#ödüllü filmler
gerilim / gizem
8 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

izmir'e evime döner dönmez korkunç bir yorgunluk ile izlediğim, "zaten yarısında uyuyakalırım..." diye düşündüğüm ama bitirdiğimde beni uykusuz bırakmış, dün akşamdan beri aklımın bir köşesinde dönüp duran, fransa-hollanda ortak yapımı müthiş bir psikolojik gerilim filmi... daha da güzeli, harika bir tim krabbe romanı uyarlaması... bir insan bir filmden ne kadar etkilenebilir ise o kadar etkilendim bu filmden... e hadi madem, sizlere spoiler vermeden bu güzel filmden biraz bahsedeyim, ne dersiniz?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

1988 yapım olan bu güzel film, rex ve saskia isimli çok tatlı bir çiftin fransa gezisi ile başlıyor, her şey çok güzel gider iken, saskia bir rüya görür, uyandığında ise bir tünelin içerisinde benzinlerinin bittiğini fark ederler. rex bir bidon bulur ve içine benzin almak için tünelden ayrılmak ister, saskia'yı yalnız bırakır... döndüğünde ise saskia'yı kendisine kızgın bulur, kendini affettirmek için bir güzel yalvarır saskia'ya, onu defalarca sevdiğini söyler... sonrası mı? saskia onu bir benzin istasyonunda affeder, birbirlerine gülümserler ve fransa gezilerinin her geçen gün daha iyi olacağının hayaline devam ederler.

saskia benzin istasyonundaki marketten içecek almak için gözden kaybolur, işte her şey o andan itibaren başlar. rex'in saskia'yı en son gördüğü yer o benzin istasyonundaki markettir... polise gidilir, koskoca fransada aranmayan yer kalmaz ama ne yazık ki hiçbir sonuç elde edemez rex...

3 yıl boyunca çeşitli mektuplar alır, birisi ona yardımcı olmak istediğini, saskia'nın yerini bildiğini söyler, en sonunda rex kafayı kırar ve tekrar fransa'ya saskia'yı bulmaya döner...

bu güzel filmin ne yazık ki 7 yıl sonra aynı yönetmen tarafından bir hollywood uyarlaması yapılmış, sonu değiştirilmiş ve iğrenç bir şeye dönüştürülmüş... bu filmi ne kadar översem öveyim inanın ki tatmin hissedemem kendimi.

en ufak bir kan, minicik bir şiddet dahi olmadığı halde insanı inanılmaz geren, koltuğa mıhlayan başka bir film var mıdır inanın bilmiyorum.

izleyin, izlettirin.
devamını gör...
1988 çıkışlı, güzel bir gizem ve gerilim filmidir. hollanda yapımıdır. aslında orijinal isminin (spoorloos) anlamı "iz bırakmadan" (without a trace) imiş ama filmin adı the vanishing (ortadan kaybolma) şeklinde çevirilmiş ingilizceye. yani bana göre iz bırakmadan çevirisi, doğru tercüme olmakla kalmıyor aynı zamanda filmdeki psikopatı vurguladığından daha efektif bir deyiş. bunun sonradan "the vanishing" ismiyle bir yeniden çevrimi yapılmış amerikanlar tarafından ki buna yazınının ilerilerinde değineceğim.

avrupa'dan çıkan ve gizem elementi baskın suç temelli kurgulardan hoşlanıyorsanız bu filmi de beğenmeniz kuvvetle muhtemeldir diye düşünüyorum. burada çok az aksiyona rastlasak da filmin konusu (ki kitabın konusu demeliyim belki de zira bu bir uyarlama) ilgiyi her daim celbetmekle meşgul. rex hofman ve eşi saskia wagter'ın fransa seyahatini izlerken raymond lemorne isimli, yüzü/mimikleri hiç renk vermeyen adamın da işi ne burada ve bu üçlünün yolları nasıl kesişecek veya öncesinde kesişmiş mi zaten? işte, filmin hikayesi kadar kurgusu da çok iyi ki ipuçlarının ve/ya yanıtların verildiği sahneler ustaca yerleştirilmiş filmin ilgili dakikalarında.

bana göre filmde yaratılan/canlandırılan karakterlerin, izleyicide doğrudan sempati, öfke/nefret gibi duygular uyandırsın motivasyonuyla geliştirilmediği çok belli. belirli olaylar oluyor ve bunlardan iki tanesi çok kritik ve birçoklarınca kabul edilemez olsa da, sinematografik bağlamda seyircilerin duygusunu sömürme amaçlı özel oluşturulmuş bir kasting ve/ya oyuncuların, "overacting"e varan ve bana göre kimi zaman karikatürizeliğe giden performanslarına rastlamıyoruz burada. evet, bu gibi duygular yine de seyircilerde oluşabilir kişinin hassasiyet seviyesi veya hassas olduğu konulara göre ancak film bu konuda ekstra bir efor sarf etmiyor. o halde şimdi biraz da amerikan yeniden çevrimiyle kıyaslayalım bunu...

1993'te gösterime giren "the vanishing" filmi de aslında orijinaline sadıkmış gibi başlıyor ama film ilerledikçe aralarındaki dramatik farklılıklara da şahitlik ediyoruz. pek de bir ağırlığı olmayan bakımlardan; mesela baş iyi karakterlerimizden erkek, sarışın olanı; kadın esmer olanı amerikan yapımında, orijinalinin tam aksine. kiefer sutherland'in veya sandra bullock'un bu karakterlerde sırıttığını düşünmesem de çok "ısmarlama" performanslar sunduklarını söylemekte bir beis de görmüyorum. esasen bu versiyonda rita baker (nancy travis), baş kadın karakter oluyor ve film, onun nüfuzlu dahliyle birlikte hollanda yapımı orijinalinden neredeyse tamamen kopuyor diyebilirim. jeff bridges'ın oynadığı başpiskopos, aman psikopat tiplemesinin orijinal filmdekinden tamamen kopuk olması bile aslında filmi bu "kadın kahraman" kadar değiştiriyor denemez. neyse şimdi filmin sonundan bahsetmeden bunu tam açamayacağım için bu bahsi kapatıyorum. buradaki asıl noktam da aslında, amerikan yapımında, üstteki paragrafta bahsettiğim ajitatif yönde elementler —karakterizasyon-oyunculuk-hikaye-kurgu— olduğu. gene de rezalet bir filmdi de diyemem, o yeniden çevrimin. izlenebilitesi var yani. sonlarında olan aşırı dandik bir iki şeyden bahsedebilirim aslında da bu yazıda buna lüzum yok bence ve gene ciddi spoiler olur bunlar.

spoorloos'ta çok sayıda dramatik olay olmasa da, olanlar cidden yapıtı sarsıcı yapabilmeyi başarıyor. saskia wagter isimli karakter için girift hislerim ve bir dereceye kadar düşüncelerim oluştu esasen diyebilirim. ki bu da, konudaki olaylar silsilesinin doğrudan kronolojik bir kurguyla yansıtılmamasından böyle tezahür etti. raymond lemorne ise cidden de uzak durulması gereken bir tip. böyle hiç renk vermeyenlerden sakınacaksın kendini, esas.

amerikan versiyonundaki jeff bridges'ın tiplemesi zaten ben manyağım diye bağırıyordu. bağırmayanından korkacaksın.

8/10

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
çok güzel film. 1988 almanya, hollanda ve fransa ortak yapımı gizem ve gerilim filmi. açıkçası gizem kısmı daha ağır bastı benim için. gerilimi de gayet yerindeydi.

iki sevgili bir gezi için yola çıkarlar. bir istasyonda durup hem dinlenirler hem de yola çıkmadan önce tekrar depoyu doldururlar. gitmeden önce saskia içecek almak için tekrar markete girer. rex sevgilisini bekler, bekler ve bekler ama gelen giden olmaz. saskia'nın izine rastlanmaz. 3 yıl geçmiştir ama rex sevgilisine ne olduğunu hâlâ bilmez ve öğrenmek için her şeyi yapmaya hazırdır. öldüğünden neredeyse emindir ama kadın neler yaşadı, başına neler geldiğini bilmemek onu adeta çıldırtır. katil onunla birden fazla temas kurar ama asla ortaya çıkmaz. ortaya çıktığında ise rex sevgisine olanları öğrenebilmek için tehlikeyi bir anlaşmaya varır.


psikopat adamın her şeyi bu kadar ince planlaması, yüzlerce kez prova yapması kan dondurucuydu. üstelik gündelik hayatta asla fark edemeyeceğimiz bir tipleme oluşu da korkunç. üstelik yaptıklarının sebebini açıkladığında da onu boğmak istedim. korkunç biri. ve bu kadar iyi gizlenebilmesi, aman aman.


sevgili rex, aşık olduğun kadına olanları öğrendiğin için umarım sonunda rahatlamışsındır, belki de çok pişman olmuşsundur. umarım değmiştir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim