orijinal adı : auf dem spur eines selbsmords
yazar : tezer özlü
yayım yılı : 1984
yazarın almanca "bir intiharın izinde" olarak yazdığı kitabın türkçesidir. bir yıl sonra türkçe ismiyle basılmıştır.
yazarın hayatından pek çok an, yaşamaya dair fikirleri, karamsarlıkları ve umutsuzluklarını barındıran eserdir.
yazar : tezer özlü
yayım yılı : 1984
yazarın almanca "bir intiharın izinde" olarak yazdığı kitabın türkçesidir. bir yıl sonra türkçe ismiyle basılmıştır.
yazarın hayatından pek çok an, yaşamaya dair fikirleri, karamsarlıkları ve umutsuzluklarını barındıran eserdir.
marburg yazın ödülü (1983)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "nevermind" tarafından 17.02.2021 01:28 tarihinde açılmıştır.
1.
bu kitap kendi içinde bir kütüphane. adını sanını duyup da okuduğum kitaplar en az tezer kadar etkiledi beni.
tezer okurken insan neyle karşılaşacağını kestiremiyor.
bir anda öfkeyle karşılaşabilirsiniz ya da abartısız bi tripler bi gider havası, insanlardan geçtim eşyalarla bile kavga eden bir kadınla karşılaşabilirsiniz. bunların hepsi çok güzel.
tezerle kızıp tezerle trip atıp tezerle hüzünlenip tezerle duruluyorsunuz. okuyucuyu kendiyle bu kadar uyumlu hissettiren yazar sanırım çok çok azdır.
sağlam bir ruhsal yapı da lazım okumak için. intihar eden bir yazarın ardından adim adım gidiyorsunuz. son gününü son gecesini sanki onunla birlikte siz de yaşamış gibi hissediyorsunuz. ben bir gecede okudum ve tansiyonum vb değerlerim oynadı malesef. kendime gelmem de zaman aldı. çok sarsıcıydı.
bu kitapla ordan oraya geziyorsunuz. bazen bi mezar başında ağlıyorsunuz, bazen tezerin bavuluyla hiç bilmediğiniz bir ülkenin sabahına giriyorsunuz.
ben hiç tanımadığım bazı yazarları sırf tezer seviyor diye okuyup müptelâsı oldum sonradan.
tezerin en başarılı kitabı. iyiki okumuşum dedirtiyor sonunda..
tezer okurken insan neyle karşılaşacağını kestiremiyor.
bir anda öfkeyle karşılaşabilirsiniz ya da abartısız bi tripler bi gider havası, insanlardan geçtim eşyalarla bile kavga eden bir kadınla karşılaşabilirsiniz. bunların hepsi çok güzel.
tezerle kızıp tezerle trip atıp tezerle hüzünlenip tezerle duruluyorsunuz. okuyucuyu kendiyle bu kadar uyumlu hissettiren yazar sanırım çok çok azdır.
sağlam bir ruhsal yapı da lazım okumak için. intihar eden bir yazarın ardından adim adım gidiyorsunuz. son gününü son gecesini sanki onunla birlikte siz de yaşamış gibi hissediyorsunuz. ben bir gecede okudum ve tansiyonum vb değerlerim oynadı malesef. kendime gelmem de zaman aldı. çok sarsıcıydı.
bu kitapla ordan oraya geziyorsunuz. bazen bi mezar başında ağlıyorsunuz, bazen tezerin bavuluyla hiç bilmediğiniz bir ülkenin sabahına giriyorsunuz.
ben hiç tanımadığım bazı yazarları sırf tezer seviyor diye okuyup müptelâsı oldum sonradan.
tezerin en başarılı kitabı. iyiki okumuşum dedirtiyor sonunda..
devamını gör...
2.
edebiyatımızın hüzün kraliçesi tezer özlü imzalı eser;
özgün adı auf dem spur eines selbsmords olan eser 1984 yılında yayınlanmış ve yazar ise 2 yıl sonra hayatını kaybetmiştir.
kitap dilimize önce bir intiharın izinde olarak çevrildiyse de muhtemelen insanları olumsuz etkilememek adına isim değişikliğine gidilmiş ve kitabın adı yumuşatılmıştır.
belki de oldukça sert bir isim olduğundan zımparalanmıştır.
şimdi ise kitaba geçmek istiyorum.
tezer özlü'nün okuduğum ilk kitabı bu olmadığı için şanslıyım, başlangıç olarak bunu okusaydım belki diğer kitaplarını okumak istemeyecektim.
öncelikle tezer özlü hakkında kişisel fikirlerimi yazma taraftarıyım, o bence kendi vâroluşuna kırgın biriydi, topluma ve dünyaya zaten herkes kadar çabuk adapte olamamıştı, adapte olmak zorunda mıyız orası tartışılır ama intihar etmemek için hayatı sevmenin yollarını aramak gerektiği de galiba yadsınamaz.
tezer özlü hayatı bekleme salonu olarak görüyor, vârolmak galiba onun için en büyük azap, insanları sevmek zorunda değil ve zaten kitaplarını okuyan bilir ki o kendini fanusta yetiştiriyor, toplumu uzaktan izlemeyi tercih ediyor, toplumun bir parçası olmayı istemez gibi.
bu kitabında da onun toplumun bir parçası olmak istemediğini görüyoruz, hayatı ve ölümü daha iyi algılamak adına mütemadiyen geziyor, kitabın bazı kısımlarında kendisi berlin'de.
berlin onun için yaşamı ve ölümü en derinden hissettiren tek yer.
taparcasına sevdiği ve adını dilinden düşürmediği cesare pavese'de kitap boyu bizimle, onun intiharı etrafında şekilleniyor tezer özlü'nün duygu ve düşünceleri, cesare pavese'nin kaldığı otele ve mezarına gitmek gibi eylemlerde bulunuyor, yeni insanlar tanımaya ve ölümü beklemeye devam ediyor, ama kendisi hiçbir zaman intihar etmemiş, kanserden gitmiştir.
edebi açıdan çok güçlü veya çok sarsıcı bir kitap olarak değerlendirilmesi belki zor olsa da yazarı daha iyi tanımak adına mutlaka okunulası bir eser olduğu fikrindeyim.
tezer özlü belki hayatı sevmek isterdi, cesare pavese intihar etmemiş olsaydı belki kendisi de hayatı boyunca intiharı bu denli kendine yaklaştırmazdı, belki bambaşka bir pencereden bakabilirdi, ama kimin hayata hangi pencereden bakmak istediğine de kimse müdahil olamıyor ve olamaz.
yaşamının ucuna yolculuk eden bir yazarın hayatının sonuna yaklaşırken yazdığı kısmen sarsıcı bir kitap, tezer özlü'nün intihar etmemiş olması kitaba dair en büyük teselli.
tezer özlü'nün yaşamak istediği dünya belki de böyle bir yer değildi, istediği dünya belki sonsuza dek bir hayal olarak kalacak, o düzenin değiştirilemezliğine karşı öfkeli ve kırgın gibiydi, yazdıklarından yola çıkılarak söylenebilir ki.
ayrıca pavese'nin intiharı onu öyle etkilemiş ki pavese bu yolu seçti diye bunun doğru olduğuna inanmak istemiş gibi, oysaki başkalarının kararlarının ya da yazgılarının hayatımıza bu ölçüde sirâyet etmesine göz yummamak gerekiyor.
belki de hiçbir zaman anlaşılamadığı ya da dinlenilmediği için yalnızlığı seçmiş ve insanlar hayal kırıklığına uğratır ihtimâli ile kendisiyle toplum arasına duvarlar örmüş, hayatın yaşanmaya değer olmadığını düşünüp ölümü bekleyen kırgın ve filozof olduğunu düşündüren çıkarımlarıyla karşımızda tezer özlü
ölümü bu denli istemesinin ardında yatan nedenleri ancak kendisi bilebilir olmakla beraber, vâroluşuna ve dünyaya duyduğu kırgınlık gibi etkenlerin onun hayata bakış açısını etkilediği görülmektedir.
yazar aidiyet duygusundan yoksun olduğunu düşündürtüyor, gittiği hiçbir yere ait olmadığını düşünüyor gibi, yalnızca sevdiği edebiyatçıların mezarına gitmek onu mutlu edebilirmiş gibi geliyor.
yalnızca varolmamak onu tatmin edebilecekmişçesine bir izlenim uyandırıyor,
ölümden korkmuyor çünkü dünya zaten ona göre ölümden daha acımasız bir yer, aynı şekilde insanlardan da uzak duruyor, çünkü artık başkaları ona ağır geliyor olmalı.
her şey ağır geldiği için yaşamın ucuna yolculuğu düşünmemesi kaçınılmaz ve intihar olgusunu da zihninden silemiyor.
yaşamın iyi yönlerini görebilseydi belki intihar fikri onda bu kadar yer etmeyecekti ama hayat herkes için farklı anlamlar taşıyor ve anlamını kaybeden için ise hayat bir anlam ifade etmiyor.
hayatı sevebilirim umuduyla gezdiği bile düşünülebilir, yitirdiği benliğiyle yeniden karşılaşma ümidi insanı diyar diyar gezdirebilir.
belki karamsar bir ruh halinde ve karamsar olmak onun hayata bakışını da edebiyatını da mutlak biçimde etkiliyor, dipsiz düşüncelerden ve kötü hissetmekten kurtulamayışını ancak edebiyat ile sağaltabiliyor, yazmak ile dayanılır hâle geliyor yaşamı. kim bilir?
kendisinden izin alınmadan vâr olduğu ya da vâr edildiği için kızgın ama burada küçük bir paradoks var ki izin istemek için bile önce vâr olman gerekiyor.
yaşam yaşanmaya değer.
yazacaklarım galiba bu kadar.
kitaptan seçmiş olduğum birkaç söz bırakarak burada bitiriyorum.
bir yaşam nerede başlar, nerede biter, yaşam en çok ne zaman güzeldir, ve en çok ne zaman acı verir, sorularını da düşündüren, ölümü içinden söküp atamayan kırgın bir yürekten dökülen acı ve yalnızlıklarla örülü bir kitaptı.
yazarın duygu ve düşüncelerini görmek, hayata bakışını anlamak adına okunulası bir eser olduğu söylenebilir.

sen tüm kentten daha yalnızdın.
yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor.
her anı ölüdür,
şimdi sen de bir anısın, sen de ölüsün.
aranızda dolaşmak için giyiniyorum,
iyi giyinene yer verdiğiniz için.
sanki ayrılamayacağım bir duygu var,
ayrılamayacağım bir insan var.
yaşayamıyorum, ölemiyorum.
bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum.
özgün adı auf dem spur eines selbsmords olan eser 1984 yılında yayınlanmış ve yazar ise 2 yıl sonra hayatını kaybetmiştir.
kitap dilimize önce bir intiharın izinde olarak çevrildiyse de muhtemelen insanları olumsuz etkilememek adına isim değişikliğine gidilmiş ve kitabın adı yumuşatılmıştır.
belki de oldukça sert bir isim olduğundan zımparalanmıştır.
şimdi ise kitaba geçmek istiyorum.
tezer özlü'nün okuduğum ilk kitabı bu olmadığı için şanslıyım, başlangıç olarak bunu okusaydım belki diğer kitaplarını okumak istemeyecektim.
öncelikle tezer özlü hakkında kişisel fikirlerimi yazma taraftarıyım, o bence kendi vâroluşuna kırgın biriydi, topluma ve dünyaya zaten herkes kadar çabuk adapte olamamıştı, adapte olmak zorunda mıyız orası tartışılır ama intihar etmemek için hayatı sevmenin yollarını aramak gerektiği de galiba yadsınamaz.
tezer özlü hayatı bekleme salonu olarak görüyor, vârolmak galiba onun için en büyük azap, insanları sevmek zorunda değil ve zaten kitaplarını okuyan bilir ki o kendini fanusta yetiştiriyor, toplumu uzaktan izlemeyi tercih ediyor, toplumun bir parçası olmayı istemez gibi.
bu kitabında da onun toplumun bir parçası olmak istemediğini görüyoruz, hayatı ve ölümü daha iyi algılamak adına mütemadiyen geziyor, kitabın bazı kısımlarında kendisi berlin'de.
berlin onun için yaşamı ve ölümü en derinden hissettiren tek yer.
taparcasına sevdiği ve adını dilinden düşürmediği cesare pavese'de kitap boyu bizimle, onun intiharı etrafında şekilleniyor tezer özlü'nün duygu ve düşünceleri, cesare pavese'nin kaldığı otele ve mezarına gitmek gibi eylemlerde bulunuyor, yeni insanlar tanımaya ve ölümü beklemeye devam ediyor, ama kendisi hiçbir zaman intihar etmemiş, kanserden gitmiştir.
edebi açıdan çok güçlü veya çok sarsıcı bir kitap olarak değerlendirilmesi belki zor olsa da yazarı daha iyi tanımak adına mutlaka okunulası bir eser olduğu fikrindeyim.
tezer özlü belki hayatı sevmek isterdi, cesare pavese intihar etmemiş olsaydı belki kendisi de hayatı boyunca intiharı bu denli kendine yaklaştırmazdı, belki bambaşka bir pencereden bakabilirdi, ama kimin hayata hangi pencereden bakmak istediğine de kimse müdahil olamıyor ve olamaz.
yaşamının ucuna yolculuk eden bir yazarın hayatının sonuna yaklaşırken yazdığı kısmen sarsıcı bir kitap, tezer özlü'nün intihar etmemiş olması kitaba dair en büyük teselli.
tezer özlü'nün yaşamak istediği dünya belki de böyle bir yer değildi, istediği dünya belki sonsuza dek bir hayal olarak kalacak, o düzenin değiştirilemezliğine karşı öfkeli ve kırgın gibiydi, yazdıklarından yola çıkılarak söylenebilir ki.
ayrıca pavese'nin intiharı onu öyle etkilemiş ki pavese bu yolu seçti diye bunun doğru olduğuna inanmak istemiş gibi, oysaki başkalarının kararlarının ya da yazgılarının hayatımıza bu ölçüde sirâyet etmesine göz yummamak gerekiyor.
belki de hiçbir zaman anlaşılamadığı ya da dinlenilmediği için yalnızlığı seçmiş ve insanlar hayal kırıklığına uğratır ihtimâli ile kendisiyle toplum arasına duvarlar örmüş, hayatın yaşanmaya değer olmadığını düşünüp ölümü bekleyen kırgın ve filozof olduğunu düşündüren çıkarımlarıyla karşımızda tezer özlü
ölümü bu denli istemesinin ardında yatan nedenleri ancak kendisi bilebilir olmakla beraber, vâroluşuna ve dünyaya duyduğu kırgınlık gibi etkenlerin onun hayata bakış açısını etkilediği görülmektedir.
yazar aidiyet duygusundan yoksun olduğunu düşündürtüyor, gittiği hiçbir yere ait olmadığını düşünüyor gibi, yalnızca sevdiği edebiyatçıların mezarına gitmek onu mutlu edebilirmiş gibi geliyor.
yalnızca varolmamak onu tatmin edebilecekmişçesine bir izlenim uyandırıyor,
ölümden korkmuyor çünkü dünya zaten ona göre ölümden daha acımasız bir yer, aynı şekilde insanlardan da uzak duruyor, çünkü artık başkaları ona ağır geliyor olmalı.
her şey ağır geldiği için yaşamın ucuna yolculuğu düşünmemesi kaçınılmaz ve intihar olgusunu da zihninden silemiyor.
yaşamın iyi yönlerini görebilseydi belki intihar fikri onda bu kadar yer etmeyecekti ama hayat herkes için farklı anlamlar taşıyor ve anlamını kaybeden için ise hayat bir anlam ifade etmiyor.
hayatı sevebilirim umuduyla gezdiği bile düşünülebilir, yitirdiği benliğiyle yeniden karşılaşma ümidi insanı diyar diyar gezdirebilir.
belki karamsar bir ruh halinde ve karamsar olmak onun hayata bakışını da edebiyatını da mutlak biçimde etkiliyor, dipsiz düşüncelerden ve kötü hissetmekten kurtulamayışını ancak edebiyat ile sağaltabiliyor, yazmak ile dayanılır hâle geliyor yaşamı. kim bilir?
kendisinden izin alınmadan vâr olduğu ya da vâr edildiği için kızgın ama burada küçük bir paradoks var ki izin istemek için bile önce vâr olman gerekiyor.
yaşam yaşanmaya değer.
yazacaklarım galiba bu kadar.
kitaptan seçmiş olduğum birkaç söz bırakarak burada bitiriyorum.
bir yaşam nerede başlar, nerede biter, yaşam en çok ne zaman güzeldir, ve en çok ne zaman acı verir, sorularını da düşündüren, ölümü içinden söküp atamayan kırgın bir yürekten dökülen acı ve yalnızlıklarla örülü bir kitaptı.
yazarın duygu ve düşüncelerini görmek, hayata bakışını anlamak adına okunulası bir eser olduğu söylenebilir.

sen tüm kentten daha yalnızdın.
yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor.
her anı ölüdür,
şimdi sen de bir anısın, sen de ölüsün.
aranızda dolaşmak için giyiniyorum,
iyi giyinene yer verdiğiniz için.
sanki ayrılamayacağım bir duygu var,
ayrılamayacağım bir insan var.
yaşayamıyorum, ölemiyorum.
bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum.
devamını gör...