echabrenef7091 yazar profili

echabrenef7091 kapak fotoğrafı
echabrenef7091 profil fotoğrafı
rozet
karma: 10130 tanım: 629 başlık: 272 takipçi: 46

son tanımları


ibrahim kırkayak'ın sürekli karnı ağrıyormuş gibi durması

2013-2014 sezonundan beri (bkz: trt spor)'da bu adamı takip ederim, moderatörlüğündeki yayınları denk geldikçe izlerim ve bu tespiti yapmanın zamanı geldi çattı. sayın (bkz: ibrahim kırkayak), senin karnın ağrıyor kardeşim. evet, 11 yıldır. bunu nasıl fark edemedin bilmiyorum fakat senin bir ilaç alman veya doktora gitmen lazım. (bkz: feyyaz yiğit) nasıl ki 8-9 yıldır kendini iyi hissetmediğini söylüyor, işte sen de 11-12 yıldır karın ağrısından muzdaripsin. gerçi bu konuda pek bir harekete geçmiyorsun, muzdarip değilsin belki. ama ben muzdaribim hacı.

bunu nereden anladığımı soracak olursanız, yüz ifadesi kendini hemen ele veriyor. karşısında nice yorumcu, mesela (bkz: kaya çilingiroğlu) veya (bkz: tarık üstün) konuşurken ibrahim kırkayak sanki yarım saat önce 40 tane çiğ köfte, 10 tane lahmacun gömmüş ve canlı yayın başladığı için lavaboya da gidemiyor gibi hafif üzgün, göz kapakları aşağı düşmüş ve mahzun bakışlar atıyor. bu bir tiksinti ifadesi değil, kibir de yok ibrahim kırkayak'ın tavırlarında ve sözlerinde. yardım çığlığı var. karın ağrısını bir türlü ifade edemeyiş ve bu sebeple de ondan kurtulamayış var. benden sana tavsiye kardeş. ya az ye ya da doktora git ve önerilerini harfiyen uygula. sağlığından olma yani, yazık.
devamını gör...

hakan yılmaz

ekranlarda görmeyi özlediğimiz usta oyuncu. yeni dizisiyle birlikte umarım uzun yıllar görürüz.
devamını gör...

babam haricindeki ev üyelerinin evden bir türlü çıkamaması

yıllar içinde ayırdına vardığım bir gerçek. düşündüm de ciddi ciddi babam hariç hiç kimse evden çıkacağını iddia ettiği vakitte çıkmıyor. "evden çıkmak" tabiriyle kastedilen, başka bir eve taşınmak değildir. yani dışarıda bir iş var ve o iş hâlledilmek üzere evden çıkılacak, kastedilen anlam budur. bu bana usûlen haber verilir.

"abdülmuttalip, ben çıkıyorum eve göz kulak ol."

şimdi bu bildirim işlemi anne veya abla tarafından yapılıyorsa bilirim ki iddia ettiği zamanda çıkmaz evden. telefonu çalar, muhatabıyla konuşur durur, telefonunu ya da başka bir objesini evde unutur, evin içindeki rastgele bir noktayı gereği hiç yokken düzenler veya bir başka ev üyesine tembihlerde bulunur.

aradan bir süre geçer ve görülür ki evden çıkma bilgisi verilmesinden yarım saat falan geçer ve evden hâlâ çıkılmamıştır. "abdülmuttalip ben çıkıyorum, hadi görüşürüz." deyip en geç 2-3 dakika içinde evden çıkabilen bir babam var. bir bakmışım ki gömleğini giymiş çıkıyor. işte hız budur, atiklik budur, süperlik budur ve adam gibi adamlık budur.

bence dışarı çıkacak kişi dışarı çıkmaya o an gerçekten hazır olup olmadığını kısa sürede etüt etmeli, hazır değilse "abdülmuttalip ben çıkıyorum" dememelidir. aksi yersizdir. yani 43 dakika olmuş sen evden çıkacağını söyleyeli, hâlâ çıkmamışsın. olmaz, yakışık almaz. delikanlılığa ters.
devamını gör...

annelerin telaş anında saati ilerleterek söylemesi

özellikle geçmiş yıllarda gözlemlediğim ve özlemlediğim olay. şimdi telaşlı bir durum var ortada tamam mı? okula gideceksin, işe gideceksin ne bileyim bir yere yetişmek zorundasınız ailecek. işte bu hâllerde evin kadını, anası, kraliçesi ev halkını hızlandırmak suretiyle zamanın ne denli çabuk akıp geçtiğine vurgu yapar. saati söyler herkesin duyacağı şekilde. söyler söylemesine de yanlış söyler.

"iskender hadi iç şu çayını da giyin, saat yedi buçuk!"

sonra bakarız saate, o kadar olmuş mu gibisinden. olmamış. anneler söyleyince olmuyor, olmaz. yahu saat 19.07, senin biyolojik, fizyolojik, sosyolojik saatin 23 dakika geç gösteriyor, şunu git tamir ettir be kadın :)

bak okula yetişeceksin tamam mı? son 30 saniye ağzına hızlıca attığın salatalık, peynir, salam ve zeytin karışmış ağzının içinde. annen bir yandan okulda yersin diye bir şeyler hazırlayıp bir yandan tezgahtaki sarı bezi alıyor ve masayı siliyor. senin yemek yediğin bölgeyi siliyor, sen tabağını kaldırıyorsun memnuniyetsiz bir tavırla. o sırada sana şu sözü söylüyor:

"can, hadi evladım 8 oldu saat! kalk masadan da üstünü giy hadi!"

bir bakıyorsun 7.22 daha. yani bir saat yanlış gösterir, gösterir de 38 dakika mı yanlış gösterir? bu aşamaya gelinceye dek bu saatin bozukluğu hiç mi tespit edilmez? tespit edildiyse hiç mi düzeltilmeye çabalanmaz? hükûmet nasıl fiyat algımızla oynuyorsa annelerimiz de saat algımızla oynuyor. bu devirde anneye bir telefon, olmazsa duvar saati, o da yoksa bir kol saati şart. bakıp bakıp düzeltsinler biyolojik, fizyolojik, sosyolojik saatlerini. evet.
devamını gör...

jhon duran

kolombiya pazarına girmiş olmamız ve soyadının komik olması haricinde olumlu bir özellik bulamadığım, daha doğrusu tam anlamıyla bilinmezliklerle dolu transfer. umarım katkı sağlar. en-nesyri de umarım gitmez ve seneye gollerine devam eder.
devamını gör...

günümüzde bulunmayan lezzetler

yer fıstıklı crax. şahane bir şeydi. keşke aynı tatta tekrar çıksa.
devamını gör...

gülerken ne dediği hiç anlaşılmayan adam komedisi

en büyük temsilcisi (bkz: sermiyan midyat)'tır. bu komedi çeşidi genellikle sermiyan midyat'ın veya (bkz: mahsun kırmızıgül)'ün yönetmenliğini yaptığı filmlerin komik sahnelerinde geçer. yaklaşık 8-10 saniye sürer ve nihayet sonlanır. etkisinden çıkma süremiz fizyolojik direnç seviyemize bağlı, yani göreceli. bu gülüş ve gülerken bir şeyler söyleyiş hâli sermiyan midyat'ın "sen bizi tanımamışsın yeğenim" tarzı özgüveninden kaynaklansa da bu özgüven her şey gibi yerinde ve orta karar sergilenmelidir.

(bkz: karşıdaki adam): yav hemşo, sen bu su borularını bizim köye bu maliyetle nasıl getirecen? yeterli altyapımız yoktur, bütçemiz yoktur. talan oluruz vallah.

(tempolu ve tıngır tıngır tonda bir doğu müziği girer)

(bkz: sermiyan midyat): (iki elini birbirine ve sonra bir elini dizine vurarak ve gülerek) ula sen ne diyisen hıshısmıstıskıskıskıskıs :) yav senin ağzın ne söylüyor hısfıstıskıssıssıssısdıs :) yav hele şuna bak hele sıssıshıshısss :) (bu sırada mekandaki herkes sermiyan midyat'a şaşkınlıkla bakıyordur)

bu kısa sürelerde uygun maliyetli bir kriptolog getirilip sermiyan midyat'ın ağzından çıkan bu sesler bir koda dökülmelidir. sonra bu kod çözülüp asıl verilmek istenen mesaj bulunmalıdır. böylelikle sermiyan midyat küresel çapta bir plan mı yapıyor, kısa yoldan zengin olma hayalleri mi kuruyor yoksa salt amacı köye su borusu getirip bağlamak mı hepimiz anlayabiliriz.
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(10. bölüm - sezon finali)
(bölüm adı: turkuaz - kumkuat - mevzuat)

milli takımın alternatif formasını satın almıştı birkaç yıl kadar önce. beyaz zemin üzerine turkuaz bant formatında bir formaydı. aylardır giymediğini fark etti. bazı şeyleri aylardır yapmazsın zaten, sonra bir anda fark edersin yapmadığını. bu da onlardan biri işte. turkuaz kolyesini de taktı boynuna sanki alaçatı'ya gidip 2-3 saat takılacakmış gibi, küstahça. oysa markete gidecekti ve 1 kilogram kütlesinde, dünya üzerinde 9,81 newton ağırlığında kumkuat alıp gelecekti. kek yapma günüydü gün. her gün bir şey yapma günüdür zaten. hedefsiz ne denli yaşar insan?

- vahit abi selâm, nasılsın? şu kumkuatı bir tart bakayım.

- 989,3 gram. bu durumda fiyatımız da 49,965 tl eder. ama sana 49,964 tl olur hehehe

- abi öğrenci adamız idare ediversen be, 2 kuruş daha indirim yapsan?

- kumkuatı yok, öhöm, mümkünâtı yok

- 49,963 tl'de anlaşalım, gel uzat elini.

- hadi eyvallah :) kek tarifini bana da ver ha, hanıma jest yapacağız.

- veririm veririm. jestle sınırlı kalma ama, mimik de yap :))

- yaparız evelallah :)

eve gidip kumkuatlı kekini özenle yaptı, fırına koydu. 180 derecede çalıştırdı. bu durumda kekin yazın köle gibi işe okula gidip gelenlerden pek farkı yoktu. hatta tek farkı vardı. köleler 40 derecede pişiyordu. yaklaşık yani. 38-39 falan da olabilir. o sırada ekranda bir bilgi yarışmasında soru belirdi. soru şuydu:

- bir ülkede yürürlükte olan kanun, yönetmelik, tüzük gibi normların genel adına ne denir?

bilemiyordu. genel kültürü bu soru özelinde yetersizdi. daha doğrusu kültürü bu soru özelinde yetersizdi. içinde "genel" ibaresi geçen bir tabirden bahsedip "özelinde" demek dile uymazdı. uymadı da zaten, beklenen oldu.

artık bu muhabbeti kısa kesmesi gerekliydi. iyi de kesme aygıtı neydi? makas. makasla terzi ne üzerinde uğraşır? elbise. elbiseleri parçalayıp sağa sola fırlatma densizliği neydi peki? vandallık. vandalları polis yakalamazsa kim yakalar? zabıta. zabıta bir yerden bir yere giderse ne yapmış olur? ulaşım. ulaşım yoluyla bu ülkede varılacak en kuzeydoğudaki yer neresi? ardahan. ardahan'da makasla elbise üzerinde uğraşan birinin mesleği nedir? terzilik.

parçaları birleştirdi:

(bkz: m)akas - (bkz: e)lbise - (bkz: v)andallık - (bkz: z)abıta - (bkz: u)laşım - (bkz: a)rdahan - (bkz: t)erzilik

tüm ses telleriyle bas bas, avaz avaz bağırdı, haykırdı:

- mevzuat!

soruyu bilmenin verdiği özgüvenle pişmiş kekini çıkardı, yedi. kendi ödülünü kendi oluşturdu. bu gurur onundu.
devamını gör...

aile saadeti

televizyondaki komedi eksikliğini dindirecek olan güzel bir dizi. daha izleme fırsatım olmadı tamamen bir bölümü fakat karşıma çıkan kesitleri bile güldürüyor, samimi bir hava veriyor. tek sorunu bölümlerin uzun sürmesi. 2 saatten ziyade 1 saat civarı olsa kolayca izlenir, hikâye de az ve öz bir şekle kavuşur. (bkz: hakan yılmaz)'ı da uzun zamandır görmemiştik o açıdan da iyi oldu. yakın zamanda başlamayı düşünüyorum.
devamını gör...

stv dizilerinde karakter ölürken film şeridinde akan hayatı

vardır böyle bir şey. eski stv dizilerini bilirsiniz; hınzır karakterimiz bölüm boyunca türlü kötülükler, hinlikler, entrikalarla istediğini elde etmenin yollarını arar ve dizinin sonunda da ölür. bu ölüm türlü türlü hâllerde olur. silahla vurulanı da vardır, kafasına hayvan gibi avize çat diye düşeni de. kazaya kurban gideni de vardır, hasta yatağında ilaç içmek için su alacakken dengesini kaybedip düşeni de.

ama bu ölümlerin esnasında bir anda geçmişe gidilir. karakterimizin hayatında yaptığı saçmalıklar, ayıplar ve zulümler an an gösterilir bir film şeridinde. karakterimizin sırasıyla yüklü bir miktar para saydığı, içki içerken içeri biri girince o gazeteyle sardığı şişeyi arkaya sakladığı, gıcık gittiği birine dayakla şiddet uyguladığı, gizlice birini gözetlediği, hak gasp ettiği, heheheheeeeeeğğ şeklinde kötücül bir gülüş sergilediği, bağırıp çağırdığı ve öldüğü sahneler gösterilir bize. o geri sarılan film şeridi bitince de karakterimizin gözleri artık kapanma aşamasına gelmiş, son birkaç nefesini de vermiştir.

dizideki kurgusal karakterin yaşamına dair bir arşiv niteliğindedir bu film şeridine sığdırılmış sayılı görüntüler. ondan bir iz, bir hatıra taşır. kötüdür bu hatıralar elbet. kötülüğünün yanında ders ve ibret de vericidir. hani inceden bir "adam olun lan, ibret alın biraz bakıp da" havası taşır. e siz de o havayı içinize derin derin çekin, ciğerlerinize dolsun. ders alın yani. yoksa iş yaş...
devamını gör...

kuralsız sokaklar

(bkz: kanal d)'de dün akşam saat 20.00'da başlayan ve (bkz: mert öztürk)'ün sunduğu gezi programı. değişik ülkelerdeki tehlikeli sayılabilecek yerler gösteriliyor ve ülkelerin kültürleri tanıtılıyor. ilgimi çok çekti ve son zamanlarda görülen program kıtlığına iyi geleceğini düşünüyorum. umarım uzun sürer ve her bölümü hem öğretici hem de zevkli geçer.
devamını gör...

şapkanın içeri girerken kafada unutulmaya çok müsait olması

var böyle bir şey. bak meselâ dışarıdasın, geziyorsun öyle orası senin burası benim, hava da sıcak olduğu için güneşten korunmak isteyip kafana şapka takmışsın. burası normal. sonra kapalı bir mekâna giriyorsun, belli ki bir işin var orada. bir süre geçiyor ve elin gayri ihtiyari bir şekilde kafana değecekken bir bakıyorsun ki kafanda bir fazlalık var. bu fazlalık tam olarak senin şapkan.

evet, şapkanı çıkarmayı unutmuşsun içeri girerken. şapkan vücudunun bir parçası, adeta yaşamsal faaliyetlerine son sürat destek olan bir organın olmuş. hayır kimse de uyarmıyor "beyefendi/hanımefendi şapkanızı çıkarmayı unuttunuz" diye. onlar da kabullenmiş bu şapkanın kafayla özdeşleşmişliğini. sanki normali buymuş gibi.

mont, ceket gibi soğuktan koruyucu giysilerde hiç olmuyor bu. sıcak olduğunu anlıyorsun ve derhâl çıkarıyorsun. unutmuyorsun hiç. fakat bu şapka futbolcu (bkz: serdar aziz)'in (bkz: fenerbahçe)'de unutulmuşluğu gibi unutuluyor hep kafada. yeri hiç orası değil aslında. vedalaşmalı. vedalaşıp başka denizlere yelken açmalı. ama olmuyor işte, olamıyor.
devamını gör...

sevilmeyen insan davranışları

kütüphanede olmayıp eşyalarıyla yer işgal eden insanlar bu konuda zirvemdir, nefretimdir. abi kütüphaneye bir giriyorsun kimse yok, ama yer de yok. ulan nasıl olur böyle bir şey? sizin yüzünüzden aktarma üstüne aktarma yapıyorum, okulun yeni yeni yerlerini keşfediyorum lan.
devamını gör...

kendi yaptığım stand up

vocaroo.com/1iHxNxGw0bzp

(10. bölüm)

merhabalar dostlar, yine bir mizah gösterisiyle geldim. umarım sever, beğenir ve bolca gülersiniz efendim :)
devamını gör...

muhabbet tam bitecekken yeni konu açıp can sıkan insan

bakın bu insan türü sanki sizin sabrınızın üst noktasını ölçmek ve sizi 7 aylık/sabırsız/orta sabırlı/sabırlı/ermiş şıklarından biriyle kategorize ve karakterize etmek için gönderilmiş. abi biriyle karşılaşıyorsun tanıdık, güzel güzel hâl hatır soruyorsunuz birbirinize, sonra vakit varsa bir çay içip iki lafın belini kırıyorsunuz falan. buraya kadar her şey yolunda. sonra ikinizden biri diyor ki "hadi kalkalım, allah'a ısmarladık."

şimdi bu cümlenin akabinde karşı taraftan da benzer bir veda ve dilek cümlesi gelir, sonra evlere dağılırsınız değil mi? dağılamıyorsunuz işte. dağıttırmıyorlar. meselâ sen " hadi kalkayım ben kanka görüşürüz " diyorsun, işin gücün var çünkü. karşı taraf şey diyor:

"eee birol abi doblosunu satacaktı ne oldu alıcı bulabildi mi?"

e olm birol abinin köküne kıran mı girdi? soruyu gidip kendisine sorsan randevuyla mı alıyor seni yanına? gidip sorsana ona. bak rastlaşmışız, konuşmuşuz, yeterince zaman geçmiş ve benden muhabbeti bitirme cümlesi gelmiş. ne diye benim bitiş umutlarımı yerle bir edip parçalıyorsun be oğlum? hayır işin ilginci, siz muhabbeti bitirmek isteyince karşınızdaki kişiden bir itiraz cümlesi gelmiyor. o da hazır yani vedaya. tam sarılıp veda edecekken bir güç adamın içine giriyor ve bu soruyu sorduruyor. yoksa kendi kendine "adama gıcıklık olsun diye bir soru daha sorayım" şeklinde bir psikopatlık amaçladığını sanmıyorum adamın. ama yani çok garip, ikimiz de muhabbeti bitirme uğraşındayken kahramanmaraş dondurmacısı gibi bitirip bitirip tekrar devam ettirmek can sıkıcı geliyor.

bence artık muhabbetler önceden hazırlanıp çalışılmış röportajlar şeklinde olmalı. sorular belli, cevaplar kısa, muhabbeti bitirme cümlesi net ve karşı taraf bu cümle karşısında anlayışlı olmalı. yoksa zor dostum, zor.
devamını gör...

sınıfın en sessizi ve görünmezi hakkında hissedilenler

merak konusudur. mâlumunuz üzere (böyle bir kalıp var mı bilmiyorum ben uydurdum) her sınıfta komik, zeki, kültürlü, konuşkan, sanat düşkünü, aşık, bilgisayar bağımlısı, yabancı müzik tutkunu, spor dallarının ustası ve daha birçok tipleme mevcuttur. bir de başlıkta belirttiğim sessiz, görünmez kişi vardır. sınıfta varlığı ile yokluğu birdir, hoca sınıfa bir şey okutacakken bu kişi akla dahi gelmez çünkü sessizdir, sesten ırak olunca görüntüden de ırak olur :)

benim asıl merak ettiğim, bu kişiler hakkında başkalarınca ne düşünülmektedir? yani sinsi mi, entelektüel mi, görmüş geçirmiş mi, çok mu zeki ya da çok mu kapasitesiz görülür bu kişi? veya dümdüz sessiz midir? bu kişinin sessizliğine hangi anlamlar yüklenir? ben anlamı yükleyen olmadım, anlam yüklenen/yüklenmeyen oldum efendim, çünkü varlık sürecinde içinde bulunduğum her sınıfta açık ara en sessiz kişi bendim, en kötü ikincisi :)
devamını gör...

sevilen kötü karakterler

(bkz: aşk-ı memnu)'daki katya. sevmemin nedeni aslında iyi olması falan değil, kötüydü düpedüz. fakat onu kötü olarak tanımlayan mutfak takımından (süleyman efendi, eşi, çocukları) da kötü değildi. iyi görünen kötüler ve kötü görünen bir kötü vardı yani. bana da kötü görünen kötü daha sempatik geldi. olduğu gibiydi çünkü. içtendi.
devamını gör...

keremcem'in sessizce unutuluşunu çaresizce kabullenişimiz

beni üzüntüden üzüntüye darbelice çarpan, umutlarımı bir bir öldüren ve ruhumu hasret potasında eriten bir acı gerçektir. keremcem'i bilirsiniz, bilecek yaşta olmasanız da ismini falan bir kere duymuşsunuzdur yani kime sorsanız söyler. bu da ne demekse? sanki adres tarif ediyoruz :) neyse efendim, bir ara bu arkadaş bayağı meşhurdu fakat gündemden öylesine düştü ki acaba gündemin zemininde devasa bir boşluk açıldı, keremcem o boşluktan bambaşka gündemlere mi indi diye sorgular oldum ben.

işin garibi, öyle çok şarkısını da hatırlamıyorum adamın. "berbat" diye bir şarkısını biliyordum onun da keremcem'e ait olduğunu sonraları öğrendim. yani o zamanlarda da kendi ünlü, eserleri ünsüz bir arkadaşımızmış belli ki ama en azından bir ünü varmış. şimdi sokakta insanlara en sevdiği erkek şarkıcıları saydırsanız eminim ki ilk 50'de keremcem olmaz. bazılarının ilk 100'üne bile zor girer. ülkemin, toprağımın, öz vatanımın çocuklarına az kaldı isyan edeceğim vallahi. keremcem sanki hiç doğmamış, yaşamamış, hayatımızın dolambaçlı ama zevzek yollarına eşlik etmemiş gibi davranmamız beni çok üzüyor. ona öyle bir yok gibi davranıyoruz ki oturup kendi varlığını sorguluyordur bence. bu acı çektiren, üzen sorunun üzerine bir ben mi düşüyorum? ben sabahın 9.52'sinde keremcem'in ünsüzleşmesini, unutuluşunu kabullenişimizin ve acizleşmemizin derdindeyken sizde hiç mi izi kalmadı keremcem'in?

uzun lafın kısası, anladım ki biz keremcem'i ciddiye almamayı çok ciddiye alıyoruz. artık keremcem'in değerini bilme ve anlama vaktimiz geldi de çattı. daha çok keremcem, ölesiye keremcem, mütemadiyen keremcem dinlemenin ve aşkın yürünmemiş yollarını gezmenin vakti. herkes kendi youtube'unun keremcem'ini dinlese sokaklar tertemiz olur, çevre kirliliği azalır, insanların gözüne ışık gelir, dert tasa kalmaz. keremcem dinleyin, dinletin, dinlenin efendim :)
devamını gör...

kendi yazdığım hikayeler

(9. bölüm)
(bölüm adı: cezveci cezmi)

tokat'ın turhal ilçesinde vatandaşla hemhâl oluyor, dertleşe dertleşe işini yapıyordu. işi gelenekseldi. yüzyıllardan gelme, tükenmeye yüz tutmuş... o garip kalmış mesleğin ilçedeki tek temsilcisiydi cezveci cezmi. denver üniversitesi'nde halkla ilişkiler okumuş, akabinde bir süre abd halkıyla, yurda dönüp bir süre de türk halkıyla ilişkiler kurmuştur. yaşlanma evresinde de kentlerle bağını kesip köye yerleşmiş olan cezmi amcamızın köyüne ilçenin çeşitli bölgelerinden insanlar onu hem bezdirmekte, hem eski dinç günlerini hatırlatıp memnun etmektedir.

haftanın her günü ve günün belli saatlerinde taraflar arasında çok benzer diyaloglar vuku bulmaktadır:

- vatandaş: vay cezmi amca, ne haber?
- cezmi usta: senin evde televizyon yok mu yeğenim? aç bak oradan haberlere :)
- köy eşrafı: heheheheheee
- vatandaş 2: nörüyon cezmi usta?
- kazak örüyom, la görmüyon mu cezve yapıyom işte.
- vatandaş 2: kolay gelsin baba.

hikâye bu ya, show haber muhabirleri cezveci cezmi'nin hayatını yoğun istihbarat sonucu öğrenmiş ve tokat'ın turhal ilçesine, cezveci cezmi'nin köyüne gitmiş. aramış bulmuş cezmi babayı ve ona durumu anlatıp röportaj yapmak istemiş.

(muhabir: m, cezmi baba: c)

m: merhaba cezmi amca, nasılsın?
c: iyi diyelim iyi olalım kardeş sen nasılsın?
m: biz de iyi dedik iyi olduk amca, ya biz senin hikâyeni öğrendik de diyoruz ki gel seninle röportaj yapalım.
c: gel toprağım taş kağıt makas oynayalım, 5'te bitsin, kazanan kaybedenin hikâyesi hakkında röportaj yapsın. nasıl fikir?
m: ama olur mu efendim öyle şey?
c: olur olur, otur sen.

(tık tık tık) c: 1-0
(tık tık tık) c: 1-1
(tık tık tık) c: 2-1
(tık tık tık) c: 2-2
(tık tık tık) c: 3-2
(tık tık tık) c: 4-2
(tık tık tık) c: 5-2 ehehehe, ben kazandım. soruyorum, kimsin, nerelerdesin? bu mesleğe nasıl başladın, hangi aşamaları kaydettin? konuş.

m: efendim ben 16 ocak 1983 tarihinde adana'da........................................
devamını gör...

31 mayıs 2025 fenerbahçe konyaspor maçı

ya abi, şampiyon olmuşsunuz, sıralamayı değiştirmeyecek fenerbahçe - konyaspor maçını izleyip hakemden şikâyetçisiniz. yahu lig bitti bitti. şampiyonsunuz. puan farkı 14'e yükselince ne olacak da hakem engellesin? her sene şampiyonsunuz abim işte. bu yönetim başımızdayken bizden bir şey olmaz. şampiyon da sizsiniz, devir de sizin devriniz, taraftar da sizde, yıldız futbolcu da sizde. hâlâ hakem makem bilmem ne. ya fenerbahçe 11 puan farkla lider olacak, şampiyonluğu da ilan edecek, vallahi bakmam galatasaray maçına ya. hakem ne yapmış ne etmiş umrumda olmaz. her sene hakem bizden, rakip takımlar bizden, siyaset bizden ama her sene de galatasaray şampiyon oluyor. şampiyonsun baba. ne işin var fener - konya maçında? bu ne motivasyon? git kutla şampiyonluğunu ya.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim