echabrenef7091 yazar profili

echabrenef7091 kapak fotoğrafı
echabrenef7091 profil fotoğrafı
rozet
karma: 10831 tanım: 704 başlık: 301 takipçi: 48

son tanımları


az bilinen atasözü kullanınca bilge ve kültürlü hissetmek

başıma zaman zaman gelen bir duygu durumudur. herhangi bir konuda sohbet başlar, herkes fikrini beyan eder. bu fikir teatilerine zaman zaman ben de katılırım ve görüşlerimi karşı tarafa aktarırım. söz bendeyken, herkes pür dikkat beni dinlerken etkileyiciliğimi ve inandırıcılığımı zirveye yükseltmek adına hiç duyulmamış bir atasözü patlatırım.

"eee işte sercan, değirmende doğan sıçan gök gürültüsünden korkmazmış derler. bize o bu şu sökmez, ağır adamız biz!"

bu kadim atasözünü ve bunun gibi daha birçoğunu ilk kez duymuş herkes afallar, hayretler içinde bakar bana. "üstat o neydi öyle ya, nereden buluyorsun bu sözleri?" şeklindeki iltifatlar ve meraklı sorular hep bana yönelir. işte böyle anlarda kendimi çok bilge, kültür abidesi, görmüş geçirmiş de saçı sakalı birbirine girmiş filozof gibi hissediyorum.

tevekkeli değil, onca atasözleri ve deyimler sözlüğü karıştırdım 8-9 yaşlarında. türkiye haritası, dünya haritası, atasözleri ve deyimler sözlüğü bu amansız uzun yolda daimi rehberimdi. ben de o rehberden güç alarak en alakasız duruma en izbe atasözünü dehlizinden çıkartıp şak diye koyabiliyorum. olayları üstün mantık kurma gücümle değerlendirip aynı anda durumla örtüşen atasözü veya deyimleri kafamda tarayarak multi-fonksiyonelliğin dibine vuruyorum. en doğru anı bekleyip atasözümle karşı tarafı on ikiden vurduğumda bilgeliğimle ve kültürümle, en başta kendimle gurur duyuyorum.

"nohut oda bakla sofa, cep delik cepken delik"
devamını gör...

19 ekim 2025 fenerbahçe fatih karagümrük maçı

fatih karagümrük'te tarık buğra adlı bir futbolcunun olduğu fantastik maç. sağ ayağına roman yazılıp sonuna ''solaktı'' diye ekleriz :)
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

yok estağfurullah, hiç bozulmuyorum :) sözlüğü güldürmek için yaptığım stand up kayıtlarım ile anılmak mutlu hissettiriyor.
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

muhtemelen çoğu kişi fark etmiştir, ben kim milyoner olmak ister'de son yıllarda bir klişe gözlemliyorum. tuhaf ve hiperaktif kişileri yarışmaya alıyorlar ve o kişi de aşırı hareketler sergileyince karşıdaki sunucu bu hareketleri garipsiyor. yani anormal yarışmacı - normal sunucu birlikteliğinden youtube'a, twitter'a malzeme çıkarıyorlar. bu olay murat yıldırım döneminde başlayıp kenan imirzalıoğlu döneminde yükselişe geçti ve oktay kaynarca döneminde de son hızıyla sürüyor. bu kişilerin büyük kısmı da kolay soruda elenip hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyor.
devamını gör...

köksal yedek

2012-2013 sezonunda sanica boru elazığspor'u izlerken en keyif aldığım futbolcuydu benim. sözlükteki 300. başlığımı ve 700. tanımımı kendisine harcamaktan büyük onur duyuyorum zira pasları, eforu, ara sıra attığı jenerik goller gerçekten hayranlık uyandırıyordu bende. büyük takıma gitmesi lâzımdı ama olmadı bir türlü.
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

b - bir koşuda. eminim, son kararım.
devamını gör...

wowturkey.com sitesinin aşırı ciddi ve içi geçmiş insanları

eskiden böyle bir site vardı sahiden. defalarca kaydolup türlü taşkınlıklar yapıp banlandığım, sonra bir daha kaydolmaya yeltendiğim aşırı anadolu işi bir siteydi. insanları da çok ciddiydi cidden. içleri geçmiş, şaka kaldırmayan, devlet meseleleri konuşurcasına maslahatgüzar cinsten kişilerdi. özlemedim desem yalan olur. bu siteye girip sitedekileri kızdırmak, bunu gerçeklerken aynı zamanda kendi güçlü doğrularını da ifadelendirmek çok keyifliydi benim açımdan.

dedim ya, insanları çok ciddiydi ve mükemmeliyetçiydi bu sitenin. ama konuştukları konular öyle miydi ha? bence hiç de değildi. ''şu anda ne yemektesiniz?'' sorusuyla forum açılıyordu meselâ. evet, yemektesiniz. ne kadar şairane değil mi :) diğer forum üyeleri de ciddi ciddi fotoğraf çekip paylaşıyordu o an ne yediklerini. evet, yemek tavsiyeleri ve mekân tavsiyeleri için güzel bir etkinlik. forumun meşgul görünmesi için de tamamlayıcı bir öge kabul edilebilir fakat işin özüne inilince bu bilgileri kimsenin içten merak etmediğini düşünüyorum. yani şunu diyerek bir siteye giren var mı?

''wowturkey.com'a girip bir bakayım yahu acaba hakkı4545 şu anda ne yiyor?''

bence yoktur yani. ben de işin içine biraz muziplik, biraz mizah, az miktar da deneysellik katıp boş tabak fotoğrafı çektim ve ''şu anda hiçbir şey yememekteyim.'' cümlesiyle birlikte paylaştım. evet, yememekteyim. ne denli resmi değil mi :) garipsendim. normale aykırılığım derin bir etki yarattı wowturkey sakinlerinde. birisi merak etti sordu. ''boş tabak gönderen arkadaş kimdi?'' diye bir soruydu bu. bendim abi. bendim o nezih ortamın bütün ciddiyetini bozan. sizin o 45-50 yaş etkinliğinizin sekteye uğramasına, sosyallik can damarınızın kesilmesine, güler yüzünüzün solmasına sebebiyet verebilecek tehlikedeki o hamleyi gerçekleştiren bendim. özrü borç bilirim.

sadece bu herkesin çok merak ettiği, dünyayı çalkalayan yemek yeme fotoğrafları mı? hayır tabii ki. yol resimleri, başlaması beklenen zibilyon tane kamu hizmetinin alanında uzman forumcularca değerlendirilmesi, felsefî düşünüşlerin forum başlıklarına bir bir yansıması, futbolun statlarından liglerine, takımlarından futbolcularına her ögesi hakkında bilgece tartışmalar derken bu güzelim, cânım site adeta küçük bir devlet dairesi, minik bir anadolu meydanı, butik bir türkiye simülasyonu gibi duruyordu. kapandı bitti saygısızca. kapandı diye üzülmedim, açıktı diye sevindim.
devamını gör...

geceye bir şiir bırak

bilmiyorsun, haberin bile yok
o hâlde tanıştırayım kendinle seni
sen en büyük, en darbeli yenilgimsin
gecenin birinde içime çöken kasvetsin
mutluluğum olabilecekken
duraksayıp sayıp sövmeme sebepsin
en acı hâli de yenilmişliğimin
ben böyle hezimet sayarken seni
senin gözünde bir antrenman maçı bile değilim
dakikalarımın, saatlerimin, günlerimin kaybıyken sen
an bile değilim sende, bir kare bile değilim
göremezsin, nereden göreceksin?
kalbimde yâd ettiğimi ara ara geçmişini
şimdilerine o kadar uzağım ki senin
geleceğin hiçle öyle özdeşleşiyor ki
bir tek geçmişteki o mağlubiyet hâlin
o gömdüğüm kırgın ve haklı yüzün var aklımda
imkânsızken ansızın çıkmıştın karşıma
kendi irademle imkânsızlaştırdım tekrar seni
bilmezsin, umrunda olmaz
iradesizleşmek istedim o an
insanlıktan çıkmak, bitki olmak, su olmak
sessizce uzayıp meyve vermek, oksijen saçmak
şifa olmak bir susuzun bünyesine
irademi ve aklımı boğmamak keskin yanlışlara
ama yapamadım, irademi öldüremedim
tıpkı seni olduramadığım gibi
her ne çok şey yapsa da
yapamamaktır özü insanoğlunun
bilmiyorsun, yapamadığımsın
devamını gör...

insan olun biraz (yazar)

genel olarak yazılarını çok beğendiğim, stand up kayıtlarıma olan ilgisi hoşuma giden ve son zamanlarda kötü filmlerle ilgili yaptığı yorumları zevkle okuduğum yazar. özellikle önder açıkbaş'ın saçma filmleri hakkında yazdıklarını okurken çok eğlendim. önder açıkbaş'ın tipine bakınca aslında çok komik olabilecek, bizleri güldürebilecek ama kendi potansiyelini sömüren bir adam görüyorum. özellikle küfüre ve şive komedisine hiç girmese bir şeyler olacak gibi ama olmadı. garip bir adam. çoğu projesini de izlemedim aslında ama birazını izlemek bile yetti.
devamını gör...

o ses türkiye'de beyazıt öztürk'ün her cümlesine gülünmesi

var böyle bir şey. sanki hipnoz etkisinde gibiler. özellikle murat boz ve hadise çok yapıyor bunu. sağ taraftaki jüri o kadar yapmıyor. orada genellikle yıldız tilbe, ebru gündeş, sibel can gibi ağırbaşlı kişiler oturduğu için onlar daha normal ve sakin tepkiler sergiliyor. fakat jürinin genelinde her an beyazıt öztürk'e gülme dürtüsü hâkim. iç sesleri bağırıyor, yok bağırmıyor haykırıyor ''beyaz baba bir cümle kursa da kahkaha atsak'' diye. işin ilginci adam çoğu durumda espri yapmıyor aslında, normal cümle kuruyor. jüri yine gülüyor. jüri gülme üzerine kurgulanmış. özellikle hadise'ye dikkat kesilirseniz belirli periyotlarla hiç komik olmayan, böyle bir amaç dahi taşımayan durumlara haykırırcasına gülerken görürsünüz kendisini.

bu anlamsız ve sürekli gülme hâlinin azmettiricisi, destekleyicisi, kurgulayıcısı acun gözlemlediğim kadarıyla. ilk o başlatıyor gülmeleri hep. en sahte, en zoraki tipten bir ''hahhahhaha'' nidası yayılıyor dilinden bütün stüdyoya. beyaz espri yaptığı anlarda da acun'a laf sokarak mizah yaptığı için stüdyonun espriye gülmesi çok kolay oluyor. diyaloglar ise genelde şu minvalde gelişiyor:

acun: bir şey soracağım (5 saniyelik bekleme), diyelim ki milyardersiniz, gökhan bak iyi dinle, milyar dolarınız var böyle deli gibi paranız var (10 saniye daha sessizlik). ne yapardınız? (yüzünde şaşkınlık ve gülme arası bir merak ifadesi)

murat boz: vallahi bilemedim ki acun... herhâlde gayrmenkul yatırımı falan yapardım.

hadise: vallahi ne desem... gökhan'a sormak lazım o ne yapar acaba?

gökhan: (elini kolunu nereye koyacağını bilemez ve güler vaziyette) ya acun sen de ne biçim sorular soruyorsun abi yhaaa :))

beyazıt öztürk: barlara diskolara giderdim, kızlara yedirirdim 2 günde bitirirdim o parayı ben

acun ve bütün jüri üyeleri: hahhahahhhhahahaahhhh

murat boz: (zorla gülmeye çalışır) hahhah, ya cidden doğru bak hiç aklıma gelmemişti

hadise: hahhahhahhahahaha

acun: (yüzü gülmekten kıpkırmızı olmuş) ya bir şey diyeceğim, bir şey diyeceğim gökhan, cidden bekliyor muydun böyle bir cevabı?

bütün konuşmalar aşağı yukarı bu şekilde geçmesine rağmen her seferinde jüri üyesi olaya sıfırdan başlıyor, beyazıt öztürk'ün en sıradan cümlelerine bile gülecek motivasyonu içlerinde bulabiliyor, bu sahte komedi ortamının birer parçaları olmaktan hiç mi hiç çekinmiyorlar. beyazıt'a sorsan o da bu denli komik olduğunu iddia etmiyordur söylediklerinin. bir kısmını söylerken çok da ciddidir. gülünmesine o bile şaşırıyordur belki. bu mehdileşme, bu azizleşme, bu kültleşme onun da hoşuna gitmez bir yerden sonra eminim.

jürilere, özellikle hadise ve murat boz'a bir seslenişim var. bir ricam var sizlerden ey çılgın ve deli insanlar. lütfen beyazıt öztürk'ün söylediği her şeye gülmeyin. aralarından en komik 4-5 tanesini seçin, onlara gülün ölçülü bir edayla. hadise sen 2-3 tanesini seç. sana 4-5 de fazla. gül gül yorulmuyor musunuz yahu? yorulun. yorulun ve her lafa gülmeyin ki gülünecek lafların değeri daha belli olsun.
devamını gör...

kuralsız sokaklar

sessiz sedasız hayatımızdan çıkan güzel program. muhtemelen yayından kaldırıldı. öğlene çekerdiniz ya da gününü değiştirirdiniz giderdi 3-5 sene. zaten kırk yılda bir renkli bir program çıkmış, bitiriyorlar hemen.
devamını gör...

normalde çok kibar olup tuvalette löngür löngür sıçan insan

en sonunda benim de denk geldiğim model. sınıfta hocalarla, bizlerle, bütün insanlık unsurlarıyla gayet kibar muhabbetler eden, saygıda üst düzeyi koruyan, zaman zaman maslahatgüzar bir nitelik barındıran ve dersteki bilgili hâli de hoşumuza giden bir arkadaşımız teneffüste tuvaletteydi. görülen geçmiş zaman kipi kullanma sebebim o sırada benim de tuvalette olmam. tuvalette işimi gördüm, ellerimi yıkamak üzere okulun aşırı tazyikli, sabun bölmesi kırılmış, adeta deplasman takımı tarafarlarınca yağmalanmış gibi duran lavabosuna yöneldim. elimi yıkayıp çıkacaktım.

tam bu anda yazının başında betimlediğim o sessiz sakin kibar zeki arkadaşımız geldi. tuvaletlerden birine girip kapıyı kapattı. kapatmasa tuhaf olur zaten, neyse :) bir anda öyle yüksek ve devamlı seyreden bir ses geldi ki hayallerim yıkıldı bu sessiz sakin kibar zeki arkadaşıma dair. o olduğuna eminim çünkü başkası girmemişti oraya. ben olmadığıma da eminim. oydu, başkası olamazdı. bedenden çıkıp klozete düşen bok sesleri eşliğinde elimi durularken ara sıra gaz çıktığını belli eden ''zırttt'' seslerine tanıklık ediyordum. bu anları yaşayarak dönüm noktamı tecrübe ediyordum.

çünkü bir insan sessiz sakin kibar zeki olma yolunda ne denli ilerlerse ilerlesin, hocanın yönelttiği soruları ne denli ustalıkla yanıtlarsa yanıtlasın, kemâle erme aşamalarını hangi hızda geçerse geçsin aslında ilkeldir. fiziksel ihtiyaçlarını giderme anında en üst ırk bile ilkel tarafını çıkarıp gösterir bize. bağırsakta biriken bok miktarı ve kasları çalıştırırken harcanan güçle bokun suya düşme frekansının doğru orantılı olduğu ve löngür löngür sıçma konusunda hiçbir anksiyete bozukluğu parçası taşımayıp bu konuda son derece özgüven sahibi olmak gerektiğini öğretti bana bu süreç. yıpratıcı, öğretici, geliştirici ve destekleyiciydi.
devamını gör...

teneffüs uzayınca sessiz öğrenciyi saran iç sıkıntısı

dünya üzerindeki bütün sessiz öğrencilerde görülür. evrenseldir. kübalı sessiz öğrenci, alman sessiz öğrenci, eston sessiz öğrenci, endonezyalı sessiz öğrenci, kayserili sessiz öğrenci, antalyalı sessiz öğrenci, elazığlı sessiz öğrenci falan hiç fark etmez. hepsi yaşar bu iç sıkıntısı ile karışan telaş hâlini.

teneffüsler genellikle 10 dakikadır. sessiz öğrenci sınıfa mecburen girecektir çünkü ders görmesi gerekiyordur, devam zorunluluğu vardır, konunun özünü öğrenmelidir. öğrenci teneffüsü yalnız başına bitirir ve dersin başlamasına üç dakika kala sınıfa girer. giriş esnasında öğretmenler masasına şöyle bir meraklıca bakar öğretmen gelmiş mi, ben geç kalmış mıyım diye. öğretmen yoktur. sessiz öğrenci oturur. artık içinde o kısa 3 dakikanın geçeceğine ve hocanın sınıfa girip ders anlatacağına dair sevinç vardır.

fakat... fakat dakikalar geçmesine karşın o hoca bir türlü gelmez. gelmek bilmez. o esnada sınıf doludur kantinin dönüş yolundaki o kafadar arkadaş grubu hariç. kıkırdamalar, gülüşler, sohbetler, kümelenmiş ve birbirine hararetli hararetli bir şeyler anlatan arkadaş grupları...

önden ikinci sırada da o sessiz öğrenci... oturmuş bekliyor. hocasının sınıfı sessizlikle ve dersle donatmasını istiyor. o istedikçe sınıfın gürültüsü şamatası dramatik bir yükseliş içinde. bu ses yığınları arasında bir hevesli arkadaş gelip kendisine de bir soru soracak diye çok korkuyor. dersten sorarsa sıkıntı yok, peki ya "sen niye hiç konuşmuyorsun?" minvalindeki sorulardan birini yöneltirse? o zaman iş yaş. o kadar ses arasında kendi sessizliği göze batmasın diye hocayı çağırıyordu yalvaran gözleriyle. içinden, belli etmeden... zaten dışından bir şey söyleyebilecek hâlde olsa sesten de korkmaz.

5 saat gibi hissettiren bir 5 dakika daha geçiyor bu serzenişlerin üstünden. hoca geliyor. öğrenci rahatlıyor rahatlamasına da, bu sefer hocadan gözlerini kaçırıyor ki hocası ona bir soru sormasın. kolay sorsa sıkıntı yok, peki ya zor sorarsa? bu sessizliği idame ettirme ve konuşmaktan korkma dürtüsü bir döngü hâlinde sürüp gidiyor. döngüden ne zaman çıkılır bilmem. bilemem...
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak



cumartesi keşfettiğim ve bağımlısı olduğum farklı tarzda bir şarkı bu. bu şarkıcının yeni şarkılarını da beklemedeyim artık.
devamını gör...

şarkı sözleriyle dalga geçme başlığı

"evreşe yolları dar, dar
bana bakma benim yârim var"

evreşe'nin spesifik bir özelliğinden bahsetmek yoluyla insanları evreşe'ye gitmeye mi teşvik ediyor yoksa evreşe belediyesi'ni yolları düzeltip ulaşıma elverişli hâle getirmeye mi davet ediyor bilemedim.

ama en anlamadığım, bir yâri olduğunu deklare edip karşı tarafı ona bakmaması konusunda uyarması ve evreşe'nin dar yolları arasında nasıl bir bağlantı var? hayatın o meşhur sırrından bahseder dururuz, o sır budur belki de. garip, enteresan, tuhaf :)
devamını gör...

en akıllımız zincire bağlı

en akıllımız değirmende yoğurt öğütüyor şeklinde bir kullanımı da vardır. neden olmasın ki? her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır sonuçta :)
devamını gör...

göğe bakma durağı şiiri tadında geçen izban yolculukları

özellikle 07.45-08.30 arasındaki gün başlangıcını simgeleyen saatlerde veya gün biterken 17.30-18.00 gibi biniyorsanız yaşadığınız hazin, kahredip bitiren yolculuklardır bunlar. ünlü ve saygıdeğer şairimiz turgut uyar göğe bakma durağı şiirini bu izban yolculuklarından dem vururcasına yazmış sanki. hıncahınç dolu, kalabalıkların bilinmezlere sürüklendiği, nice hayallerin ve duyguların o mavi kirli koltuklarda veya roberto baggio'nun ölümü gibi ayakta tüketildiği iç huzur katili bu yolculuklarda bitişiğinde bir sürü insan vardır. oksijenin tükendikçe yolcular biner durak durak, yolcular bindikçe gelir bünyeye hayat ve ölüm arası bir araf.

önüne bakamazsın, insan vardır. arkanda da. sağını solunu hiç söylemiyorum. sobelendin. yani dümdüz bir yere bakamazsın, baktığında insan görürsün. o da seni görür ama sever mi? ''ne bakıp duruyorsun lan lavuk?'' şeklinde bir soru yöneltir mi iç sesine? sonra bu iç sesi dışa vurma cesaretine erişir mi?

aşağı bakmayı kararlaştırsan nereye kadar? sana ister istemez bakmakta olan metro sakinlerine hayattan umudunu kesmiş, bıkmış usanmış, karamsarlık batağında görünmezleşen bir derbeder adam görüntüsü vereceksin. acınası seyredecek verdiğin o kısacık izlenimler. küçülecek, emrahlaşacak, yanmadan küle döneceksin.

en iyisi göğe, gök olmasa da yukarı bakmak geliyor adama. vakur, havalı, gözü yüksekte, hayatla davası bitmemiş... daha yapacakları var. işte o adam olacaksın izban'da. değilsen de görüneceksin. olduğunun zıddı gibi görünüp mevlana'yla da ters düşeceksin. öfkeli kalabalıklar yıldıramayacak gururunu, inatçılığını. turgut uyarlaşacaksın ve şunlar kağıdına geçecek kaleminden:

''beşimiz birden tutunabiliriz, göğe bakalım
şu sarı tutungaçlardan, gri diş kamaşmalarından
bebe gürültüsünden, yaşlılardan, kaban seslerinden
durmadan yukarı diktiğim boynumu al kurtar
bu durakta in, bu durakta da, bunda da
göğe bakalım

falanca durağa bir an önce gelelim, göğe bakalım
inecek var deriz, kapı bozuktur, mahsur kalırız
bu deodorant böyle iyi, afferin sıkana
herkes insin iyi oluyor hoşlanıyorum
yaşlılar, gençler, tiryakiler, tacizciler insin
herkes insin bir seni indirmem bir de ben inmem
herkes inmişken biz metrodayız, biz inmeyelim
nasıl olsa camlar var, nasıl olsa açarız yolculukta
beni tutma bırak, göğe bakalım

benim bu arkamda kim var bilmiyorum göğe bakalım
baktıkça işkilleniyorum alabalık oluyorum
bu senin eski zaman sigaran kokmuş gibi zehirler gibi
çantam kapansın diye bakıyorum kapanıyor
seni aldım bu havasız yere getirdim
burun deliklerin vardı bir bir kapattım
üstüme bayılasın diye bir bir kapattım
şimdi adamlar iner oturur gideriz
izban'la gitmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir çift maske, bir şişe kolonya yeter belleyelim yetsin
seni aldım tutungaca ayırdım bayılma kendini hatırlat
bayılma göğe bakalım''
devamını gör...

yunan futbolcu isimlerindeki antik çağ filozofu hissiyatı

var böyle bir şey. özellikle 2014 dünya kupası'nda olmak üzere yunanistan millî futbol takımı'nın maçlarına ya da herhangi bir kulüp takımının maçlarındaki yunan futbolculara ne zaman denk gelsem kendimi felsefe derslerinde hocayla bilgece ve saygılıca tartışan gözlüklü inek öğrenciler gibi hissedip derin düşüncelere dalıyorum. amacım sadece hayvani dürtülerimi devreye sokup bütün zeka parıltılarımı bir kenara koyarak barbar sporu izlemekti. fakat öyle isimler zikrediliyor, öylesine soyisimlerle kombinasyonları söz konusu oluyor ki mümkün değil artık bu maçları basit bir kafayla izlemek. mantık, hendese, felsefe ve sorgulayıcı iç ses lâzım.

meselâ top havadan sekiyor, pinpon topu misali oradan oraya sekip nihayetinde stopere geliyor. bu esnada spiker: sokratis papastathopoulos...

nasıl abi? nasıl baş gösterir böyle bir olay? yani adam kafasıyla topu ileriye doğru atıyor. bu adamın isminin ahmet, mehmet, ziya, ne bileyim ecnebiyse de paul, ronaldo, estrovaldo falan olması lâzım. lâzım ki biz de ''lan ne biçim topçu, kule gibi şerefsizim, topu geçiriyor adamı geçirmiyor'' minvalinde muhabbetlere girişebilelim. böyle topçu ismi mi olur? az sonra ormanların içinde çırılçıplak dolaşıp hayatın anlamını arayacak, bu yolda aç kalıp yaprak pişirecek, susuz kalıp nehirden su içecek gibi.

bak atak oluyor, ceza sahasında 5 kişi, sen ''vur lan'' diye haykırıp ses tellerini feda ediyorsun, üç gün kısık sesle dolaşıp mahalle eşrafına alay konusu oluyorsun, vuracak forvetin ismi: georgios samaras.

hukuk fakültesinde genel kamu hukuku dersi işlenirken dersin hocası ''evet gençler, haftaya derste georgios samaras'ın ulus devlet kuramını işleyeceğiz. çalışıp gelin.'' dese hiçbirimize garip gelmez. gider ciddi ciddi georgios samaras'ın ulus devlet hakkındaki engin fikirlerini içeren 15-20 sayfalık bölümü kitapta bulup su gibi ezberleriz. gelin görün ki georgios samaras sol kanat ve forvet pozisyonlarında oynayan, evine top teperek ekmek götüren, lüks arabalara binip güzel kızları götüren tam bir şerefsizin teki.

son kısımda biraz sinirlendim galiba. hâlbuki ben kendim lüks arabalara binip güzel kızları götüren tam bir şerefsizin teki olsam bu kadar sinirlenmezdim. yapamadıklarımızı yapanlar öfkede odak noktamız oluyor galiba. neyse, demem o ki bizim adını soyadını duyunca bambaşka dünyalara yolculuğa çıktığımız, felsefenin derinliklerinde boğulduğumuz bu tip adamlar sadece birer futbol unsuruymuş. garip, enteresan, tuhaf :)
devamını gör...

kendi yaptığım stand up

#3745737 çok teşekkürler efendim, ortamlara neşe katmayı ve dünyamızı kahkahalarla yankılatmayı amaçladığım bu komedi girişimi bir nebze aklınızda kaldıysa ne mutlu bana. ben de bu akşam etli fasulye yedikten sonra aldığım yüksek proteinle new star soccer oynamayı ve kariyerimde yükselerek sağlıklı beslenmenin önemini bir kez daha vurgulamayı planlıyorum. her ne kadar yanında yiyeceğim pirinç pilavından gelen karbonhidrat bu kariyeri biraz sekteye uğratacak olsa da bir türk futbolcunun isteyince new star soccer'da barcelona'yı, real madrid'i, juventus'u peşinden usain bolt gibi koşturabileceğini ispatlayacağıma inancım tam.
devamını gör...

24 eylül 2025 dinamo zagreb fenerbahçe maçı

ederson, sahada küre şeklinde bir nesne var oradan oraya gidip gelen. top diyoruz biz ona. sana da kaleci diyoruz. görevin o topun kaleye girmesini engellemek. bilmiyor olabilirsin ama bilmemek değil, öğrenmemek ayıp :)
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim