yazar : suna kıraç
yayım yılı : 2006
suna kıraç'ın kaleminden yazdığı kendi yaşam öyküsüdür. idealist ve başarılı bir kadın olarak yaşama bakışı, aile yaşamı, eğitim aşkı, azim ve inançla yol alıp başardıkları ve sağlığındaki gelişen olumsuzluklar sonrası hayatını anlatmaktadır.
yayım yılı : 2006
suna kıraç'ın kaleminden yazdığı kendi yaşam öyküsüdür. idealist ve başarılı bir kadın olarak yaşama bakışı, aile yaşamı, eğitim aşkı, azim ve inançla yol alıp başardıkları ve sağlığındaki gelişen olumsuzluklar sonrası hayatını anlatmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ben gri" tarafından 03.01.2023 17:44 tarihinde açılmıştır.
1.
suna kıraç'ın biyografi,otobiyografi türünde yazdığı rıdvan akar'ın editörlüğünde 2006 yılında ilk baskısı yayımlanan kitabı. bir anne ve iş kadını olarak duygularını, deneyimlerini, yaşadıklarını, ideallerini ve son yıllardaki sağlık mücadelesini içermektedir. kitabının bazı baskılarının tüm geliri suna kıraç'ın kurucusu olduğu tegv'e ( (gbkz: türkiye eğitim gönüllüleri vakfı) )bırakılmıştır.
vehbi koç'un en küçük çocuğu olarak bilinen suna kıraç 1998 de yazmaya karar verdiği kitabında koç ailesinin muazzam servetiyle geçen çocukluk ve gençlik dönemlerinden tabiri caizse iş makinesine dönüp vehbi koç' un nasıl sağ kolu olduğuna, insanda çalışma azmini arttıran profesyonel çalışma hayatından kendi evliliği ilgile ilgili kesitlere çocuğu olmadığı için hissettikleri, evlat edinme sırasındaki duygusal fırtınalar ve sonrasında yakalandığı als hastalığı ile ilgili yaşadığı çaresizlik ve gitme-kalma savaşlarına, zorluklara kadar bir çok şeyi belgeler, gittiği tüm toplantılarda tutmuş olduğu notlar ve kendi ağzından anlatımlarla yer vermiştir.
kitabı yazmaya başladığında hastalığının ilk yıllarında olması sebebiyle birazda anı kitabı niteliğinde olduğunu düşündürüyor. kitabı ilk okuduğumda yazım ve imla hatalarına rağmen başlarda zorlansam da elimden bırakmak istememiş ve yaşamdaki mücadelesine hayran kalarak kitabı bitirmiştim. bir süre sonra tekrar okuyarak aslında daha lise veya üniversite zamanlarında tüm gençlere okutulması gerektiğini düşünüp çevremdekilere tavsiye etmeye başladım.
düşünün ki maddi olanaklarınız muhteşem derecede hayat ne kadar zor olabilir değil mi? işte bu kitap katı denebilecek disipline sahip bir baba, gözüne girebilmek için çabalamak, soyadının ağırlığı ve getirdiği sorumluluk ile yaşamının zorluğunu, arçelik gibi büyük bir markanın kuruluşunun koç holding olma yolundaki işleyişin de sadece maddiyatla alakalı olmadığını, gözler önüne seriyor. zengin olmanın maddi her türlü olanaklara sahip olmanın ve ulaşılabilir olmanın yaşanılacaklara ve hissettiklerinize bir etkisi olmadığını herşeyin insan için olduğunu gösteriyor. ayrıca kitapta aile bağlarıyla alakalı olarak aile bağlarının aile içindeki adaletle kız erkek çocuk demeden adil olmayla korunduğunu çok güzel anlatıyor.
kitabı okurken kendi hayatınızı maddi durumunuzu nedeni niçini sorgulamadan duramıyorsunuz. özellikle bir kadının maddi güce sahip olsa bile verdiği savaşı görmek, kurduğu bağları hissetmek, bir babaya olan düşkünlükle geçen bir hayat empati yapmanıza ve kendinizi geliştirmenize yardımcı olacak nitelikte.
kitaptan ve suna kıraç’tan öğrendiğim en güzel şey hayat devam ettiği sürece hissetmek, inanmak, çalışmak, vazgeçmemek gerek. eğitimse hayatımızın her alanında ve önem gerektiren bir şey.
suna kıraç ‘ömrümden uzun ideallerim var‘ diyerek birçok güzel şeye imza attı.
ömrünüzden uzun idealleriniz olsun…
hayatı bir mr makinasına benzetiyorum. kendi isteğinizle kopkoyu bir tünele giriyorsunuz, kaygı dolu bir belirsizlik var. bu tünelin sonunda size söyleneceklerden endişe ediyorsunuz.
…
tünelden çıkıldığında ise tünelin teşhis ettiği o kadere boyun eğiş.
vehbi koç'un en küçük çocuğu olarak bilinen suna kıraç 1998 de yazmaya karar verdiği kitabında koç ailesinin muazzam servetiyle geçen çocukluk ve gençlik dönemlerinden tabiri caizse iş makinesine dönüp vehbi koç' un nasıl sağ kolu olduğuna, insanda çalışma azmini arttıran profesyonel çalışma hayatından kendi evliliği ilgile ilgili kesitlere çocuğu olmadığı için hissettikleri, evlat edinme sırasındaki duygusal fırtınalar ve sonrasında yakalandığı als hastalığı ile ilgili yaşadığı çaresizlik ve gitme-kalma savaşlarına, zorluklara kadar bir çok şeyi belgeler, gittiği tüm toplantılarda tutmuş olduğu notlar ve kendi ağzından anlatımlarla yer vermiştir.
kitabı yazmaya başladığında hastalığının ilk yıllarında olması sebebiyle birazda anı kitabı niteliğinde olduğunu düşündürüyor. kitabı ilk okuduğumda yazım ve imla hatalarına rağmen başlarda zorlansam da elimden bırakmak istememiş ve yaşamdaki mücadelesine hayran kalarak kitabı bitirmiştim. bir süre sonra tekrar okuyarak aslında daha lise veya üniversite zamanlarında tüm gençlere okutulması gerektiğini düşünüp çevremdekilere tavsiye etmeye başladım.
düşünün ki maddi olanaklarınız muhteşem derecede hayat ne kadar zor olabilir değil mi? işte bu kitap katı denebilecek disipline sahip bir baba, gözüne girebilmek için çabalamak, soyadının ağırlığı ve getirdiği sorumluluk ile yaşamının zorluğunu, arçelik gibi büyük bir markanın kuruluşunun koç holding olma yolundaki işleyişin de sadece maddiyatla alakalı olmadığını, gözler önüne seriyor. zengin olmanın maddi her türlü olanaklara sahip olmanın ve ulaşılabilir olmanın yaşanılacaklara ve hissettiklerinize bir etkisi olmadığını herşeyin insan için olduğunu gösteriyor. ayrıca kitapta aile bağlarıyla alakalı olarak aile bağlarının aile içindeki adaletle kız erkek çocuk demeden adil olmayla korunduğunu çok güzel anlatıyor.
kitabı okurken kendi hayatınızı maddi durumunuzu nedeni niçini sorgulamadan duramıyorsunuz. özellikle bir kadının maddi güce sahip olsa bile verdiği savaşı görmek, kurduğu bağları hissetmek, bir babaya olan düşkünlükle geçen bir hayat empati yapmanıza ve kendinizi geliştirmenize yardımcı olacak nitelikte.
kitaptan ve suna kıraç’tan öğrendiğim en güzel şey hayat devam ettiği sürece hissetmek, inanmak, çalışmak, vazgeçmemek gerek. eğitimse hayatımızın her alanında ve önem gerektiren bir şey.
suna kıraç ‘ömrümden uzun ideallerim var‘ diyerek birçok güzel şeye imza attı.
ömrünüzden uzun idealleriniz olsun…
hayatı bir mr makinasına benzetiyorum. kendi isteğinizle kopkoyu bir tünele giriyorsunuz, kaygı dolu bir belirsizlik var. bu tünelin sonunda size söyleneceklerden endişe ediyorsunuz.
…
tünelden çıkıldığında ise tünelin teşhis ettiği o kadere boyun eğiş.
devamını gör...