1.
resmi ismi orman muhafaza memuru olan mesleğin halk arasındaki ifade şekli.
bir dönemin kırsalda yaşayan halkı için en prestijli mesleklerden biridir. bu önemi ifade eden çok sevdiğim bir hikaye var:
köyde yaşayan bir adamın oğlu, okumak için şehre gitmiş. okumuş, okumuş, canını dişine takıp çalışmış. en sonunda kaymakam olunca gurur ve sevinç içinde babasını ziyaret etmek için köyüne dönmüş. babasının elini öpüp başlamış okuyup ettiklerini, çektiği emekleri anlatmaya. en sonunda da gurur içinde kaymakam olduğunu söylemiş babasına.
babası biraz buruk, uzaklara dalmış "ah oğlum, o kadar okumuşsun, accık daha okuyup ormancı olamadın mı?" diye sormuş, hafiften kederle.
farklı şehirlerdeki köylerde "olay, şu karşıdaki köyde yaşanmış ." diye anlatıldığını duydum çok kez, dilden dile dolaşmış bir halk öyküsü.
bir dönemin kırsalda yaşayan halkı için en prestijli mesleklerden biridir. bu önemi ifade eden çok sevdiğim bir hikaye var:
köyde yaşayan bir adamın oğlu, okumak için şehre gitmiş. okumuş, okumuş, canını dişine takıp çalışmış. en sonunda kaymakam olunca gurur ve sevinç içinde babasını ziyaret etmek için köyüne dönmüş. babasının elini öpüp başlamış okuyup ettiklerini, çektiği emekleri anlatmaya. en sonunda da gurur içinde kaymakam olduğunu söylemiş babasına.
babası biraz buruk, uzaklara dalmış "ah oğlum, o kadar okumuşsun, accık daha okuyup ormancı olamadın mı?" diye sormuş, hafiften kederle.
farklı şehirlerdeki köylerde "olay, şu karşıdaki köyde yaşanmış ." diye anlatıldığını duydum çok kez, dilden dile dolaşmış bir halk öyküsü.
devamını gör...
2.
müzeyyen senarın sevdiğim şarkısıdır.
ayrıca uzmanlığı orman ve orman işleri olan kişilerdir.
ayrıca uzmanlığı orman ve orman işleri olan kişilerdir.
devamını gör...
3.
ormancı türküsü, temmuz 1946'da muğla'nın gevenes köyü'ndeki (günümüzdeki adı çaybükü, muğla) belen kahvesi'nde vuku bulan gerçek bir olay üzerine değirmenci pisili tahir usta tarafından söylenen ve zamanla ünü türkiye geneline yayılan bir halk türküsüdür.
gevenes köyü’nde 1922 yılında dünyaya gelen mustafa şahbudak, ağa çocuğudur. köy muhtarı tevfik cezayirli, mustafa’nın en yakın arkadaşıdır. bu ikili her akşam köy kahvesinde ”dama” maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvehanedekiler tarafından ilgi ile izlenir.
1946 yılının bir temmuz gününde, mustafa şahbudak ve muhtar tevfik cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. oyunun yarısında ”sarı memet” lakaplı orman memuru mehmet in, çıkagelir. mehmet, sarhoştur. bir gün önce, komşu olan çiftlik köyü’nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı yatağan’a gönderilecektir. seçim evrakını yatağan’a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. muhtar cezayirli, ”olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. bekçiyi gönderemem” diye cevap verir. bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. muhtar tevfik cezayirli, ”ayıp ediyorsun mehmet, bize müsaade et” der. ormancı kahveye geri döner, dama masasını bir yumruk atar. mustafa şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. küfürler mustafa şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. ormancı mehmet, kamasını çıkarıp mustafa şahbudak’ı kolundan yaralar. o zaman, mustafa şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. fakat, mustafa tetiği çoktan çekmiştir…
ormancı mehmet in, bunun üzerine kaçmaya başlar. mustafa şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atışta mehmet in, yere düşer. arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. ama, mustafa şahbudak, kaza kurşunu ile dostu tevfik’i vurmuştur.
o günlerin imkansızlıkları içerisinde tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki muğla devlet hastanesi’ne götürürler. tevfik, çok kan kaybetmektedir. mustafa, doktor veli bey’e, ”babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır. doktor veli bey, ”o ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir. o sırada tevfik eliyle işaret edip mustafa’yı yanına çağırarak, ”ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir.
yıllardır her şeyi unutmaya çalışan mustafa’ya bir gün arkadaşları, tahir usta adında bir değirmenciden bahsederler. bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. değirmenci tahir usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. gevenes köyü’nde yaşanan bu acı olay, tahir usta tarafından bestelenmiştir.
buradan
bu türküyü en güzel okuyanlardan biri de müzeyyen senar'dır: buradan
gevenes köyü’nde 1922 yılında dünyaya gelen mustafa şahbudak, ağa çocuğudur. köy muhtarı tevfik cezayirli, mustafa’nın en yakın arkadaşıdır. bu ikili her akşam köy kahvesinde ”dama” maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvehanedekiler tarafından ilgi ile izlenir.
1946 yılının bir temmuz gününde, mustafa şahbudak ve muhtar tevfik cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. oyunun yarısında ”sarı memet” lakaplı orman memuru mehmet in, çıkagelir. mehmet, sarhoştur. bir gün önce, komşu olan çiftlik köyü’nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı yatağan’a gönderilecektir. seçim evrakını yatağan’a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. muhtar cezayirli, ”olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. bekçiyi gönderemem” diye cevap verir. bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. muhtar tevfik cezayirli, ”ayıp ediyorsun mehmet, bize müsaade et” der. ormancı kahveye geri döner, dama masasını bir yumruk atar. mustafa şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. küfürler mustafa şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. ormancı mehmet, kamasını çıkarıp mustafa şahbudak’ı kolundan yaralar. o zaman, mustafa şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. fakat, mustafa tetiği çoktan çekmiştir…
ormancı mehmet in, bunun üzerine kaçmaya başlar. mustafa şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atışta mehmet in, yere düşer. arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. ama, mustafa şahbudak, kaza kurşunu ile dostu tevfik’i vurmuştur.
o günlerin imkansızlıkları içerisinde tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki muğla devlet hastanesi’ne götürürler. tevfik, çok kan kaybetmektedir. mustafa, doktor veli bey’e, ”babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır. doktor veli bey, ”o ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir. o sırada tevfik eliyle işaret edip mustafa’yı yanına çağırarak, ”ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir.
yıllardır her şeyi unutmaya çalışan mustafa’ya bir gün arkadaşları, tahir usta adında bir değirmenciden bahsederler. bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. değirmenci tahir usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. gevenes köyü’nde yaşanan bu acı olay, tahir usta tarafından bestelenmiştir.
buradan
bu türküyü en güzel okuyanlardan biri de müzeyyen senar'dır: buradan
devamını gör...
4.
her gittiğim köyde az daha okusaydın da ormancı olsaydın hikayesini dinlediğim mesleğim. artık buna gülüp geçiyoruz. bunu ormancılara değilde birazda kaymakamlara anlatmak lazım diye düşünüyorum.
devamını gör...
5.
bir ege türküsü
devamını gör...
6.
devamını gör...