1.
cemal süreya’ya ait şahane eser.
bu arada daha önce hiç kimse am’ı bu kadar güzel ve betimlememiştir.
“...
bacaklarının daraçısında
bir yumak
bir kırlangıç yuvası
bir söğüt yaprağı susuz ve erkenci
bir mermi yatağı derin ve pusuda
bir saat kapağı tık diye açılır
bir tünek dalgın güvercinler için
...”
şiirin tamamı ise burada.
damakta serçe gibi seken bir şarap şimdi
ustamın üzüme attığı enfes düğüm;
ve gözetimi altında çarkıfeleklerin
uzak buzulların soluğuna yatırılmış
binlerce saptan çekilen şu narin rakı
kumaşı çürütüyor lâcivert-beyaz hışmıyla,
nicedir içimde taşımakta olduğum
uçuk minerva’ya göktaşları gönderiyor;
bir çözülme dilimde sulardan yıldızlardan,
diyorum; nerede olursa olsun
bir ısırganı bile koynuna alıp yatabilir insan,
bu lebi deryanın,
bu gelinciklerin,
bu işin ve eylemin,
bu hayatın, ölülerin ve kahramanların,
reçinenin ve kök bitkilerin,
amberin ve keman telinin,
kokuların ve tüylerin,
boğucu yapağının,
bu gündüzlük taslayan,
bu şakayıklarla yumuşamış,
yine de gücü eksilmemiş,
bu seslerle değil
kelimelerle saptırılmış,
bu çiçek tozlarıyla
ışığın tutkusuyla karılmış
çamurun ortalık yerinde
bu gök talaşıyla tıkabasa
bu bir ilk ayinin hüznünü ve çoskusunu,
kabil’in genç sığırını,
öbürünün başağını
bir ateşin içinden geçiren
bu ince duman
tanrım! tanrım!
neler öğrenmiyor ki çetrefil güz
deneysiz bahardan,
yabancım,
diyorum birden, yabancım
sevgili arkadaşım
şimdi ben burdayım ya
olmayabilirim az sonra
her şeyi yüzüstü bırakabilirim
bırakabilir miyim dersin?
bırakabilirsin
sarışındır benim yabancım
istesem ingiliz diyebilirim ona
sarışındır
saçları ikindiyle kırkılmıştır
esmerdir
kuşluk vaktini bir sancı gibi sokar göğsüne
ağzının şafağında volkan gülleri
istesem arap diyebilirim
ve kumraldır
ben istesem de istemesem de
derin mırıltısı içinde teninin
iki çığlık halinde yükselir memeleri
bacaklarının daraçısında
bir yumak
bir kırlangıç yuvası
bir söğüt yaprağı susuz ve erkenci
bir mermi yatağı derin ve pusuda
bir saat kapağı tık diye açılır
bir tünek dalgın güvercinler için
yabancım diyorum ona
geriye kalan bütün kelimeleri de
kamulaştırıyorum böylece,
hadi sevgilim
bir yudum süt koy yuvaya
bu arada daha önce hiç kimse am’ı bu kadar güzel ve betimlememiştir.
“...
bacaklarının daraçısında
bir yumak
bir kırlangıç yuvası
bir söğüt yaprağı susuz ve erkenci
bir mermi yatağı derin ve pusuda
bir saat kapağı tık diye açılır
bir tünek dalgın güvercinler için
...”
şiirin tamamı ise burada.
damakta serçe gibi seken bir şarap şimdi
ustamın üzüme attığı enfes düğüm;
ve gözetimi altında çarkıfeleklerin
uzak buzulların soluğuna yatırılmış
binlerce saptan çekilen şu narin rakı
kumaşı çürütüyor lâcivert-beyaz hışmıyla,
nicedir içimde taşımakta olduğum
uçuk minerva’ya göktaşları gönderiyor;
bir çözülme dilimde sulardan yıldızlardan,
diyorum; nerede olursa olsun
bir ısırganı bile koynuna alıp yatabilir insan,
bu lebi deryanın,
bu gelinciklerin,
bu işin ve eylemin,
bu hayatın, ölülerin ve kahramanların,
reçinenin ve kök bitkilerin,
amberin ve keman telinin,
kokuların ve tüylerin,
boğucu yapağının,
bu gündüzlük taslayan,
bu şakayıklarla yumuşamış,
yine de gücü eksilmemiş,
bu seslerle değil
kelimelerle saptırılmış,
bu çiçek tozlarıyla
ışığın tutkusuyla karılmış
çamurun ortalık yerinde
bu gök talaşıyla tıkabasa
bu bir ilk ayinin hüznünü ve çoskusunu,
kabil’in genç sığırını,
öbürünün başağını
bir ateşin içinden geçiren
bu ince duman
tanrım! tanrım!
neler öğrenmiyor ki çetrefil güz
deneysiz bahardan,
yabancım,
diyorum birden, yabancım
sevgili arkadaşım
şimdi ben burdayım ya
olmayabilirim az sonra
her şeyi yüzüstü bırakabilirim
bırakabilir miyim dersin?
bırakabilirsin
sarışındır benim yabancım
istesem ingiliz diyebilirim ona
sarışındır
saçları ikindiyle kırkılmıştır
esmerdir
kuşluk vaktini bir sancı gibi sokar göğsüne
ağzının şafağında volkan gülleri
istesem arap diyebilirim
ve kumraldır
ben istesem de istemesem de
derin mırıltısı içinde teninin
iki çığlık halinde yükselir memeleri
bacaklarının daraçısında
bir yumak
bir kırlangıç yuvası
bir söğüt yaprağı susuz ve erkenci
bir mermi yatağı derin ve pusuda
bir saat kapağı tık diye açılır
bir tünek dalgın güvercinler için
yabancım diyorum ona
geriye kalan bütün kelimeleri de
kamulaştırıyorum böylece,
hadi sevgilim
bir yudum süt koy yuvaya
devamını gör...