1.
londrada trafalgar square’ın oradaki devasa binada çok özel resimlerin sergilendiği ücretsiz müze/galeridir. tate modern art ile benzer olarak ana koleksiyon ücretsiz olup özel sergiler ücrete tabiidir. the national gallery’e daha çok on birli yaşlarında gittiğim için özel sergi fiyatlarını bilmemekle beraber tate modern’den yapabileceğim çıkarımla 15-20 pound arasına koyarım. neden gidemedin o kadar kaç ay londrada kalmışsın diye soracak olursanız çalışma saatlerinden ötürü sürekli erteliyordum. dedim nasıl olsa mezun olmama birkaç ay var ama tabii pandeminin geleceğinden habersizdim. ya da amaan bir domuz kuş gribidir nolacak canımcıydım. tabii birkaç hafta sonra haberlerde okulumun karşısındaki binada covid vakası olduğunu görünce işin rengi değişti ama covid i arkadaşımla konuşurken küçümsediğimiz dönem de gün gibi aklımda.
neyse hikayeyi geçelim ve neden en azından bir kere gitmelisiniz (ki tate modern ve the national gallery’nin ana koleksiyonları bile tekrar tekrar gezilebilir kalibrede) derseniz çünkü şu an aklıma gelmese de pek çok önemli sanatçıya, sanat eserine ev sahipliği yapmaktadırlar. şimdi gittim sizin ellerime acımadım araştırdım.*vermeer,cézanne, monet, bellini’nin eserleri var mesela. bunun daha ötesinde bir argüman sunmama gerek var mı bence yok?
peki gelelim özel sergilerine para vermeli mi konusuna. tate modern üzerinden değerlendirecek olursam iki kez gittim (hatırlayabildiğim); birinde sürrealizmin düşünce dünyasına daldım, dora maar’da ise sanat anlayışım ve zevkim etkilendi desem yeridir. sürrealizmin etkisi daha azdı sanırım ama ikisi de o günümü güzel etkileyen sergilerdi. dora maar’sa etkisinden çıkamadım uzunca. çünkü maar hem o döneminin dünyasını, insanlarını yansıtmaya çalışmış hem de fotoğrafçılık alanına the hand shell gibi özel tekniklerle imza atmış ve picassoya ilham vermiş falan. allahım şu an unuttuğuma kızıyorum ve dur bir kitap varsa falan alayım. yani özün sözü bu sergiler özellikle ilgi alanınızdaysa kesinlikle, değilse ama sanata ilgiliyseni de şans verilmesi gereken aktiviteler. 20 pound’u türkçeye çevirdiğinizde fazla gelebilir ama öğrenci indirimi yapılıyor bu bir (yalan olmasın ama ben türk öğrenci kartımla indirim yaptırmıştım diye hatırlıyorum), ikincisi de londra ve birleşik krallık standartlarında 20 pound (ki daha aza olan da var azıcık fazlası da) hiçbirşey (yani tamam birşey ama 2-3 mcdonalds paranız). yani bir gezi planladıysanız gözden çıkarılabilir rakamlar. bu tarz biletleri tate için gittiğinizde alabiliyorsunuz ama mesela japon bir ninem vardı onun sergisi çoktan önceden dolmuştu. ondan özellikle görmek istediğiniz biri varsa araştırıp biletlerinizi önceden edinin.
neden anılarımın çoğu tate modernle ilgili diye soracaksanız küçüklüğümdeki sanat anlayışı daha çok düşünce, yenilik üzerine kuruluydu. ondan bir fırçanın, çizimin değerindense modern sanatı daha çok merak ettim. oysa ki klasik resimler de aslında tarihi zenginliğini ve düşünce deneyimini sunarlar size. ama tabii modern vs klasikten öte kişinin hangi sanatla ne derece etkileşime geçmek istemek istediği durumu var. klasik sanatı anlamak ve onu tam anlamıyla tatmaya başlamak daha yetişkinlik zamanımda (28’e de ne kadar yetişkin diyeceksek) oldu. ama the national gallery yine de önemlidir.
yanında kaldığım aile arkadaşı beni the national gallery e bırakıp bir gününü burada geçirmelisin demişti ve tabii bu eziyete dönüşmğçtü benim için ama düşünün resimlere olan ilgisizliğim kadar kalitesi de aklımda. trafalgar square’de zaten londranın en merkezi sayılabilecek konumlarından. ondan gitmemek için bir sebep yok bence. tavsiyemdir.
neyse hikayeyi geçelim ve neden en azından bir kere gitmelisiniz (ki tate modern ve the national gallery’nin ana koleksiyonları bile tekrar tekrar gezilebilir kalibrede) derseniz çünkü şu an aklıma gelmese de pek çok önemli sanatçıya, sanat eserine ev sahipliği yapmaktadırlar. şimdi gittim sizin ellerime acımadım araştırdım.*vermeer,cézanne, monet, bellini’nin eserleri var mesela. bunun daha ötesinde bir argüman sunmama gerek var mı bence yok?
peki gelelim özel sergilerine para vermeli mi konusuna. tate modern üzerinden değerlendirecek olursam iki kez gittim (hatırlayabildiğim); birinde sürrealizmin düşünce dünyasına daldım, dora maar’da ise sanat anlayışım ve zevkim etkilendi desem yeridir. sürrealizmin etkisi daha azdı sanırım ama ikisi de o günümü güzel etkileyen sergilerdi. dora maar’sa etkisinden çıkamadım uzunca. çünkü maar hem o döneminin dünyasını, insanlarını yansıtmaya çalışmış hem de fotoğrafçılık alanına the hand shell gibi özel tekniklerle imza atmış ve picassoya ilham vermiş falan. allahım şu an unuttuğuma kızıyorum ve dur bir kitap varsa falan alayım. yani özün sözü bu sergiler özellikle ilgi alanınızdaysa kesinlikle, değilse ama sanata ilgiliyseni de şans verilmesi gereken aktiviteler. 20 pound’u türkçeye çevirdiğinizde fazla gelebilir ama öğrenci indirimi yapılıyor bu bir (yalan olmasın ama ben türk öğrenci kartımla indirim yaptırmıştım diye hatırlıyorum), ikincisi de londra ve birleşik krallık standartlarında 20 pound (ki daha aza olan da var azıcık fazlası da) hiçbirşey (yani tamam birşey ama 2-3 mcdonalds paranız). yani bir gezi planladıysanız gözden çıkarılabilir rakamlar. bu tarz biletleri tate için gittiğinizde alabiliyorsunuz ama mesela japon bir ninem vardı onun sergisi çoktan önceden dolmuştu. ondan özellikle görmek istediğiniz biri varsa araştırıp biletlerinizi önceden edinin.
neden anılarımın çoğu tate modernle ilgili diye soracaksanız küçüklüğümdeki sanat anlayışı daha çok düşünce, yenilik üzerine kuruluydu. ondan bir fırçanın, çizimin değerindense modern sanatı daha çok merak ettim. oysa ki klasik resimler de aslında tarihi zenginliğini ve düşünce deneyimini sunarlar size. ama tabii modern vs klasikten öte kişinin hangi sanatla ne derece etkileşime geçmek istemek istediği durumu var. klasik sanatı anlamak ve onu tam anlamıyla tatmaya başlamak daha yetişkinlik zamanımda (28’e de ne kadar yetişkin diyeceksek) oldu. ama the national gallery yine de önemlidir.
yanında kaldığım aile arkadaşı beni the national gallery e bırakıp bir gününü burada geçirmelisin demişti ve tabii bu eziyete dönüşmğçtü benim için ama düşünün resimlere olan ilgisizliğim kadar kalitesi de aklımda. trafalgar square’de zaten londranın en merkezi sayılabilecek konumlarından. ondan gitmemek için bir sebep yok bence. tavsiyemdir.
devamını gör...