#ödüllü filmler
yönetmen koltuğunda metin erksan'ın yer aldığı 1963 yapımlı yerli dram filmidir. film 1964 yılında altın ayı ödülüne layık görülmüştür. konu ; çiftçi osman'ın tarlasında su bulmasıyla başlayacaktır.
altın ayı
1964 · metin erksan
1964 · metin erksan
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "lalala" tarafından 08.02.2021 04:36 tarihinde açılmıştır.
1.
necati cumalının romanı olmakla birlikte, romandan esinlenerek metin erksan tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır. türk sinemasının ilk uluslararası başarısı olan film, berlin film festivalinde altın ayı ödülünü kazanmıştır. temel olarak toprak kavgasını ele alır. köpek öldürülmesi yönünden çokça eleştirilir. diğer bir uluslarası ödüllü türk filmi yol gibi bu film de döneminde ülkemizde yasaklanmıştır.
devamını gör...
2.
bir filmin başına neler gelebilir, bu film neden sükselidir, türk sineması için neden önemlidir kısaca bahsetmek isterim.
1963 yılında yapılıyor film. dikkat edilirse 61 anayasası yürürlükte o tarihte. görece özgürlükçü bir anayasa. öncekine kıyasla ise fazlaca özgürlükçü. metin erksan belki de buna güvenerek daha önce sansürün izin vermediği öğeler yerleştiriyor filme. 61 öncesi filmlere bakılırsa “sansür ile sinemanın anasını nasıl ağlatırız” uygulaması net olarak görülür.
fakat gelin görün ki o tarihte bile film sansür yiyor. şu an filmi izleyince “bunun neyini sansürlemişler ulan” diyebilirsiniz ama oluyor işte. milli ahlaka aykırı sahneler var diyerek yapılabilir. nedir bu milli ahlak? bilmem ki, her şey olabilir. neyse nihayetinde film gösterime sokulmuyor. gösterilmeyi bırakın neredeyse imha edip kökünü kurutacaklar.
daha sonra filmin yapımcı ortaklarından, aynı zamanda başrol oyuncularından biri olan ulvi doğan isimli, şeytana pabucunu ters giydirme yeteneğine sahip adam filmi avrupa’ya kaçırıyor. berlin film festivalinde görücüye çıkıyor film ve hayatın cilvesi bu ya altın ayı’yı alıyor. festival ödül gerekçesinde “dünyanın en eski konularından birini, habil-kabil hikayesini, çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlatıyor” diyor.
film avrupa’nın en önemli festivallerden birinden ödülle ayrılınca bizim devlet ayıyor, filmi sahiplenmeye niyetleniyor fakat ulvi doğan filmi ülkeye getirmiyor. ülkeye getirmediği gibi türlü çakallıkların peşine düşüyor. bazı yerlerde yönetmenin ismini değiştirerek gösteriyor filmi. kullandığı isim de “ismail metin”. ismail ise aslında erksan’ın göbek adı. ama asıl şeytanlığı filme ek sahneler koyarak yapıyor. buluyor oyunculara benzeyen dublörleri, çekiyor sahneleri, ekliyor filme. hem de ne sahneler. erotiğin üstü, pornografinin bir tık altı. özellikle amerikalıların pek hoşuna gidiyor bu köylü pornosu. hatta ve hatta bazı ülkelerde şu isimle bile izlettiriliyor , “ı had my brother’s wife”, kardeşimin karısına sahip oldum. ne isim ama. eğer sağda solda hülya koçyiğit eskiden porno filmde oynamış diye duyduysanız işte o duyduğunuz bu film olabilir. izlediyseniz de onun dublörü.
film sadece ulvi doğan ile metin erksan’ın arasını açmıyor. öykünün yazarı necati cumalı ile erksan’ın da arasını bozuyor. cumalı hikayeye bağlı kalmamak ile suçluyor yönetmeni. yönetmen yıllar sonra bu suçlamayı cevaplıyor. evet bağlı kalmadım, eklemeler yaptım diyor. yönetmenin eklemeler yapması bana çok normal gelse de, aralarında geçenleri bilemem.
yıllar sonra ise filmin negatifleri bulunuyor. bulunma işine de fatih akın öncülük ediyor. martin scorsese’nin vakfı tarafından restore edilerek, 2008 cannes film festivalinde “klasik filmler” kategorisinde gösteriliyor. bu gösterime ulvi doğan’da katılıyor. filmi banka kasasında saklamış yıllarca. fatih akın araya girince vermiş. son 20 dakikası eksikmiş ama o kısım da almanya’da devlet arşivinde bulunmuş. alman dediğin her şeyi saklar neticede. ulvi doğan, filmi ismail metin ismiyle gösterime sokması hususunda “almanlar metin erksan’ın komünist olmasını gerekçe göstererek filmi gösterime sokmak istemediler, biz de zaruretten ismi değiştirdik” diyor. metin erksan nasıl bir komünist, burası merak konusu. bu arada film ulvi doğan’ın bildiğim kadarıyla oyuncu olarak tek filmi.
son olarak şunları söyleyeyim. günümüzde izlediğimizde ve günün şartları ile değerlendirirsek çok ilgi çekici gelmeyebilir film ama içerik ve teknik açıdan ilkleri yapmıştır. örneğin erol taş’ın sapıkça inek memesi emmesi cüretkarlık bakımından öncü olabilir. yılan sokulan bacağı emmek şu an klişe gelse de o zaman için yeniydi. tabii ki ilkler hep emmek ile ilgili konular değil. kameranın bir tekerleğe bağlanarak dairesel çekimin yapıldığı sahne de teknik açıdan farklılıklara bir örnektir. ve erol taş’ın boğularak suyun içinde sürüklenmesi gerçekten ikoniktir.
kamu spotu: yılan ve akrep sokulan bacağı sakın emmeyin. erol taş değilsiniz, unutmayın.
1963 yılında yapılıyor film. dikkat edilirse 61 anayasası yürürlükte o tarihte. görece özgürlükçü bir anayasa. öncekine kıyasla ise fazlaca özgürlükçü. metin erksan belki de buna güvenerek daha önce sansürün izin vermediği öğeler yerleştiriyor filme. 61 öncesi filmlere bakılırsa “sansür ile sinemanın anasını nasıl ağlatırız” uygulaması net olarak görülür.
fakat gelin görün ki o tarihte bile film sansür yiyor. şu an filmi izleyince “bunun neyini sansürlemişler ulan” diyebilirsiniz ama oluyor işte. milli ahlaka aykırı sahneler var diyerek yapılabilir. nedir bu milli ahlak? bilmem ki, her şey olabilir. neyse nihayetinde film gösterime sokulmuyor. gösterilmeyi bırakın neredeyse imha edip kökünü kurutacaklar.
daha sonra filmin yapımcı ortaklarından, aynı zamanda başrol oyuncularından biri olan ulvi doğan isimli, şeytana pabucunu ters giydirme yeteneğine sahip adam filmi avrupa’ya kaçırıyor. berlin film festivalinde görücüye çıkıyor film ve hayatın cilvesi bu ya altın ayı’yı alıyor. festival ödül gerekçesinde “dünyanın en eski konularından birini, habil-kabil hikayesini, çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlatıyor” diyor.
film avrupa’nın en önemli festivallerden birinden ödülle ayrılınca bizim devlet ayıyor, filmi sahiplenmeye niyetleniyor fakat ulvi doğan filmi ülkeye getirmiyor. ülkeye getirmediği gibi türlü çakallıkların peşine düşüyor. bazı yerlerde yönetmenin ismini değiştirerek gösteriyor filmi. kullandığı isim de “ismail metin”. ismail ise aslında erksan’ın göbek adı. ama asıl şeytanlığı filme ek sahneler koyarak yapıyor. buluyor oyunculara benzeyen dublörleri, çekiyor sahneleri, ekliyor filme. hem de ne sahneler. erotiğin üstü, pornografinin bir tık altı. özellikle amerikalıların pek hoşuna gidiyor bu köylü pornosu. hatta ve hatta bazı ülkelerde şu isimle bile izlettiriliyor , “ı had my brother’s wife”, kardeşimin karısına sahip oldum. ne isim ama. eğer sağda solda hülya koçyiğit eskiden porno filmde oynamış diye duyduysanız işte o duyduğunuz bu film olabilir. izlediyseniz de onun dublörü.
film sadece ulvi doğan ile metin erksan’ın arasını açmıyor. öykünün yazarı necati cumalı ile erksan’ın da arasını bozuyor. cumalı hikayeye bağlı kalmamak ile suçluyor yönetmeni. yönetmen yıllar sonra bu suçlamayı cevaplıyor. evet bağlı kalmadım, eklemeler yaptım diyor. yönetmenin eklemeler yapması bana çok normal gelse de, aralarında geçenleri bilemem.
yıllar sonra ise filmin negatifleri bulunuyor. bulunma işine de fatih akın öncülük ediyor. martin scorsese’nin vakfı tarafından restore edilerek, 2008 cannes film festivalinde “klasik filmler” kategorisinde gösteriliyor. bu gösterime ulvi doğan’da katılıyor. filmi banka kasasında saklamış yıllarca. fatih akın araya girince vermiş. son 20 dakikası eksikmiş ama o kısım da almanya’da devlet arşivinde bulunmuş. alman dediğin her şeyi saklar neticede. ulvi doğan, filmi ismail metin ismiyle gösterime sokması hususunda “almanlar metin erksan’ın komünist olmasını gerekçe göstererek filmi gösterime sokmak istemediler, biz de zaruretten ismi değiştirdik” diyor. metin erksan nasıl bir komünist, burası merak konusu. bu arada film ulvi doğan’ın bildiğim kadarıyla oyuncu olarak tek filmi.
son olarak şunları söyleyeyim. günümüzde izlediğimizde ve günün şartları ile değerlendirirsek çok ilgi çekici gelmeyebilir film ama içerik ve teknik açıdan ilkleri yapmıştır. örneğin erol taş’ın sapıkça inek memesi emmesi cüretkarlık bakımından öncü olabilir. yılan sokulan bacağı emmek şu an klişe gelse de o zaman için yeniydi. tabii ki ilkler hep emmek ile ilgili konular değil. kameranın bir tekerleğe bağlanarak dairesel çekimin yapıldığı sahne de teknik açıdan farklılıklara bir örnektir. ve erol taş’ın boğularak suyun içinde sürüklenmesi gerçekten ikoniktir.
kamu spotu: yılan ve akrep sokulan bacağı sakın emmeyin. erol taş değilsiniz, unutmayın.
devamını gör...
3.
suyun mülkiyetinin anlatıldığı martin scorsese'nin projesiyle koruma altına alınmış türk sinemasının yüz akı olan filmdir. sinemamızın nereden nereye geldiğini göstermesi açısından da güzel bir örnektir.
devamını gör...
4.
türkiye'de sansür engeline takılan, bu nedenle de ilk gösterimi haziran 1964'te berlin film festivali'nde yapılan "susuz yaz", bu festivalin büyük ödülü olan altın ayı'yı kazanmış ve türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olmuştur.
meksika film festivaline katılmıştır.
aynı zamanda hülya koçyiğit'in ilk filmidir.
erol taş'ın ise başrol oynadığı ilk filmdir
meksika film festivaline katılmıştır.
aynı zamanda hülya koçyiğit'in ilk filmidir.
erol taş'ın ise başrol oynadığı ilk filmdir
devamını gör...
5.
martin scorsese tarafından kurulan world cinema foundation (dünya sinema vakfı) tarafından yenilenmiş ve dünya sinema mirası olarak arşivlenmiş metin erksan filmi.
necati cumalı'nın yazdığı öyküden uyarlanmıştır.
necati cumalı'nın yazdığı öyküden uyarlanmıştır.
devamını gör...
6.
filmde, ağabeyinin itirazına rağmen köylülerin suyunu kendi tarlasına çeviren osman kocabaş ( erol taş) isimli kötü suret çıkar izleyicinin karşısına. köylü, yaz boyunca susuz ve ürünsüz kalır. daha sonra da iyi kalpli ağabeyinin güzel karısına göz koyar. köylü su derdindeyken, osman da kadın derdine düşer. film, hülya koçyiğit'in de ilk filmi.
devamını gör...
7.
.
devamını gör...
8.
hülya koçyiğit
erol taş
ulvi doğan gibi isimlerin başrolde olduğu yönetmen koltuğunda ise metin erksan'ın oturduğu 1963 yapımlı türk filmi.
iki kardeş arasındaki su kavgasını ve dönemin kuraklığını anlatıyor.
köpeğin gerçekten vurulması ise filmin en kötü yanı olsa gerek.
erol taş
ulvi doğan gibi isimlerin başrolde olduğu yönetmen koltuğunda ise metin erksan'ın oturduğu 1963 yapımlı türk filmi.
iki kardeş arasındaki su kavgasını ve dönemin kuraklığını anlatıyor.
köpeğin gerçekten vurulması ise filmin en kötü yanı olsa gerek.
devamını gör...
"susuz yaz" ile benzer başlıklar
susuz
1