1.
tam olarak geçen hafta başıma gelen acı olay. donla yakalandık elin adamına.
ankara'dan arkadaşlar gelmiş, haberim yok. işten çıktım. eve hızlıca ulaşıp, lanet olasıca takım elbisemi üstümden fırlatıp, kıyafetlerimi giydim.
insan gibi taksim'e gittim. oturdum galatasaray lisesinin orada bir yerlerde gün batımına takriben biramı yudumluyorum. barın adı ziba. severim ziba'yı. bazen uğrarım işte. neyse.
tam da barın önüne oturmuşum, keyfim gıcır. ertesi sabah iş var çok takılmam diyorum ama gelen geçen içimi gıdıklıyor. yapma luci diyorum.. yapma koca şeytan. sakin.
dj kılıklı birisi hoş şarkılar çalıyor. bira soğuk, sarı sarı lambaların aydınlattığı bar tezgahındaki şişelere bakıyorum. iyiyim işte. severim dekor incelemeyi. sakinlik yerini zır zır telefona bıraktı.
lapss ankara tayfası levent'e çağırıyor. gitmesem zorla gelir götürürler. 20 küsür senelik arkadaşlıklardan bahsediyoruz. mecburum gitmeye.
peki dedik. konum attılar. patt bi evin önünde bıraktı taksici dayı.
aradım. tarif ettiler. girdim apartmana. açtılar kapıyı. girdim ortam ağır. ortam beni komaya sokar. rakı almışım saf saf. siyah poşetim elimde acı acı gülümsüyorum.
vayyylar napıyon ayılar havada uçuyor. zar zor bir dilim kavun dedim. lan durun dedim. mutfağa attım kendimi. rakımı hazırladım. kavunumu dilimledim.
saat oldu gece 1.
oğlum salın beni diyorum. salan yok. sokarımlar, bilmem ne yaparım gidersenler.. bilirsiniz öyle sahneleri.
içmeyeyim dedim o zaman.
bir süre direndim saat oldu 2.5.
kafa kaldırmıyor. verin dedim lanngnn verinnnn.
saat sabah 7.30'da içmeyi bıraktım. aralıksız içtik. aralıksız bir şeyler geçti gitti burnumdan.
yamuk yamuk taksiyle eve geçtim hemen. takım elbise giyip işe gittim. bayılmışım işte masada.
kaldırdılar, taksiyle paket ettiler eve.
donla yattım yatağa. saat kaç hiçbir fikrim yok. dilim damağım kupkuru. gardrobu falan kırmışım. üstümü çıkartırken düştüm mü artık nedir.
yatağımda geçen saatlerde istanbul'daki arkadaşlar ulaşamayınca panik olmuşlar. çilingirle girdiler eve lan. korkmuşlar öldüm diye.
eve ilk çilingir abi sen gir demişler.
kabus ya.
allahın belaları.
ankara'dan arkadaşlar gelmiş, haberim yok. işten çıktım. eve hızlıca ulaşıp, lanet olasıca takım elbisemi üstümden fırlatıp, kıyafetlerimi giydim.
insan gibi taksim'e gittim. oturdum galatasaray lisesinin orada bir yerlerde gün batımına takriben biramı yudumluyorum. barın adı ziba. severim ziba'yı. bazen uğrarım işte. neyse.
tam da barın önüne oturmuşum, keyfim gıcır. ertesi sabah iş var çok takılmam diyorum ama gelen geçen içimi gıdıklıyor. yapma luci diyorum.. yapma koca şeytan. sakin.
dj kılıklı birisi hoş şarkılar çalıyor. bira soğuk, sarı sarı lambaların aydınlattığı bar tezgahındaki şişelere bakıyorum. iyiyim işte. severim dekor incelemeyi. sakinlik yerini zır zır telefona bıraktı.
lapss ankara tayfası levent'e çağırıyor. gitmesem zorla gelir götürürler. 20 küsür senelik arkadaşlıklardan bahsediyoruz. mecburum gitmeye.
peki dedik. konum attılar. patt bi evin önünde bıraktı taksici dayı.
aradım. tarif ettiler. girdim apartmana. açtılar kapıyı. girdim ortam ağır. ortam beni komaya sokar. rakı almışım saf saf. siyah poşetim elimde acı acı gülümsüyorum.
vayyylar napıyon ayılar havada uçuyor. zar zor bir dilim kavun dedim. lan durun dedim. mutfağa attım kendimi. rakımı hazırladım. kavunumu dilimledim.
saat oldu gece 1.
oğlum salın beni diyorum. salan yok. sokarımlar, bilmem ne yaparım gidersenler.. bilirsiniz öyle sahneleri.
içmeyeyim dedim o zaman.
bir süre direndim saat oldu 2.5.
kafa kaldırmıyor. verin dedim lanngnn verinnnn.
saat sabah 7.30'da içmeyi bıraktım. aralıksız içtik. aralıksız bir şeyler geçti gitti burnumdan.
yamuk yamuk taksiyle eve geçtim hemen. takım elbise giyip işe gittim. bayılmışım işte masada.
kaldırdılar, taksiyle paket ettiler eve.
donla yattım yatağa. saat kaç hiçbir fikrim yok. dilim damağım kupkuru. gardrobu falan kırmışım. üstümü çıkartırken düştüm mü artık nedir.
yatağımda geçen saatlerde istanbul'daki arkadaşlar ulaşamayınca panik olmuşlar. çilingirle girdiler eve lan. korkmuşlar öldüm diye.
eve ilk çilingir abi sen gir demişler.
kabus ya.
allahın belaları.
devamını gör...
2.
uyuyanı şaşırtır efenim. bu eylem, sıcacık, güvenli evinde olmanın verdiği rahatlıkla derin derin uyumakta olan kişinin cep telefonundan aranılması ve kendisine ulaşılamaması sonucunda, hakkın rahmetine kavuştuğu düşünülerek bir arkadaşı tarafından gerçekleştirilebilen, bir "öldü mü lan yoksa?" baskını olabilir.
zannedersem üni. üçüncü sınıftaydım, 19 saat kesintisiz uyuma rekoru kırdığım seneydi. meğer ben depresyondaymışım da henüz bilmiyormuşum o sıralar. aman bir uyku bastırıyor, uyumalara doyamıyorum efenim, ancak bunun sebebinin dengesiz ve yetersiz beslenmeden kaynaklı bir enerji düşüşü olduğunu düşünüyor ve önemsemiyordum, nitekim canım hiçbir yemeği çekmediği için sadece basit abur cuburlara dadanmış, patates kızartması ile öğünlerimi geçiştirir olmuştum. zaten bu da depresyondanmış. hayatta kalacak kadar yiyordum işte, iştah miştah kapanmıştı.
neyse efenim, vizelerin gelip çattığı dönemdi; elbette çalışmak lazım. o sıralar da bir hayırsız arkadaşım vardı benim, işi düşünce kapımda köpek olan cinsinden; kendisi vize haftası anlamadığı dersleri sormak için benim kapımı aşındırma huyuyla bilinirdi. bundan şikayetçi değildim, haliyle benim de işime geliyordu onu çalıştırarak sınava hazırlamak, çünkü ona anlatırken ben de eksiklerimi görme fırsatı yakalayarak tamamlıyor ve tekrar etmiş oluyordum. millet çan eğrisi not sistemi yüzünden birbirinden not gizlerken, ben kendime rakip çıkarıveriyordum, çok idealisttim efenim tarif edemem size; "benim öğrettiğimle benden yüksek not alacaksa, iyi bir öğretmenimdir" derdim.
bizim bu işi düşen arkadaş tabii sınav haftası henüz gelmeden en az üç hafta öncesinden yol yapmaya başlardı bana, klasik, ben de anlamazdan gelirdim. tüm sene iplemez, daha samimi kankeytolarıyla gezer-tozar-yer-içer, ama sınav tarihleri belli olmaya başlayınca "yaa morticiaaa ne zamandır bi şeyler yapamadık, özledim senle takılmayı kızııımmm, bi şeyler yapalım mıığğ?" diye yamacıma yamacıma sokulurdu. dediğim gibi, bana da yarayacağından, ses etmezdim.
yine gödüm gödüm samimiyetimizi pekiştirdiği günlerde, benim uyku problemim almış başını yürümüştü. henüz bipo teşhisi konulmadığından mütevellit, herhangi bir tedavi ve farkındalık sürecinde değildim. günlerce insomnia yaşıyor, takibi haftalarda da yastıktan kafamı zor toplayıp okula gidiyordum. bir insan evladı 12 saat uyur mu? uyur efenim, bu benim günlük uykumu alma rutinim haline gelmişti; okuldan eve gelir gelmez uyuyordum, kafamın içinde filler sevişiyordu.
neyse işte ben yine uyumuşum böyle ama ne uyuma; insanın hiç mi çişi mişi gelip uyanmaz? ne bileyim bi su içmeye de mi kalkmaz? hayır, bildiğiniz ölüm uykusuna yatmışım o gün. hesaplarıma göre 19 saat ediyor işte. (sonradan ağır bir depresyon atağı geçirdiğimi öğrendim) bu hayın arkadaşım aramış aramış ulaşamamış, o gün sözüm var, kendisine özel ders vereceğim, sınava hazırlayacağım. kendisi için hayat memat meselesi olan bir sınavda onu yarı yolda bırakmayacağıma söz verdiğim ve verdiğim sözden ekstrem bir durum olmadan dönmeyeceğimi bildiği için aklına "ölmüş olmam" ihtimali gelmiş kendisinin. **
"zaten morticia bu sene bi tuhaftı, bi zayıfladı, okulu eker oldu, sohbetlere katılmıyordu" filan derken, benim madde gibi bir şeylere bulaşmış olabileceğimden şüphelenip, bu konuda tecrübesiz olduğum için de doz aşımından filan ölmüş olabileceğim düşüncesi ile kız, yanına birkaç ortak erkek arkadaşımızı da alarak benim evin kapısına dayanıyor tabii.
ben o sırada kıçımda pireler uçuşa uçuşa, bilmem kaçıncı rüyamı görerek uyuyordum. sonra sallandım. baya baya sallandım, "noluyo?" diyerek uyandım ki karşımda dizilmişler "öldün sandıkkk!!1" diye beni izliyorlar. "ölmüş müyüm?" dedim. bi sessizlik, sonra gülüşmeler ve ardından "bizi korkuttun" sitemi...
sonra yatakta doğruldum, "ya gelmişsiniz hiç haberim de olmamış" filan diye misafir ağırlamaya girişecekken "ulan siz nasıl girdiniz içeri?!" diye sormayı nihayet akıl edebildim. bu arkadaşlar, telefondan ulaşamayınca kapıma dayanıyorlar, kapıyı çalıyorlar, tekmeliyorlar, arıyorlar telefon sesi geliyor içeriden ama morticia kapıyı açmıyor derken abanıp kapımı kırıyorlar efenim, evet. ulan hayvan evlatları bari bi polisi arayın, ne bileyim kibarca kapıyı açması için çilingir neyim ayarlayın ama yok işte... öğrenci adam, çilingire para veresi gelmedi kimsenin herhalde. neyse efenim benim kapıyı kırmış bu ayular ve dalmışlar öylece içeri. hobi olarak yanlarında koçbaşıyla mı geziyorlardı napıyorlardı ama kilidi yerinden sökmüşler, parçalamışlar efenim; öyle bir tekme yemiş ki kapım, sanki kaçak kerhane baskınına gelmişler, yok öyle bir darbe.
durum anlaşıldı tabii, "bu ne uykusu kızım?" falan fıstık sohbetleri... yolladım hepsini, sonra kapının arkasına bi berjer ittirdim ve gerisin geri yattım. bir ay kadar belki, o kilidi kırık kapıyla yaşadım efenim; okula giderken filan öyle aralık kalırdı, içeriden bi müzik açardım sanki evdeymişim gibi, giderdim. evimin önünde polis karakolu var nasılsa diye sallamadım. üşendim kilidi yaptırmayı, depresyondan.*
zannedersem üni. üçüncü sınıftaydım, 19 saat kesintisiz uyuma rekoru kırdığım seneydi. meğer ben depresyondaymışım da henüz bilmiyormuşum o sıralar. aman bir uyku bastırıyor, uyumalara doyamıyorum efenim, ancak bunun sebebinin dengesiz ve yetersiz beslenmeden kaynaklı bir enerji düşüşü olduğunu düşünüyor ve önemsemiyordum, nitekim canım hiçbir yemeği çekmediği için sadece basit abur cuburlara dadanmış, patates kızartması ile öğünlerimi geçiştirir olmuştum. zaten bu da depresyondanmış. hayatta kalacak kadar yiyordum işte, iştah miştah kapanmıştı.
neyse efenim, vizelerin gelip çattığı dönemdi; elbette çalışmak lazım. o sıralar da bir hayırsız arkadaşım vardı benim, işi düşünce kapımda köpek olan cinsinden; kendisi vize haftası anlamadığı dersleri sormak için benim kapımı aşındırma huyuyla bilinirdi. bundan şikayetçi değildim, haliyle benim de işime geliyordu onu çalıştırarak sınava hazırlamak, çünkü ona anlatırken ben de eksiklerimi görme fırsatı yakalayarak tamamlıyor ve tekrar etmiş oluyordum. millet çan eğrisi not sistemi yüzünden birbirinden not gizlerken, ben kendime rakip çıkarıveriyordum, çok idealisttim efenim tarif edemem size; "benim öğrettiğimle benden yüksek not alacaksa, iyi bir öğretmenimdir" derdim.
bizim bu işi düşen arkadaş tabii sınav haftası henüz gelmeden en az üç hafta öncesinden yol yapmaya başlardı bana, klasik, ben de anlamazdan gelirdim. tüm sene iplemez, daha samimi kankeytolarıyla gezer-tozar-yer-içer, ama sınav tarihleri belli olmaya başlayınca "yaa morticiaaa ne zamandır bi şeyler yapamadık, özledim senle takılmayı kızııımmm, bi şeyler yapalım mıığğ?" diye yamacıma yamacıma sokulurdu. dediğim gibi, bana da yarayacağından, ses etmezdim.
yine gödüm gödüm samimiyetimizi pekiştirdiği günlerde, benim uyku problemim almış başını yürümüştü. henüz bipo teşhisi konulmadığından mütevellit, herhangi bir tedavi ve farkındalık sürecinde değildim. günlerce insomnia yaşıyor, takibi haftalarda da yastıktan kafamı zor toplayıp okula gidiyordum. bir insan evladı 12 saat uyur mu? uyur efenim, bu benim günlük uykumu alma rutinim haline gelmişti; okuldan eve gelir gelmez uyuyordum, kafamın içinde filler sevişiyordu.
neyse işte ben yine uyumuşum böyle ama ne uyuma; insanın hiç mi çişi mişi gelip uyanmaz? ne bileyim bi su içmeye de mi kalkmaz? hayır, bildiğiniz ölüm uykusuna yatmışım o gün. hesaplarıma göre 19 saat ediyor işte. (sonradan ağır bir depresyon atağı geçirdiğimi öğrendim) bu hayın arkadaşım aramış aramış ulaşamamış, o gün sözüm var, kendisine özel ders vereceğim, sınava hazırlayacağım. kendisi için hayat memat meselesi olan bir sınavda onu yarı yolda bırakmayacağıma söz verdiğim ve verdiğim sözden ekstrem bir durum olmadan dönmeyeceğimi bildiği için aklına "ölmüş olmam" ihtimali gelmiş kendisinin. **
"zaten morticia bu sene bi tuhaftı, bi zayıfladı, okulu eker oldu, sohbetlere katılmıyordu" filan derken, benim madde gibi bir şeylere bulaşmış olabileceğimden şüphelenip, bu konuda tecrübesiz olduğum için de doz aşımından filan ölmüş olabileceğim düşüncesi ile kız, yanına birkaç ortak erkek arkadaşımızı da alarak benim evin kapısına dayanıyor tabii.
ben o sırada kıçımda pireler uçuşa uçuşa, bilmem kaçıncı rüyamı görerek uyuyordum. sonra sallandım. baya baya sallandım, "noluyo?" diyerek uyandım ki karşımda dizilmişler "öldün sandıkkk!!1" diye beni izliyorlar. "ölmüş müyüm?" dedim. bi sessizlik, sonra gülüşmeler ve ardından "bizi korkuttun" sitemi...
sonra yatakta doğruldum, "ya gelmişsiniz hiç haberim de olmamış" filan diye misafir ağırlamaya girişecekken "ulan siz nasıl girdiniz içeri?!" diye sormayı nihayet akıl edebildim. bu arkadaşlar, telefondan ulaşamayınca kapıma dayanıyorlar, kapıyı çalıyorlar, tekmeliyorlar, arıyorlar telefon sesi geliyor içeriden ama morticia kapıyı açmıyor derken abanıp kapımı kırıyorlar efenim, evet. ulan hayvan evlatları bari bi polisi arayın, ne bileyim kibarca kapıyı açması için çilingir neyim ayarlayın ama yok işte... öğrenci adam, çilingire para veresi gelmedi kimsenin herhalde. neyse efenim benim kapıyı kırmış bu ayular ve dalmışlar öylece içeri. hobi olarak yanlarında koçbaşıyla mı geziyorlardı napıyorlardı ama kilidi yerinden sökmüşler, parçalamışlar efenim; öyle bir tekme yemiş ki kapım, sanki kaçak kerhane baskınına gelmişler, yok öyle bir darbe.
durum anlaşıldı tabii, "bu ne uykusu kızım?" falan fıstık sohbetleri... yolladım hepsini, sonra kapının arkasına bi berjer ittirdim ve gerisin geri yattım. bir ay kadar belki, o kilidi kırık kapıyla yaşadım efenim; okula giderken filan öyle aralık kalırdı, içeriden bi müzik açardım sanki evdeymişim gibi, giderdim. evimin önünde polis karakolu var nasılsa diye sallamadım. üşendim kilidi yaptırmayı, depresyondan.*
devamını gör...