drama / fantastik / romantik / dönem
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

ocak 2024 çıkışlı rus filmidir ve bu sene izlediğim ikinci 2024 çıkışlı filmdir. bu, benle alakalı ama. bu sene nedense böyle geçti...

yazının özellikle de ilerleyen kısımlarında epey ciddi spoiler'lar oldu. baştan söyleyeyim. yani yazdıktan sonra söylüyorum elbette. *

oh dostlar, bu film hakkında çok daha kapsamlı bir kritik yazısı yazacağım sanırım ama bunu önce uyarlandığı aynı adlı mikhail bulgakov eserini okuyup filmi yeniden izledikten sonra yapacağım. lakin, bu haftalar sonra mı yoksa yıllar sonra mı olur... bilemiyorum. yani bir zaman bunu mutlaka yapmayı düşünüyorum anlayacağınız.

ekleme: yazı zaten planladığımdan çok daha kapsamlı oldu. * ama bir yazı daha yazarsam bu daha akademik tandanslı bir şey olur herhalde, aşağıdakine nazaran. ve doğal olarak romandan da kapsamlıca bahsedebilirim o kritiğimde. gelir mi, kesin bir şey diyemem ama eninde sonunda öyle bir tanım girerim gibime geliyor.

geçen sene sonlanırken avustralya yapımı the portable door'u tanıtmıştım ve 10 üzerinden 7 vermiştim ona. buna da 10 üzerinden 7 verdiğimi baştan söyleyeyim. yalnız bu filmlerden ilki bir kuş tüyü ise, ikincisi yani başlığın konusu ise ağır bir gülle... neden daha yüksek bir puan vermediğimi, o avustralya yapımı gibi "ultra-light" bir filmle buna aynı notu layık gördüğümü açıklayacağım sonra.

ya da şimdi...

öncelikle, iki filmi de gayet beğensem de benimseyemedim o kadar da. bu rus filmi birçok yönden o avusturya yapımı filmden değerli olsa da sonuçta işin özdeşim kurmak, frekanslarınızın uyuşması gibi boyutları da var. bazı eleştirmenler the master and margarita'nın, modern rusyanın en önemli popüler filmi olduğunu falan söylemiş. russian ark'ı ne yapacağız peki? bence o net bir başyapıttı.

ancak... bu film de bir başyapıt olabilir aslında. dediğim gibi, bulgakov'un ilgili eserini okuyup filmi bir kez daha izleyeceğim bir zaman ve bundan sonraki kritik yazımda 10/10 da verebilirim bu yapıma.

bulgakov'un eserini okumak demişken...

bulgakov elbette ki duyduğum bir yazardı, hakkında ufak tefek bir şeyler de biliyordum ama bir eserini okumuşsam da şu anda aklıma gelmiyor ve bu filmin temelini aldığı aynı adlı eseri okumadığımı net olarak biliyorum.

bu film esasında otobiyografik elementler de barındırıyormuş; yani bulgakov'un gerçekte yaşadıklarından parçalar/kesitler de var bu filmde.

romanın ise olayı bayağı karmaşık, wikipedia'ya göz atıp rastladığım birtakım şeylerden çıkarttığım kadarıyla. yani ilk "manuscript"ini yakmış yazar, bu eserinin. sonra bir sürü taslak, versiyon falan filan işin içine girmiş ki aslında edebiyat uzmanları bile "canonical" olarak neyin alınması gerektiği konusunda uzlaşamamışlar gibi görünüyor. zaten eserin sahibi bunu tam olarak nihayete erdirebilip son noktasını da koyamamış. zaten başta sansürlü yayımlanmış, ilk kez 1970'lerdeydi galiba... tam hali yayımlanabilmiş. ama hangi tam hali?..

"bulgakov'un eserini okumak demişken..." derken bundan bahsediyorum yani. böyle çok ilgimi çeken şeylerin bazılarının bulabildiğim her versiyonunu/çevirisini okumuşluğum vardır. mesela ludvig holberg'ün nicolai klimii iter subterraneum adlı latince eserinin 3 adet ingilizce tercümesini bulup kısa sürede üçünü de okumuştum (o başlıkta bundan bahsetmiştim zaten bir 4. tercümesi daha vardı ama ona ulaşamamıştım). yani bulgakov'un bu eserinin dünyasına girersem de tam girebilirim. benden beklenir. *

wiki'den okuduklarıma göre, edebi çevrelerde bu uyarlama bayağı beğenilmiş ama "putinciler" hiç de hoşlanmamış bu film uyarlamasından. özellikle de yönetmeni michael lockshin'in savaş karşıtı olduğunu belirtmesi bile şimşekleri üstüne çekmesine yeterli olmuştur o çevrelerden. yasaklatılmaya da uğraşılmış film ama gösterimi durdurulmamış, bir nevi artık geç kalındığı için herhalde.

yalnız, bu filmin prodükyiyon süreci esasen 2018'de başlamış. yani bu "savaş gündemi" henüz yokken. gene de lockshin'in projeye dahil olma zamanı 2021 yılıymış.

birçok izleyici ve eleştirmen, film sovyetler birliği zamanında geçse bile modern rusya ile paralellik de kurmuş. ben bile kurabildiysem bunu kurmak kumdan kaleler yapmak kadar kolaydır derim. gerçi ben güzel kale yapamazdım. zaten resim yeteneğim de kötüydü. müzik yeteneğim konusunda mütevazı olamam ama.

filmin müzik kullanımını gerçekten beğendim. bir yerde işler delilik seviyesinde absürtleşince giren çılgın ama keyifli caz tınıları olsun, olayın satanik boyutu olaya hakim olduğunda giren tekinsiz ve görkemli müzik olsun... üstelik öyle abartılı bir müzik kullanımı da yok aslında filmde. yani yeri geldiğinde giren müzikler filme kalite katmış bence.

bu film kaliteli, arkadaşlar. zaten 13 milyon dolar mı ne bütçesi varmış ki bu zaten kafadan rus sineması tarihinin en pahalı işlerinden biri demek the master and margarita'nın.

margarita... o anlamlı ve hüzünlü bakışlarıyla çok etkileyici bir karakter. peki öyle biri gerçekte var mı?..

işte bu filmin, kimisine göre alametifarikası, kimisine göreyse zırvalığı zaten fantezi ve gerçeğin iç içe geçmesi.

içi geçmek... bu filmi izlerken birçok kişinin içi de geçebilir açıkçası. ama bana göre arada "nooluyoruz ya" diye koltuklarından hafif irkilmeyle doğrulup sonra izlemeye devam edebilirler, potansiyel uyuklayabilecek izleyicileri. peki bu film dokunaklılığıyla insanların içine işleyebiliyor mu?..

bu göreceli bir şey elbette. ancak cidden ağır bir drama filmi diyebilirim bu yapım için, tüm o fantastik elementlerine rağmen. böyle fantastik soslu drama sevmeyenler de bu filmi beğenebilir, gene bunlara rağmen, zira filmin uyarlandığı romanın yazarının yazar olmadan önceki uzmanlığı tıp/doktorluk üzerineymiş ve buradaki tüm fantastik elementleri "bir akıl hastasının iç dünyasının dışarıya aktarılmış projeksiyonu" gözüyle de değerlendirebilirsiniz ki bu perspektife göre de film son derece mühimsenesi bir şeyler vadediyor. zaten çoğu fantastik film bu gözle izlenebilir esasen ki akademi çevrelerinde de böyle bir anlayış olabiliyor. ama muhakkak ki onu "delirten" koşulları da görmezden gelemeyiz, böyle baktığımızda; yani filmin politik bağlamda satirik boyutu yadsınamaz.

anlayış... filmi her yönüyle anlamak/kavramak kolay gibi görünmedi bana ki yazının başlarında da söylediğim gibi bu başlığa çok daha kapsamlı bir kritik yazacağım bir zaman diye tahmin ediyorum ve ondan önce de orayı burayı tarayıp birçok yazıyı/incelemeyi okumayı planlıyorum. gene de şunu söyleyebilirim; proletarya, burjuva, komünizm, marx... yani ilgili kontekstteki böylesi "popi" şeyleri bilmeniz aslında filmi kafi düzeyde anlamanız için yeterli olabilir. tabii derinlemesine bir idrak için 1930'ların sovyet rusya'sına da belli bir hakimiyet gerekiyor. sahi ya, nasıl unuturum... burada bir de antik roma, hristiyanlığın kökenleri gibi şeyleri kapsayan arkaik bir "setting" de var. yani iç içe geçen bir anlatı var sanırım orijinal kitapta ve filme de taşınmış bu. ayrıca batı kültürü ve rus kültürü arasındaki acı-tatlı bağ ve olumlu-olumsuz transferler, veya kısaca etkileşim de filmde bariz olarak vurgulanıyor. mesela woland'a hizmet eden o palyaçonun birdenbire belirip, rusların "herkesin eşit ve mutlu olduğu bir düzenimiz var" falan diye sözleri olan şovlarına çomak sokup gösteriyi sabote etmesi... tüm rusların o yukarıdan yağan paraları kapışması... ki burada batman (1989) filmi aklıma geldi; joker de orada benzeri bir şey yapıyordu ama onun "şakası" ölümcüldü elbette. gönderme midir, bilemem. fakat aklıma hemen bu geldi benim, şahsen.

peki nasıl taşınmış?.. gene wiki'de falan gördüğüme göre eserin en iyi uyarlaması budur diyen kritik yazarları var. iyi taşınmış olmalı diyebiliriz galiba, o zaman. söylendiğine göre bulgakov esasen o dönem "moda" olan katı ateizme bir "tepki" olarak böyle bir temayı işlemiş. filmde de bunu görebiliyoruz zaten ki woland karakteri cidden de ilahi bir cezalandırma unsuru olarak esere eklenmiş gibi duruyor. yoksa şeytani mi demeliydim?.. neyse işte, kitabını okumadan net bir şeyler de diyemiyorum. hatta kitapta woland net olarak "devil/şeytan" iken, filmde şeytanın başrahibi olabilir falan diye de düşünebiliriz, yani öyle görebiliriz. bana hatta bir "dark priest" gibi geldi daha çok. cryptarch diye bir sözcük var ingilizcede. kripto'dan türüyor. arch da baş demek. yani "gizli lider" demek bu. ben bu woland'ın arkasından gerçek ve çok kudretli, insanüstü olduğu belli olan bir şeytani varlık veya şeytan çıkabilir ve woland da onun baş hizmetkarı olabilir falan diye de düşünmüştüm ama kendisi bildiğiniz şeytanmış... hatta oradaki öne çıkık çeneli satanik hatun hella da vampirmiş ama filmde bu da açık değil. romanda böylesi şeyler daha belirgindir diye tahmin ediyorum. ekleme/düzeltme: kendisi bir "succubus" imiş ama alındığı tahmin edilen kaynakta [(bkz: brockhaus and efron encyclopedic dictionary)] bir vampir imiş. zaten slav kültüründe vampir konusu biraz karışık ve rus kültüründe/mitolojisinde de bu muhtemelen böyledir. şuradaki tanımımı okuyarak biraz bilgilenebilirsiniz bu mevzuda: (bkz: strigoi)

ateizm demişken... ruslar dindarlıkta da çok ekstrem yönlere kayabilmiş bir millet. the skoptsy mezhebini/tarikatını araştırmanızı önerebilirim bu hususta, eğer halihazırda bilmiyorsanız bunu.

filmlerde "gönderme", "foreshadowing" falan hiç aramam ama bu filmde bir foreshadowing farkettim galiba. woland'ın baston-asasının başında sanki anubis'in kafasının sembolü vardı. öyle gözüme takılıverdi. ve sonrasında da öte/öbür dünyanın kapıları açıldı... burada net bir sembolizm olduğunu düşünüyorum. gods of egypt filmindeydi galiba... orada böyle yaşayanlar ve ölülerin dünyaları arasındaki geçit tasviri aklıma geldi direkt ama bir gönderme var da demiyorum doğrudan. bilemem yani. sonuçta bu bir rastlantı da olabilir. yalnız, bu rus filmindeki öte dünya cehennem(si). diğerindeki böyle değildi diye hatırlıyorum. öyle cennet(si) gibi de değildi de işte mavi tonlarında mistik bir geçit alanıydı galiba.

filmin ismi olarak da "woland" düşünülmüş zaten öncesinde. o denli merkezi bir karakter bu. ben yapımı ingilizce alt yazılı olarak izledim. herkes rusça konuşurken şeytan'ın almanca konuşması ama sesinin rusça olarak aktarılması işinde birtakım alengirli şeyler dönüyor. mesela bazı yerlerde adamın ağzı başka oynuyor ama sesi rusça olarak duyuluyor. bazı yerlerindeyse almanca konuşması arkadan duyuluyor ama üstüne rusça dublaj yapmışlar. burada bir montaj hatası falan olduğunu düşünüyorum. olaya okültizm tabanlı bir mistisizm katmışlar bence bilerek. iki durum da dikkatimi çekti ve ikisi de ayrı ayrı tuhaf ama sinematik bağlamda efektif geldi bana. tamam, o karakteri oynayan august diehl bir alman ve rusça bilmiyordur. ama 13 milyon dolar bütçeli bir filmde isteseler hem almanca hem de rusçayı ana dili gibi bilen birini bulamazlar mıydı?.. bence rahatlıkla bulabilirlerdi. bu arada öncelikle romanı okumam gerekiyor tabii bu konudaki nihai tespitimi yapabilmem için.

zaten uzun bir yazı oldu. artık toparlayıp bitireyim. the master and margarita, sanatsal değeri yüksek kimi elementleri bulunan, bazı sahneleri çok etkileyici olan, dramatik tesiri kuvvetli, yönetmenliği, sinematografisi ve oyunculukları sağlam, kaliteli bir film. ancak beni avucunun içine alıp koltuğa çivileyerek ekrana kilitleyen bir yapım olmaktan da çok uzaktı. uyarlandığı romanı okuduktan sonra bir kez daha izlerken işler çok daha farklı olabilir ve bu filme yazabileceğim ikinci kritik yazısında "başyapıt!", "şaheser" diye diye övmelere doyamayabilirim de.

göreceğiz...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"the master and margarita" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim