1.
ilk kez john a. ryan tarafından tanımlanmış olan, insan haklarını bir söylem olmaktan çıkararak uygulamaya geçiren sosyal hizmetin en önemli aracıdır.
gelir adaletsizliğinin her geçen gün arttığı, yoksulluğun dünya çapında ciddi bir problem olduğu, gayriinsani yaşam ve çalışma koşulları, yetersiz maaş ve sosyal güvencesizlik ile emek piyasasının varlığını koruduğu bugünün hakim kapitalist iktisadi düzeninde, çoğu devletin bu talepleri karşılayacak düzeyde politikalar üretmediği de bir gerçektir.
son olarak, alman bertelsmann vakfı’nın ab ve oecd ülkeleri arasında hazırladığı sosyal adalet endeksi’nde türkiye 41 ülke arasında 40’ıncı olmuştur.
gelir adaletsizliğinin her geçen gün arttığı, yoksulluğun dünya çapında ciddi bir problem olduğu, gayriinsani yaşam ve çalışma koşulları, yetersiz maaş ve sosyal güvencesizlik ile emek piyasasının varlığını koruduğu bugünün hakim kapitalist iktisadi düzeninde, çoğu devletin bu talepleri karşılayacak düzeyde politikalar üretmediği de bir gerçektir.
son olarak, alman bertelsmann vakfı’nın ab ve oecd ülkeleri arasında hazırladığı sosyal adalet endeksi’nde türkiye 41 ülke arasında 40’ıncı olmuştur.
devamını gör...
2.
bu iki kelimeyle kitleler aldatılır; içeriğini bilmeyen ve haklarının farkında olmayan cahil toplumlar, yönetici ve oligarkların standartlarını canları pahasına koruyarak sosyal adaleti sağladıklarını zannederler.
olması gereken; toplumdaki her bireyin ihtiyacının maddi manevi karşıılanmasıdır.
"herkese ayakkabı" sloganıyla karnı aç olan adama prada ayakkabı vermek değildir.
aç adama flüt dağıtmak, poşet çay dağıtmak.. kömür makarna değildir.
yok denilse de bu kast sistemidir.
somali'de insanlar açlıktan ölürken, 90 dk lık heves uğruna milyarlık stadyumlar yapmak..
komşusu sıkıntıdayken mahalleye cami yaptırmak.
komşusu açken hac'a umreye gitmek.
insan, her türlü suistimalin baş aktörü olmasına rağmen.. cevap alamayacağı soruyu sorar "tanrı nerede!"
olması gereken; toplumdaki her bireyin ihtiyacının maddi manevi karşıılanmasıdır.
"herkese ayakkabı" sloganıyla karnı aç olan adama prada ayakkabı vermek değildir.
aç adama flüt dağıtmak, poşet çay dağıtmak.. kömür makarna değildir.
yok denilse de bu kast sistemidir.
somali'de insanlar açlıktan ölürken, 90 dk lık heves uğruna milyarlık stadyumlar yapmak..
komşusu sıkıntıdayken mahalleye cami yaptırmak.
komşusu açken hac'a umreye gitmek.
insan, her türlü suistimalin baş aktörü olmasına rağmen.. cevap alamayacağı soruyu sorar "tanrı nerede!"
devamını gör...
3.
gelişmemiş ülkelerde hiç görülmez. özellikle fırsat eşitliği sağlanamıyorsa toplumsal çöküş başlaması kaçınılmazdır.
devamını gör...
4.
adaletsizliktir.
devamını gör...
5.
servet ve gelirin tekrardan dağılımında uyulması gereken ahlaki ölçüt. bu ölçüte göre eşit iş eşit ücret uygulaması ve sosyal sorumlulukların bireyler arasında eşit şekilde dağıtılması, kıtlıktan doğan ekonomik rantların ortadan kaldırılması gerekir.
devamını gör...
6.
sosyal adalet… hani herkesin hakkını aldığı, kimsenin “ben burada hak yemişim!” diye bağırmadığı o hayali masa. masada herkesin tabağı eşit dolu, herkesin kaşığı aynı. ama gerçek hayatta, o masa genellikle yamuk, tabaklar farklı, kaşıklar ise bazen çatal oluyor!
sosyal adalet demek, sadece fakire fazla ekmek vermek değil; aynı zamanda zengine de “biraz yavaş ye” demekmiş gibi geliyor bazılarımıza. çünkü bazıları öyle hızlı yiyor ki, daha masaya oturmadan tabaklar boşalıyor!
toplumda sosyal adalet, herkesin eşit fırsata sahip olmasıdır. ama eşit fırsat dedikçe aklımıza o oyunda herkesin aynı anda koştuğu yarış geliyor. halbuki bazılarının yarış pistinde önde başlamayıp, bazılarının da arabayla yarıştığını görüyoruz. eee, bu durumda adalet demek biraz zor!
bir de sosyal adaletin başka bir kısmı var: kimse aç kalmasın, kimse dışlanmasın. ama biz bazen o kadar yoğuz ki, yanımızdakine bakmadan, “benim tabak doluysa yeter” diyoruz. işte sosyal adalet tam da burada başlıyor: “biraz da sen ye, kardeşim!”
sonuç olarak, sosyal adalet bir süper güç gibi değil, hepimizin birlikte kullanabileceği bir el birliği, bir “dur” demek, bir “paylaş” demek. hem de “paylaş ki çoğalsın” demek.
sosyal adalet demek, sadece fakire fazla ekmek vermek değil; aynı zamanda zengine de “biraz yavaş ye” demekmiş gibi geliyor bazılarımıza. çünkü bazıları öyle hızlı yiyor ki, daha masaya oturmadan tabaklar boşalıyor!
toplumda sosyal adalet, herkesin eşit fırsata sahip olmasıdır. ama eşit fırsat dedikçe aklımıza o oyunda herkesin aynı anda koştuğu yarış geliyor. halbuki bazılarının yarış pistinde önde başlamayıp, bazılarının da arabayla yarıştığını görüyoruz. eee, bu durumda adalet demek biraz zor!
bir de sosyal adaletin başka bir kısmı var: kimse aç kalmasın, kimse dışlanmasın. ama biz bazen o kadar yoğuz ki, yanımızdakine bakmadan, “benim tabak doluysa yeter” diyoruz. işte sosyal adalet tam da burada başlıyor: “biraz da sen ye, kardeşim!”
sonuç olarak, sosyal adalet bir süper güç gibi değil, hepimizin birlikte kullanabileceği bir el birliği, bir “dur” demek, bir “paylaş” demek. hem de “paylaş ki çoğalsın” demek.
devamını gör...