echabrenef7091 yazar profili

echabrenef7091 kapak fotoğrafı
echabrenef7091 profil fotoğrafı
rozet
karma: 9462 tanım: 575 başlık: 247 takipçi: 44

son tanımları


13 nisan 2025 sivasspor fenerbahçe maçı

tadic'in olduğu her maç lacivert formayı giymemiz şart. bu adam bu formayla bir harika dostum :)
devamını gör...

normal sözlük'te doğru düzgün tespit yapan yazar olmaması

benim bu sözlükteki temel amacımdır tespit yapmak, çokça denerim ama doğru düzgün müdür bilemem. umarım öyledir :) tespit işi çok keyifli, bir başladın mı sürekli etrafı gözlemleme çabasına giriyorsun ve garipliklere daha açık olmaya başlıyorsun. insanların aslında sıkça tanıklık edip bir türlü dile getirmedikleridir tespitler. ve keyiflidir onları hem yazmak hem okumak.
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(4. bölüm)
(bölüm adı: eskrim - espri - messi)

saldırmaktan korktuğu için hep savunma odaklı stratejiler izliyordu maçlarda. çekingen yetişmişti. bu çekingenliğini eskrim yoluyla kırmayı denemiş ve sosyal açıdan da başarıya ulaşmış sayılırdı. herkesle iletişim kurar, hayatını paylaşırdı. fakat bu başarı çıktığı müsabakalara pek yansımamıştı. iri vücutlu olsa neyse, sırım gibi incecik adam. biraz hareketli ol, şu hantallığı at bünyenden di mi? yok, önüne gelene yeniliyor. en çabuk biten maçlar onunkiler oluyor. hani hakem düdüğünü çalmasa, çalsa da sesi çıkmasa, çıksa da bir allah kulu duymasa maçın başladığını bile anlamayacak insanlar. şimdi diyorsun ki hikâyenin sonunda çocuk çalışa çalışa eskrim şampiyonu falan olacak, ülkeyi temsil edecek. keşke...

sıradan bir günde sıradan antrenmanlarını yaptı, maç saati gelince maça çıktı ve hayatının en sıradan, en beklendik yenilgisiyle bitirdi maçı. tesisten çıktı, okula gitti. içindeki moralsiz havayı dağıtabilmek için en iyi fikir okuldaki arkadaşlarına bir espri patlatmaktı. sonra kendi patlamasın da... aynen öyle efendim, kendi patladı.

"vaaayy coşkun n'aber? bu sefer kazanabildin mi?"

"yok be abi, herif iki saniyede uzattı kılıcı omzuma. işin garibi, saldırmadım da. hücum yapmıyorken kontraatak golü yedim resmen."

"olm kır lan şu makus talihini, parana yazık."

"neyse hacı sonraki maçlara bakacağız. ne diyeceğim ben size, ben gece yattıktan sonra uykuda kalsam annem beni hangi sanatçıyla uyandırır?"

"hangisi kanka?"

"coşkun sabah! eheheheeee, nasıl espri?"

ortalık tenhalaştı, coşkun yapayalnız kaldı. arkadaş bildikleri onun kötü esprisine katlanamamış, yağmura tutulmuşçasına binanın içinde kaçışmışlardı. siz cem yılmaz mısınız sanki? nomussuzlar! neyse efendim, coşkun iyice hayal kırıklığına uğradı tabii. başarısızlık hissi derinleşti içinde, katmer katmer oldu.

tekrar başarılı hissetmeye ihtiyacı vardı. düşündü, kendi başarısı yoktu belki hayatta ama başkasının başarılarıyla da mutlu olabilirdi. onun mutluluğuna mutluluk, kahkahasına kahkaha olabilirdi. işte bu iyi bir fikirdi. telefonu açıp youtube sekmesine girdi ve arama motoruna yazdı:

"messi 2014-2015 goals"
devamını gör...

haydar isminin çağrıştırdığı varlıklı köy ağası prototipi

evet vardır böyle bir şey. haydar ismini uzak geçmişten beridir çokça duymakla birlikte sempatim vardır. güzel isimdir bence. fakat genel olarak dar bir kesim hariciyle karakter uyumu pek yoktur. meselâ sitede oturan hafif iri, basketbol sevip oynayan, nba finalini göz kırpmadan seyreden bir çocuk gördün değil mi? ismini tahmin et desem ne dersin? arda, güven, taylan, batuhan falan dersin. hadi biraz zorlarsın işte kendini harun, mehmet falan dersin. ama haydar da demezsin bence.

ya da böyle yakışıklı, kızları peşinde gezdiren, saçları jöleli bir zargana düşün. hani biraz sesi varsa dandik sözleri olan pop şarkılarında başrolü kapar. gördün o adamı, ne dersin? murat dersin, gökhan dersin, ozan, hakan... haydar'a sıra gelene kadar bin tane isim sayarsın.

haydar ismiyse bana tam böyle babadan dededen zengin, o zenginliği de zekâsıyla büyütmüş, köydeki çiftliğinde bir eli yağda bir eli balda, çocuklarına mirasını bölüştürme planları kuran, köyde itibarı olan ve sözüne biat edilen orta yaşlı hafif ak saçlı bir adam izlenimi veriyor. başka bir karaktere pek uymaz gibi. köyün bakkalına inecek, iki kalıp peynir alacak, yeni gelen kasap sucuğunun şöyle birazını kestirip tadına bakacak falan. şehirli haydar pek gerçekçi gelmiyor bana. olursa da tek tük olur. öyle yani...
devamını gör...

ilkokula yeni başlayacaklara tavsiyeler

bunu okuyabiliyorsan ilkokul 5'ten falan başla.
devamını gör...

normal sözlük'ün adı normal sözlük olmasa olacağı şey

cemil sözlük olsun bence. ama bu adı veren kişinin adı cemil olmasın. millet uğraşsın dursun neden cemil adı konduğunu anlamak için. maksat trollük olsun. gibi'deki sokak röportajı bölümünde yılmaz'ın ne dediğinin asla bilinmemesi tarzı bir trollük.
devamını gör...

bayramın sonuna doğru güzel şeker popülasyonundaki tükenme

kaçınılmaz bir gerçektir. önce alınan bayramlık şeker ve çikolatalara bir göz gezdirilir. aralarından en lezzetli olma potansiyeli taşıyanlar dikkatle seçilir. bayram süresince çikolata ve şekerlerin bulunduğu hava sıcaklığı nispeten düşük salona ara ara gizlice girilir, o güzel bulunan şeker ve çikolatalar ikişer üçer aşırılır, afiyetle yenir. genelde jöle şekildeki şekerler en güzel tada sahip olur. çikolatalarsa bitter olmadığı sürece her türlü yenir.

bu keyifli süreçte diğer ortalama veya kötü tada sahip bayram ürünlerine hiç talep olmaz. onlar diğer aile büyüklerince yenir. sizin asıl amacınız her zaman o başta gözünüze kestirdiğiniz güzel şeker ve çikolatalardır. diğerlerinin popülasyondaki sayısı x eksiliyorsa güzel şeker ve çikolataların popülasyondaki sayısı 5x civarı eksiliyordur. dolayısıyla gün geçtikçe güzel şeker ve çikolataların popülasyondaki oranı dramatik bir azalma yaşarken diğer bayramlıklar oran olarak yükselmekte, sıklaşmaktadır.

hayat da böyledir. güzeller ve yakışıklılar tercih edile edile bekar popülasyonundaki oranları azalırken görece az güzellerin popülasyondaki oranı artar. buna "bayram-hayat benzerliği" denir. şaka şaka, bu kadar dandik bir şey denmez muhtemelen, onu anca ben derim :)
devamını gör...

tgrt günbatımı reklam jeneriği

#3484913
muhtemelen budur. ulan gece gece ne yaptınız bana be, o günlere gittim resmen :) insan böyle zamanında yaşayıp sonra hiç yaşamadığı şeyleri unuta unuta sanki zamanında da hiç yaşamamış gibi oluyor. hayal görmüş gibi. sonra gerçek olduğunu görünce garipsiyor. gerçek, hayalden daha tuhaf.
devamını gör...

tgrt günbatımı reklam jeneriği

bir süredir ben de bunu arıyordum, eskilere döndüm resmen. 2000'lerin başında çok duyardım, şimdi yeniden duymak iyi geldi.
devamını gör...

hemen konuya girilen dandik kişisel gelişim videoları

yaklaşık 3-4 yıl önce çokça izlediğim, sonra her şey gibi bendeki ömrü biten ve bir daha izlemediğim videolardır. bu videolarda bir konu belirlenir ve psikoloji kökenli bir arkadaşımız 10 dakikaya yakın bir süre bu konu hakkında konuşur. muhabbet klasik starbucks geyiklerinden öteye gitmez genelde. işte sevgilini kendine nasıl daha çok bağlarsın, nasıl daha özgüvenli görünürsün, herkesçe sevilip kabul görmenin incelikli yolları nelerdir, şunu şunu yap bak insanları nasıl kıskandırıyorsun falan. bunu arkadaşların söyleyince geyik oluyor, psikoloji gurmesi adam/kadın söyleyince kişisel gelişim videosu oluyor.

bu videoların kurgusu, akışı kalıplaşmıştır. bellidir yani ne olacağı. cümleye hiç değişmeyen bir hitapla başlanır, sanki atlı kovalıyormuş gibi hemen konuya girilir, bir yerden sonra aynı anlamı ifade eden cümleler farklı sözcüklerle kurulur ve video sonunda veda eden bir temenni dile getirilir kelimesi kelimesine.

bak bir tane adam var, her videosu aynı neredeyse. yani herhangi bir videosunu izlemen yeter. konu diyelim ki değersizlik duygusu, video aynen şu:

"merhaba sevgili dostum değersizlik duygusu hepimizin başına gelen bir şeydir............................................................................sen kimseyi takmayıp kendi değerini kendin göstereceksin............................................................................................unutma sen çektiğin acı değilsin.......................kendine iyi davran güzel insan."

yahu her videoya aynı cümleyle başlanır mı? herkes mi sevgili dostun? bir insanın milyonlarca sevgili dostu olabilir mi? az samimiyet. bir de niye sanki yıllarca ezber yapmış da tam bu ânı bekliyormuş gibi bodoslama dalıyorsun konuya? biz senin sevgili dostunsak bir dur önce hâl hatır sor. gündemdeki birkaç küçük konudan bahset. ne bileyim fener koymuş, beşiktaş'ın sakatları var falan de. ya da küresel ısınma falan. deli mi ne?

videoda bahsettiğin şeyler zaten birkaç psikoloji terimi dışında hepimizin bildiği şeyler. o şeylerin akademik hâli bile değil. dümdüz muhabbet. sonda da yine yıllardır değiştirmediği o cümle... bir insan her veda temennisini "kendine iyi davran güzel insan" diye dile getirebilir mi? birol güven dizisi karakteri misin olm sen? niye belli başlı sabit cümlelerin var senin? daha farklı sözcükler seçsene? kitap okuduğunu belli et biraz.

işin özü, ben bu tarz videolardaki aynı selâmlama, hemencecik konuya girme ve aynı veda cümlelerine takığım. herifin mimikleri bile yok gülme haricinde. chatgpt metin okuyor sanki. böyle olmasın bu videolar. daha içten, daha bizden olsun. yoksa halktan uzaklaşıyor böyle.
devamını gör...

yalı çapkını (dizi)

bunu ve kızılcık şerbeti'ni 10-15 yıl önce başlatsalar yeminle ikisi de 2. sezonu göremezdi. tamamen ekrandaki dizi yokluğundan dolayı izleniyorlar. senaryo kalitesizliği, abartılı oyunculuk, bağırış çağırış içeren bir dizinin bu kadar izlenmesi ve 3 sezondur ekranda olması 2. sezonunda tadında biten aşk-ı memnu gibi dizilere bir hakarettir. çok şükür haftaya bitiyor. oyunculara uzun süreli bir dinlenme tavsiye ediyorum. gitsinler 2-3 yıl köy hayatı yaşasınlar. dizinin anlamsız gerginliğini anca böyle atarlar.
devamını gör...

stv dizilerindeki evlenince şerefsizleşen adam modeli

eski dizilerdir bunlar. yaklaşık 20 yıl öncesine aittir. kimi yayınlandığı dönemlerde izlenmiştir, kimiyse sonradan fark edilmiştir. her bölüm farklı ortam, karakter ve aksiyonlar olur; bölümün sonunda ana karakter ölür ve dizi/film biter. oyunculuklar ve müzikler iyi olduğu için, süresi de kısa olduğu için yoklukta izlerdik. kıssadan hisse tadındalardı. kararında bir korku ve gerilim hissi de verirlerdi, yalan yok. bu dizilerde çokça işlenen karakter tiplerinden biri evlenene kadar melek gibi takılıp evlendikten sonra içindeki canavarı ortaya döken erkektir. bu net değişim karakterin konuşma tarzından kıyafetine dek yansır, hissedersiniz o şeytanlaşmayı.

evlilik öncesi cicim ayları vardır ve erkek karakterimiz mülayim, mahçup tavırlar takınıp nişanlısına sevecenlikle yaklaşır. inşallah maşallah sözcüklerini dilinden hiç eksik etmez. sakin ruhlu kadınımız bundan memnundur. yüzler gülüyordur.

evlendirme dairesinde evlilik gerçekleşir ve adamımız çirkefleşmeden önceki son saf temiz gülümsemelerini etrafa saçmaktadır. umut ve mutluluk hâli devam etmektedir. ve aradan biraz zaman geçer, tartışma dolu günlerle birlikte adamın gerçek yüzü ortaya çıkar. bu farklılaşma bize hararetli bir diyalog yoluyla verilir.

(kadın: k, erkek: e, mekân: genelde eski püskü küçük bir evin isli duvarlara sahip odası)

k: ya cemil kaç kere söyledim sana içme şu içkiyi. evimizin beti bereketi kaçıyor. namaz kıldığım evde içki içilsin istemem.

(gerilimli müzik girer)

e: lan karı, çok konuşma da git rakı getir bana. namaz kılmayı çok istiyorsan babanın evine gidersin kılarsın. ne oldu yemedi mi?

k: cemil yapma böyle, bak ne güzel evimiz barkımız çocuğumuz var. rızkımızı böyle dünyevî zevklerle bitirme.

e: (bir hışımla ayağa kalkar ve karısına saldırır) lan çok konuşma dedim sana uyuz karı! sana ne lan benim içkimden kumarımdan? içiyorum lan! git yat zıbar hadi! (çat pat çat pat dayak sesleri)

devamında ruhâni ve acıklı müzik girer, araya girip babasını sakinleştirmeye çalışıp başarısız olmuş küçük çocukla annesi birbirine sarılır ve ''yüce rabbim bizi bu dertten kurtar, sana sığınıyoruz'' dercesine ağlarlar. sahne de biter burada.

nice usta oyuncu oynamıştır bu acı, gerilim ve korkuyla yoğrulmuş sahneleri. hepsini görünce bayağı bir şaşırmışızdır. ''bu adam da mı buralardan geçmiş be!'' demişizdir. işte bu sahne de bu bir zamanlar zaman zaman izlenen dizilerin küçük bir parçasıdır. insanın iyiden kötüye geçmesinin yalnızca bir an sürebileceğine felsefî bir bakış açısı getirmiştir bu sahneler. gerçekçidir. vardır böyle şerefsizleşenler. siz siz olun şerefsizleşmeyin, şerefsizleşenleri uyarın efendim.
devamını gör...

23 mart 2025 chp cumhurbaşkanlığı adayı ön seçimi

aday sayısının tek olması gayet isabetli bir karar olmuş çünkü birden çok aday olsaydı akp'liler seçime sızıp chp için en kötü olan aday hangisiyse ona oy verirdi. önemli olan bu ön seçimde ekrem imamoğlu'na ne kadar kişinin destek verdiğidir. bu sayı ne kadar çok olursa iktidarın yaptığı hukuksuz davranıştan vazgeçmek zorunda kalma durumu o derece keskinleşir.
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(3. bölüm)
(bölüm adı: nezaret rezaletindeki nezaketsizlik)

isfendiyar: avokadolu dondurmayı hayatında kaç kere yedin de diğer dondurmalarla kıyas etmiyorsun lan düdük!

alper: ulan benim işimi bana mı öğretiyorsun? ben 8 yıl 3 ay 27 günlük avokadolu dondurma tüketicisiyim, en gurmeden de gurmeyim, bana öyle vişneliyle limonluyla gelmeyin. avokadolu dondurma messi'yse diğerleri adanalı messi'dir.

sertaç: ya daha futbol bilmiyor konuşuyor :) messi'nin adanalısı yok, ronaldo'nun var. ayrıca ben de antep fıstıklıyla geliyorum, var mı lan? denemişsin bir tane tropikal meyve, bulmuşsun iki keriz, özgüven derya deniz... meyveli dondurma olmaz. en fazla antep fıstıklı olur. belki karamelli falan. gerisini unut.

alper: olm bak zaten tuttuğum takım yenilmiş, faturalar kontraatakta 5'e 2 yakalamış, markete gittim istediğim viskiyi de bulamadım. adamın canını sıkmayın ulan!

isfendiyar: (elindeki şişeyi kuvvetlice sıkıp kapağını alper'in kafasına isabet ettirir) biz boşuna almadık aslanım bu atış talimlerini :) ben avokado yedim, hiç de öyle senin dediğin gibi değil. avokadonun kendisi tatsız, dondurması ne ola ki? gel sana bir vanilyalı dondurma yedirelim.

alper: (isfendiyar'a ve sertaç'a iki elini yumruk yapıp isabetsiz yumruklar sallar) durun lan! ameliyatlı yerim olm orası! anammm! avokadonun gücünü göreceksiniz siz olm! lan yavaş! bir ikram edeyim de görün tadını bari. lann!

nezaret kalabalık, soğuk, griydi. çetin konuların ağırlığında ezilip kavgaya dövüşe tutuşan bir sürü adamın yanında bizim kendine has üçlümüz fazla mülayim kalıyordu. kavga ettikleri konunun basitliğinin ve boşunalığının farkında olmakla birlikte enerjilerini boşalttıkları için çok mutlulardı. yılların kavga etmemişliği belki de kavgaya bir merak büyütmüştü içlerinde. kavganın da bir hayat gerçeği olduğunu keşfetmişlerdi. ihtiyaçtı, tıkanan dörtlü kavşaktaki beşinci yoldu işte bu kavga.

isfendiyar, alper ve sertaç bir dikdörtgen koğuşta gereksizce uzun kenarlı bir eşkenar üçgen dizilimi yakalamıştı. aslında gayet zevk aldıkları kavga bir daha yaşanmasın, kaza büyümesin diyeydi bu sıkı önlem. birbirlerine laf atmayı da ihmal etmiyorlardı tabii.

alper: olm ne olurdu lan benimseseydiniz şu avokadolu özel dondurmayı? belki geniş kitlelere ulaşacaktı başlattığımız devrim. klasik klasik takılmayın ya. yok vanilyalıymış, vay kakaoluymuş...

sertaç: abim bırak, karakolluk olduk senin bu avokadolu dondurma sevdan uğruna. yemeyiver ya.

(kan davalısını öldüresiye dövmekten şikâyet alıp nezarette bir gece geçirecek olan ruh hastası seyfi konuşulanları duyup muhabbete dahil olur)

ruh hastası seyfi: gençler hayırdır yav, hangi rüzgâr attı sizi buraya? (sertaç'a dönerek) yiğenim yok mu bi dal sigara?

sertaç: buyur abi.

isfendiyar: sorma dayıcığım ya, bizim bu alper manyağı tutturdu avokadolu dondurma en iyisidir diye, bize de önerdi. biz de dayağın en iyisinin bizde olduğuna kanaat getirip kendisine ikram ettik. dayı senin isim neydi?

ruh hastası seyfi: seyfi derler. derler demesine de siz ciddi ciddi avokadolu dondurma yüzünden mi buradasınız? lan bir de bana derler ruh hastası diye :)

ortada kaç taraflı olduğu bilinmeyen bir nezaketsiz tavır vardı. hangisindeydi asıl nezaketsizlik? bulduğu yeni lezzeti sabırla ve sükunetle sunamayan alabildiğine gergin alper mi, onunla dalga geçmeyi kendilerine hak gören ve empatiyi bir an bile denemeyen isfendiyar ile sertaç mı, yoksa anlık gerginliklerin böyle yol kazalarına sebebiyet verebileceğini bilecek olgunluğa gelmemiş, kan davalısına takmış ruh hastası seyfi mi? yoksa lezzetleri türlü kombinasyonlarla birleştirip avokadolu dondurmayı aklına bile getirmeyen ve denemeye henüz hazır olmayan dünya milletleri mi? kimdi nezaketsiz?
devamını gör...

serdar ali çelikler

en-nesyri hakkında "kaskallama" diyerek hakaret eden, her fırsatta yeren, en-nesyri haftalarca seriye bağlayıp gol attıkça susup pusuda bekleyen, fırsat kollayan ve en-nesyri bir maç gerçekten kötü oynayınca "ben demiştim" tavırlarına giren en hainden de hain, en fenerbahçe düşmanından da bin kat fenerbahçe düşmanı olan canlı. bak bir maç ya, herif haftalarca gol attı yaranamadı, bu maç kötü oynayınca hemen başladı saldırmaya.

fenerbahçeli görünür, ama fenerbahçe'nin içine bir ajan olarak yerleştirilmiştir. sevilla'da yıllarca oynayan ve goller atan, fenerbahçe'de de çok iyi performans gösteren adamı beğenmez. szymanski gibi dinamik, enerjik bir adamı beğenmez. dün szymanski 2 güzel gol atmışken lafını bile etmedi. amatör branşları beğenmez, kapatın der. mourinho'yu beğenmez, kıyafetine laf eder. 99 puan aldıran ismail kartal'ı beğenmez, türkiye kupası kazandırıp avrupa ligi'nde çeyrek finali kaçıran jesus'u beğenmez, pereira'yı beğenmez, ersun yanal'a komisyonculuk iftirası atar. bir tek kendisi iyidir.

ben şunu merak ediyorum, bu ülke nasıl gerilemiş, nasıl yetersizleşmiş, bu ne yozlaşmışlık ki serdar ali çelikler adlı canlı böylesine ön plana çıkabiliyor, özgüvenle kitleleri yönlendirip kimsenin hayal edemeyeceği paraları kazanıyor? kim ya bu adam? niye bir yaptırım uygulanmıyor bu adama? niye bu kadar el üstünde tutuluyor? bu adamın taktiği de şu, başka konularda çok mantıklı, herkesin seveceği yorumlar yap, herkes seni âlim bellesin, sonra oradan aldığın güç ve özgüvenle fenerbahçe'ye her konuda saldır. kim olm bu adam?
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(2. bölüm)
(bölüm adı: torquay'da okuyan urfalı turgay)

o kadar para verdiği ingiliz birasını yudum yudum içiyor, her yudumun arasına bir ev turşusu ve bir ısırık lahmacun sıkıştırıyordu. lahmacun da lahmacunun hası ha, urfa'dan geldi! her ısırıkta kültürler arasında sıkışıp kalmışlığına kızıyordu. evet, her yere gidiyordu ama her gittiği yerde de 1-2 gün kalıyor ve nefessiz soluksuz başka diyarlara koşuyordu zihni. kimliksizleşmişti. (bkz: torquay) güzel şehirdi güzel olmasına ama kendisini tümüyle melankoliye, hüzne, keşkelere bürüyordu. ingiliz kökenli müziklerle dolup taşmıştı kulağı ve kalbi. daha üç ay değildi (bkz: mahmut tuncer)'in (bkz: altın dişli hayriye) şarkısıyla halay çektiği. duvara az çiğ köfte fırlatmamıştı "delilo delilo destane" dinleyip.

dalıp dalıp gitmelerini bölen birkaç afro-amerikan tanışması ve şehrin kültürel ögelerini beraber gezmesi dahi keyif veremiyordu ona. şehirde bir müze mi gördü, (bkz: balıklıgöl)'den bir manevî parça buluyordu içinde. gariptir, balıklıgöl'de de (bkz: louvre müzesi)'nde hissediyordu. okumak için geldiği bu şehirde bu denli zincirle kenetlenmiş geçmişine takılması ve döngü döngü dağlanan kültür sıkışması aklına bile gelmemişti. okuyup ders görecek, bir alanda uzmanlaşacak, adam olup gelecekti. ama yaşadığı her anı onu edilgenleştiriyordu. haftasonları dersten vakit bulup (bkz: torquay united)'ın maçlarını izliyordu. şanlıurfa'da istanbul takımı tutacak kadar güce biatçı, torquay'da en fanatiğinden daha fanatikçe torquay united destekleyecek kadar devrimciydi. her devrin değil belki ama her yerin adamıydı.

torquay'ın yerlileri içtiği biradan, yedikleri sosisli sandviçten zevk alıp birbiriyle doyurucu sohbetler ederken turgay el yapımı mis gibi lahmacunlarına bakıyordu önce; sonra hayatında ikinci, belki üçüncü kez içtiği birasına. biraz içine dönüyordu. sessizliğine... sessizliğine içiyordu. varlık içinde yokluktu. tecrübe içinde acı... o kendine yabancıydı, hayat ona yabancı. buna bir son vermeliydi. bitirmeliydi bu kabullenici, tek tipleştiren süreci. evet, tek bir ülke veya milletle yaftalanmıyordu belki ama kendisi de olamıyordu. kendine dönmek için bir yol çizdi. okulu donduracak, torquay'dan da bir süre gidecekti. gideceği yeni yerin kimliğine gömülmemeliydi. istese de yapamamalıydı bunu.

"hi, can ı take one ticket for ındia?"
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(1. bölüm)
(bölüm adı: başka frekans - erkan)

parkta sevgilisiyle vanilyalı dondurma yerken gözü güzel bir kıza kaydı diye sevgilisinden sert bir tokat yedi. eli de amma ağırmış sevgilinin. neyse, o tokat kulaklarını periyodik aralıklarla çınlatırken sevgilisi atağa kalkmış at gibi bir anda şahlanıp gitti. gencecik adam zaten soğuk havada yüzü gözü donmuşken bir de tokat gelince acısını daha çok hissetti. hani soğukla tokat şiddeti birleşmese neyse.

yolda ağır ağır yürürken (bkz: özdemir asaf)'ın konuya çok uygun olan (bkz: başka frekans) şiirini sessizce mırıldandı. mırıldanırken de "ulan başka frekans sözü veya ana fikri bu şiirin neresinde?" diye beyin jimnastiği yaptı.

"vurdun, acısı geçmedi daha
biliyorum, geçecek
ama öyle ağır konuştun ki ardından
o, gittikçe gerçek"

hâlbuki sevgilisi konuşmamıştı bile. işini sessiz psikopatlar misâli halletmiş ve gitmişti. sevgilisinin konuşmasına öylesine açtı ki sevgilisinin konuşmadığını, ona duyarsız kaldığını, ilgi alanlarının meridyenlerce öteye kaydığını kabullenemezdi ve kendince bir varsayım üretti. keşke ağır konuşsaydı sevgili görünümlü yabancısı. hiç konuşmamaktan yeğdir.

düşüne taşına gitti eve. saat olmuştu 20.38 ve daha yemek bile yememişti. buzdolabındaki sibirya soğuklarına alışabilecek düzeyde bir tencere makarnayı alıp bir kısmını tabağa koydu. yanına da buz gibi kola. oh be hayata bak, biz de brokoli kereviz bezelye. imreniyorum lan sana genç! neyse, makarna ve kolasını alıp televizyonu açtı. 76. kanalı, yani (bkz: lig tv)'yi açtı ve ayaklarını uzattı. (bkz: eskişehirspor) - (bkz: kardemir demir çelik karabükspor) maçı açıktı. kardemir demir çelik karabükspor bir tekerleme değil, takım ismi. (bkz: erkan zengin) messivari çalımlarıyla bir süvari gibi rakip kaleyi parçalamaya gidiyor, gencimiz de hayretle bakıyordu. ne var olm öyle bakacak, mahalle maçlarında hepimiz messiyiz zaten. bir pozisyon geldi ve erkan zengin kıvrak çalımlarının ardından kaleye güzel bir şut çekti, ağları aldı.

adamın makarnası ve kolası bitmişti, tabak ve bardağı mutfağa götürmeye tenezzül dahi etmeden yan tarafa bırakıp gole sevinmeye başladı.

"ulan bu erkan ne adam be!"

soyadını söylemiyordu. çünkü erkan zengin'in soyadı ona kendi fakirliğini hatırlatıyordu ve o zaten fakirliğinden kaçıyordu. sevgili görünümlü yabancısı da ondan.

uykusu geldi, televizyonu açık unutup tatlı tatlı kestirmeye başladı. bir süre sonra gördüğü rüyalardan olmalı ki gece boyu sayıklayıp durdu.

"ulan başka frekans sözü veya konusu bu şiirin neresinde? vurdun biliyorum ama geçecek, ya dur bi dinle, olm bu erkan'ı nereden almışlar? başka mi frekans, niye başka? erkannn, başka frekans, erkan, başka frekans, erkan, başka frekans, erkan..."
devamını gör...

6 mart 2025 fenerbahçe rangers maçı

çeyrek finale çıkacağımız serinin kadıköy'de oynanan ilk maçı.
devamını gör...

tanımadığı adama tanıyormuş gibi selam veren manyak abi

sıcak fakat hafif rüzgârlı bir pazar gününde yer yer gereksizce gerginleşen gaziemir gençlikspor - selçuk çamlıkspor maçını ev sahibi 2-1 kazanıyor ve sevinçli insanlardan ayrılıp gaziemir ilçe stadı'nı sessiz sedasız terk ediyorum. uzun sayılmayacak bir yol yürüyüp "şu markete bir gireyim bakalım neler varmış" merakıyla markete giriyorum. bilirsiniz, insanlar bazen böyle şeyleri sebepsizce merak eder ve bu uğurda harekete geçer. giriyorum markete, cipslere bakıyorum ve 40 lira olduğunu gördüğüm büyük boy cipslerden memlekete dair umutsuzca uzaklaşıyorum. diğer abur cuburları gözüme kestiriyorum, sonra da bir ankara türküsünün "hem atlıya hem tatlıya, tutuldum bir yozgatlıya, zaten bende kontör yok, yazılıver hatlıya" dizeleri kafamda çalarak marketten çıkma hedefindeyim.

birden iki kişiyle karşılaşıyorum. birisi normal insan. hani tanımadığı birini tanıyormuş gibi yapmayan, uzak duran dümdüz insan işte. takdir ettim. bu mesafeli tavrı geleceğe dair karamsarlığımı çökertti biraz. ama hikâyenin asıl kahramanı biraz garipti. "ooo bu bizim remzi değil mi ya? remzi n'aber?" dedi bana. ben nereden sizin remzi oluyorum dayı? dev gibi adamsın, ben ufak tefek bir şeyim. senin arkadaşın olamayacağım belli yani. bir de gencecik adamın adı remzi mi olur bu devirde? canberk olur, tuğberk olur, efecan olur, ne bileyim konuralp falan. remzi ne olm köy filmlerinin tarımcılık yapan orta yaşlı kötü karakteri gibi?

hayır arkadaşı da şaşırdı yanında. ben yokum onun hayat hikâyesinde belli. kayıtlı değilim onun o orta karar hafızasına. beni tanıyor gibi yapan abinin de beni tanımadığına eminim bu arada. çünkü beni tanıyan kimse beni remzi sanmaz. adımı biliyorlar olm bir kere. beni tanıyan, gerçek adımı da seslenir. troll denemesi desek arkadaşı hiç öyle görünmüyordu. kaç metrekarelik koca markette gele gele tek kişilik bir trolleme çalışmasına mı denk geldim yoksa? adımı sordu, bahşettim ben de gerçek adımı, sonra "görüşürüz x" dedi ve konuşma bitti. adım x değil tabii. görüşmeyiz abi, niye görüşelim? hayatımda bir daha ne zaman göreceğim seni? aynı markete ben gitsem sen o saatte orada olmazsın bir daha. e sen gitsen ben de olmam orada. sen gitmezsen, ben gitmezsem, biz gitmezsek nasıl çıkacak marketler ekonomik feraha?

arkamdan gülmüşler midir acep? bence hayvan gibi kahkaha atmışlardır. belki de ikisinin de oyunculuk yeteneği üst düzeydir ve biri iyi polisi, diğeri de kötü polisi oynamıştır ha? öyle değilse de remzi, sana sesleniyorum. git bul olm şu adamları, yalnızlıktan tanımadık adamları remzi sanmaya başlamışlar.
devamını gör...

başlık açınca kim yazmış kaç kişi yazmış diye kontrol etmek

(bkz: kendi yaptığım stand up) başlığında sık sık yaptığım eylem. her bir yorum merak ettiriyor ve mutlu ediyor.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim