1.
sen yanımdayken seni düşünerek sana ulaşmaya çabalıyorum efendim. nerdesin?
~rasim özdenören
~rasim özdenören
devamını gör...
2.
edebiyatın en iyi kişileri olan yedi güzel adam'dan biri.
devamını gör...
3.
bir şey yapmamanın da bir eylem olduğunu çoktan anlamıştı.
~ rasim özdenören
~ rasim özdenören
devamını gör...
4.
insanın yapmadığı şeyi söylemesi nasihat değildir, ahkâm kesmedir.
~ rasim özdenören
~ rasim özdenören
devamını gör...
5.
türkçe'yi en saf haliyle kullanarak su gibi akan bir dille yazdığı eserleriyle türkçe'nin potansiyelini kanıtlayan edebiyatçılarımızdan.
devamını gör...
6.
rasim özdenören, 1940 yılında maraş'ta dünyaya geldi. istanbul üniversitesi hukuk fakültesini ve istanbul üniversitesi gazetecilik enstitüsü'nü bitirdi. devlet planlama teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı. 2 yıl gibi kısa bir süre için de olsa araştırma amacıyla abd'nin farklı farklı eyaletlerinde bulundu. ardından kültür bakanlığı'nda bakanlık müşavirliği yaptı. aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı.
özdenören hikayelerinde toplumdaki değişme ve çözülmenin sebep - sonuç ilişkisiyle açıklamasını yapmaya çalışmıştır. kültürel yozlaşma, ailelerdeki çözülmeler ve bunalımlar eserlerinde sıklıkla başvurduğu kavramlardandır. hikayelerinin merkezine insan ve insan ruhunu almaktan kaçınmamıştır. aynı zamanda yeri geldiğinde islami motifleri kullanmaktan kaçınmayan özdenören denize açılan kapı adlı hikayesinden itibaren tasavvufi duyarlılığını okurlara yansıtmayı başarmıştır. hikayelerinde objektif olmaya çalışarak gerçeklere asla ama asla müdahele etmemiş, toplum tarafından benimsenen ideal tipleri anlattığı kadar çok fazla eleştirilen olumsuz tipleri de anlatmıştır. sayıp dökmelere ağırlık veren bir hikayeci olarak özgün, şairane ve sembolik bir anlatım biçimi vardır. kültürel yozlaşmaya karşı da kişinin tassavufa yönelmesini istediğini söylemekte de fayda var.
özdenören hala yazın hayatına devam ediyor.
1984 yılında denize açılan kapı adlı eseriyle türkiye yazarlar birliği yılın hikayecisi ödülüne layık görülmüş,
1978 yılında ise türk milli kültür vakfı tarafından fikir dalında jüri özel ödülünü kazanmıştır.
aynı zamanda çok sesli bir ölüm ve çözülme adlı hikayeleri televizyona uyarlanmış hatta 1977'de çok sesli bir ölüm adlı eseri uluslararası altın prag tv filmleri festivali'nde jüri özel ödülünü aldı.
ve yakın zamanda hala ödül almaya devam ettiği söylenebilir mesela 2015 yılında t.c. cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat büyük ödülü 2016 yılında ise necip fazıl kısakürek saygı ödülünü almıştır.
özdenören hikayelerinde toplumdaki değişme ve çözülmenin sebep - sonuç ilişkisiyle açıklamasını yapmaya çalışmıştır. kültürel yozlaşma, ailelerdeki çözülmeler ve bunalımlar eserlerinde sıklıkla başvurduğu kavramlardandır. hikayelerinin merkezine insan ve insan ruhunu almaktan kaçınmamıştır. aynı zamanda yeri geldiğinde islami motifleri kullanmaktan kaçınmayan özdenören denize açılan kapı adlı hikayesinden itibaren tasavvufi duyarlılığını okurlara yansıtmayı başarmıştır. hikayelerinde objektif olmaya çalışarak gerçeklere asla ama asla müdahele etmemiş, toplum tarafından benimsenen ideal tipleri anlattığı kadar çok fazla eleştirilen olumsuz tipleri de anlatmıştır. sayıp dökmelere ağırlık veren bir hikayeci olarak özgün, şairane ve sembolik bir anlatım biçimi vardır. kültürel yozlaşmaya karşı da kişinin tassavufa yönelmesini istediğini söylemekte de fayda var.
özdenören hala yazın hayatına devam ediyor.
1984 yılında denize açılan kapı adlı eseriyle türkiye yazarlar birliği yılın hikayecisi ödülüne layık görülmüş,
1978 yılında ise türk milli kültür vakfı tarafından fikir dalında jüri özel ödülünü kazanmıştır.
aynı zamanda çok sesli bir ölüm ve çözülme adlı hikayeleri televizyona uyarlanmış hatta 1977'de çok sesli bir ölüm adlı eseri uluslararası altın prag tv filmleri festivali'nde jüri özel ödülünü aldı.
ve yakın zamanda hala ödül almaya devam ettiği söylenebilir mesela 2015 yılında t.c. cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat büyük ödülü 2016 yılında ise necip fazıl kısakürek saygı ödülünü almıştır.
devamını gör...
7.
çok sesli bir ölüm kitabında bireyin bilinçaltına yönelerek okurların gönlüne taht kurmayı başarabilmiş yazardır aynı zamanda. eserlerinde dış dünya ile dengeli ilişkiler kuramayan insanların trajedisini yansıtmıştır.
çarpılmışlar kitabında akıcı bir anlatıma ulaşabilmek için oğuz atay'ın tutunamayanlar'da yaptığı gibi noktalama işaretlerini kullanmadı.*
onun dışında yazar kültürde ortaya çıkan krizleri, halkıyla yabancılaşan tek parti yönetimini ve yanlış batılılaşmayla ilgili sıkıntıları sanatlı bir şekilde anlattı. yıllar sonra yayımladığı kuyu adlı eserinde hz. yusuf'un hikayesini anlattı. yerli olmak onun sanatının ana sorunsalıdır fakat bu yerlilikte toplumun hafızasını ortaya çıkaracak baskın unsurlar öne çıkıyor daha çok.
çarpılmışlar kitabında akıcı bir anlatıma ulaşabilmek için oğuz atay'ın tutunamayanlar'da yaptığı gibi noktalama işaretlerini kullanmadı.*
onun dışında yazar kültürde ortaya çıkan krizleri, halkıyla yabancılaşan tek parti yönetimini ve yanlış batılılaşmayla ilgili sıkıntıları sanatlı bir şekilde anlattı. yıllar sonra yayımladığı kuyu adlı eserinde hz. yusuf'un hikayesini anlattı. yerli olmak onun sanatının ana sorunsalıdır fakat bu yerlilikte toplumun hafızasını ortaya çıkaracak baskın unsurlar öne çıkıyor daha çok.
devamını gör...
8.
vefat etmiş. edebiyat camiasının başı sağ olsun.
devamını gör...
9.
yedi güzel adam'ın sonuncusu olurdu kendisi.
o da tamamladı vadeyi, kalmadılar.
allah rahmet eylesin.
o da tamamladı vadeyi, kalmadılar.
allah rahmet eylesin.
devamını gör...
10.
11.
ah be rasim abi. allah rahmet eylesin.
devamını gör...
12.
öykücüdür. bugün vefât etmiş, allah rahmet eylesin. öykülerinde ''nasıl anlatmalıyım?'' sorusunu önemseyen bir tarz izlemiş, kurguya ve üslûba dikkat etmiş bir edebiyatçıdır. dostoyevski ve ömer seyfettin, yazarı en çok etkileyen romancı ve hikâyecidir. tolstoy ve goethe gibi yazarları kendine yakın bulmaz ve hâlid ziya uşaklıgil, ahmet hamdi tanpınar, refik halid karay gibi büyük türk edebiyatçıları ile pek ilgili değildir. ilk dönemlerinde onların eserlerini okunmaya değer bulmamıştır. kendisi, öykülerle ilk temasının, çocuk yaşlarda okuduğu ''hazreti ali'nin cenkleri'' olduğunu anlatmıştır. doğrusu, rasim özdenören, çok iltifat ettiğim, kitaplarını elden düşürmediğim bir yazar değildir. anladığım kadarıyla, iktidarın bir proje dizisi olan trt yapımı ''yedi güzel adam'' ile ömrünün son baharında, kitleler nezdinde tanınırlığı artmış bir yazardır.
''müslümanca yaşamak'' adlı bir eseri vardır yazarın. bu eserinde, batılılaşmanın müslümanlara olumsuz tesiri olduğu için müslümanların dini yaşantılarında ihmalciliğe, ahlâkî düzeyde de zaafa yol açtığını anlatıyor. doğrusunu isterseniz, buna şaşırmadım. çünkü, yazarın çağdaşı olan ve ''yedi güzel adam'' dan biri olduğu söylenen sezai karakoç da nâm-ı diğer ''doğu'nun yedinci oğlu'' da batıya ve batının değerlerine düşman bir kalemdi. ne var ki bu kalemler, ezber ettikleri ve bizim de ezberlememizi istedikleri bu batılılaşma problemini gözümüze soktukları kadar, islâm dünyasının kendi iç dinamiklerinden gelen hikmet yoksunu din algısına karşı, müslümanların gerek birbirlerine, gerek yabancılara yönelik takındıkları, güven vermeyen ''şark kurnazlığı'' hileciliklerine karşı, ''müslümanım'' deyip de saltanat ve güç elde etmek için tarihte hz.peygamber'in torunlarına ve sonraki yüzyıllarda mü'min insanlara yönelik işlenen vahşi cinâyetlere karşı, zamanın idarecilerinin islâm'ın rükünlerini ağızlarında oyuncak edip siyâset malzemesi yapmalarına karşı, içinde yaşadıkları toplumun bazı menfaatçi riyâkârlıklarına karşı seslerini eleştirel nitelikte çıkaramadılar. yaşadıkları devirlerde gücün yanında oldular, gücün sevdiği şeyleri yazıp çizdiler, devrin hükûmetleri müteveffâ yazarı ve arkadaşlarını hep ödüllendirdiler. devrin muktedir hükûmetlerini incitmediler, bilâkis gönüllediler, karşılığını da ödüllerle bolca aldılar. bir necip fâzıl gibi, bir kemal tahir gibi, bir orhan kemal gibi, bir nazım hikmet, bir sabahattin ali gibi yazdıklarının bedelleri onlara ödettirilmedi. batı karşıtlığı argümanına dayanan, müslümanlığın ve toplumumuzun müzminleşmiş sorunlarından ezbercilik, tahkike (sorgulamaya) geçmeyen taklitçilik, islâm'ın ilkelerini her fırsatta benimsediğini söylemekten geri durmayan bir iktidarın ve onun atadığı bürokrasinin boy attığı bir ülkede ortaya çıkabilen, akıllara sığmayan ahlâkî kokuşmuşluk, dinî yozlaşmışlık gibi kökleşmiş yaralara neşter atmaya cesâret edemeyen bir çekingenlikle, sloganik klişelerle tasavvuf güzellemeleri ve yüzeysel müslümanlık edebiyatı yapabildiler. eee zâten bu meselelere bir edebiyatçı nasıl el atsın? edebiyatçı, hissiyâtın tercümânıdır. bunları deşebilmek için ilim gerekir, âlim olmak gerekir. ama, maalesef ki, cumhuriyet döneminde islâm'ı ve islâm'ın hakikatlerini bizde sadece edebiyatçılar yazmaya tâlip oldular. isim vermeyeyim; meselâ bir edebiyatçımız islâm ilmihâli bile yazdı bu memlekette. ülkede islâm'ın önderlerini edebiyatçılardan seçersek elbette böyle olacaktır, başkası düşünülebilir mi?!; örneğin ismet özel edebiyat bahçesinin bahçevânı olabilseydi, bahçesinden çok güzel güller dererdik. islâm'ın müdâfîliğine soyunan edebiyatçıların yeterli islâmî bilgiden yoksunlukları ve zaafları islâm'a ve mensuplarına zarardan başka bir şey vermedi. ''doğu'nun yedinci oğlu'', batı'ya sövdüğü ve lânet okuduğu kadar, içimizde islâm'a zarar verenleri görmedi, yutkundu. ''yedi güzel adam'', toplum olarak, cemiyet olarak çarpıklıklarımızı, siyâsetimizin iki yüzlülüğünü canımızı acıtma pahasına, kendi konforlarını kaybetme pahasına anlatamadılar. sesleri ya hiç çıkmadı ya da fısıltılarını sadece kendileri duydu. şimdi onlar da göçtüler. bakalım arkadan gelen halefler, ''sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!'' diyebilecekler mi? çünkü artık ben, aşağılık kompleksinin söylettiği bu batı düşmanlığı yâvelerini dinlemek istemiyorum. bıktım artık, bizim esas içimizdeki pisliklere su hortumu tutmayan tecessüslere, göz boyayıcılığına, gözlerim ve kulaklarım kapalıdır.
''müslümanca yaşamak'' adlı bir eseri vardır yazarın. bu eserinde, batılılaşmanın müslümanlara olumsuz tesiri olduğu için müslümanların dini yaşantılarında ihmalciliğe, ahlâkî düzeyde de zaafa yol açtığını anlatıyor. doğrusunu isterseniz, buna şaşırmadım. çünkü, yazarın çağdaşı olan ve ''yedi güzel adam'' dan biri olduğu söylenen sezai karakoç da nâm-ı diğer ''doğu'nun yedinci oğlu'' da batıya ve batının değerlerine düşman bir kalemdi. ne var ki bu kalemler, ezber ettikleri ve bizim de ezberlememizi istedikleri bu batılılaşma problemini gözümüze soktukları kadar, islâm dünyasının kendi iç dinamiklerinden gelen hikmet yoksunu din algısına karşı, müslümanların gerek birbirlerine, gerek yabancılara yönelik takındıkları, güven vermeyen ''şark kurnazlığı'' hileciliklerine karşı, ''müslümanım'' deyip de saltanat ve güç elde etmek için tarihte hz.peygamber'in torunlarına ve sonraki yüzyıllarda mü'min insanlara yönelik işlenen vahşi cinâyetlere karşı, zamanın idarecilerinin islâm'ın rükünlerini ağızlarında oyuncak edip siyâset malzemesi yapmalarına karşı, içinde yaşadıkları toplumun bazı menfaatçi riyâkârlıklarına karşı seslerini eleştirel nitelikte çıkaramadılar. yaşadıkları devirlerde gücün yanında oldular, gücün sevdiği şeyleri yazıp çizdiler, devrin hükûmetleri müteveffâ yazarı ve arkadaşlarını hep ödüllendirdiler. devrin muktedir hükûmetlerini incitmediler, bilâkis gönüllediler, karşılığını da ödüllerle bolca aldılar. bir necip fâzıl gibi, bir kemal tahir gibi, bir orhan kemal gibi, bir nazım hikmet, bir sabahattin ali gibi yazdıklarının bedelleri onlara ödettirilmedi. batı karşıtlığı argümanına dayanan, müslümanlığın ve toplumumuzun müzminleşmiş sorunlarından ezbercilik, tahkike (sorgulamaya) geçmeyen taklitçilik, islâm'ın ilkelerini her fırsatta benimsediğini söylemekten geri durmayan bir iktidarın ve onun atadığı bürokrasinin boy attığı bir ülkede ortaya çıkabilen, akıllara sığmayan ahlâkî kokuşmuşluk, dinî yozlaşmışlık gibi kökleşmiş yaralara neşter atmaya cesâret edemeyen bir çekingenlikle, sloganik klişelerle tasavvuf güzellemeleri ve yüzeysel müslümanlık edebiyatı yapabildiler. eee zâten bu meselelere bir edebiyatçı nasıl el atsın? edebiyatçı, hissiyâtın tercümânıdır. bunları deşebilmek için ilim gerekir, âlim olmak gerekir. ama, maalesef ki, cumhuriyet döneminde islâm'ı ve islâm'ın hakikatlerini bizde sadece edebiyatçılar yazmaya tâlip oldular. isim vermeyeyim; meselâ bir edebiyatçımız islâm ilmihâli bile yazdı bu memlekette. ülkede islâm'ın önderlerini edebiyatçılardan seçersek elbette böyle olacaktır, başkası düşünülebilir mi?!; örneğin ismet özel edebiyat bahçesinin bahçevânı olabilseydi, bahçesinden çok güzel güller dererdik. islâm'ın müdâfîliğine soyunan edebiyatçıların yeterli islâmî bilgiden yoksunlukları ve zaafları islâm'a ve mensuplarına zarardan başka bir şey vermedi. ''doğu'nun yedinci oğlu'', batı'ya sövdüğü ve lânet okuduğu kadar, içimizde islâm'a zarar verenleri görmedi, yutkundu. ''yedi güzel adam'', toplum olarak, cemiyet olarak çarpıklıklarımızı, siyâsetimizin iki yüzlülüğünü canımızı acıtma pahasına, kendi konforlarını kaybetme pahasına anlatamadılar. sesleri ya hiç çıkmadı ya da fısıltılarını sadece kendileri duydu. şimdi onlar da göçtüler. bakalım arkadan gelen halefler, ''sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!'' diyebilecekler mi? çünkü artık ben, aşağılık kompleksinin söylettiği bu batı düşmanlığı yâvelerini dinlemek istemiyorum. bıktım artık, bizim esas içimizdeki pisliklere su hortumu tutmayan tecessüslere, göz boyayıcılığına, gözlerim ve kulaklarım kapalıdır.
devamını gör...
13.
erdoğan’a
“bütün müslümanların hayalini siz gerçekleştirdiniz”
diyen biri.
“bütün müslümanların hayalini siz gerçekleştirdiniz”
diyen biri.
devamını gör...
14.
1940/ 2022 yılları arasında yaşamış türk yazardır; hukuk okuyan yazar bir dönem amerika'da yaşamış ve onlarca kitap yazmıştır.
gül yetiştiren adam bunlardan biridir.
çünkü beklemek çok korkunçtur.
gül yetiştiren adam bunlardan biridir.
çünkü beklemek çok korkunçtur.
devamını gör...
15.
"hep yalana inanmaya alışmış olanlar doğruya inanmakta güçlük çeker." sözünün sahibi.
devamını gör...