echabrenef7091 yazar profili

echabrenef7091 kapak fotoğrafı
echabrenef7091 profil fotoğrafı
rozet
karma: 11305 tanım: 731 başlık: 314 takipçi: 54

son tanımları


sekizinci aile

izlemeye başlamadan önce yorumları görüp biraz temkinli yaklaştığım fakat ilk 2 bölümünü seyrettikten sonra çok beğendiğim bir dizidir. karakterler çok iyi. oyuncular da bu karakterleri profesyonelce canlandırıyor. özellikle cihan talay'a bayıldım. uzun soluklu olması temennimdir. eksikleri mutlaka vardır teknik anlamda ama keyiflice vakit geçirmek için iyi bir seçim.
devamını gör...

içinde hapsolmak istediğiniz yıl

2014 galiba. liseye girmek için çabalıyorum. istanbul'a okul gezisi düzenliyoruz ve çok kıymetli yerleri gözümle bizzat görüyorum. fenerbahçe şampiyon. gelecekte de şampiyonluklarına devam edeceği umudundayım. yine sessiz sakinim belki, içe dönüğüm yine ama o zamanlar hayat daha renkli. dershanede çok sevdiğim, göremeyince günümün buruk geçtiği dupduru bir kız var aynı sınıfta olduğum. bir türlü söyleyemiyorum sevdiğimi. yıl sabitse, içinde hapsolmuşsam müebbet, kişi ve mekânlar da etrafımda kümelenmişse günün birinde söylerim herhâlde ondan hoşlandığımı. reddedilirim. kibarca ve şefkatle neticelenir yetkili makamlara başvurum. en azından paralel evrendeki hâllerimi düşünmekle yükümlenmem. olan olmuş olur.

2014 ağırlıklı olmakla birlikte 2005-2019 arasındaki herhangi bir yılda sabitlenmek isterim galiba. hayat daha sindire sindire yaşanıyordu. anlam vardı. biz atfetmesek bile.
devamını gör...

hafta sonu evdekiler uyurken izlenen ampute futbol maçları

özellikle 2014 civarındaki yıllarda ilgimi çeken, şimdi de denk gelirse 3-5 dakika baktığım maçlardır. genellikle trt spor'da yayınlanır. sabah 10.00-10.30 gibi başlar, ilgili şehrin küçük ve az kapasiteli, yanından yöresinden yol geçen ve az kapasitesine rağmen dolmayan stadında oynanıp biter. şahinbey, melikgazi gibi anadolu ilçelerinin takımları sıkça yer alır bu liglerde. amatör havası büyük zevk verir. aslen bu formattaki en üst seviye lig oynanıyordur ama stadın bize has amatör ruhu, oyuncuların gol attıktan sonraki çocuksu sevinçleri ve hep aynı tekdüze ama sakin ses tonuyla bize maçı anlatan demirbaş spiker ve evdekilerin hâlâ uyumakta olduğu sabah saatleri birleşince ortaya böylesine niş bir alışkanlık çıkar.

tıpkı gecenin kör ışıklarında büyülenmişçesine izlenen kanal d bilimkurgu filmleri gibi veya babaların bizim uyku çektiğimiz vakitlerde birasıyla fıstığıyla, acısıyla tatlısıyla seyrettiği neye katkı sağladığı şüpheli siyaset programları gibi bu ampute maçlarını yalnız başına izleyip özümsemek. oradasınızdır adeta. maç sonrası bir dönerciye gidip kaya sertliğindeki ekmeğin içine konmuş et döneri yiyip biraz gezip evinize dönecek gibisinizdir. bu maçları aileniz eşliğinde izleseniz bu zevki vermez. trt spor'un istikrarlı yayıncılık anlayışına, ev üyelerinin derin uykusuna ve sizin içinizde beliren kutlu uyanışa şükrettirir böyle maçlar. amatörlüğün tadını hatırlatır unutmaya meyilliyken biz. selâm olsun bu branşın fedakâr ve çalışkan topçularına. çoğunu bilmesem de, görmesem de iyi ki varlar.
devamını gör...

1 aralık 2025 fenerbahçe galatasaray maçı

galatasaray'da neredeyse herkesin ikili mücadelede kendini yere bırakıp 1-2 dakika çaldığı bir pozisyon mutlaka var. artık hakem bile ciddiye almamaya başladı bir yerden sonra. duran'a da helâl olsun keşke erkenden girseymiş. en-nesyri'nin gayretine ve önceki maçlarda attığı 38 gole saygı duyuyorum ama duran'ın yeteneğini ve maç çevirmesini en-nesyri gerçekleştiremedi maalesef. gerçekleştirseydi ve bu maç özelinde biraz daha top gelseydi kazanırdık bu maçı. takım olarak muhtemelen yorgunluktan da kaynaklanan bir dağınıklığımız vardı ama hakem ve galatasaraylılar maçı oynatmaya istekli olsaydı yenerdik. bu kadar ''profesyonellik'' cidden fazla.
devamını gör...

30 kasım 2013 fenerbahçe beşiktaş maçı



süper lig'in en zevkli maçlarından biridir. derbi anlamında belki de en keyiflisi ve heyecanlısı. canlı canlı oynanırken izleyemedim çünkü o yıllarda bilgisayardan maç yayınları olduğuna dair fikrim yoktu, televizyonda zaten yayınlanmıyordu. atv'de bugünün saraylısı diye klasik bir entrika-dram dizisi vardı o gün, iyi hatırlarım. selçuk yöntem baba da oynuyordu, babaya saygılar. serhat teoman'ı da ilk o dizide keşfetmiştim, yakışıklı adamdır.

neyse efendim, o gün bu dizi oynarken ekranın sağ üst köşesinde de maçın kısaltmalı skoru yazıyor. ilk yarı oynanıyor, önce fb 0-1 bjk yazısı geldi ekrana ve ailecek üzüldük. aradan biraz zaman geçti ve önce fb 1-1 bjk yazısı, devamında da çok geçmeden fb 2-1 bjk yazısı belirdi o küçücük bölümde. biz rahatladık ve diziyi normal akışında izlemeye devam ettik. ben hızımı alamayıp şıkıdım şıkıdım oynadım efendim, 14 yaşıma göre fena sayılmazdı bu hareketim :)

biz sessiz sakinken bu aslında fırtına öncesiymiş, bir anda fb 2-2 bjk yazısı gelip de şokunu atlatamazken fb 2-3 bjk yazısına şahitlik ettik. keşke nikâh şahidi olsaymışız efendim, yuva yapıp sevap alırdık. neyse konu dağılmasın, ablam bu skor değişimi silsilesi üzerine ''çok güzel bir maç oluyor ve biz izleyemiyoruz.'' serzenişinde bulundu. doğruydu, haklıydı. uzunca böyle devam ederken skor, biz artık fenerbahçe'nin yanında 3 rakamını görmek isterken yüce yaradan sesimizi duydu ve 3-3'e geldi skor. olmayan aşkın acısını çekenler misâli hiç izlemediğimiz maçın heyecanını yaşıyorduk.

maç bitti. nereden anladın lan diye bir isyana girişirseniz ben de size buyururum ki ''sağ üstte maçı gösteren skor 2 kere ekrandan kalkar: ya devre arası girmiştir ya da maç bitmiştir. bir de dizi esnasında altta çay reklamı falan oluyorsa kalkar, reklam bitince tekrar döner. maç bittikten sonra özeti izleyince neyi kaçırdığımızı bir kez daha gördüm. hâlâ tempolu, sağlam maç izleyince aklıma bu maç gelir. sembolü olmuştur adeta benim için coşkunun ve heyecanın. 12 yıl olmuş. kutlu olsun. bütün renktaşlar mutlu olsun.
devamını gör...

porno film klişeleri

baba figürü bedenen formsuz, hanımını yeterince tatmin edemeyen, seksilikten uzak bir adama dönüşmüştür yıllar yılı. bunu gören oğlu babasına nefret duymakta, içten içe annesini tatmin etmeyi amaçlamaktadır. anne oğul arasında vakit geçirmeler, birlikte yapılan aktiviteler sıklaşır.

ve o gün gelir çatar. baba her zamanki formsuzluğuyla ve umursamazlığıyla tam bir zebelek gibi bira içmekte ve dünyanın en sıkıcı televizyon programını izlemekteyken sızıp kalmıştır. bunu gören oğlu babasına bir kez daha nefretle bakmakta, adeta içinden ''baba değil eşkıya anasını satayım'' demektedir. o sırada annesi dekolteli ve hoş bir kıyafet giymiştir. baba uyuyakalırken anne oğul önce ufak yakınlaşmalarla, sonra şehvetli öpüşmelerle, nihayetinde de sert bir sevişmeyle işi pişirir.

artık anne ve oğul birbirlerinindir. içten içe en çok hayal ettikleri, itiraf etmekte güçlük çektikleri olayı gerçek kılmışlardır. bu olaylar zincirinde o gıcık baba da bir türlü uyanmaz. ya da tam iş bittikten sonra uyanıp iki maceracı zıpırı kötü hâlde yakalar, basar kalayı.

bu kategoride britney amber ve nathan bronson'un oynadığı versiyonu favorimdir. üç oyuncu da içinde bulundukları şartların duygusunu çok iyi göstermiş, baba haricindeki ikili de fiziksel olarak süper iş çıkarmıştır. önlerinde saygıyla eğilirim.
devamını gör...

muş muğla otobüsünde kuşkuyla muşmula yemek

adamı derinden çökerten, üzen bir olaydır. birinin dertten kederden içi içini yiyene kadar muşmula yemesinin ve kuşkuyla etrafını seyretmesinin anlatıldığı bir eylemdir. kahramanımız muş'tayken kulaklığını takar ve "burası muş'tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep ne iştir?" türküsünü dinlemeye başlar.

o kadar uzun süre dinler ki burası artık muş değildir. bingöl'dür, kayseri'dir, konya'dır, antalya'dır. en nihayetinde de muğla'dır. böylesine uzun bir yolu ne kitap okuyarak geçirir adam ne de otobüsün o dandik minik televizyonunu açıp maskeli beşler kıbrıs izler. popkek yemez, muşmulası yeter ona. poşetinden çıkarır bir miktar muşmulayı ve haşır huşur yer. ikram eder. ikramı reddedilir ve ona da dertlenir.

muş muğla otobüsünde kuşkuyla haşır huşur muşmula yiyen bu müşkül adam muğla'yı şöyle deniziyle ormanıyla gezerse rahata erecektir. orası rahat ettirir insanı. sakinliği ve doğası ile başka bir gezegendir adeta. orada da şüphesi dönmezse bu adamın, kazsın toprağı derin derin de girsin içine. orada düşünür artık derin derin. bizim de ruhumuzu köreltmez. üç günlük dünyada böylesine düşünecek ne vardı, kuşkuyla beş vakit muşmula tüketmeye ne hâcetti ey adam?
devamını gör...

kişinin 17 yaşındaki haline vereceği öğüt

yeteneklerini keşfet. en yüksek puanlı bölümler tıp, diş hekimliği, mühendislik diye bu bölümlere körü körüne yönelme. hastaneye kontrol amaçlı 2 saatliğine gidince hortlak görmüşçesine kaçasın geliyor. bir dur düşün, neye yatkınsın? bir de şu yakanı doğduğundan beri bırakmayan çekingenliğini at en sert kayalık uçurumlardan. biriniz diğerinizin katili olacak. çekinme onun katili olmaktan. çünkü o çekinmeyecek seni her saniye geri bırakmaktan. fenerbahçe son 3 yıldır şampiyon olamıyor diye kafayı yiyorsun içten içe. bilmiyor muyum lan? ama alış yavaş yavaş. en az 8 yıl daha göremeyeceksin. bir yerden sonra acıtmıyor, süregeliyor hayatın koşuşturmalı yokuşlarında.

şu an deli gibi dinlediğin, onsuz yapamadığın özel şarkılar var. birkaç yıla kalmadan çoğunu unutuyorsun. yenilerini dinleyip onları da unutmayı bekliyorsun çaresizce. tüketim çağındasın, normal gör. ayvalık'ta yengenlerin yazlığındasın. güneş, deniz, tek katlı güzel güzel evler ve cıvıl cıvıl bir geçici hayat içindesin. bırak olm elindeki testi. 2 saattir aynı sorudasın zaten odaklanma güçlüğün var. çık gez biraz, yüzmeye git ve 4 saat gelme. arasın dursunlar seni. çok uzaklaşmış olamazsın.

şiir yazmaya devam et. ama öyle görev gibi her gün yazma. kafiyeyi, göz uyumunu, kulak uyumunu da boşver. ne hissediyorsan o geçsin dimağından kağıdına. aylarca kaydadeğer duygular hissedemiyorsan aylarca yazma. sen yazmadın diye edebiyat sektörü mü bitecek köftehor? ne sandın kendini?

başaramıyorsun çoğu şeyi. olsun. başaranların başaramadıkları bilgimiz dahilinde değil diye hep başarmışlar gibi gelir bize. insan başaramayandır. yaşamayı başarıyorsun ya işte. mutlu ol, yüzün gülsün biraz. birilerinin gözündeki çeşitli yetersizliklerin dört duvar arasına hapsetmesin seni. sen olmak yeterince güzel değil mi senin için?
devamını gör...

adana'yı adanalılardan daha çok gören obur gezi programcısı

özellikle pazar günü öğle saatlerinde gördüğüm garip kişidir. gündüz televizyona baktığımda çoğu kanalda gezi programı görürüm. sunucu hem gittiği yerin kültürel güzelliklerini inceler hem de meşhur yemeklerinden tadar. buraya dek çok normal ve anlaşılır geldi değil mi? fakat ekranın herhangi bir köşesine ne zaman baksam adana, gaziantep, hatay gibi güzide şehirlerimizi görürüm. bu kentlerimiz yemek konusunda kallâvi kentlerimizdir ve özellikle et yemeklerinde size bir şölen, size bir ziyafet, size bir resital sunar.

bunu kabul etmekle birlikte bazı gezi programcıları işin ıncığını cıncığını çıkarmış vaziyettedir efendim. özellikle vahe kılıçarslan son zamanlarda ne zaman gezi programına bölüm çekse sağ altta hep adana yazar. vahe kılıçarslan daha önce 569449 kere gittiği bu kente yine gitmekten ve adana kebabını mideye indirip kebabın yapılış süresince ustaya ''vay vay vay vay, ustam ne yaptın sen ya?'' demekten imtina etmez. bunu da çok sakin tavırlarla ve monoton giden bir ses tonuyla yapar.

meselâ yoldan geçen birini çevirip memleketini sorun. adanalıysa, antepliyse, maraşlıysa, ne bileyim diyarbakırlıysa falan şunu sorun hiç çekinmeden:

''kardeş sen hayatında hiç vahe kılıçarslan kadar, belma belen kadar, mert savaş kadar, bir zamanlar köylerde tandır yiye yiye irileşip korkunçlaşan maceracı abi kadar gittin mi sizin memlekete?''

büyük olasılıkla vereceği cevap ''hayır'' olacaktır. işte kardeş, senin doğup büyüdüğün o kıymetli topraklarda sen sefa süremezken, sen istanbul'un ankara'nın izmir'in büyükçe dalgalarında boğulurken bu oburlar gidip senin memleketinin yemeklerini bir bir tüketiyor, turistik yerlerini geze geze bitiremiyor. sözgelimi, ilber ortaylı ile vahe kılıçarslan bir tartışma programına çıkıp adana'nın yemek kültürü hakkında bildiklerini söyleseler ben eminim ki vahe abimiz konuya daha hâkimdir ilber amcamızdan. iş buralara geldi.

iyi yemek yeme isteğinizi anlıyorum lâkin lütfen ülkemizin 81 ilini de gezin sevgili yemeksever gezi programcısı kardeşlerim. başka şehirler de keşfedin. adana'yı biraz da adanalılar, urfa'yı biraz da urfalılar gezip görsün. saygılar, sevgiler efendim :)
devamını gör...

sınıfta dolaştırılan kitaba şöyle yalandan bakıp öne uzatmak

vardır böyle bir şey. çokça yaparım. zevk de duyarım. şimdi hocalar derse giriyor tamam mı hacı? derse başlamadan önce okumak için kitap öneriyorlar bize. hani çoğumuz ismini not alıp daha sonra hiçbir zaman yüzüne bile bakmıyoruz o kitabın. bildin mi? işte o kitabı hoca ön sıradaki arkadaşa verir ve kitap elden ele dolaşmaya başlar. elden ele gider gider gider gider, sana doğru gelir.

peki bu sırada sen ne yaparsın? hemen eline alelâde bir kalem alıp önüne gelen ilk kağıda o sınıfta dolaştırılan, hocanın şiddetle tavsiye ettiği kitabın ismini ve yazarının ismini yazarsın. sonrasında da kitabı açıp şöyle 2-3 saniye yalandan bakarsın sayfalara. maksat incelemek olsun değil mi efendim. incelemedi demesinler. derlerse verecek katî surette kararlı cevaplarımız mevcut ama yine de demesinler canım :) öyle uzunca inceleyip anlamaya çalışmazsın kitabı. genel hatlara bile bakmaktan imtina edersin. yalnızca birkaç kelimedir sana o kitaptan o an ulaşabilen.

çünkü önündeki, yanındaki zatlar da bakacaktır o kitaba. vakitlerini çalmak istemezsin. ama hiç bakmamanın vicdani boşluğuna düşüp sesinin bir hiçte kayboluşu da zor gelir. bakmakla bakmamak arasındasındır. bakar görünecek kadar sahtekâr, önündeki ve yanındaki zatların değerli vaktini ve kitap zevkini düşünecek kadar duyarlı ve incesin. tam bir hayat adamısın yani. dengeyi tutturursun hayatın her parçasında.
devamını gör...

coup de grace (yazar)

gerçekten çok geçmiş olsun, okurken çok üzülerek okudum. inşallah en kısa zamanda eski hâlinize dönersiniz iyileşirsiniz. iş yeriyle ilgili olaya dair söyleyecek bir şey bile bulamıyorum. büyük talihsizlik olmuş, inşallah bir daha hiç böyle bir gün yaşamazsınız.
devamını gör...

kızılcık şerbeti

olm bitirin lan şu diziyi artık. başka dizi çekersiniz en kötü olasılıkla. bütün hayatınız bu diziye mi bağlı? adamın kardeşi ölmüş, karısı ölmüş, ondan bir süre önce annesi ölmüş; gidiyor yeni birini buluyor evlenmek için. balık mısın kardeşim sen? hafızan hiç mi yoklamıyor zihnini ansızın? demiyor musun ki biz 4 yıldır ne yaşıyoruz tanrım diye?

yangınlar yandı, herkes yangın içinde kavruldu da kurtulup sanki elleri çaydanlığın yakan kısmına şöyle bir çarpmış gibi devam etti. ne bileyim araba çarptı, ölümler oldu, aldatmalar kaoslar, delirmeler kavgalar... hepiniz mi son sürüm android modellersiniz arkadaş? bir dizinin bölüm sonunda üç kişi ölürken sonraki bölüm fragmanında nasıl entrika, hırs ve komedi bu denli uyumla birleşebilir dayı? ot mu çekiyorsunuz siz? allah için bitirin şunu ya. biz hassas, biz dayanıksız insanlar artık tahammül edemiyoruz sizi ve tuhaf evreninizi görmeye. bitin gidin şerefinizle.
devamını gör...

mutlak but lan

askıda hükümsüzlük de şu olsa gerek :)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kliplerde uçurum tepelerinde dolaşan manyak şarkıcılar

vardır böyleleri. meselâ herif çok güzel şarkı yapmış, canım sıkılınca keyifle dinlerim yani. fakat klibini gitmiş öyle bir dağ başında çekmiş ki insan korkuyor ya düşerse diye. bir de en tepesine, en kenarına yönleniyorlar o tehlike kokan, kaos kokan ve iç sıkan uçurumların. deveyi yardan uçuran bir tutam ottur, derler hani. şarkıcıyı/türküyü yardan uçuran da bir tutam sanattır işte. sanat aşkıyla yanıp tutuşuyor, bu uğurda kendini eski aşkı için yerden yere vuruyor ve içine bir esenyurt apartmanı sığdıracak yükseklikteki uçurumdan cumburlop diye düşme riskini göze alıyor.

düşmüyorlar, düşmeyecekler biliyorum. hâlâ aramızdalar çünkü. yaşıyorlar, yeni şarkı üretiyorlar. görüyorum bazıları instagram'da hikâye atıyor kadıköy'de bira köfte yaparken. yersin tabii köfteni. biz mi yiyeceğiz, sen yiyeceksin. zurna seni :) neyse efendim, korkum boşa gördüğünüz gibi. uçurum kenarında klip çekme deliliğine girişseler de korkulan başa gelmiyor şükür ki. lâkin güzelce sanatını icra eden, hayranlık duyulan pek kıymetli bir yıldızken o yüksekçe uçurumdan lıngırlak diye düşmek suretiyle hayatın tam orada bitişi riskini sırtlamak niye? hiç mi canının kıymeti yok, hiç mi sevmiyorsun kendini be adam, be kadın?

isyan ve serzeniş dolu yazımı bitirmeye yakınsarken, uçurum hayranlarını da sinirserken şunları aktarmak istiyorum bu uçurum sevdalısı deli manyak psikopat şarkıcılara; anlıyorum uçurum tutkunuzu ama gelin şu klipleri düzlükte çekelim. konya'ya gidelim örneğin, etli ekmeğe abanalım sonra ovalarda koşmak suretiyle kilomuzu telafi edelim. hem klip de eğlenceli olur. gerçi obruk var ama olsun. obruksuz yere gideriz biz de. tıpkı uçurumsuz yere gideceğimiz gibi. ama dinleyen kim? zalım hayat adlı şarkına çekeceğin bir sonraki klibini yine uçurumun kenarında aşırı hareketler yaparak çekeceksin, biz de burada adam zıngıldak diye düşecek korkusuyla kafayı yiyeceğiz. bak hâlâ çekiyor... oğlum in oradan düşeceksin şimdi bak. cesedini 3 gün bulamazlar ha! neyse efendim yazması benden, okuması sizden. tespit burada biter :)
devamını gör...

pek bilinmeyen renkler

petrol mavisi. öyle ki fenerbahçe bir ara bu renkte bir alternatif forma çıkarmış ve ben o dönem o formaya pek dikkat kesilememiştim. formanın renginin petrol mavisi olduğunu tam 6 yıl sonra öğrendim. geç oldu güç olmadı. müsait bir zamanda almayı düşündüğüm bir formadır kendisi. petrol mavisi çok asil duran bir renk. dönüp tekrar tekrar baktırıyor kendine.
devamını gör...

youssef en-nesyri

dünyada hiçbir takımın 71 maçta 37 gol 8 asist üretmiş forveti bu denli yerin dibinde muamele görmez. yine eleştirilir, eksikleri söylenir ama insanlık suçu işlemişçesine hep bir ağızdan küçümsemelere, hakaretlere, dalga geçmelere maruz kalmaz. işte medyada, basında, ülkede fenerbahçe'ye bakış açısı, nefret kokan tavırlar budur. giderse yerine gelecek adam 71 maçta 71 gol atar inşallah. başka hâlde eleştirilmemesi imkânsız :)
devamını gör...

bu sabah metroda bana antep türküsü dinleten dertli kız

beni hayat tecrübesi konusunda bir hayli geliştiren, varlığımı ve varlık nedenimi bana onca zamandan sonra yeniden hatırlatan, dertli ama bilge kızdır. metroda sabah sabah garip bir enerjiyle berkay'ın çıkış şarkılarından taburcu şarkısını dinliyor, özellikle nakarattaki ''severek ayrıldık ona yanıyorum, unutmam o kokunu burcu burcu, ben yatak döşek hasta yatıyorum, sen gelmeden olamam ki taburcu'' kısmını bayıla bayıla takip ediyorum.

söz konusu şarkının söz yazarı soner sarıkabadayı da ilginç adam doğrusu. yazdığı sözlerdeki garip kafiyelere rağmen anlam bütünlüğünün hep var olması yeterince garipken bir de heceleye heceleye şarkı söylemesi insanı şaşkınlıklar denizinde boğum boğum boğuyor.

soyismi sarıkabadayı olan her adam yeterince ilginçtir zaten. neyse, ardından yine bir hareketli müzik olan sudan sebep adlı emir şarkısını dinlerken bir parmak dokundu omzuma. bir döndüm baktım ki elinde tuttuğu nohut dürümü koca metroda hiç çekinmeden yiyen dertli tasalı, yorgun yüzlü bir antep kızı bana kulaklığını uzatır vaziyetteydi. antep kızı olduğu çok belliydi çünkü başka şehirli biri yiyemezdi o nohut dürümü. benimseyemezdi özünden bir parça gibi.

kulaklığımı çıkardım. onun kulaklığını aldım. ben de kendi kulaklığımı ona vermek istiyorken o kabul etmedi. iki kaşını olabildiğince yukarı kaldırdı. yahu tamam kızım, kabul etmiyorsan etmiyorsun. yüz kaslarını feda etmeye değer mi? değiyormuş demek ki. taktım verdiği kulaklığı ve daha ilk saniyede yörselliğin gerçekliği, acı dolu serzenişlerin hikâyesi sardı benliğimi. duyduğum ilk mısralar şöyleydi:

''antebin elinde bir hayın var, beni yaktı yıktı o zalım yar, bir gün olur devran döner elbet, benim gibi sen de sürün yar''

konu mühimdi. derhâl antep'e gidip şöyle acılı 2 lahmacun, üstüne yarım tepsi baklava, azıcık da katmer gömüp ekşi ekşi ayranı da mideye indirmek ve o şarkılara konu olan hayını, zalimi bulup haddini bildirmek icap etti. boğazım da ne pismiş be. olsun, açken de olmazdı böylesine ihtişamlı bir görev. bunları bütün beyin kıvrımlarımla düşünürken türkü bitti. kıza teşekkür edip kulaklığını geri verdim. kız bir türkü daha dinlememi ister jest ve mimikler sergiledi ama artık bende hüzne yer kalmamıştı. son birkaç sandalye vardı, dolmuştu o da.

sakin kafayla düşündüm de, hangi parayla gidecektim? mevcut param, ekonomik sürdürülebilirliğim bırak antep'e gidip ziyafet çekip içindeki hayını bulmayı, iki sokak ötemdeki marketten küçük boy antep fıstığı almaya bile yetmez. şu an ronaldinho'yu izlemek istesem izleyemem meselâ. antepli akrabam da yok ki alsın getirsin memleketten :)

nohut dürümünün son lokmasını yemekteyken o dertli ve üzgün antep kızı, ben türkünün hüznünü bırakıp gerçeğime hüzünlendim. aşkı meşki, popu türküyü bir kenara atıp asıl hikâyenin parasızlığa kurban gitmiş ve hareket alanı daralmış bir millet olduğuna kanaat getirdim. bıraktım antep'teki hayına, zalıma, şerrrrefsize üzülmeyi.

antep deyince beni üzen bir konu da yıllarca fırtınalar estirip soyguna uğrayıp kapanan gaziantepspor'dur. oturup bir maçını canlı canlı izlemişliğim var mıdır, yoktur. fakat varlığı dahi yeterdi. turgut doğan şahin, abdou razack traore, zydrunas karcemarskas ve benzeri futbolcuların garip ve komik isimlerini duymak bin maç izlemeye değerdi.

şu an ne antep'teki hayın, zalım, namussuz adam var ne de antep fıstığı almaya heves. ne gaziantepspor var ne de nohut dürümüyle ve kulaklığındaki efkârlı müzikle beni dumur eden antepli dertli ve kederli kız. şu an bir ben varım bir de kulaklığım. o kulaklıkla kartal bulut doğan'ın oyun oynadığı canlı yayını izliyor, antepli sulardan sağ salim çıkıp antepsiz düzlüklerde soluk alıyorum.
devamını gör...

6 kasım 2025 viktoria plzen fenerbahçe maçı

90+3'te edson alvarez'in golüyle 1-0 kazanacağımız zorlu maç.
devamını gör...

yöresel türkülerde cümlenin ortasındaki gereksiz de/da eki

özellikle ankara havalarında veya konya, kayseri yörelerindeki türkülerde çokça duyduğum eklerdir. bazıları gerçekten ''dahil olma'' anlamı taşıyorsa da çoğu aslında prozodiyi bozmamak için istemli veya istemsiz eklenir cümleye sanatçı tarafından. samimi, hoş bir hava da katar türküye yalan yok. örnek vermek gerekirse hakan türkmen adlı müthiş ankara türkücüsünün 5 yıldızlı adlı eserinin nakaratında şöyle bir söz geçer:

''keşke de annen babana da o gece de olmaz başım ağrıyo diyeydi.''

şimdi bu şarkı sözünden de ve da eklerini çıkarırsak cümlenin anlamı katî surette bozulur mu? hayır bozulmaz.

''keşke annen babana o gece olmaz başım ağrıyo diyeydi.''

bakın, bozulmadı, hâlâ aynı anlam :) demek ki türkü sözü yazarları ya türküyü samimileştirmek için bu ekleri buraya koyuyor ya da birisi bunu başlattı, yazılı olmayan bir gelenek kuralına dönüştü, şimdi kimse bu kuralın varlık amacını sorgulamıyor ve hepsi bu davranışı sergiliyor. bir başka örnek gelsin, konuyu pekiştirelim.

''angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları, ne zaman zarhoş oldum da galdıramıyom golları''

bu nakarat sözlerindeki da eki kalksa anlam hiç bozulmaz. yine herkesçe aynı anlamı ifade eder nakarat. demem o ki, her yörenin alışkanlığı ve hayat biçimi farklı oluyor. bu kültürel farklılıklar adamı dost canlısı, sevgi kelebeği yapıyor. hücrelerin hoşgörüyle dolup sevgiyle taşıyor. bu gereksiz görünümlü ekler de olaya sempati, mizah, içtenlik katıyor. tanım da burada bitiyor. iyi akşamüstleri efendim :)
devamını gör...

kendi yorumunu beğenince oluşan tatlı sahtekârlık duygusu

var böyle bir şey. özellikle youtube videolarına yazarken oluyor. meselâ şarkı dinliyorum rastgele; takdir edersiniz, etmezsiniz veya hiç umursamayıp yolunuza bakarsınız ki ben youtube'da hep şarkı dinlerim. bazı şarkılar ve şarkıcılar vardır ki onları kimin dinlediğine dair bir sayısal ve oransal istatistik çıkarılsa eminim ki onları en çok ben dinliyorumdur. o kadar işsizleştim bu konuda. söz konusu şarkıcılar bile kendilerini bu kadar dinlemiyordur.

neyse efendim, youtube'da şarkı dinliyorum rastgele, dinledikten sonra son derece yapıcı ve destekleyici bir yorumda bulunuyorum. tam anlamıyla zeki müren gibi kibarlaşıyor, sevgi ve teşvik sözcüklerimi değerli sanatçıya üfürdetiyorum.

''sözleri son derece duygusal ve anlamlı, müziğindeki farklı enstrümanlar bir kültürel çeşitliliği başlatmış, sanatçının sesinin vuruculuğuna zaten diyecek yok. devamını bekliyoruz, sanatçıyı takipteyiz :)''

buraya dek sevgi, saygı, hoşgörü hâkim ortamın geneline. şarkıyı paylaşan adam da yorumuma kalp bırakıp teşekkür edince hayat bayram oluyor iyice. fakat bu işe bir sahtekârlık, bir çıkarcılık ve kazanma hırsı giriyor. yazdığım o nezih, o saygılı, o muhteşem yorumu kendim beğeniyorum. bunu yaparken hayal ettiğim olay bu yorumu binlerce kişinin beğenip sosyal medyada ünlenmesi. fakat öyle olmuyor ve yorumum 1 beğenide kalıyor, o da kendi beğenim.

yani tam anlamıyla bir hâllederiz kadir, zengin olma uğraşıyla iddia oynayıp son maçtan yatan bahtsız bedevi, sinan kaya modundayım. tatlı sahtekâr bir karakterim var ve kendi yorumumu haşince beğenirken aklımdan neler neler geçiriyorum. şansım ise hiç dönmüyor. ama inanıyorum, bir gün dönecek. bir gün kendi yorumumu yine kurnazca beğenmeye girişeceğim ve günün sonunda beğeni sayım on binlere çıkacak, gündem fenomen olacağım 15 dakikalığına. herkesleşeceğim. artık ben de herkes gibiyim.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim