yakın zamanda açtığım yazarlardan birer favori popüler ve az bilinen film başlığında, az bilinen favorim olarak bahsettiğim 2000 kanada yapımı bilim kurgu filmidir. kanada yapımı filmlere ve dizilere özel bir düşkünlüğüm/sempatim var. yani aralarından 10/10 verdiğim çok az film olsa da 8-9 arası not verdiğim sayısız yapım var. buna da herhalde 8/10 verebilirim. "favorim" demek biraz iddialı görünüyor tabii 9 veya 10 vermeyince ama işte notlar da işin tuzu biberi biraz da benim açımdan. bu filmi çok seviyorum yani. ilk izleyeli epey sene oldu. az önce bir kez daha izledim ve artık başlığını açayım dedim bu güzel filmin.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu bir b filmi olduğundan oynatmak için bir dolu milyon dolar vermeniz gereken bir oyuncusu yok bittabi. öyle uçum uçum uçan görsel efektleri falan da yok. ancak ve ancak dostum, bu yine de çok iyi bir film. şimdi filmi neden bu kadar iyi gördüğümü önce kısaca masaya yatırayım, sonra uzun ameliyata/operasyona geçeriz. yoksa bu bir yüz değiştirme operasyonu mu olacak, face/off'taki gibi? hmmm... bilemem. ama bu filmla o film arasında ciddi bir paralellik kurabiliriz. neyse, az sonraaa... diyelim. filmin en çok sevdiğim tarafı, hem inandırıcı hem de yabancılaştırıcı olabilmesi: yani kasting çok iyi, kurgu sağlam ve inandırıcı, oyunculukları da başarılı; yabancılaştırıcı tarafı da işte bana göre bir bilim kurgu filmini iyi yapan şey olan, bildiğimiz dünyanın/zamanın dışındalık hissini tam olarak verebilmesinden geliyor. impostor (2001) filminin en büyük eksikliği buydu bence; yani tüm o fütüristik dizaynlar falan olmasına rağmen bana bildiğim zaman ve mekanın dışındalık hissini geçirememişti o yapım. ondan 1 sene önce gelen xchange ise bunu layıkıyla yapabildi.

iki tane film referansı verdim bile... ki birinin adı face/off iken diğerinin* türkçe adının iki yüzlü olması da manidar oldu. haha. bunlara şunları da ekleyebilirim: şifre çözücü (film), total recall, strange days (film), nirvana (film), the matrix, azınlık raporu (film) ve self/less; bunlar bu bağlamda ilk aklıma gelenler oldu. ama bu verdiğim referanslar, xchange'in orijinal bir yapım olduğu anlamına gelmiyor. sadece bu tarz kurguları seviyorsanız, bu filmi beğenmeniz de kuvvetli bir ihtimaldir minvalinde bahsediyorum bunlardan. peki "sadece" bu mu hakikaten? elbette değil. yani belki de öyle dememeliydim ama sadece gelme konusunda da epey çuvallayabilen biriyim galiba. haha. neyse... misal, şifre çözücü ve the matrix'teki erkek baş karakter ve işte onların "kaderini" şekillendiren güçlü kadın karakterler vardı: neo ve trinity * ile morgan sullivan ve rita foster * oluyor onlar da. başlığın konusu olan filmde ise yine bu paralelde toffler ile madeleine adlı karakterlere rastlıyoruz. sonradan aklıma metropia adlı distopik animasyon filmi de geldi sahi. bunda da erkek baş karakter ve onun adeta kaderini çizen bir kadın kahraman mevcut.

neyse, biz xchange'e dönelim...

majör spoiler vermeden nasıl anlatabilirim bilemedim zira epey entrikalı bir konusu/kurgusu var filmin ve bunları açıkça belirtmeden de filmin tam konusuna giremem. gireyim ama ya. buradan uyarayım da ama: şimdiye kadar yazdıklarım filmin ilginizi çekmesine vesile olduysa bence yazının bundan sonra şimdi okumamayı tercih edebilirsiniz zira spoiler tornadosu gibi olacak yazının geri kalanı. bir tek son paragrafta [yazdıktan sonra gelen edit: son 3 paragrafına bakabilirsiniz.] bir toparlama yaparım spoiler vermeden. yani bu filmi izleyebilirim deyip spoiler yemek istemezseniz şu anda yazının geri kalanının çoğunu atlayıp yalnızca son 3 paragrafını okumayı tercih edebilirsiniz.

toffler, "corpies" denen, işte büyük şirket güdümlü çalışan bir grubun elit bir üyesi. madeleine ile bir zamanlar berabermiş bu adam ama kadın da aslında tam böyle "karanlık" şirketleri göçertmek için çalışan biri. toffler, büyük savunucusu olduğu dev bir şirketin bir şekilde "kurbanı" olunca madeleine onun yardımına koşuyor... elbette koşmuyor ama işte yani bir şekilde adamın sadece totosunu değil hayatını da kaybetme riski maksimum seviyede ve bunun sebebi de o deli gibi savunduğu karanlık firma. kadının hem adama karşı duyguları var, hem de ikisinin de çıkarları bir şekilde ortaklaşınca da birlikte çalışmaya başlıyorlar.

peki bu olay nasıl başlıyor?..

film, bir suikast sahnesiyle açılıyor. filmin merkezindeki dam adlı dev şirketin sahibi, drone gibi kontrol edilen ama mini bir füzeyi andıran fütüristik dizaynlı bir hava aygıtıyla vurulup öldürülüyor ve sonra bu suikastı gerçekleştirenlerden biri bir bakmışız ki aynı suikastı duyunca şaşkınlıktan bir hal oluyor. kendisi bunamış mı, psikopat mı, çok kişilikli falan mı?.. d: hiçbiri. sadece vücut değiştirmiş. bir shapeshifter mı o halde? o da değil zira bu fantastik değil, bir bilim kurgu filmi.

xchange, insanların bilinçlerinin farklı vücutlara takasını mümkün kılan bir firmanın ve işte bu uygulamanın adı. bu sanki tuhaf bir seyahat acentesi gibi bir şey diyebilirim ama elbette çok daha fazlası. yani tabii ki aynı merkezdeki biriyle de beden takası yapabilirsiniz bununla ama işte uzaktaki merkezdeki biriyle de yapabiliyorsunuz ve birbirinizin bedeninde bir süre yaşıyorsunuz. filmin baş karakteri toffler ise asla böyle bir "exchange" olayına girmek istemese de biraz da buna mecbur kalıyor gibi bir şey oluyor, uçakla bile ulaşamayacağı bir süre, yani 2 saat sonra abd'nin başka bir eyaletindeki bir basın konferansına iştirak edebilmek için. işte bir şekilde bilincini new york'taki bedeninden san francisco'daki başka bir bedene transfer ettirmesi gerekiyor xchange ile ve işler bundan sonra sarpa sarıyor zira bir bakıyoruz ki bilinç transferiyle/yolculuğuyla san francisco'da geçtiği beden, o konferansın düzenlenmesine neden olan suikastı düzenleyenlerden birinin bedeni. bununla birlikte, suikasta uğrayan firma patronunun oğlu bu adamımızı görünce "senin ne işin var burada?" diyor kısık ve tedirgin bir sesle ve işte burada iyiden iyiye kıllanıyoruz. evet, bazılarınız tahmin etmiştir: oğlu, babasının suikastının ardındaki kişi ve onun yerine geçmek için bunu yapıyor. yani kurgusal eserlerde buna çok rastlarız. ya da bir prensin, kral olmak için babasını öldürtmesi de çok duyduğumuz bir şeydir. yani bu kadim bir gelenek bile denebilir ve gerçek hayatta yaşanan şeylerden kurgulara sirayet etmiş bir kurgu elementi.

aslında şu ana kadar öyle inanılmaz bir sarpa sarma oldu denemeyebilir ama durum bundan da kompleks ki filmin zaten kurgusu bundan hareketle eklemlendiriliyor sonrasında. toffler, konferans bitti ve farklı bir bedenle çılgın bir gece de geçirdim, artık normal bedenime döneyim diyerek exchange'in san francisco'daki merkezine geldiğinde hayatının şokunu yaşıyor: onun gerçek bedeninde olan kişi new york'taki merkeze gelmemiş yani geri takas yapılamıyor. bu da aslında gerçek şok değil. toffler'ın o an içinde bulunduğu bedenin gerçek sahibi de bambaşka biriymiş ve gerçek bedenini talep ediyormuş. bizim baş karakter de beden hırsızlığından delil olarak kullanılacağı için o adamın bedeniyle takas edemeyecek hale düşüyor yani bedensiz kalacak ki bu da ölüm demek. tek bir alternatif sunuluyor kendisine: klon bedenlerden birine geçmesi. ama bunlar da 7 gün sonra falan pert oluyormuş. bu süre zarfında sizin bedeninizi taşıyan kişiyi kesin buluruz ve sizi özünüze döndürürüz falan dense de eleman ikna olmuyor zira bir de orada mahkum gibi tutulması gerekiyor bu süreçte. ayrıca mesela 1 haftada onun bedenini taşımakta olan kişiye ulaşamazsa benliğinin başka bir klona aktarılabilmesi de mümkün kılınmıyor adamımıza zira bu kadar kısa sürede çok sayıda beden değişimi yapılması yasaklanmış, bir tür sendroma neden olabildiği için. köşeye sıkıştırılmış kedi psikolojisine giren karakterimiz bu minvaldeki kedi refleksini de gösterip ortalığı birbirine katarak bir şekilde oradan kaçıyor, binanın bir yerinde bir klon vücuda geçebiliyor biraz da şansıyla ama öğreniyor ki bu bedenin ömrü yalnızca 48 saatmiş. işte bundan sonrasında elemanımız bu merkezden kaçıyor ve hayatını kurtarabilmesi için sadece 2 günü olduğundan zamanla bir yarışa girmek durumunda kalıyor.

filmin tüm o gerilimli, heyecanlı, aksiyonlu macerası da aslında buradan sonra... ama işte hepsini de anlatmayayım dedim şimdi, ki zaten şimdiden epey uzun bir yazı oldu bu.

filmin konusu abd'de geçse de bu bir kanada filmi ve kanada filmlerindeki "sıkı aksiyon" olayı o kadar da sıkı olmaz genelde. örneğin, yazının başlarında referans verdiğim strange days (film) ve bu başlığın konusu olan filmin konularını baştan sona birine anlatırsam, karşıdaki ikisi de aynı seviyede sıkı bir aksiyon sunuyor sanabilir ve hatta xchange daha da sıkısını sunuyordur dahi diyebilir. işte kağıt üzerinde olanlara hikaye ya da roman falan diyoruz. burada mevzubahis ekran... bu filme pek benzemediklerinden şu anda isimlerini vermeye lüzum görmediğim, sözlükte başlığını açıp tanıttığım bazı başka kanada yapımı filmler için de buna benzer bir şeyler dediğimi hatırlıyorum. ama işte kanada yapımı dizi ve filmlerin de ayrı bir albenisi var benim için, yine yazının başlarında dediğim gibi. belki de çocukluğumdan itibaren trilyon tane amerikan filmi izlediğimden bana farklı bir soluk gibi geldiğindendir bunlar, bilemiyorum. işte xchange de etkilenimlerini/ilhamlarını da cebine doldurmuş olsa da gayet özgün bir şeyler vadeden bir film diye düşünüyorum ki bazı bakımlardan hakikaten sıra dışı bile diyebilirim bu yapım için. bu kapsamda bir örnek vermem gerekirse aklıma ilk müzik & setting dikotomisi gelir; yani filmin egzotik, doğu tınılarıyla bezeli new age denen tarzdaki müzikleri ve fütüristik ve ultra modern metropollerden oluşan setting'leri çok değişik bir dikotomik füzyon yaratmış. bayıldım resmen buna. resmen filme eksantrik bir ruh katmış bence bu element.

peki filmle ilgili olumsuz eleştiri yapabileceğim mevzular var mı... yani bu xchange teknolojisiyle yapılabilen/yapılan şeylerin çoğuna sadece kısaca değinilmesinin ötesine geçselermiş çok farklı kapılar aralayabilir veya açabilirlermiş kanımca. mesela çok güzel bir genç kızla tanıştınız ama aslında onun "içindeki" kişi 80 yaşında ve çok çirkin bir kadın. yani böyle şeylerden bahsedip geçmek yerine bir alt-hikaye kurulsa ve ana hikayeyle paralel olarak kurguda aksa bu nefis olabilirdi bana göre. tamam, filmimiz heyecanlı bir bilim kurgu yapıtı, ama ana kurgu nehrinin paralelinden bir black mirror bölümü misali bir de karanlık bir hikaye deresi aksa şahane olabilirdi diye düşündüm. xchange konsepti buna çok uygun zira. işte zengin elitler paralarıyla fakir gençlerin vücutlarına geçiyor falan... yazının başlarında self/less filminden de bahsetmiştim ve buna benzer bir kurguyu çok daha erkenden kotarabilirlermiş aslında; ellerinde bu fırsat varmış yani.

bir de filmin sonu daha doyurucu olabilirmiş diye değerlendirdim. yani böyle çok kapsamlı bir ödev, proje falan yaparsınız da o kadar müthiş özenirsiniz ki bu süreçte, ödevin teslim günü de gelip çattıysa sonlarını biraz sallapati yapmak zorunda kalırsınız ve ödevinizin veya projenizin geri kalan kısmı böyle süperken, sonları hiç o ayarda olmaz. bunda da biraz o his vardı. yani kötüydü diyemesem de filmin, geri kalanı kalibresinde bir sonu yoktu bana göre.

şu da enteresan bir denk gelme oldu: henüz 24 saat bile olmadı çok modlu yz başlığını sözlükte açalı ve bu filmi de işte bugün izledim. o başlıkta bu çok modlu yz teknolojisiyle, yapay zeka'nın, uzun bir videoda "şu konudan bahsedildiği yerine git" dendiğinde bunu yapabiliyor hale gelmesinden o başlıkta bahsetmiştim dün. bugün de bu filmi izlerken, bunun neredeyse aynısının toffler'ın evini regüle eden yapay zeka tarafından yapılabildiğini gördüm. daha doğrusu hatırladım, zira filmi daha önce izlemiştim belirttiğim üzere. cidden böyle ekrana bakarken eleman, şu konunun konuşulduğu yere git falan diyor evindeki yz'ye ve o da bunu yapıyor konuşmayı geri veya ileri alarak (tam dikkat etmedim ileri mi geri miydi). hoş bir rastlantı oldu bu kendi adıma. haha.

yazımı da epeydir savunduğum bir fikrimden bahsederek ve bu filmi de örneklendirmede kullanarak yavaş yavaş sonlandırayım artık. heyecan filmi diye bir başlık açmıştım ve ingilizcedeki thriller'ın dilimizdeki muadilinin "gerilim" olmaması gerektiğini savunmuştum. bana göre xchange, bir bilim kurgu ve heyecan filmi. yani gerilim, negatif bir kelime. thriller ise hiç de öyle değil. "çok gerildim" derseniz olumsuz bir duygu durumunda olduğunuzu belirtmiş olursunuz, ingilizcede "i'm thrilled!" derseniz ise çok heyecanlandım demiş olursunuz ki burada sınav heyecanı gibi de değil, böyle mutluluk veren bir heyecan kastedilir. yani hatta entertainment'ın da tam türkçesi yok. "eğlence" diye çeviriyoruz ama işte eğlence de hep böyle mutlu olma gibi oluyor dilimizde. yani mesela çok ağır bir drama filmi de entertainment kapsamındadır ingilizcede. ama bizde eğlence denince kapsam buralara kadar gitmez. neyse... yani işte xchange'in türleri olarak bilim kurgu ve gerilim deniyor türkçede ama ben bilim kurgu ve heyecan demek istiyorum. peki, ekşın yok mu ekşın? var. ama belli bir dozu aşmadığı için de buna bir aksiyon filmi diyemeyiz sanırım.

üstteki paragrafı yazarken aklıma şey geldi ki bunu da eklemesem olmazdı. filmdeki kastingi baştan sona çok beğensem de yapımın herhalde en isimli oyuncusu olan stephen baldwin'e bir parantez açmak istedim. hayır, muhteşem bir oyunculuk sergilediği için falan değil. adamın doğal tipi o kadar cyborg/klon falan gibi ki kendisinin yerine başka herhangi birini düşünemedim şu anda, xchange'deki rolü için. biçilmiş kaftan denen şey böyle bir şey olsa gerek.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim