sebastian schipper'in yönettiği, olivia neergaard-holm, sebastian schipper ve eike frederik schulz'un yazdığı 2015 yılında gösterilmiş alman yapımı film.
berlin'e taşınan ispanyol victoria, kendini bir anda yeni tanıştığı dört berlinli ile bir soygunun içinde bulur. olay giderek ölümcül bir hal alır.
berlin'e taşınan ispanyol victoria, kendini bir anda yeni tanıştığı dört berlinli ile bir soygunun içinde bulur. olay giderek ölümcül bir hal alır.
berlin uluslararası film festivali - alman sanat evi sinemaları birliği ödülü / "berliner morgenpost" okur jürisi ödülü
londra eleştirmenler birliği film ödülleri - yılın teknik başarısı
londra eleştirmenler birliği film ödülleri - yılın teknik başarısı
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "snaporaz" tarafından 20.02.2021 23:59 tarihinde açılmıştır.
1.
2015 yapımı tek plan olarak çekilmiş bir film. tek plan olmasına göre biraz uzun olan, bu sebeple yer yer sıkıcı olan film, ispanyol bir genç kızın berlin’de bir gece karşılaştığı dört gençle geçirdiği macera dolu iki saati anlatıyor.
devamını gör...
2.
şu ana kadar izlediğim en iyi film. plan sekans hastası biri olarak orgazm yaşamama sebep olmuştur. kolay yoldan da çekebilirlerdi ama zoru seçmişler. asansöre biniyolar, arabada gidiyolar, garaja iniyorlar ve hepsi tek plan. aksiyondan da ödün vermiyolar. muazzam!
devamını gör...
3.

2015 yapımı alman filmi victoria, yönetmen sebastian schipper’in sinema tarihine attığı cüretkâr bir imzadır. film, berlin'in kreuzberg ve mitte semtlerinin gece yarısı labirentlerinde, laia costa'nın hayat verdiği ispanyol piyanist victoria ile ona eşlik eden frederick lau, franz rogowski ve burak yiğit gibi isimlerin canlandırdığı bir grup gencin peşine takılır. sabah 4:30 sularında başlayıp tek bir seferde çekilen 138 dakikalık bu eser, senaryosunun büyük ölçüde doğaçlamaya dayanmasıyla, hem oyuncularını hem de izleyicisini hazırlıksız yakalayan bir gerçeklik deneyi olarak öne çıkar.
victoria, bir film değil, 138 dakikalık kesintisiz bir ateş nöbetidir. yönetmen sebastian schipper'in tek çekim kararı, teknik bir gösterişin çok ötesinde, izleyiciyle imzalanmış şeytani bir sözleşmedir: "benimle bu geceye adım atarsan, sonu ne olursa olsun, kesme tuşuna basıp seni kurtarmayacağım." film, bu sözleşmenin her anına sadık kalarak, sinemanın en temel konfor alanını, yani kurgunun yarattığı güvenlik hissini seyircinin elinden alır.
filmin dehası, hikayesinin basitliğinde gizlidir. yabancı bir şehirde yalnız bir kadın olan victoria, bir gece kulübü çıkışı dört "dost canlısı" adamla tanışır. bu tanışma, masum bir flörtten ve sabahın ilk ışıklarındaki bir maceradan, geri dönüşü olmayan bir suç sarmalına evrilir. plan-sekans tekniği burada bir tercih değil, filmin ana tezidir: hayat, kurgulanamaz. verilen bir karar, yapılan bir hata, tıpkı bu kamera gibi, durdurulamaz bir yörüngeye girer ve sizi sonuçlarına esir eder. başka filmlerde bir sonraki sahneye atlayarak atlatacağınız gerilim, burada midenize bir kramp gibi yerleşir ve film bitene dek oradan ayrılmaz.
sıkça yapılan "gerçekçilik" övgüsü ise filmi anlamakta bir tuzaktır. victoria gerçekçi değildir; gerçeğin bir simülasyonudur, bir hiper-gerçekliktir. gerçek hayat bu denli yoğun, bu denli kesintisiz bir dramatik yapıya sahip değildir. schipper, gerçek zamanın içine kurgusal bir kaos bombası yerleştirmiştir. bu yüzden film, belgesel gibi hissettirmez. aksine, bir an bile gözünüzü kırpmanıza izin vermeyen, başı sonu belli, koreografisi ustaca yapılmış bir kabus seansıdır. oyuncuların performansları da bu durumdan beslenir; replikleri unutmaları, yorgunlukları, nefes nefese kalmaları, rolün değil, 138 dakikalık bu maratonun getirdiği fiziksel ve zihinsel tükenmişliğin bir yansımasıdır. karakterin paniği ile oyuncunun stresi arasındaki çizgi, filmin ilerleyen dakikalarında tamamen kaybolur.
peki, filmin adı neden victoria, yani "zafer"? bu, schipper'in en acımasız ironisidir. ortada bir zafer yoktur. ne soygun başarılıdır, ne karakterler hayatta kalma mücadelesini kazanır, ne de victoria aradığı bağı veya kurtuluşu bulur. belki de tek zafer, kameranın zaferidir; her şeye tanık olup, hiçbir şeye müdahale etmeden sona ulaşmayı başaran o soğukkanlı gözün zaferi. ya da daha kötüsü, bu ismin kendisi, hayatta kalmanın her zaman bir zafer anlamına gelmediğine dair nihilist bir yorumdur. hayatta kalırsın, ama neyin pahasına? geriye ne kalır?
sonuç olarak victoria, izlenip üzerine yorum yapılacak bir filmden çok, atlatılması gereken bir deneyimdir. sinemanın zaman ve vicdan üzerindeki gücünü test eder. sizi bir karaktere kilitleyip, onunla birlikte ahlaki ve fiziki bir çöküşe sürükler. film bittiğinde hissettiğiniz rahatlama, hikayenin bitmesinden değil, 138 dakikadır üzerinizde olan o acımasız gözün nihayet kapanmış olmasındandır. filmin asıl başarısı, kamerasının tekniğinde değil, o kameranın yarattığı sinematik boğulma hissindedir.
devamını gör...