1.
bir çeşit kalem; ama ne çeşit bir kalem olduğunu başıma gelen güzel bir olayla size anlatayım.
pedagojik formasyon derslerini alıyorum. geçmiş zaman… inanın hangi dersti unuttum. hocanın adı; ali fuat. severdim kendisini. bize ödev verdi, bu ödevden not verecek. hepimiz çeşitli konular alıp anlatım yapacağız. konular belirlendi ve haftalara göre bir ders saati boyunca birkaç kişi konu anlatacak şekilde sıraya girdik. buraya kadar her şey normal.
benim için işin heyecanlı kısmı ders anlatmak. aslında alışkınım. dört sene boyunca çeşitli derslerde bi şekilde okumalar yaptım. hele son sene canım pamuğum bilal hocamın danışman hoca olduğu cümle bilgisi dersinde konu maskotu gibi “hadi leyli bu cümleyi bize tahtada çözümle” teklifini ikiletmeden kendimi tahtaya atıp az cümle çözümlemedim. hatta hocamın tüm ciddiyeti bana gelince kaybolur; “leyli orada silgi var, -çünkü yanlış ya da yamuk yazdığımda yazdığımı silgiyle değil; elimle silerdim ajsjajs - elini tebeşir yapma” deyişi hâlâ kulaklarımda.
tüm bunları bir kenara koyarsak ben doğuştan aksiyon ve heyecan insanıyım. olay çekiyorum. haftalar öncesinden var olan heyecanım katmerleşmiş bir şekildeyken bir gece öncesinden notlarımı kontrol ettim. nerede ne yapmam gerektiğini, nerede soluklanıp nerede kimin gözüne bakacağımı bir bir hesapladım. her şey tam derken bir anda tahta kalemimin olmadığını fark ettim.
nasıl olurdu? nasıl almazdım? kendime sayıp severken bi koşu okuduğum şehrin göbeğinde bulunan üç buçukçu sevindir’e gittim. (o zamanlar üç buçukçuydu, şimdi üç buçuğun hiçbir değeri olmadığı için üzgünüm…)
hızlıca kalemlere göz atarken -ürünler hep karışıktı- birazdan görselini paylaşacağım kalemi yine hızlıca aldım. alırken de çok hoşuma gitti. yumurtaya can veren yüce kök tengri ne güzel çift taraflı tahta kalemi yapmışsın dedim. krizi çözmüştüm.
sabah oldu. derse gittik. en son konu anlatacak şanslı kişi bendim. herkes görevini yerine getirdi. sıra bana geldi. iştahla ve büyük bir sevimlilikle konumu anlatmaya başladım. hatta arada ali fuat hoca büyük y ve büyük m harfinin şekline takılmıştı. m de sıkıntı yoktu sanırım da “y harfini yanlış yapıyorsun leyli” demişti. gönlü olsun deyip onun istediği şekilde bi y harfi yapmıştım.
neyse efendim. ben tahtayı o çirkin yazımla doldurdum; ama benim anlatacağım zibilyon tane başlık var. kola kuvvet tahtayı silmem gerek. elimle de silemem. bilal hocanın dersi değil. silgiyi aldım. ilk darbeyi vurdum. ı ıhhhh silinmiyor. yine denedim. yok anacım silinmiyor. sesli bir şekilde “aaaa silinmiyor” dediğimi dün gibi hatırlıyorum. cidden silinmiyor falan derken sınıfta bir gülmek peyda oldu. ben de dayanamadım. içi geçmiş kahkahamı patlattım. meğerse benim şans olarak gördüğüm çift taraflı kalem bu parmanent marker denen cibilliyetsiz kalemmiş. çıkarması da zor. hocanın kolonyası ve kağıt mendillerle güzelce ve güle güle tahtayı sildik.
o ödevden kaç aldım inanın bilmiyorum; ben olsam bakmazdım bana. yüz bile vermezdim bana *
genellikle cd dvd üzerine yazı yazarken, proje ödevlerini yaparken, metal, plastik, cam, taş gibi ürünlerde kullanılan; kimi zaman yarı kalıcı kimi zaman kalıcı özellikte bir kalem türüdür.
hatta ilkokul fen bilgisi derslerinde hoca asetatla deney anlatırdı. işte bu asetat kalemiyle de benzer özelliklere sahipmiş.
o kalem hâlâ duruyor. şimdilerde annem reçel, sos falan yaptığında kavanozların üzerine yazmak için kullanıyoruz. *
pedagojik formasyon derslerini alıyorum. geçmiş zaman… inanın hangi dersti unuttum. hocanın adı; ali fuat. severdim kendisini. bize ödev verdi, bu ödevden not verecek. hepimiz çeşitli konular alıp anlatım yapacağız. konular belirlendi ve haftalara göre bir ders saati boyunca birkaç kişi konu anlatacak şekilde sıraya girdik. buraya kadar her şey normal.
benim için işin heyecanlı kısmı ders anlatmak. aslında alışkınım. dört sene boyunca çeşitli derslerde bi şekilde okumalar yaptım. hele son sene canım pamuğum bilal hocamın danışman hoca olduğu cümle bilgisi dersinde konu maskotu gibi “hadi leyli bu cümleyi bize tahtada çözümle” teklifini ikiletmeden kendimi tahtaya atıp az cümle çözümlemedim. hatta hocamın tüm ciddiyeti bana gelince kaybolur; “leyli orada silgi var, -çünkü yanlış ya da yamuk yazdığımda yazdığımı silgiyle değil; elimle silerdim ajsjajs - elini tebeşir yapma” deyişi hâlâ kulaklarımda.
tüm bunları bir kenara koyarsak ben doğuştan aksiyon ve heyecan insanıyım. olay çekiyorum. haftalar öncesinden var olan heyecanım katmerleşmiş bir şekildeyken bir gece öncesinden notlarımı kontrol ettim. nerede ne yapmam gerektiğini, nerede soluklanıp nerede kimin gözüne bakacağımı bir bir hesapladım. her şey tam derken bir anda tahta kalemimin olmadığını fark ettim.
nasıl olurdu? nasıl almazdım? kendime sayıp severken bi koşu okuduğum şehrin göbeğinde bulunan üç buçukçu sevindir’e gittim. (o zamanlar üç buçukçuydu, şimdi üç buçuğun hiçbir değeri olmadığı için üzgünüm…)
hızlıca kalemlere göz atarken -ürünler hep karışıktı- birazdan görselini paylaşacağım kalemi yine hızlıca aldım. alırken de çok hoşuma gitti. yumurtaya can veren yüce kök tengri ne güzel çift taraflı tahta kalemi yapmışsın dedim. krizi çözmüştüm.
sabah oldu. derse gittik. en son konu anlatacak şanslı kişi bendim. herkes görevini yerine getirdi. sıra bana geldi. iştahla ve büyük bir sevimlilikle konumu anlatmaya başladım. hatta arada ali fuat hoca büyük y ve büyük m harfinin şekline takılmıştı. m de sıkıntı yoktu sanırım da “y harfini yanlış yapıyorsun leyli” demişti. gönlü olsun deyip onun istediği şekilde bi y harfi yapmıştım.
neyse efendim. ben tahtayı o çirkin yazımla doldurdum; ama benim anlatacağım zibilyon tane başlık var. kola kuvvet tahtayı silmem gerek. elimle de silemem. bilal hocanın dersi değil. silgiyi aldım. ilk darbeyi vurdum. ı ıhhhh silinmiyor. yine denedim. yok anacım silinmiyor. sesli bir şekilde “aaaa silinmiyor” dediğimi dün gibi hatırlıyorum. cidden silinmiyor falan derken sınıfta bir gülmek peyda oldu. ben de dayanamadım. içi geçmiş kahkahamı patlattım. meğerse benim şans olarak gördüğüm çift taraflı kalem bu parmanent marker denen cibilliyetsiz kalemmiş. çıkarması da zor. hocanın kolonyası ve kağıt mendillerle güzelce ve güle güle tahtayı sildik.
o ödevden kaç aldım inanın bilmiyorum; ben olsam bakmazdım bana. yüz bile vermezdim bana *
genellikle cd dvd üzerine yazı yazarken, proje ödevlerini yaparken, metal, plastik, cam, taş gibi ürünlerde kullanılan; kimi zaman yarı kalıcı kimi zaman kalıcı özellikte bir kalem türüdür.
hatta ilkokul fen bilgisi derslerinde hoca asetatla deney anlatırdı. işte bu asetat kalemiyle de benzer özelliklere sahipmiş.
o kalem hâlâ duruyor. şimdilerde annem reçel, sos falan yaptığında kavanozların üzerine yazmak için kullanıyoruz. *
devamını gör...