1.
güzel bir avrupa filmidir. bir ispanya ve birleşik krallık ortak yapımıdır. güzel demişken... imdb'de filmin kritiğini yapan çoğu kişi 7/10 vermiş galiba. yani ilk sayfada çıkan kritiklerin çoğunun puanı buydu. ben de bu notu verecektim ama avrupa sinemasına özel bir ilgim ve sevgim olduğundan 7.5/10 veriyorum. daha fazla not da veremem açıkçası zira çok güçlü bir filmle karşı karşıya değiliz. yani buna 9 verirsem bazı başka süper avrupa filmlerine haksızlık olur. gene de cidden iyi film. zaten 7/10'dan az not verdiğim filmlerin detaylı kritiklerini yazmıyorum bu sözlükte. şimdi filmi masaya yatırabiliriz...
yapım, tüm o sapıkça kurgusuna rağmen sadeliğiyle dikkat çekiyor öncelikle. yani filmin konusunu birine anlatırsanız -ki ben de yazının ilerilerinde anlatacağım, spoiler uyarısı yaptıktan sonra- vaooov tepkisi alabilirsiniz. bu da demek oluyor ki filmin konusu/kurgusu son derece ilginç. ama senaryo dışındaki sinematik elementlerine bakıldığında karşımızda cidden sade bir yapım duruyor. yapımda dramatik etki minimal tutulmuş; en psikopat sahnelerde bile öyle dehşete falan düşmüyorsunuz. ben düşmedim en azından. yani bunlar göreceli şeyler tabii. filmde bence mesela şoklara uğratıcı plot twist'ler de yok ama başkasına göre olabilir de. ben sade bir film izlediğimi düşünüyorum, genel itibarıyla.
filmde bir tek david kelly'nin canlandırdığı frank kovak karakterini enteresan bulduğumu söyleyebilirim. ama bu karakter de aslında çok derinleştirilmiyor. yine birine bu karakterden bahsetseniz karşınızdakine ultra-ilginç gelebilir ama işte filmde bunun "işlenişi" o kadar da öyle bir etki sunmuyor bana göre. kelly kesinlikle çok iyi bir aktör ama ve burada da rolünün hakkını veriyor. görür görmez "aha, stardust filmindeki o eksantrik duvar bekçisi" dedim ki kendisinin son film rolü de buymuş. yani 2007'den beri herhangi bir filmde oynamamış irlandalı aktör ve 2012 senesinde, 82 yaşındayken hayatını kaybetmiş. the kovak box da 2006 çıkışlı bir film zaten ve dolayısıyla kendisinin oynadığı son filmlerden birisi.
the kovak box'ın baş karakteri david norton'ı ise timothy hutton canlandırıyor. bu oyuncuyu da elbette tanıyordum, gayet bilinen bir isim kendisi zaten. hatta yardımcı erkek oyuncu dalında oscar ödülüne kavuşan en genç kişiymiş; 1980 tarihli ordinary people filmiyle henüz 20 yaşındayken bu ödülü kapmış amerikan aktör. bu filmde başrol oynuyor hutton ve rolünü iyi kıvırsa da yazar norton karakterini başka bir oyuncu canlandırsa da bu kadar fark yaratmazdı diyemiyorum. frank kovak'te bunu dedim mesela. yani "perfect fit" işte. cidden o karaktere kelly kadar uyabilecek başka bir aktör bulmak kolay olmayabilirdi.
david norton'ın evlilik teklif ettiği nişanlısı jane graham karakteriyle georgia mackenzie'yi görsek de buradaki asıl kadın başrol silvia mendez rolüyle lucia jimenez. bu ikisinin ortak bir noktası da var: aynı adama aşık olmak. silvia, david'i jane'den çalmaya çalışıyor. işte karşımızda böyle aşk entrikalarıyla bezeli bir film var. kovak kutusu denen şey de işte kova burcu kadınlarının başkalarının sevgililerini ellerinden çalması gerçeği üzerinde şekillenmiş bir şey. başarılı bir yazar var karşımızda ve ona sahip olmak için entrikalardan entrika beğenen bir kova burcu kadını var. frank kovak da o kızın dedesi. filmin sonunda da dede ve torun amaçlarına ulaşıyorlar ve david norton'ı kafesliyorlar...
eee, hani spoiler vermeyecektim? vermedim zaten. üstteki paragraftaki şeyleri tamamen uydurdum. haha. yani bana güven olmaz... filmin konusunu anlatacağım ama. yani gerçek konusunu... hatta şimdi anlatayım.
spoiler alarmı - filmin konusunu anlatacağım yazının bundan sonrasında - yazdıktan sonra gelen edit: gene gizemli bıraktım aslında. tüm konusunu yazarım demiştim ama belirli spoiler'lar versem de filmin konusunun esasını gizemli bıraktım aşağıda.
aslında üstte filmdeki gerçeklerden bahsederek başlamıştım ve sonra cıvıttım. yani jane sahiden de david'in bir ispanya adasında evlilik teklif ettiği nişanlısı, ama filmdeki kadın baş karakter gerçekten de silvia ve bu iki kadının cidden de ortak bir noktası var. ama işte bu ortak nokta ikisinin de aynı adamı elde etme çabası değil. david ve nişanlısı bir uçakla bu ispanyol adasına geliyor ve uçakta diğer kadın da varmış ama bu iki kadının ortak noktası, ikisinin de hiçbir sebep yokmuş gibi görünürken birden bulundukları binadan aşağı atlamaları, itilmeleri veya düşmeleri. acaba hangisi?.. ikisinin de o binadan aşağı çakılmalarının cep telefonlarıyla bir alakası olduğunu görüyor veya seziyoruz. peki nedir bu sır perdesinin ardındaki şey?..
bu çakılmalardan sonra david'in müstakbel karısı hayatını feci şekilde kaybediyor. silvia ise daha şanslı ve kurtuluyor. zaten sonra david ve silvia mercimeği fırına vermeseler de birlikte bu gizemi çözmeye çabalıyor. filmin başlarında yazar david, bu adada bir konferans sunuyor ve yanına yaşlı bir adam geliyor. işte o frank kovak'ten başkası değilmiş ve filmdeki tüm gizem unsuru da bu karakter üzerine kurulu. david zamanla anlıyor ki, o yanına bir hayranı olarak veya gibi gelen frank kovak psikopatın önde gideniymiş ve david'in 1979'da yazdığı ilk romanındaki fantastik ve bilim kurgusal konsepti hayata geçirmiş. yani david hayal ürünü, (bilim) kurgusal eserinin burada vücut bulduğunu görüyor.
black mirror dizisinin nosedive adlı bölümü belki de yapımın en sevdiğim bölümüydü. sonra öğrendim ki çin'de aynı o bölümün konusundaki gibi bir sistem uygulamaya konmuş. yaygınlaşmış mıdır veya ne kadar efektif olmuştur bilemesem de böyle bir şeyin olduğunu net duydum. yani bu da kurguların aslında gerçek hayata uyarlanabildiğini gösteriyor. ki bu bir ilk de değil elbette. o yüzden sanatçıların da her ne kadar kurgusal bile olsa yarattıkları eserlerin gerçek hayata uyarlanabileceğini göz önünde tutmaları gerekir her zaman. veya işte bu filmdeki frank kovak gibi psikopatlara ilham da verebilirsiniz istemeden, david norton'ın yaptığı gibi. bu demek değil ki hayal gücünüzü özgürce kullanamazsınız. kullanabilirsiniz elbette ama bunun geri dönüşlerinden birinin de böylesi bir şey olabileceğinin idrakinde olmalısınız. epey sene önce "edebiyat suçludur" argümanı sunan bir yazı okumuştum. biz her zaman suçu politikacılara atarız ama bu aykırı görüş de bayağı enteresan gelmişti bana. işte onu okuduğumdan beri böyle kurgular veya gerçekleri farklı değerlendirdiğimi söyleyebilirim.
frank'in geçmişi kağıt üzerinde çok ilgi celbedici. yani karşımızda ufaklığından beri ayrıksı dehasıyla dikkat çeken bir yaşlı var ve işte kağıt üzerinde deme sebebim bu konunun pek de derinleştirilmemesi. bu, yaptıkları yüzünden gözden düşen ve bir zamandan sonra sürgünde bir yaşam sürmek durumunda kalan macar doktorun beyninde bir ur var artık ve kendisine çok az bir ömür biçilmiş doktorlar tarafından. o da işte son aylarımı bu adada görülmemiş bir macera yaşayarak geçirip öbür tarafa gideyim diyor herhalde ve amerikalı yazar david norton da bu dedenin oyuncağı oluyor burada. kovak'in hiçbir korkusu yok ve david onu bir keresinde boğazını sıkıp boğmaya yeltenince de bundan zevk alıyor gibi. işte böyle psikopat bir ihtiyar ile baş etmek zorunda kalıyor kahramanımız.
peki baş edebiliyor mu?.. kovak'ın kutusu aslında pandora'nın kutusu gibi mi? açtırma kutuyu söyletme kötüyü mü? adadaki herkesin hayatı tehlikede mi? yoksa bu öyle büyük bir komplo ki tüm dünya mı tehlikede? ölüm döşeğindeki ihtiyar kovak madem yakında ölüyorum, o halde bütün dünyayı da kendimle birlikte öldüreyim mi diyor?.. karşımızda sutter cane gibi bir karakter mi var? bu kovak box denen şey hellraiser: şeytan pusuda bekliyor'daki puzzle box gibi cehennemin kapılarını mı açıyor? yoksa durum bu kadar da kritik değil mi? sorular, sorular... yanıtlar ise filmde.
yapım, tüm o sapıkça kurgusuna rağmen sadeliğiyle dikkat çekiyor öncelikle. yani filmin konusunu birine anlatırsanız -ki ben de yazının ilerilerinde anlatacağım, spoiler uyarısı yaptıktan sonra- vaooov tepkisi alabilirsiniz. bu da demek oluyor ki filmin konusu/kurgusu son derece ilginç. ama senaryo dışındaki sinematik elementlerine bakıldığında karşımızda cidden sade bir yapım duruyor. yapımda dramatik etki minimal tutulmuş; en psikopat sahnelerde bile öyle dehşete falan düşmüyorsunuz. ben düşmedim en azından. yani bunlar göreceli şeyler tabii. filmde bence mesela şoklara uğratıcı plot twist'ler de yok ama başkasına göre olabilir de. ben sade bir film izlediğimi düşünüyorum, genel itibarıyla.
filmde bir tek david kelly'nin canlandırdığı frank kovak karakterini enteresan bulduğumu söyleyebilirim. ama bu karakter de aslında çok derinleştirilmiyor. yine birine bu karakterden bahsetseniz karşınızdakine ultra-ilginç gelebilir ama işte filmde bunun "işlenişi" o kadar da öyle bir etki sunmuyor bana göre. kelly kesinlikle çok iyi bir aktör ama ve burada da rolünün hakkını veriyor. görür görmez "aha, stardust filmindeki o eksantrik duvar bekçisi" dedim ki kendisinin son film rolü de buymuş. yani 2007'den beri herhangi bir filmde oynamamış irlandalı aktör ve 2012 senesinde, 82 yaşındayken hayatını kaybetmiş. the kovak box da 2006 çıkışlı bir film zaten ve dolayısıyla kendisinin oynadığı son filmlerden birisi.
the kovak box'ın baş karakteri david norton'ı ise timothy hutton canlandırıyor. bu oyuncuyu da elbette tanıyordum, gayet bilinen bir isim kendisi zaten. hatta yardımcı erkek oyuncu dalında oscar ödülüne kavuşan en genç kişiymiş; 1980 tarihli ordinary people filmiyle henüz 20 yaşındayken bu ödülü kapmış amerikan aktör. bu filmde başrol oynuyor hutton ve rolünü iyi kıvırsa da yazar norton karakterini başka bir oyuncu canlandırsa da bu kadar fark yaratmazdı diyemiyorum. frank kovak'te bunu dedim mesela. yani "perfect fit" işte. cidden o karaktere kelly kadar uyabilecek başka bir aktör bulmak kolay olmayabilirdi.
david norton'ın evlilik teklif ettiği nişanlısı jane graham karakteriyle georgia mackenzie'yi görsek de buradaki asıl kadın başrol silvia mendez rolüyle lucia jimenez. bu ikisinin ortak bir noktası da var: aynı adama aşık olmak. silvia, david'i jane'den çalmaya çalışıyor. işte karşımızda böyle aşk entrikalarıyla bezeli bir film var. kovak kutusu denen şey de işte kova burcu kadınlarının başkalarının sevgililerini ellerinden çalması gerçeği üzerinde şekillenmiş bir şey. başarılı bir yazar var karşımızda ve ona sahip olmak için entrikalardan entrika beğenen bir kova burcu kadını var. frank kovak da o kızın dedesi. filmin sonunda da dede ve torun amaçlarına ulaşıyorlar ve david norton'ı kafesliyorlar...
eee, hani spoiler vermeyecektim? vermedim zaten. üstteki paragraftaki şeyleri tamamen uydurdum. haha. yani bana güven olmaz... filmin konusunu anlatacağım ama. yani gerçek konusunu... hatta şimdi anlatayım.
spoiler alarmı - filmin konusunu anlatacağım yazının bundan sonrasında - yazdıktan sonra gelen edit: gene gizemli bıraktım aslında. tüm konusunu yazarım demiştim ama belirli spoiler'lar versem de filmin konusunun esasını gizemli bıraktım aşağıda.
aslında üstte filmdeki gerçeklerden bahsederek başlamıştım ve sonra cıvıttım. yani jane sahiden de david'in bir ispanya adasında evlilik teklif ettiği nişanlısı, ama filmdeki kadın baş karakter gerçekten de silvia ve bu iki kadının cidden de ortak bir noktası var. ama işte bu ortak nokta ikisinin de aynı adamı elde etme çabası değil. david ve nişanlısı bir uçakla bu ispanyol adasına geliyor ve uçakta diğer kadın da varmış ama bu iki kadının ortak noktası, ikisinin de hiçbir sebep yokmuş gibi görünürken birden bulundukları binadan aşağı atlamaları, itilmeleri veya düşmeleri. acaba hangisi?.. ikisinin de o binadan aşağı çakılmalarının cep telefonlarıyla bir alakası olduğunu görüyor veya seziyoruz. peki nedir bu sır perdesinin ardındaki şey?..
bu çakılmalardan sonra david'in müstakbel karısı hayatını feci şekilde kaybediyor. silvia ise daha şanslı ve kurtuluyor. zaten sonra david ve silvia mercimeği fırına vermeseler de birlikte bu gizemi çözmeye çabalıyor. filmin başlarında yazar david, bu adada bir konferans sunuyor ve yanına yaşlı bir adam geliyor. işte o frank kovak'ten başkası değilmiş ve filmdeki tüm gizem unsuru da bu karakter üzerine kurulu. david zamanla anlıyor ki, o yanına bir hayranı olarak veya gibi gelen frank kovak psikopatın önde gideniymiş ve david'in 1979'da yazdığı ilk romanındaki fantastik ve bilim kurgusal konsepti hayata geçirmiş. yani david hayal ürünü, (bilim) kurgusal eserinin burada vücut bulduğunu görüyor.
black mirror dizisinin nosedive adlı bölümü belki de yapımın en sevdiğim bölümüydü. sonra öğrendim ki çin'de aynı o bölümün konusundaki gibi bir sistem uygulamaya konmuş. yaygınlaşmış mıdır veya ne kadar efektif olmuştur bilemesem de böyle bir şeyin olduğunu net duydum. yani bu da kurguların aslında gerçek hayata uyarlanabildiğini gösteriyor. ki bu bir ilk de değil elbette. o yüzden sanatçıların da her ne kadar kurgusal bile olsa yarattıkları eserlerin gerçek hayata uyarlanabileceğini göz önünde tutmaları gerekir her zaman. veya işte bu filmdeki frank kovak gibi psikopatlara ilham da verebilirsiniz istemeden, david norton'ın yaptığı gibi. bu demek değil ki hayal gücünüzü özgürce kullanamazsınız. kullanabilirsiniz elbette ama bunun geri dönüşlerinden birinin de böylesi bir şey olabileceğinin idrakinde olmalısınız. epey sene önce "edebiyat suçludur" argümanı sunan bir yazı okumuştum. biz her zaman suçu politikacılara atarız ama bu aykırı görüş de bayağı enteresan gelmişti bana. işte onu okuduğumdan beri böyle kurgular veya gerçekleri farklı değerlendirdiğimi söyleyebilirim.
frank'in geçmişi kağıt üzerinde çok ilgi celbedici. yani karşımızda ufaklığından beri ayrıksı dehasıyla dikkat çeken bir yaşlı var ve işte kağıt üzerinde deme sebebim bu konunun pek de derinleştirilmemesi. bu, yaptıkları yüzünden gözden düşen ve bir zamandan sonra sürgünde bir yaşam sürmek durumunda kalan macar doktorun beyninde bir ur var artık ve kendisine çok az bir ömür biçilmiş doktorlar tarafından. o da işte son aylarımı bu adada görülmemiş bir macera yaşayarak geçirip öbür tarafa gideyim diyor herhalde ve amerikalı yazar david norton da bu dedenin oyuncağı oluyor burada. kovak'in hiçbir korkusu yok ve david onu bir keresinde boğazını sıkıp boğmaya yeltenince de bundan zevk alıyor gibi. işte böyle psikopat bir ihtiyar ile baş etmek zorunda kalıyor kahramanımız.
peki baş edebiliyor mu?.. kovak'ın kutusu aslında pandora'nın kutusu gibi mi? açtırma kutuyu söyletme kötüyü mü? adadaki herkesin hayatı tehlikede mi? yoksa bu öyle büyük bir komplo ki tüm dünya mı tehlikede? ölüm döşeğindeki ihtiyar kovak madem yakında ölüyorum, o halde bütün dünyayı da kendimle birlikte öldüreyim mi diyor?.. karşımızda sutter cane gibi bir karakter mi var? bu kovak box denen şey hellraiser: şeytan pusuda bekliyor'daki puzzle box gibi cehennemin kapılarını mı açıyor? yoksa durum bu kadar da kritik değil mi? sorular, sorular... yanıtlar ise filmde.
devamını gör...