bu sözlükte olmadığını görünce açmak istediğim, yazarların deneme yazılarını sergileyebileceği başlıktır. güzel bir veri tabanı olacağını düşünüyorum.
devamını gör...
ayın sesini dinliyorum yine. kimse duymuyor hatta söylediğimde bana deli diyorlar ama.. aydan sesler geliyor… geliyor işte… geceleri daha çok, ama gündüzleri bile duyuluyor bazen. anlaşılmıyor. ancak dikkatli dinlersen… sanki lanet bir cenaze evinde insanların fısıltıyla konuşması gibi. ölüler bizi zaten duyamaz… geçen gece hangi gündü… sanırım pazar gecesi, yani ertesi günün pazartesi olacağı gece, ilk defa ayırt ettim bir kelimeyi.. “kimse göremez!” diyordu bir tanesi ya da her neyseler işte… “kimse göremeeeeez!” ikinci “e” yi ıslık gibi uzatarak… çok net duydum. eminim. belli ki benimle konuşuyordu. “neyi göremez?..” “neden bahsediyorsun!?” diye dönendim durdum ama yine karmakarışık oldu fısıltıları. yüksele alçala, bir ara o kadar yükseldi ki fısıltılar, kendi sesimi bile duyamıyordum. sonra saat 3:00’de bıçak gibi kesildi sesler.. aklımda bir soru kaldı… sanırım iki gün falan geçti aradan… “neyi göremez???” bu gün cuma… sanırım… hava hafif kapalı ve rüzgarlı.. daracık sokaklarda yürüyorum. birden rüzgarla karışık bir ses duydum. bir yokuştan aşağı iniyordum. rüzgar birden öyle kuvvetli esti ki arkamdan, o anda geçen gece duyduğum sesi duydum… “orada…” deyiverdi. bu tanımadığım ama hatırladığım ses.. ben rüzgarın beni itmesiyle birlikte yokuş aşağı, dengemi kaybetmemek için, koşar adım iniyordum aşağı.. sonunda nihayet durabildiğimde arkamı döndüm. hiç bir şey yoktu. “ne orada? hey ses! ne var orada?...” üç, beş, belki on kez sordum aynı soruları ama yine rüzgara tutunup kaçmış olmalıydı sesler. zaten rüzgar da kesildi birden. sonra bir şey fark ettim. ne zamandır dışarı çıkmadım ben? burası benim mahallem değil. çok soğuk.. fazla gri… bu iş gittikçe korkutmaya başladı beni.. bu gün cuma olmalı… hafta sonu yataktan çıkmadım hiç.. öyle ki yemek bile yemedim uyanık kalmamak için. karnım çok aç. hava daha da kapalı bugün. saat 10:24 ama hala gece gibi.. günlerdir yağamayan yağmur sanırım bu gün koy verir. camları sıkı sıkıya kapattım, sesleri duymamak için. bu gün pazartesi… tam bir haftadır ses seda yok. beni unuttular diyorum kendi kendime… ev çok havasız kaldı. pencereler kapalı. perdelerde… artık uyuyamıyorum da sessizlik beni delirtiyor. bomboş evde sessizliğin o kulak yırtan uğultusu.. bir ses çıksa da bitse bu gürültü derken, musluktan damlaya suyun sesi gümlemeye başladı. mutfaktaki bozuk musluk olmalı… bileklerim acıyor… bugün yine pazartesi… saat gecenin bilmem hangi körü, karanlıkta seçilmiyor, tik-takları duyuluyor sadece. artık diğer sesleri de duyabiliyorum yavaş yavaş… kalkmalıyım artık şu yataktan, pencereleri açmalıyım, ama önce ışıkları. nerde bu elektrik düğmesi? kapının yanındaydı… yok işte orada… çok karanlık… neredeyim ben? burası benim odam değil!.. ben mi? benim adım ne? bileklerim acıyor!.. hangi gündeyiz? lanet olsun saat kaç? biri saati söylesin… yine o ses! “iki” , “iki mi? saat mi?” kimsin sen ne istiyorsun benden!.. dört duvar.. sanırım hala pazartesi… ne kadardır uyuyorum onu bile unuttum. sanki artık hiç sabah olmuyor. ya da ben gündüzleri uyuyorum. korkumu yenmeliyim, ayağa kalkmalıyım artık.. son iki saattir kendimi böyle söyleyerek cesaretlendirmeye çalışıyorum. tam bütün cesaretimi toplamışken… “evet…” diye gıcırdıyor o ses. sanki kara