son zamanlarda girip çıkamadığım garip döngü. ya arkadaş, yanımda öyle çok fazla bozuk para taşıma alışkanlığım yoktur benim. katı değilimdir bu konularda ama alışkanlık edinmişim işte 5'er, 10'ar, 20'şer liralık banknotları cebimde kağıt para formunda taşıyıp dolaşmayı. çünkü yoğunluğu düşüktür kağıt paranın. hacmine kıyasla bir hiçtir kütleleri. bozuk para aslansa kağıt para tam bir muhabbet kuşudur, bozuk para cıvaysa kağıt para zeytinyağı gibi üste çıkar, bozuk para (bkz: volkan demirel)'se kağıt para (bkz: emre çolak)'tır. hafiftir işte. ayrıca cepte karmaşa yaratır kağıt para ve bozuk paranın birbirine karışık düzensiz hâlleri. cebinden kart çıkarmaya çalışırsın, paralar da yanında gelir, düşünce ses çıkar falan. zor ve antipatiktir bu cepte bozuk para taşıma işleri bayım, angaryadır.

ben de kağıt para taşıyorum işte cebimde. gidiyorum okula, ders başlamadan doğrudan kantine uğruyorum. hani ders bitip de eve gitme vakti gelince bir lavaboya girersin ya son kez, işte onun okula girmeden önceki versiyonu da kantine girmektir. pavlov'un şartlandırılmış köpeğinden farksız bir psikolojiyle kantine girer ve toplam 17 tl tutarında bir alışveriş yaparsın. alışveriş yaklaşık 10 saniye sürer çünkü bir su, bir de çikolata alırsın. bu ekonomide bir de tost, sandviç alacak değilim herhalde ne sandınız :) neyse, kasaya gidersin ve kasiyer ablaya 20 tl uzatırsın. ablada bozuk para olmadığı için 3 tl uzatması beklenirken 5 tl uzatır ve bütün alengiri başlatacak o soruyu sorar:

"2 liran var mı?"

sence var mı abla, sence var mı? ya biraz öngörünüz olsun, psişik güç sahibi olun biraz. anlayın bazı şeyleri. sana 20 lira veriyorsam bil ki bozuğum yok. yoksa ben bilmiyor muyum o parayı 10 tl + 5 tl+ 1 tl + 1 tl şeklinde vermeyi? biliyorum pek tabii fakat yok işte o lânet olası ve kahrolası cebin içinde lânet olası ve kahrolası 2 tl. yok... ablaya bunları söylemeyip her şeyi içime atıyor ve 2 liram olmadığını olabilecek en nazik üslupla aktarıyorum. o da bana "sonra verirsin." diyor açıkça, mertçe, türkçe. sonuç itibariyle ben gereği hiç olmayan 2 liralık bir borca girmiş oluyorum. yalnızca bir su ve bir (bkz: caramio) alıp 2 dakika sonra kantin maceramı unutacakken macera hafızamda derin yer kaplıyor, sonsuzluğa gidiyor. vicdan azabı, panik, hayıflanma hisleri birer birer tetikleniyor.

gün sonu eve gidip 2 lira arıyor ve o borcu ertesi günün ilk dersi öncesi kapatıp eve haciz gelmeden, silahlar çekilmeden, (bkz: müge anlı) meşgul edilmeden namusumu temizleme hayalleri kuruyorum. o âna kadar sabırsızlansam da o an geliyor ve okula girerken kartımı basıp hızlı adımlarla kantin yoluna düşüyorum. yol yaklaşık 10 saniye sürüyor. kantine varıp 2 lirayı ablaya uzatarak, "benim borcum vardı da..." diyorum ses tonuma mağrur bir gurur karıştırarak. abla da "sağ ol teşekkür ederim :)" diyor açıkça, mertçe, türkçe. olay halloluyor, psikolojiler düzeliyor, oh çekiliyor. ta ki bir sonraki 2 liralık borca girene dek.
devamını gör...
aynısını tütüncüyle yaşıyordum kartımın bozuk olduğu dönem. her sabah gider 17 liralık bir sarma sigara paketi alırdım yirmi lira verince bana beşlik uzatırdı. ben sayar ve 5. gün fazladan bir onluk verirdim abime. sonra kartımı yeniledim ama abinin pos makinesi bozuldu)))
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"üniversite kantinine sürekli 2 lira borçlanıp ödeme döngüsü" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim