19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında yaşamış olan rus yazar, sakallıgillerden anarşist ve komünist kuramcı. en sevdiği içecek voktadır. bakunin’nin ve proudhon’un konken arkadaşıdır. marks’ın dedikodusunu yapmayı pek sever.
devamını gör...
mahlasımı aldığım gibi bu başlığa koştum
devamını gör...

halkın zihniyeti - insanların beyinlerinden geçen binlerce görüşün toplamı - şunu da hissetmektedir ki, eğer patronun işgücünü satın alma ve denetleme rolünü devlet üstlenmek zorunda kalırsa, bu da iğrenç bir zorbalıktan başka bir şey olmayacaktır. halk insanı soyutlamalarla akıl yürütmez, somut terimlerle düşünür, bu nedenle, “devlet” soyutlamasının fabrikadaki ya da atölyedeki dostları arasından devşirilen çok sayıda memur biçimini alacağını hisseder ve bu durumun onların erdemleri üzerindeki etkisini bilir; bugün mükemmel arkadaşken, yarın katlanılmaz idareciler olurlar. ve, yeni kötülükler yaratmadan mevcut kötülükleri ortadan kaldıran bir toplumsal yapı kurmak ister.

bu nedenle, kollektivizm kitleleri asla heyecanlandırmadı, kitleler sürekli olarak komünizme geri döndüler; fakat, kırklı yılların jakoben otoritarizminden ve teokrasisinden giderek daha çok kurtulan bir komünizme, özgür, anarşist komünizme.

daha fazlasını söyleyeceğim. bu çeyrek yüzyılda avrupa sosyalist hareketinde karşılaştığımız olaylar üzerine fikir yürüte yürüte, modern sosyalizmin liberter komünizme doğru adım atmaya mecbur kaldığını; ve bu adım atılmadıkça halkın ruhundaki işaret ettiğim belirsizliğin, sosyalist propaganda çabalarını felç edeceğine ister istemez inanıyorum.

sosyalistlerin, tüm topluluk üyelerine maddi yaşam garantisi sağlamanın toplumsal devrimin ilk eylemi olması gerektiğini, olayların zorlamasıyla artık kabul ettikleri kanısındayım.

fakat, sosyalistler bir adım daha atmak zorundalar. bu garantinin devlet tarafından değil, tamamen devletin dışında ve onun müdahalesi olmaksızın sağlanması gerektiğini de kabul etmek zorundalar.

[…]

şu an sahip olduğumuz araç ve gereçlere sahip bir komünist toplumda zenginliğin olabilirliğinden hiç kuşku yoktur. kuşkuların ortaya çıktığı noktalar şunlardır: insanın tüm davranışları devlet kontrölüne tabi olmadığında böyle bir toplum var olabilir mi? avrupa toplumlarının, bunca fedakarlık pahasına bu yüzyılda elde edebildikleri azıcık kişisel özgürlüğü de refaha erişmek için feda etmek gerekmeyecek mi?

bir kısım sosyalist, devletin sunağında özgürlüğü kurban etmeden böyle bir sonuca varmanın olanaksız olduğu kanısındadır. bizim de dahil olduğumuz diğer bölümü ise, tersine, ancak ve ancak devletin ortadan kaldırılmasıyla, bireyin tüm özgürlüğünün elde edilmesiyle, özgür birleşmeyle, mutlak anlamda özgür ortaklık ve federasyonla komünizme - toplumsal mirasımızın ortak mülkiyetine ve tüm zenginliklerin ortak üretimine - varabileceğimiz kanısındadır.

[…]

anarşistlerin geleceğe dair bir düş dünyasında yaşadıkları ve bugünün dünyasına gözlerini kapadıkları sık söylenen bir şeydir. belki de, bugünün dünyasını fazlasıyla görüyoruz, gerçek renkleriyle hem de, yakamızı bırakmayan bu otoriter önyargılar ormanında baltayla dolaşmamızın nedeni budur.

bizler ne hayal aleminde yaşıyoruz, ne de insanları olduklarından daha iyi hayal ediyoruz, onları oldukları gibi görüyoruz. bu nedenle, insanların en iyisinin bile otoritenin uygulamalarıyla özde kötü kılındığını; “güçler dengesi” ve “yetkilerin denetimi” teorisinin, iktidara sahip olanların, aşağıladıkları “egemen halk”ı, yönetenin kendileri olduğuna inandırmak için ürettikleri ikiyüzlü bir formül olduğunu ileri sürüyoruz. biz insanları tanıdığımız için, yokluklarında insanların birbirlerini boğazlayacaklarını düşünenlere şöyle sesleniyoruz: “sınırdışı edilirken, ‘yoksul tebam bensiz ne yapar?’ diye haykıran kral gibi düşünüyorsunuz.”

[…]

yönetilenlerin ve yönetenlerin erdemlerini ölçmek için iki ayrı ağırlığımız, iki ayrı ölçümüz yoktur; biz kendimizin de hatasız olmadığını ve içimizdeki en iyilerin iktidar uyguladıklarında hızla çürüdüklerini biliyoruz. insanları oldukları gibi kabul ediyoruz - insanın insanı yönetmesinden bu nedenle nefret ediyoruz ve buna son vermek için, yeterli olmasa da, tüm gücümüzle çalışıyoruz.


pyotr kropotkin - “anarşi: felsefesi - ideali”
devamını gör...
dostoyevski karakteri olmalıydı dediğim yazardır. başlığa girmeden önce dostoyevski karakteri zannettim.
devamını gör...
çok iyi bir coğrafyacı, biyolog ve jeologtur. sibirya'da yaptığı bazı haritalar bugün bile kullanılmaktadır.
devamını gör...
ekmeğin fethi, anarşist etik, karşılıklı yardımlaşma gibi pek okunası kitapları vardır.
öyle sağlamdır ki bu eleman, darwin'in evrim teorisine getirdiği bir ufak çentikle teoriyi zenginleştirmiştir. darwin'in "doğal seçilim" inin evrensel değil, ekvatora yakın bölgelerde gerçekleştiğini; dünyanın farklı noktalarında zor koşulların karşılıklı yardımlaşma ile aşıldığını vurgulamasıdır bu çentik.
devamını gör...
eşitlik olmadan özgürlük olmaz.
devamını gör...
anarşik prens, romantik piskopat.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

9 aralık 1842’de moskova’da doğdu. 8 yaşında, katıldığı bir baloda giydiği acem içoğlanı kıyafeti nedeni çar 1. nikola’nın dikkatini çeker ve aristokrat çocukları askerliğe hazırlayan “hizmetkarlar birliğine” katıldı.


fransız öğretmenin kafasına soktuğu hür düşünce tohumlarından etkilenmiş bir deha olarak kendi isteği ile adı skandallara karışmış sibirya alayına katıldı. birkaç yıl sonra saint petersburg’a saygın bir coğrafyacı ve sibirya’da gördüğü siyasi hapishanelerden nefret emiş bir devrimci olarak geri döndü. aynı dönem isviçre’de anarşist bakunin ile tanışıp büyüsüne kapılarak moskova’da anarşist bir yeraltı örgütüne katıldı. gündüzleri prens, geceleri ise işçi ve köylüler arasında borodin takma adlıı ateşli konuşmalarıyla ünlenmiş bir devrimciydi.

yakalanması uzun sürmedi, 2 yıl hağishanede yattıktan sonra bir düzine arkdaşanın da yardımı ile şaşalı bir şekilde firar etti. *

isviçre ve fransa’da yaşadı. hiçbir ülkenin kendisini kabul etmemesi sebebi ile ingiltere’ye döndü. ingiltere banliyölerinde tahrik ve tartışmalardan uzak durarak sağduyulu, kel, sakallı ve gözlüklü bir serbest yazara dönüştü.

1888’de thomas henry huxley’in görüşlerine katılmadığı bir makalesini okuyunca, bir kaç kusuru olsa da bilim dünyasına miras bırakacağı çalışmasına başladı; mutual aid: a factor of evolution [yardımlaşma: evrimin bir unsuru] .

huxley, doğanın, çıkarcı yaratıklar arasında geçen rekabetin zemini olduğunu ve insan doğasının da kültürle ehlileştirilmedikçe özünde bencil ve bireyci olduğunu öne sürüyordu. kropotkin ise insaların doğuştan erdemli ve iyiliksever olduğunu ve toplum tarafından yozlaştırıldığını savunuyordu. ayrıca, kroptkin’e göre hayat, huxley’in thomas hobbes’un sözlerini yeniden yorumlamasıyla, salt “her bireyin diğer herkese karşı verdiği bir mücadele” değildi. rekabette olduğu kadar yardımlaşmayla da nitelik kazamaktaydı. gerçekten de en başarılı hayvanlar en çok yardımlaşanlardı. şayet evrim bireyleri birbirleriyle boy ölçüştürerek işlerlik kazanıyorsa aynı zamanda onları karşılıkla fayda peşinde koşturacak şekilde tasarlayarak da işlerlik kazanıyordu. *

kropotkini’in kuramı, darwin’inki gibi mekanik bir evrim teorisi değildi. fakat, aradan yüz yıl geçtikten sonra bile ekonomi, siyaset ve biyoloji alanlarında yankı bulan bir soru sormuştu. şayet yaşam rekabetçi bir mücadele ise, neden çevremizde bu kadar çok yardımlaşma var. ve niye özellikle insanlar, yardımlaşma için bu kadar hevesliler?...

8 şubat 1921'de öldü ve lenin'in kişisel izni ile novodevichy mezarlığında anarşistler tarafından büyük bir cenaze töreni ile gömüldü.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"pyotr alekseyevic kropotkin" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim