktan apış arasını eritip kıçında paraladığı pantolonları gibi, artık bizim bu fazla kalorili ilişkimizin de paralanacağı, paramparça olacağı o melun kavgaya doğru yaklaştığımızdan habersiz olduğum günlerden birinde, küçük bir dükkanda, "hayatınızı değiştirecek şok diyet!" adlı o kitabı görmüştüm. hemen satın aldım ve hediye paketi yaptırdım. ertesi gün fakültesinin kantininde üçüncü karışık tostunu yemekte olan obez boy friendim gökhan'ın yanına sevinçli bir halde oturdum. sırt çantamdan hevesle çıkardığım hediye paketini masaya koyup önüne doğru uzattım ve "hadi aç" diyerek yüzüne gülümsedim. "bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?" dercesine önce suratıma baktı, sonra "morticia, bana hediye mi aldın sen? teşekkür ederim" diyerek hemen hediyesini açmaya girişti.
kitabı gördüğünde suratının aldığı ifadeyi size tarif edemem, herhalde validesine sövsem öyle, bakmazdı.
-morticia, niye bu eziyeti yapıyorsun bana? sadece yanında bir yerim olsun istemiştim ama...
-ama jeopolitik bir konumun oldu bebeğim yani bakar mısın şu haline, biraz zayıflasan ölür müsün?!!11
-sinirlerimi bozuyorsun.
-sinirlenince daha şişman görünüyorsun.
-kızım elimin tersindesin ba..
-naapçan, dövcen mi? hadi bi dene bakayım, okulun içinde bi vur hele o koca götün yiyorsa. benden buraya kadar, iyi bile idare ettim.
sonuç itibariyle ayrıldık, zaten oluru yoktu.
o diyet kitabıyla sonra ne yaptı bilmiyorum ama muhtemelen onu da üzerine mayonez sıkıp yemiştir.
devamını gör...