#ödüllü filmler
1976 yılı abd yapımı film. vietnam savaşı'nda bulunmuş olan travis, deliliğin ince çizgisi üzerinde yürümektedir. yaşadığı savaş travmasını üzerinden atamamıştır ve şu an yaşadığı topluma da ayak uyduramamaktadır. imdb: 8,3/10.
yönetmeni: martin scorsese
oyuncular
robert de niro
jodie foster
harvey keitel
cybill shepherd
peter boyle
albert brooks
leonard harris
oyuncular
robert de niro
jodie foster
harvey keitel
cybill shepherd
peter boyle
albert brooks
leonard harris
bafta en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü
1977 · jodie foster
altın palmiye
1976 · martin scorsese
bafta en iyi film müziği ödülü
1977 · bernard herrmann
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi erkek oyuncu ödülü
1977 · robert de niro
new york film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
1976 · robert de niro
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü
1977 · jodie foster
los angeles film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
1976 · robert de niro
david di donatello kariyer ödülü
1977 · martin scorsese, jodie foster
bafta en çok gelecek vaad eden yeni başrol oyuncusu ödülü
1977 · jodie foster
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi yönetmen ödülü
1977 · martin scorsese
fotogramas de plata en iyi yabancı oyuncu ödülü
1978 · robert de niro
1977 · jodie foster
altın palmiye
1976 · martin scorsese
bafta en iyi film müziği ödülü
1977 · bernard herrmann
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi erkek oyuncu ödülü
1977 · robert de niro
new york film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
1976 · robert de niro
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü
1977 · jodie foster
los angeles film eleştirmenleri birliği en iyi erkek oyuncu ödülü
1976 · robert de niro
david di donatello kariyer ödülü
1977 · martin scorsese, jodie foster
bafta en çok gelecek vaad eden yeni başrol oyuncusu ödülü
1977 · jodie foster
abd ulusal film eleştirmenleri derneği en iyi yönetmen ödülü
1977 · martin scorsese
fotogramas de plata en iyi yabancı oyuncu ödülü
1978 · robert de niro
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "chooseyourdestiny" tarafından 12.12.2020 23:52 tarihinde açılmıştır.
1.
taxi driver, 1976 yapımını, yönetmenliğini martin scorsese'nin yaptığı film. başrolünü robert de niro, cybill shepherd, jodie foster ve harvey keitel paylaşmıştır. film 4 dalda oscar'a aday olmuş ve cannes film festivali'nde en iyi filme verilen altın palmiye ödülünü kazanmıştır.
devamını gör...
2.
"ne filmdi be" dedirtir türden.
uyku problemi olan genç karakterin bu problemini çözmek için türlü yollar arayışını konu edinen bir psikodrama filmidir.
filme teknik açıdan bakacaklar için adeta bir ders örneğidir.
ışık delisi tipler izlemeli ki görmeli karanlığın estetiğini.
slavoj zizek önerdi o yüzden izledim.
iyi ki izledim.
robert de niro'nun o muzip gülüşü ve gözlerindeki gerçekçilik şahane.
jodie foster daha tomurcuk iken, başkanın propaganda işlerine bakan kadın ise tanrıçaymış.
hoş travis sonunda tanrının dinini reddetti.
lâkin yemek teklifinde travis'in ikna edişi adeta sanat niteliğindedir.
kadınlardan utanan erkeklerin izlemesi gerekir.
ben de sık sık izleyeceğim o sahneleri.
lütfen aksiyonlu isleri seviyorsanız uzak durunuz. yoksa 'bu ne la' diyeceksiniz canım martin sıkors filmine...
uyku problemi olan genç karakterin bu problemini çözmek için türlü yollar arayışını konu edinen bir psikodrama filmidir.
filme teknik açıdan bakacaklar için adeta bir ders örneğidir.
ışık delisi tipler izlemeli ki görmeli karanlığın estetiğini.
slavoj zizek önerdi o yüzden izledim.
iyi ki izledim.
robert de niro'nun o muzip gülüşü ve gözlerindeki gerçekçilik şahane.
jodie foster daha tomurcuk iken, başkanın propaganda işlerine bakan kadın ise tanrıçaymış.
hoş travis sonunda tanrının dinini reddetti.
lâkin yemek teklifinde travis'in ikna edişi adeta sanat niteliğindedir.
kadınlardan utanan erkeklerin izlemesi gerekir.
ben de sık sık izleyeceğim o sahneleri.
lütfen aksiyonlu isleri seviyorsanız uzak durunuz. yoksa 'bu ne la' diyeceksiniz canım martin sıkors filmine...
devamını gör...
3.
yönetmen martin scorcese'nin, robert de niro ile takside olan sahnesinin hikayesi (sahne tanımın altındadır)
sahnenin çekimi için bir figüran ile anlaşılır ama çekimin yapılacağı an o figüran gelmez, yana yakıla başka bir oyuncu ararlar ama bulamazlar, scorcese iş başa düştü der ve sahneyi oynamaya karar verir, taksinin arka koltuğuna oturur ama boyu sadece 1.63 m olduğu için kamera yüzünü tam göremez, çocukların altına sinemada konan minderlerden koyarlar ve scorcese onun üzerine oturur, artık kamera yüzünü görmektedir.
sahnenin çekimi için bir figüran ile anlaşılır ama çekimin yapılacağı an o figüran gelmez, yana yakıla başka bir oyuncu ararlar ama bulamazlar, scorcese iş başa düştü der ve sahneyi oynamaya karar verir, taksinin arka koltuğuna oturur ama boyu sadece 1.63 m olduğu için kamera yüzünü tam göremez, çocukların altına sinemada konan minderlerden koyarlar ve scorcese onun üzerine oturur, artık kamera yüzünü görmektedir.
devamını gör...
4.
bir martin scorsese filmidir.
martin scorsese ve robert de niro işbirliği tam dokuz film boyunca sürmüştür ve bu filmlerin hepsi de birbirinden güzeldir. birçok oscar adaylığı kazanan bu filmler içinde en özel olanlardan biri taxi driver’dır ama çoğu insanın düşündüğünün aksine bu film de niro’ya en iyi erkek oyuncu oscarı kazandırmamıştır. bu oscarı yine martin scorsese filmi olan the raging bull ile kazanmıştır usta oyuncu.
travis bickle ruhumun aynasıdır, ruhumuzun aynası. üzerine en çok film yapılmış savaşlardan biri olan vietnam savaşının sağ kalanlara neler yaptığının ustaca bir anlatımıdır.
travis bickle topluma ayna tutar. işe yaramak isteyen, doğru ile yanlış hakkında fikri olan, savaş sonrası sendrom ile savaşmak için insomniayı seçen gececi bir taksi şoförünün hikayesidir.
travis bickle aynadan yansıyandır baktığımız zaman küçük bir kız çocuğunu kurtarmaya çalışan yaralı ve gururu kırılmış bir adamın hikayesidir. pornoya sığınan bu adam bir sapık değildir çünkü aşırı cinsellik insanı düşünmekten alıkoyar. travis bickle düşünmek istemez artık.
filmi izleyin ve aynanın karşısın geçip kendinize sorun: are you talkin’ to me? çünkü burda yalnızca ben varım.
martin scorsese ve robert de niro işbirliği tam dokuz film boyunca sürmüştür ve bu filmlerin hepsi de birbirinden güzeldir. birçok oscar adaylığı kazanan bu filmler içinde en özel olanlardan biri taxi driver’dır ama çoğu insanın düşündüğünün aksine bu film de niro’ya en iyi erkek oyuncu oscarı kazandırmamıştır. bu oscarı yine martin scorsese filmi olan the raging bull ile kazanmıştır usta oyuncu.
travis bickle ruhumun aynasıdır, ruhumuzun aynası. üzerine en çok film yapılmış savaşlardan biri olan vietnam savaşının sağ kalanlara neler yaptığının ustaca bir anlatımıdır.
travis bickle topluma ayna tutar. işe yaramak isteyen, doğru ile yanlış hakkında fikri olan, savaş sonrası sendrom ile savaşmak için insomniayı seçen gececi bir taksi şoförünün hikayesidir.
travis bickle aynadan yansıyandır baktığımız zaman küçük bir kız çocuğunu kurtarmaya çalışan yaralı ve gururu kırılmış bir adamın hikayesidir. pornoya sığınan bu adam bir sapık değildir çünkü aşırı cinsellik insanı düşünmekten alıkoyar. travis bickle düşünmek istemez artık.
filmi izleyin ve aynanın karşısın geçip kendinize sorun: are you talkin’ to me? çünkü burda yalnızca ben varım.
devamını gör...
5.
quentin tarantino'yu en çok etkileyen filmlerden biridir. 70'li yılların en kaliteli yapımıdır. şahsen. müzikleri de harikadır.
travis'in abartılı iyi biri olması dışında sorun yok.. gücü elde etti yine de aynı insan olarak kaldı. burası da biraz sıkıntı.
travis'in abartılı iyi biri olması dışında sorun yok.. gücü elde etti yine de aynı insan olarak kaldı. burası da biraz sıkıntı.
devamını gör...
6.
1976 abd yapımı robert deniro filmi. konusu şöyle; wietnam savaşı'ndan sonra kim olduğu pek de bilinmeyen hatta bilinmesine gerek bile olmayan travis adlı bir genç var. kent hayatının iticiliğinden, pislenmisliğinden bahsetmesinden, travis'in kırsala ait olduğunu anlıyoruz. bu genç ağır bir şekilde travma sonrası stres bozukluğu yaşamaktadır. yalnızlığın da vermiş olduğu buhranlı havayla kendince birşeyler yapmak istemektedir. evvela ansızın gördüğü genç bir kıza aşık olur ancak kendisini yeterince ifade edemediği için yanlış anlaşılır ve terk edilir. ardından hayata tutunmaya çalışmak adına ve gerçekten de iyi niyetli olduğu için ergenlik çağındaki bir kızı kurtarmaya çalışır. ama maalesef o da pek mümkün görünmez. uğraşır uğraşır nihayetinde başarır. siyaset, savaş, yalnızlık ve travmalara uğraşan bireylerden oluşan toplum yapısıyla abd'nin saf eleştirisi niteliğindedir. filmle ilgili şaşırdığım noktalardan biri de şu oldu, metot oyunculuğunda usta olan deniro filmin çekimlerinden aylar öncesinde abd sokaklarında taksicilik yapmıştır. bu sayede de rolüne iyice hazırlanabilmiştir. deniro'nun en sevdiğim filmidir.
filmden birkaç alıntı bırakıyorum ilgilenenler için;
kaosun kendisine güven, oluşumlar şiddete mahkumdur.
ben tanrının yanlız adamıyım !
filmden birkaç alıntı bırakıyorum ilgilenenler için;
kaosun kendisine güven, oluşumlar şiddete mahkumdur.
ben tanrının yanlız adamıyım !
devamını gör...
7.
filmlerdeki alışılageldik yüce ve tercihi yalnızlığın burada yerini içine düşülen, acizane bir duruma bıraktığını görürüz. sevgi ve şefkatin eksikliğini metropol dolduramamıştır. meşgaleler yetersiz kalır. insanların eğlencesi sokaklar taksi sürücüsüne heyecandan uzak birer pislik yuvasıdır. onun aradığı cinsellik, para değil, samimiyettir. kendi değer tartısında ağır basma arzusudur. betonların arasından sıyrılıp can bulma niyetidir. fakat günlerin sıradanlığı müteakip vaziyette devam ederken şoförün samimiyete dair girişimleri modern hayatın yarattığı güvensizlikle savuşturulur. ötekiler önyargılarını aralayıp da onu göremezler.
''insan hissettiği kadar sağlıklıdır.''
eminim ki bu sözle her insan empati kurabilir. ruhun hastalığı fizyolojiyi gölgeliyor. beden mekanizmasını yönlendiren güçlü erek ve duygular olmadığında, anlama muhtaçlığın ezdiği bir ruhun yaşamla olan mesafesi açılıyor.
şoför bu yüzden bir kahraman olmak istiyor. filmin sonundaki duvara asılı haberler ve mektup onun varlığını ispat niteliği taşıyor. çünkü onun derdi var olmak ama salt fizyolojik biçimde değil.
''insan hissettiği kadar sağlıklıdır.''
eminim ki bu sözle her insan empati kurabilir. ruhun hastalığı fizyolojiyi gölgeliyor. beden mekanizmasını yönlendiren güçlü erek ve duygular olmadığında, anlama muhtaçlığın ezdiği bir ruhun yaşamla olan mesafesi açılıyor.
şoför bu yüzden bir kahraman olmak istiyor. filmin sonundaki duvara asılı haberler ve mektup onun varlığını ispat niteliği taşıyor. çünkü onun derdi var olmak ama salt fizyolojik biçimde değil.
devamını gör...
8.
dövmeyecekseniz eğer, ben izlerken sıkıldım. ama tabii ki başrolün hatrına filmin sonunu getirdim ki o oyunculuk zaten filmi bitirebilmenizi sağlıyor.
beklediğim gibi bir çıldırış(!) yaşanmadı, kıyametler kopmadı filmde. o yüzden hayal kırıklığı oldu.
beklediğim gibi bir çıldırış(!) yaşanmadı, kıyametler kopmadı filmde. o yüzden hayal kırıklığı oldu.
devamını gör...
9.
robert de niro'nun aynada cinnetini prova ettiği sahnesi ile meşhurdur.
(bkz: are you talking to me)
tabi ki travis'in durumu saykotik bir levelde ama
kimi zaman içinde bulunduğumuz durum dışındaki şartları da gözetmek zorunda olduğumuz ortamlarda, makam ve güçlerini kullanan kaba, zorba insanlar tarafından sindirildiğimiz zamanlarda hangimiz kafamızın içinde yenildiğimiz o tartışmanın kazandığımız bir versiyonunu tekrar tekrar yaşamayız ki... orada söyleyemediğimiz , içimizde kalan şeyleri beynimizin içindeki yeni mizansende haykırdığımız bir an olmuştur mutlaka.
ayrıca ne pis yerdir new york tekrar ve tekrar.
(bkz: are you talking to me)
tabi ki travis'in durumu saykotik bir levelde ama
kimi zaman içinde bulunduğumuz durum dışındaki şartları da gözetmek zorunda olduğumuz ortamlarda, makam ve güçlerini kullanan kaba, zorba insanlar tarafından sindirildiğimiz zamanlarda hangimiz kafamızın içinde yenildiğimiz o tartışmanın kazandığımız bir versiyonunu tekrar tekrar yaşamayız ki... orada söyleyemediğimiz , içimizde kalan şeyleri beynimizin içindeki yeni mizansende haykırdığımız bir an olmuştur mutlaka.
ayrıca ne pis yerdir new york tekrar ve tekrar.
devamını gör...
10.
başrolde robert de niro,
cybill shepherd, jodie foster ve harvey keitel'ın olduğu 1975 yapımlı 1 saat 54 dakikalık amerikan suç/ dram filmi.
4 dalda oscar'a aday gösterilmiş.
düşünmemek için iş arayan, insanları sokağa çıkmış hayvan sürüsü olarak gören 26 yaşındaki travis'in taksi şoförü oluşunun ardından yaşadıkları ve betsy ile tanışıp aşık olmasını konu ediniyor.
travis vietnam savaşı gazisi, denizci olarak askerlik yapmış bir genç.
hayatı ve yaşadığı yeri değiştirmek istemesi, yaşadığı bunalım filmin ana temasını oluşturuyor.
bir gün öyle bir yağmur yağacak ki caddedeki bütün pislikleri temizleyecek.
cybill shepherd, jodie foster ve harvey keitel'ın olduğu 1975 yapımlı 1 saat 54 dakikalık amerikan suç/ dram filmi.
4 dalda oscar'a aday gösterilmiş.
düşünmemek için iş arayan, insanları sokağa çıkmış hayvan sürüsü olarak gören 26 yaşındaki travis'in taksi şoförü oluşunun ardından yaşadıkları ve betsy ile tanışıp aşık olmasını konu ediniyor.
travis vietnam savaşı gazisi, denizci olarak askerlik yapmış bir genç.
hayatı ve yaşadığı yeri değiştirmek istemesi, yaşadığı bunalım filmin ana temasını oluşturuyor.
bir gün öyle bir yağmur yağacak ki caddedeki bütün pislikleri temizleyecek.
devamını gör...
11.
filmi ilk kez trt'nin trt olduğu 80'lerde izlemiştim. o zamanki müktesebatımla bile bunun kendi alanında bir baş yapıt olduğunu fark etmeme rağmen, aklımda meşhur ''bana mı dedin '' repliği dışında bir şey kalmamıştı. ikinci izleyişim 2000'lerin başında vcd player'dan olmuş, siyah bir bloknota kötü bir yazıyla ilk film kritiği denemelerimden birisini yazmıştım. kötü bir yazıydı ve ''bana mı dedin'' repliğiyle bitiyordu.
orta sınıftan gelmiş, heteroseksüel ve yalnız bir genç adam olarak kendimi travis bickle ile özdeşleştirmem zor olmadı. bu dönemki kadar olmasa bile o zamanlar da istanbul berbat bir şehirdi. ben kadınlara ulaşamayan, kolay arkadaş edinemeyen, ziyadesiyle rahatsız birisiydim. bazen evden çıkar saatlerce o zamanlar boş olan moda sahilinde, istiklal caddesi'nde, hatta gece vakitleri istiklal ve tophane ile kasımpaşa'nın arka sokaklarında dolanırdım. osmanağa camii'nin arka tarafında döl ve küf kokan erotik sinemayı, oradan çıkınca gittiğim hamamı, beni vergi memuru zannedip korkan lostra sahibini, sivil polis olduğumu düşünen porno cd satıcısı kürtleri, 28 şubat'ın tesiriyle kubbelerine türk bayrağı asılan camileri, merkezi vaazları hatırlıyorum.
travis tüm zamanların en büyük anti kahraman karakterlerden birisi olmasına rağmen aynı zamanda acınası bir adamdır. filmde kendi tabiriyle, biraz sert çıkıştığı andan itibaren katliamın bitmesiyle beraber gördüğünüz tüm şeyler, onun ruhunun bedeninden ayrılıp gökyüzüne yükseldiği anda tahayyül ettikleridir. sonunda toplum onun değerini anlamış, kahraman payesine ulaşmış, sevdiği kadın ona kur yapmış ama o, kadını umursamamış bile. bunu 80'lerin sonunda biz hayal ederdik. reddedildiğimiz kız değerimizi anlayacak ama biz o'nu kaale almayarak mort edeceğiz. ölüm döşeğindeki fantezilerin bile senin gibi demode travis.
new york o günkü new york olmadığı gibi benim büyük sağ öfkemi büyüttüğüm istanbul da aynı istanbul değil. gerçek şu , tüm kötülüklere eskisi kadar nefret duymama rağmen artık umursayacak takatim yok. zamanın bana öğrettiği bir şey varsa iris, öldürülen dümbüğünden sonra yeni bir tanesini bulup, işine devam etmiştir. zira kadınlar, kolay parayı buldu mu bir daha vazgeçemezler. yine de şöyle orta sınıf, heteroseksüel, sünni bir türk çıkıp, bizi kendi ülkemizde mülteci durumuna düşüren bu düzene savaş açsa. ne kadar it kopuk, mafia, serseri, dümbük, dızo varsa teker teker infaz etse. sait faik'in dediği gibi ''doğrusu ben sadece hayal kuruyorum. ''
orta sınıftan gelmiş, heteroseksüel ve yalnız bir genç adam olarak kendimi travis bickle ile özdeşleştirmem zor olmadı. bu dönemki kadar olmasa bile o zamanlar da istanbul berbat bir şehirdi. ben kadınlara ulaşamayan, kolay arkadaş edinemeyen, ziyadesiyle rahatsız birisiydim. bazen evden çıkar saatlerce o zamanlar boş olan moda sahilinde, istiklal caddesi'nde, hatta gece vakitleri istiklal ve tophane ile kasımpaşa'nın arka sokaklarında dolanırdım. osmanağa camii'nin arka tarafında döl ve küf kokan erotik sinemayı, oradan çıkınca gittiğim hamamı, beni vergi memuru zannedip korkan lostra sahibini, sivil polis olduğumu düşünen porno cd satıcısı kürtleri, 28 şubat'ın tesiriyle kubbelerine türk bayrağı asılan camileri, merkezi vaazları hatırlıyorum.
travis tüm zamanların en büyük anti kahraman karakterlerden birisi olmasına rağmen aynı zamanda acınası bir adamdır. filmde kendi tabiriyle, biraz sert çıkıştığı andan itibaren katliamın bitmesiyle beraber gördüğünüz tüm şeyler, onun ruhunun bedeninden ayrılıp gökyüzüne yükseldiği anda tahayyül ettikleridir. sonunda toplum onun değerini anlamış, kahraman payesine ulaşmış, sevdiği kadın ona kur yapmış ama o, kadını umursamamış bile. bunu 80'lerin sonunda biz hayal ederdik. reddedildiğimiz kız değerimizi anlayacak ama biz o'nu kaale almayarak mort edeceğiz. ölüm döşeğindeki fantezilerin bile senin gibi demode travis.
new york o günkü new york olmadığı gibi benim büyük sağ öfkemi büyüttüğüm istanbul da aynı istanbul değil. gerçek şu , tüm kötülüklere eskisi kadar nefret duymama rağmen artık umursayacak takatim yok. zamanın bana öğrettiği bir şey varsa iris, öldürülen dümbüğünden sonra yeni bir tanesini bulup, işine devam etmiştir. zira kadınlar, kolay parayı buldu mu bir daha vazgeçemezler. yine de şöyle orta sınıf, heteroseksüel, sünni bir türk çıkıp, bizi kendi ülkemizde mülteci durumuna düşüren bu düzene savaş açsa. ne kadar it kopuk, mafia, serseri, dümbük, dızo varsa teker teker infaz etse. sait faik'in dediği gibi ''doğrusu ben sadece hayal kuruyorum. ''
devamını gör...
12.
daha önceki entry fazlasıyla sübjektf ve benim şahsi hikayemi de içine alan bir yazıydı. bu ekleme ise yeni öğrendiğim bir şey üzerine yazılıyor. yönetmen martin scorsese, filmin çıktığı sene verdiği bir röportajda ilginç bir şekilde taxi driver'ı feminist bir film olarak tanımlıyor.
ebert: birçok filminizde kadınlara karşı ikircikli bir tutum var. erkekler kadınlardan etkileniyor ama onlarla nasıl ilişki kuracaklarını tam olarak bilmiyorlar...
ve kahramanın kadınlarla hiçbir şekilde ilişki kuramadığı "taksi şoförü"...
scorsese: feminist. çünkü maçoyu mantıksal sonucuna götürür. daha iyi adam, seni öldürebilecek adamdır. bu, bu tür bir düşünceyi gösteriyor, bazı erkeklerin tanrıçalar ve fahişeler arasında ileri geri zıplayan ne tür sorunları olduğunu gösteriyor. tüm film, görsel olarak, adamın kız tarafından telefonda geri çevrildiği ve kameranın aslında ondan uzaklaştığı bir çekime dayanıyor. bu reddi görmek çok acı verici.
tanrıça-fahişe kompleksi. kadınlara tapınmak için yetiştirildiniz, ancak onlara insani düzeyde, cinsel düzeyde nasıl yaklaşacağınızı bilmiyorsunuz. deniro karakteri travis'in olayı da bu, yani taksi şoförü. aşık olduğu kız, cybill shepherd karakteri sarışın, mavi gözlü bir tanrıça olması gerçekten önemli.
schrader: bir tanrıçadan bir çocuk tanrıçaya dönüşür.
scorsese: yatak odasında mumlar yanıyor, onun için bir aziz gibi. bu ona böyle davrandıklarını hayal bile edemiyor. onun intikamını almaya gitmeden önce, max von sydow'un kızının ölümünün intikamını almak için dışarı çıkmadan önce dallarla kendini kırbaçladığı "bakire bahar"da olduğu gibi, neredeyse kendini temizliyor gibi.
schrader: aslında filmde o kareyi çektik ve çıkardık. travis, silahlarıyla dışarı çıkmadan önce kendini bir havluyla kırbaçlar. biraz zorlama ve doğal görünmediği için çıkardık.
yani freud'un da belirttiği gibi erkekler sevgiye ulaşamadıklarında kadınları, ya meryem ana yahut fahişe olarak tanımlama eğiliminde oldukları görülüyor. buna psikanalizde tanrıça-fahişe kompleksi deniyor. iki kadın karakter de iki güçlü erkek tarafından sport ( kadın satıcısı) ve palentine (senatör) manipüle edilmektedir. travis, kendisini daha saf olarak gördüğü iris için feda ederek erkekliğin gerektirdiği fedakarlığı yapmak istemiştir. reddedilen erkek kendisi psikoseksüel şiddetle ifade etmiştir. anahtar sahne betsy'nin onu telefonda hakaret ederek kesin bir şekilde refüze ettiği anda kameranın kadrajının yana kayması ve travis'in görüntüden çıkmasıdır. hem onun adına utanırız hem de içinde bir şeylerin koptuğunu anlarız.
ebert: birçok filminizde kadınlara karşı ikircikli bir tutum var. erkekler kadınlardan etkileniyor ama onlarla nasıl ilişki kuracaklarını tam olarak bilmiyorlar...
ve kahramanın kadınlarla hiçbir şekilde ilişki kuramadığı "taksi şoförü"...
scorsese: feminist. çünkü maçoyu mantıksal sonucuna götürür. daha iyi adam, seni öldürebilecek adamdır. bu, bu tür bir düşünceyi gösteriyor, bazı erkeklerin tanrıçalar ve fahişeler arasında ileri geri zıplayan ne tür sorunları olduğunu gösteriyor. tüm film, görsel olarak, adamın kız tarafından telefonda geri çevrildiği ve kameranın aslında ondan uzaklaştığı bir çekime dayanıyor. bu reddi görmek çok acı verici.
tanrıça-fahişe kompleksi. kadınlara tapınmak için yetiştirildiniz, ancak onlara insani düzeyde, cinsel düzeyde nasıl yaklaşacağınızı bilmiyorsunuz. deniro karakteri travis'in olayı da bu, yani taksi şoförü. aşık olduğu kız, cybill shepherd karakteri sarışın, mavi gözlü bir tanrıça olması gerçekten önemli.
schrader: bir tanrıçadan bir çocuk tanrıçaya dönüşür.
scorsese: yatak odasında mumlar yanıyor, onun için bir aziz gibi. bu ona böyle davrandıklarını hayal bile edemiyor. onun intikamını almaya gitmeden önce, max von sydow'un kızının ölümünün intikamını almak için dışarı çıkmadan önce dallarla kendini kırbaçladığı "bakire bahar"da olduğu gibi, neredeyse kendini temizliyor gibi.
schrader: aslında filmde o kareyi çektik ve çıkardık. travis, silahlarıyla dışarı çıkmadan önce kendini bir havluyla kırbaçlar. biraz zorlama ve doğal görünmediği için çıkardık.
yani freud'un da belirttiği gibi erkekler sevgiye ulaşamadıklarında kadınları, ya meryem ana yahut fahişe olarak tanımlama eğiliminde oldukları görülüyor. buna psikanalizde tanrıça-fahişe kompleksi deniyor. iki kadın karakter de iki güçlü erkek tarafından sport ( kadın satıcısı) ve palentine (senatör) manipüle edilmektedir. travis, kendisini daha saf olarak gördüğü iris için feda ederek erkekliğin gerektirdiği fedakarlığı yapmak istemiştir. reddedilen erkek kendisi psikoseksüel şiddetle ifade etmiştir. anahtar sahne betsy'nin onu telefonda hakaret ederek kesin bir şekilde refüze ettiği anda kameranın kadrajının yana kayması ve travis'in görüntüden çıkmasıdır. hem onun adına utanırız hem de içinde bir şeylerin koptuğunu anlarız.
devamını gör...
13.
travis kız arkadaşını ilk buluşmada, 3 film birden porn movie oynayan bir sinema salonuna davet etmiş ve de "ne var yaa, negzel samimi ortam niye kızdın ki aşkom" gibi bir cümle kurmuştur. böyle bir karakterdir travis. sürekli, "buralar da çok bozdu artık. ahlak bitti özgecim hep onlyfans yüzünden" der durur ama, yapı olarak ağır osbircidir. bu bağlamda rahatlıkla söyleyebilirim ki, travis, vajonba görmediği için zamanla kafayı sıyırıp deliren bir meriçtir.
devamını gör...