tahtaya uzun tırnaklı birinin, tırnaklarını sürterek çıkardığı ses gibi. yeniden gömülüyorum yatağa, hiçbir şey gözükmüyor. gitmiş olmalı, saatin tik-taklarını duyuyorum yine. kalkmalıyım, ışıkları yakmalıyım. karanlık her şeyi çürütüyor çünkü. bileklerim daha az acıyor artık. kalkmalıyım… tam bunları düşünürken sanki kapattığım gözlerim aralanıyor da, göz bebeklerim ışıkla kamaşıyormuş gibi bir ışık süzülüyor içeri. sesler duyuyorum, birileri konuşuyor çok net duyuyorum, yanı başımda gibi sanki. “evet” diyor ve gerisini de duyabiliyorum bu kez; “evet, hayati tehlikeyi atlattı, merak etmeyin” bir adam sesi ama tanımıyorum, ancak artık korku yok, ışık hepsini eritti korkularımın… devam ediyor konuşmaya, ışık giderek artıyor. şimdi göz kamaştırıcı bir beyazlık hakim bulunduğum yerde, gözlerim sanki yıllardır ışığı görmemiş gibi, açmakta zorlanıyorum… “iki kaburgasında kırık var sadece, anlıyorum sizi.. inanın bu beni bile fazlasıyla şaşırttı. mucize gibi.” “hayır bileklerinde de iz kalmayacak. gerçekten ilginç bir intihar girişimi. bileklerini keserek, on ikinci kattan atlamak…” bu sözler her şeyi hatırlatıyor gibi. ben…. ben… kıpırdamaya çalışıyorum. doktor hemen yanıma geliyor aynı ses “orada kimse var mı?” diye soruyor ve sorarken de gülümsüyor. “aramıza tekrar hoş geldin!..” tanrım! ne güzel gülüyor… etrafa bakınıyorum sanki yeni doğmuşum gibi.. “bazen acılarımızı kimse göremez. yine de ayaklarımız yerde olmalı değil mi?” diye espri yapıyor, yine o güzel gülüşüyle. sırf bu yüzden ben de gülümsüyorum ona, bu kadar güzel bir gülüşü var diye… “dışarıda yağmur mu yağıyor?” diye soruyorum. “evet, hem de sıkı yağıyor. yaz yağmuru…” “sonunda yağabilmesine sevindim” diyorum. anlamıyor… gözlerime bakıyor, gülümsüyor. “hangi gündeyiz?” diye yeni bir soru soruyorum. söylüyor; “pazartesi…”
devamını gör...
gecenin en karanlık saatleri sabahtan hemen öncesiymiş sevdicek ama insan evlatları hep saat gece on ikiyi vurduğunda sabah olmuş gibi bakıyoruz hiç gecenin karanlığı gündüze karışır mı?
sorma öyle sorular ben inanmadığım her şeye gülüşünü görmek duymak için dualar ettiysem her şey mümkündür peki bizden ne olur?
"gülüşüne şahit olmak istiyorum gülmenin sebebi olarak"
bunu yüzüne söylediğim an mayına basmış ya da elindeki bombanın pimini çekmiş biri olacağım ya mayın patlayacak ya da bombayı ileri atacağım sanırım sana yaklaşmam için biraz daha tehçizat bilgisi edinmeyi unutmamam gerek...
sana kahve teklif ettiğim gün murat menteş'in alıntısını kullanmıştım
"dünyada milyarlarca kahve içiliyor bir günde 2 fincan da biz içmeyelim mi baş başa?"
bir dahaki buluşma teklifinde kendin ol dedin
ben sana zaten neysem o olarak geldim ilham perilerimin uzaklaştığını söylediğimde endişe duymandan memnun oldum ama o perinin sen olduğunu bilsen sen memnun olur musun?
kumarbaz değilim ve kaybetmeyi sevmem ama 6 kurşunu doldurmuş tek başıma rus ruleti oynuyorum umarım silah tutukluk yapar çünkü azrail'in benim için "can attığına" eminim...
sözleriyle gözlerini yumdu uyumak dışında bir çaresi yoktu çünkü uykusunda tanrı o oluyor istediğini elde ediyor hiçbirini yapamasa bile en azından kimsenin üzülmediği bir dünya yaratıyordu aşkının acısı yerini sevginin yumuşak heyecanına bırakıyordu ama bazı yolların geri dönüşü olmadığını tecrübe etmişti kafaya koyduğunu yapmış geri adım atarsa kendinden ve ideolojisinden nasıl ödün vermiş olacaktı en ufak fikri yoktu.

en son roman denememdir kendisi büyük ihtimal bitmeyecek bir yerini beğenen olursa sorması yeter.
devamını gör...
görmek için bakmak

ayın puslu geceyle birleştiği yerdeyim. burada aradığım özgürlük. dokunulmazım burada. beni engelleyecek her şey aşağıda. oraya bakınca kendimi hüzünlenmekten alamıyorum. çoğu insan yaşadığının bile farkında değil. özgürlüklerinin kendi ellerinde olmadığının farkında değiller. ve sanırım beni en çok hüzünlendiren şey de bu

gece karanlığında, soğuğun bir çarşaf gibi etraflarını sardığı bu gecede bazı insanların evleri yok. geceyi atlatabilseler de ertesi geceyi düşünmekten kendilerini alıkoyamayacaklar. bugünü, yarını geçindirmekle geçirecekler. hayal ettikleri eve kavuşmayı isteyecekler. sıcak bir soba ve akşam yemeği onlara yetecek. sefiller ve bunun farkındalar. fakat onlardan daha sefil insanlar var. zenginlikleri sadece parayla sınırlı kalanlar. yaşamlarını sadece bununla sınırlı tutanlar. onlar, bu dünyadaki en sefil insanlar. onlar ki sevginin ne demek olduğunu bilmeyenler. paraları kadar yoksullar. her şeyin paradan ibaret olduğunu sanarlar.

işte benim hayalim burada başlıyor. mesleğimi, kendi hayatımı en güzel şekilde idame ettirmek değil benim asıl hayalim. asıl hayalim, kendinin farkında olan bireyler görmek dünya üzerinde. kolay olanı seçip sadece kendini düşünen insanların, bu zamandakinin aksine azınlıkta kalması. ve biliyor musunuz? bunu yapmanın yolunu biliyorum sanırım: doğayı gözlemlemek siz hiç bir bitkinin gerektiğinden fazla besin aldığını gördünüz mü? bir şekilde alırsa da bu ona zarar verir yarardan fazla. biz insanların da asla öğrenemediği şey bu: bencillikten kurtulmak.

her şeyin bir anlamı var, görmen, farkında olman önemli. gördüklerine anlamlar yükeyebilmen önemli. "yüreğinle bakmadan göremezsin." der küçük prens. çünkü aslolan gözle görülmez.
devamını gör...
lütfen tekrar deneyiniz.
devamını gör...
sanırım konuyla alakası yok ama bir keresinde arkadaşa uyup koca bir karpuzun içine vodka zerk etmeyi denemiştim. berbat ettik güzelim karpuzu.
devamını gör...
ve ardından yanılmaları. sonra tekrardan denemeleri ve bu sefer daha iyi yanılmaları. en son olarak da küsmeleri.

gördüğün gibi, biz bu hayata bir günde küsmedik be tambılır kızı!
devamını gör...
ifade giyotini

düşünceleri ifade edebilmek başlı başına büyük bir problem olmuştur. ifadelerin özümsenmesini beklemek ya da ucundan da olsa anlaşıldığını hissedebilmek çok zor bir ihtimaldir. hatta bu duruma imkânsız da diyebiliriz. her ne kadar karamsar bir yaklaşım olarak gözükse de bunu kabullenmek fazlasıyla elzemdir. kabullenmemek, zihnimizin içerisinde derin yaralar ve boşluklar açar. yaraları ve boşlukları onarmaya çalışmak, zihnimizin derinliklerindeki parazitlere daha fazla temas etmemize sebep olur. ne kadar çok parazit o kadar çok yanılsama…

ifadelerin giyotini vardır. her ifadenin sonunda keskin bir bıçak yukarıdan aşağı hızla düşer. o bıçağın bir amacının olduğu düşünülür. bu amaç neyin nesi diye sorgularken, kimse o bıçağın amacının ne olduğunu bulamaz. kim bilir; belki de bulmayı istedikleri için değil, bulduklarında ne yapacaklarını bilmedikleri için bulamıyorlardır.

zihin paradigmalarının sonuna kadar zorlanması sonucu karşılaşılan zorluklar vardır. özellikle bu zorluklara karşı alınan her önlem büyük bir sahtekârlıktır. sahtekârlıktır diyorum çünkü zorlukların üstesinden gelebilmenin en doğal sonucu daha zorlarıyla karşılaşmaktır. bir düşünceye karşı önlem aldığınızda hep aynı şeyi düşünür durursunuz. daha zorlarıyla karşılaştığınızda ise çok daha zorlanıp, iyi olana daha da çok yaklaşmış olursunuz. duyguların yalnızca düşüncelerin ve algılayış biçiminin lunaparkı olduğunu fark ettiğinizde ise bilge bir akbabaya dönüşeceksiniz. bilge bir akbaba; ne güzel bir leşçi benzetmesi ama…

zanlarımızın bir bütün halinde ortaya dökülmesiyle yaratılan buzdağları vardır. buzdağlarının hiçbiri bize ait değildir. bize aitmiş süsünü veren tek şey hedonizme bağımlı olmamızdır. hazların tutsağı olarak, düşüncelerimizin beslediği o çarpık tasavvurların kölesi haline geliriz. her şey bir karanlığa gömülür; iyiler, kötüler ve inandığımız ne varsa hepsi zamanın leş kokulu çöplüğünde târümâr olur.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sözlük yazarlarının denemeleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim