türk ve dünya tarihini, sonuçları itibariyle derinden etkilemiş olan çanakkale savaşı’nda şehit olmuş 10 binlerce askerimizden birisi de mustafa kemal’in komutasındaki 19. tümen’e bağlı 57. alay 2. tabur 6. bölük ihtiyat zabit namzetlerinden, o gün konya vilayetinin niğde sancağı andirlos (daha sonra andulus ve hacı abdullah) köyünden ibrahim ethem’dir. ibrahim ethem, türk halkı tarafından, şehit olmadan kısa bir süre önce bigalı köyü yakınlarından annesine hitaben yazdığı, askerlik hayatının ilk ve son mektubu ile tanınmaktadır. çanakkale ruhu’nu yansıtan en güzel metinlerden birisi kabul edilebilecek mektup, literatüre şehidin yeğeni ethem ruhi üngör tarafından kazandırıldı. bu mektup, çanakkale üzerine yazılmış birçok kitapta, internet sayfalarında, makalelerde yer aldı. bazı şairlerimize ve romancılarımıza ilham kaynağı oldu. tv filmi olarak senaryolaştırıldı. ayrıca "cephede bir muallim şehit ethem’ adlı kitabın da konusunu oluşturdu.

bu mektubu buraya bırakıyorum umulur ki okursunuz ve dahi devamı gelecektir.


valideciğim,

dört asker doğurmakla müftehir şanlı türk annesi!

nasihat-âmiz mektubunu, divrin ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın orta­sından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. tekrar okudum. şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, an­nemden gelen mektubu selâmlıyor gibi geldi. hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.

gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.

işte bu geçen dakikalar ânında, hizmet eri:

” efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz.” dedi.

” pekâlâ” dedim. aldım baktım, sütlü çay.

” mustafa bu sütü nereden aldın?” dedim.

” efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?”

” evet” dedim. “evet, ne kadar güzel.”

” işte, onun çobanından 10 paraya aldım.”

vâlideciğim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.

fakat bu sırada düşünüyorum. ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? şevket neden içmiyor? dedim.

fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: “validen kaderine küssün, ne yapalım. o da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secde­lerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.

“şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür. fakat vâlideciğim, sen yine müteessir olma. ben seni, evet seni mutlaka buralara ge­tireceğim. ve şu tabiî manzarayı göstereceğim. şevket, hilmi de senin sayende görecektir.

o güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.

ey allah’ım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o -mukaddes sesi dinliyordu. ezan bitti. o dereden ben de bir abdest aldım. cemaat ile namazı kıldık. o güzel yeşil çayırların üzerine diz çök­tüm.

bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim:

“ey türklerin ulu tanrısı! ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların halikı! sen bütün bun­ları türklere verdin. yine türklerde bırak. çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan türklere mahsustur.

ey benim yarabbim! şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celâlini ingilizlere ve fransızlara tanıtmaktır. sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzu­runda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!” diyerek bir dua ettim ve kalktım. artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

anneciğim, oğlun halit de benim gibi güzel yerlerdedir.

dünyanın en güzel yerleri burası imiş. yalnız bu memleketlerde düğün ol­muyor. inşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?

kadire mektup yazdım.

valideciğim, evdeki senet vesâireyi kimselere kat’iyyen vermeyin ve sorar­larsa biz bilmiyoruz deyin.

çantayı al, sandığa koy. ben sana vaktiyle anlatmış idim, bu dünya böyledir.

fakat sen merak etme. o parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. hani nasıl aldık. yalnız zaman ister.

valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, allah razı olsun.

oğlunuz hasan ethem





kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
zahit üsteğmen'in 8 ocak 1916'da eşine yazdığı mektup:


pınarbaşı (aziziye) ilçesi kılıç mahmutbey köyü’nden ahmet efendi kızı eşim hanife hanım’a;

hem kendim hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem de şerefli bir askerim. asker olmam nedeniyle, gidip gelmemek, gelip bıraktıklarımı bulmamak olabilir. bu gibi durumların insanlık aleminde meydana gelebileceği inkar olunamaz. şu vasiyetnameyi yazmak, hemen ölmek demek değildir.

ilahi mukadderat; ben seni, sen beni tanımadığımız halde uzak memleketlerden bizi birbirimize nasip etti. allah'ın emrine ve peygamberin kavline göre nikahımız kıyıldı. yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. şayet vatanım uğruna şehit olursam, yüce allah elbet ruhlarımızı birleştirir.

böyle bir hal olduğunda mevcut eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi (payınıza düşen tazminatı) almanız için sizi vekil tayin ediyorum. eğer yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim.

birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. ruhuma bir mevlid okutmak vicdanınıza kalmıştır. kendim için başka bir şey istemiyorum. şehitlik bana yeter.

bu vasiyetnamemi aldıktan sonra, yüksek sesle ağlamamanızı dilerim. allaha emanet olun.

mustafa oğlu zahit (4. tabur- 62. alay- 4. bölük komutanı kerevizdere)



buradan

unutma türk.
senin için can veren ulu şehitlerini unutma.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"şehit olan asker mektupları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim