orijinal adı : the penelopiad
yazar: margaret atwood
basım yılı : 2005
mitleri ve efsaneleri bu defa kadın erkek eşitsizliğini yüzümüze çarparak anlatan odysseus'un eşi penelope'den okuyoruz. truva savaşından döndüğünde penelope'nin on iki hizmetçisini astıran odysseus'un değil hizmetçilerin ve penelope'nin anlatımıyla tarihe not düşülüyor.
yazar: margaret atwood
basım yılı : 2005
mitleri ve efsaneleri bu defa kadın erkek eşitsizliğini yüzümüze çarparak anlatan odysseus'un eşi penelope'den okuyoruz. truva savaşından döndüğünde penelope'nin on iki hizmetçisini astıran odysseus'un değil hizmetçilerin ve penelope'nin anlatımıyla tarihe not düşülüyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "nizanim" tarafından 01.07.2021 21:00 tarihinde açılmıştır.
1.
türkiye'de penelope adıyla yayımlanan margaret atwood kitabı. ilyada destanı bir kadının gözünden nasıl görünüyor? sorusunu temeline alan kurgu bir eser. ilyada destanı gibi metinler içeriyor ve aynı dil ve üslupla yazılmış. aslında odisseus'un karısı penelope ve çevresindeki kadınlar dile gelmiş desek yanlış olmaz. yazar öyle ustaca yapmış ki kurgusunu hiç sırıtmıyor. bu kitap yazarın diğer kitaplarının gölgesinde kalsa da okunmaya değer.
devamını gör...
2.
odysseia'nın en bahtsız kadın karakteri.
adeta bütün kadınların kaderini yaşadı; beklemek, yol gözlemek, erkek baskısı, kadınlara biçilen rollerin altında ezilmek, örfümüz böyle diye dayatılan şeyler. homeros penelope'yi böyle yazdı işte. hüzünlü, sabırlı bir kadın olarak gördük hep penelope'yi. tam 20 yıl bekledi odyyseus'u. hem antik çağ sanatında hem de rönesans resim sanatında penelope'yi ya kayınpederinin kefenini dokurken aklı kocası ve oğlunda bir şekilde düşünceli gördük. ya da odysseus döndüğünde onun karşısında yine hüzünlü bir yüz ifadesiyle gördük. penelope'nin kaderi erkek sanatçıların elinden böyle çizildi.
ama kuzeni helen'i böyle yansıtmadılar bize. helen güzeldi ve uğruna savaş çıkabiliyordu. penelope'yi helen ile karşılaştırdılar hep, o güzel sen ise değilsin bu yüzden bir kadın olarak değer görmen için bazı erdemlere ihtiyacın var dediler. romalı ozan publius ovidius naso’nun, heroides (kadın kahramanların mektupları) adlı eserinde penelopeia, helen'i kıskanan bir kadın olarak gördük. erkek yazarların kadınlar hakkında söyleyecekleri hiç bitmez. hep bu hakkı kendilerinde gördüler zaten. bakınız kendisinin penelope'nin ağzından yazdığı mektuptan bir alıntı;
bu satırlar sana penelope’nden, uyuşuk ulysses,
üzülmem bana cevap vermezsen: sen kendin gel!
yunan kızların gıpta ettiği troya yıkıldı gitti,
priamus’un ve koca troya’nın meğer ne azmış kıymeti.
ah keşke, donanmasıyla yol alırken sparta’ya
o ahlaksız gömülseydi denizin azgın sularına!
üşüyerek yatmazdım ben de terk edilmiş yatağımda,
günler geçmiyor diye yakınmazdım ardında,
uzun geceler geçip gitsin diye,
yormazdım boş ellerimi dokuma tezgâhı başında.
ne zaman korkmadım ben gerçektekinden büyük tehlikelerden?
aşktır işte bu, korku ve kaygıyla dolu.
kurardım zihnimde vahşi troyalıların sana saldırdıklarını,
sararıp solardım ne zaman duysam hector’un adını.
biri söz etse düşmanların yendiği antilochus’tan,
yeni bir sebep olurdu antilochus korkularıma.
ya da başkasının silahlarını kuşanmışken vurulan menoetius oğlundan,
ağlardım hilelerin bir işe yaramamasına.
biri söz etse troyalının mızrağını kana bulayan tlepolemus’tan,
kaygılanırdım tlepolemus’un ölümüyle bir kez daha.
aslında vuruldukça biri yunan ordularından
seveninin yüreği daha da soğuk oldu buzdan.
neyse ki adaletli tanrı bu masum âşıktan yana,
troya kül oldu zarar gelmeden sana.
bir de kadın kadının kurdudur söylemini hep yakıştırdılar kadınlara. sadece penelope'nin helen'den nefret ettiğini söylemediler. sarayda çalışan kadınların penelope'ye gelen taliplerle düşüp kalktıklarını, sürekli dedikodu yaptıklarını söyledi homeros. nitekim odysseus döndüğünde ilk iş olarak sarayda çalışan bu kadınları öldürdü.
sonra bir gün bir kadın yazar çıkageldi. margaret atwood, artık penelope'nin hikayesini bir kadının yazması gerektiğini düşündü ve the penelopiad'ı yazdı. sadece penelope'nin hikayesini değil. sarayda çalışan her önüne gelenle düşüp kalktıkları söylenen o kadınların da hikayesini yazdı. kimse onları önemsememişti. hem de bu hikayeyi homeros'un yaptığı gibi destan formunda yazdı. ancak adeta homeros'a meydan okur gibi, erkek ağzından yazılan kadın hikayelerine inat yazdı. homeros kadınları böyle yazarken erkekleri hep birbirlerine destek olan zorluklara göğüs geren dostlar olarak gösterdi bize. odysseus'un maceralarında bunu görebiliyoruz. yüzyıllardır bilinçli bilinçsiz şekilde toplumların belleğine kadınları bekleyen, boyun eğen formda erkekleri ise maceradan maceraya koşan formda gösterdiniz, dayattınız. belki bunu değiştirmek çok zaman alacak ama en azından bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışanlar da olacaktır.
kadın kadının kurdu değil kadın kadının yurdudur.
adeta bütün kadınların kaderini yaşadı; beklemek, yol gözlemek, erkek baskısı, kadınlara biçilen rollerin altında ezilmek, örfümüz böyle diye dayatılan şeyler. homeros penelope'yi böyle yazdı işte. hüzünlü, sabırlı bir kadın olarak gördük hep penelope'yi. tam 20 yıl bekledi odyyseus'u. hem antik çağ sanatında hem de rönesans resim sanatında penelope'yi ya kayınpederinin kefenini dokurken aklı kocası ve oğlunda bir şekilde düşünceli gördük. ya da odysseus döndüğünde onun karşısında yine hüzünlü bir yüz ifadesiyle gördük. penelope'nin kaderi erkek sanatçıların elinden böyle çizildi.
ama kuzeni helen'i böyle yansıtmadılar bize. helen güzeldi ve uğruna savaş çıkabiliyordu. penelope'yi helen ile karşılaştırdılar hep, o güzel sen ise değilsin bu yüzden bir kadın olarak değer görmen için bazı erdemlere ihtiyacın var dediler. romalı ozan publius ovidius naso’nun, heroides (kadın kahramanların mektupları) adlı eserinde penelopeia, helen'i kıskanan bir kadın olarak gördük. erkek yazarların kadınlar hakkında söyleyecekleri hiç bitmez. hep bu hakkı kendilerinde gördüler zaten. bakınız kendisinin penelope'nin ağzından yazdığı mektuptan bir alıntı;
bu satırlar sana penelope’nden, uyuşuk ulysses,
üzülmem bana cevap vermezsen: sen kendin gel!
yunan kızların gıpta ettiği troya yıkıldı gitti,
priamus’un ve koca troya’nın meğer ne azmış kıymeti.
ah keşke, donanmasıyla yol alırken sparta’ya
o ahlaksız gömülseydi denizin azgın sularına!
üşüyerek yatmazdım ben de terk edilmiş yatağımda,
günler geçmiyor diye yakınmazdım ardında,
uzun geceler geçip gitsin diye,
yormazdım boş ellerimi dokuma tezgâhı başında.
ne zaman korkmadım ben gerçektekinden büyük tehlikelerden?
aşktır işte bu, korku ve kaygıyla dolu.
kurardım zihnimde vahşi troyalıların sana saldırdıklarını,
sararıp solardım ne zaman duysam hector’un adını.
biri söz etse düşmanların yendiği antilochus’tan,
yeni bir sebep olurdu antilochus korkularıma.
ya da başkasının silahlarını kuşanmışken vurulan menoetius oğlundan,
ağlardım hilelerin bir işe yaramamasına.
biri söz etse troyalının mızrağını kana bulayan tlepolemus’tan,
kaygılanırdım tlepolemus’un ölümüyle bir kez daha.
aslında vuruldukça biri yunan ordularından
seveninin yüreği daha da soğuk oldu buzdan.
neyse ki adaletli tanrı bu masum âşıktan yana,
troya kül oldu zarar gelmeden sana.
bir de kadın kadının kurdudur söylemini hep yakıştırdılar kadınlara. sadece penelope'nin helen'den nefret ettiğini söylemediler. sarayda çalışan kadınların penelope'ye gelen taliplerle düşüp kalktıklarını, sürekli dedikodu yaptıklarını söyledi homeros. nitekim odysseus döndüğünde ilk iş olarak sarayda çalışan bu kadınları öldürdü.
sonra bir gün bir kadın yazar çıkageldi. margaret atwood, artık penelope'nin hikayesini bir kadının yazması gerektiğini düşündü ve the penelopiad'ı yazdı. sadece penelope'nin hikayesini değil. sarayda çalışan her önüne gelenle düşüp kalktıkları söylenen o kadınların da hikayesini yazdı. kimse onları önemsememişti. hem de bu hikayeyi homeros'un yaptığı gibi destan formunda yazdı. ancak adeta homeros'a meydan okur gibi, erkek ağzından yazılan kadın hikayelerine inat yazdı. homeros kadınları böyle yazarken erkekleri hep birbirlerine destek olan zorluklara göğüs geren dostlar olarak gösterdi bize. odysseus'un maceralarında bunu görebiliyoruz. yüzyıllardır bilinçli bilinçsiz şekilde toplumların belleğine kadınları bekleyen, boyun eğen formda erkekleri ise maceradan maceraya koşan formda gösterdiniz, dayattınız. belki bunu değiştirmek çok zaman alacak ama en azından bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışanlar da olacaktır.
kadın kadının kurdu değil kadın kadının yurdudur.
devamını gör...