1.
gözleri kapalı, safter’in şarkısına katıldı. sarhoşların şarkısı yavaş yavaş salona yayıldı.
sıcakla birlikte merdivenlere tırmandı, günah odalarının içine, kapı altlarından sızdı, kapağı açık kömür sobalarına girdi, kurum dolu bacadan gecenin ortasına süzüldü.
gecenin sıcağında buharlaştı, eridi; yoldan geçenlerin elbiselerine, ruhlarına sindi.
otomobillerin açık pencerelerinden girdi, şoförlerin derilerinin altına işledi. şoförler, ellerini radyolarının düğmelerine uzattılar, hafif müziği kapayıp arap istasyonlarını aramaya başladılar.
şoför emrullah, derisinin altına şarkının girdiği yeri, orta parmağının, direksiyon sallamaktan sertleşmiş eklemini, hafifçe kaşıdı. hafif bir zehirlenme. aynı parmakla gözünü kaşıdı; aynı parmakla başını kaşıdı.
sarhoşların şarkısı, kelebek camından dışarı uçtu. içerlemişti: beni arap müziğiyle karıştırıyorlar, diye söylendi. yayalar için yanan yeşil ışıktan yararlanarak karşıya geçti. yükseldi. “hastayım yalnızım...” oldu ve kapanmakta olan bir meyhanede, istatistik umum müdürlüğü kaleminden emekli niyazi beyle, tombalacı akif ’in fasılındaki peltek güfteye karıştı.
kapanan kepengin paslı aralığından sıyrılarak asfalta çıktı. elinde çantaradyo taşıyan bir işçinin omuzuna kondu, yorulmuştu. şehrin fakir mahallelerinden birine giden çamurlu bir otobüse bindiler. eski otobüsün homurtuları arasında bir süre sesi duyulmadı. ışıklı yolları geride bıraktılar; sarsıla sarsıla tozlu yollarda ilerlemeye başladılar.
sesini biraz yükseltti işçinin radyosunda. bu yollara, bu toza, bu sıcağa başka türlü dayanılmazdı. işçiden bir durak önce indi; ters taraftan gelen başka bir otobüse bindi.
biletçiyle oturup iktidara yaranmaya çalışan bir işçi gazetesini, ilanlarına varıncaya kadar okudular. sonra hızlandı: apartmanlara girdi.
demokrat ahmet beyin evinde, bir senfoniyle bir popüler müzik arasında dinlendi. bazen high fidelity oldu, bazen mono. yetmiş sekiz devirli parlak kollu bir gramofonda bile çalındı bir kere; elle kurulanlardan.
bir ara yolunu kaybetti; sormak için bir karakola girdi. sıcakta parmak izleri kötü kötü kokuyordu. istediği şarkıyı çalmayan seyyar çalgıcı tamburî arif ’e sözle ve fiilen tecavüz ettiği iddiasıyla... daktilonun tıkırtısına kaptırdı kendini. tuşların tıkırtısı, arzunun tıkırtısı, rahmetli mehmet akif, seyfi baba, sen bir garip çingenesin... arif baba... kendini sokağa attı.
peşine iki tane uzun saçlı, kırmızı ceketli genç takıldı. armonize edilmemek için var kuvvetiyle kaçtı. geceyarısı olduğundan kapalı duran demir kapının üstünden aştı. üç numara, on iki numara, yirmi sekiz numara; kapıyı yumrukladı. aceleden, muşambanın üstünde kaydı, duvara çarptı, sarhoşların arasından güçlükle yer açtı kendine. sendeledi, yere düştü, telaşla kalktı.
turgut oradaydı: bir adım mesafede. göğsüne yaslandı, başını omuzuna koydu. bir kedi gibi süründü, yaltaklandı. nefes nefese, ama emin ellerdeydi
devamını gör...