bendeki kulak van goghta yok yazar profili

bendeki kulak van goghta yok kapak fotoğrafı
bendeki kulak van goghta yok profil fotoğrafı
rozet
karma: 554 tanım: 11 başlık: 5 takipçi: 4

son tanımları


sinerji bilgisayar

sinerji bilgisayar
buradan yüksek meblağda bir bilgisayar topladım, elimden geldiğince diğer insanlara da fikir açısından tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.
öncelikle web adreslerinden hazır sistemi özelleştirerek kendime uygun olan en iyi bilgisayarı topladım, yani mağazalarına gidip herhangi bir ürün satın almadım, bunu başta belirtmek isityorum. burada yazacaklarım online alışveriş için geçerli olacaktır.

- başta en çok sorulan sorulara hemen cevap vereyim. -
sisteminiz monte olarak windows 10 pro 64bit deneme sürümü yüklü geliyor. driver ve bios güncellemelerini ve ram frekans hız ayarını yapıyorlar. siparişinizi göndeririken veya mağazadan teslim alırken topladığınız bileşenlerin kutularını da veriyorlar (kablolar ve -eğer varsa-ürüne ait aksesuar içerikler dahil). ekran kartı güvenlik açısından ayrıca geliyor ve bunu kendiniz takmanız gerekiyor. ama eğer siparişinizi mağazadan teslim almayacaksınız sipariş notu olarak ekran kartını ayrıca gönderiniz diye bir not düşebilirsiniz.

kargo güvenliği açısında sinerji bilgisayar ürünü ne kadar iyi paketlerse paketlesin kargo taşımacılığı sırasında can sıkıcı olaylar yaşanabilir, bu sebeple siparişinizi mağazan teslim almanızı öneririm. ben öyle yapmıştım.

şimdi kargo süresine gelelim.
siparişimi 11 mayıs 2021 tarihinde verdim, 27 mayıs perşembe siparişiniz hazır teslim alabilirsiniz diye arayıp haber verdiler. toplamda 12 iş günü beklemiş gibi görünebilirim ancak durum öyle değil, araya bayram ve 19 mayıs resmi tatilleri girdi. o yüzden hazırlama ve kargo süresini ona göre değerlendirin. sipariş takibinizi web adreslerinden siparişlerim bölümünden görüntüleyebilirsiniz ve kargo süresi boyunca sinerji bilgisayar ile mail yoluyla iletişime geçebilirsiniz. telefonla ulaşmanın zor olduğunu okudum, bu yüzden herhangi bir sorum olduğunda iletişimi e-posta aracılığıyla gerçekleştirdim. kesinlikle cevap veriyorlar.

27 mayıs günü ürünümü teslim almaya üsküdar'daki mağazalarına gittim, sorun yaşamadım ve her şey tıkırında gitti. "sisteminiz hazır ve tüm testleri yapıldı sizin tek yapmanz ekran kartını takıp çalışrmak", diye de bilgilendirdiler ve mazalarında ürün listeme bakıp bir yanlışlık olmaması adına kontrol edip doğruladım. kasayı büyük kutuya paketlemişlerdi, ayrı büyük bir poşetin içerisinede de diğer bileşenlerin boş kutuları vardı.

eve geldim tüm kutuları açıp baktım. sistem hazırdı tek yamam gereken ekran kartını kutusundan çıkarıp ana kartta monte etmekti. başta şunu söyleyeyim ekran kartını nasıl takacağım diye endişelenmeyin, bilginiz bile yoksa zaten bununla ilgili birçok video bulmak kolay.

genel olarak sinerji bilgisayar'ın sistemi böyle işliyor. tek yapmanız ekran kartını takıp çalıştırmak. bana söylendiği gibi bios ayarları güncel ve ram frekans hızı ayarlıydı. bilgisayarı açtığımda sistem sorunsuz çalıştı; occt, cpu-z, msı dragon center, corsaır icue ve geforce experience gibi programlar yüklüydü. sanırım sistem testlerini occt, cpu-z gibi programlarla yapıyorlar. corsaır ve msı proglamları da sisteminizin özelliklerine göre yüklüyor olabilirler.

şu an için bilgisayarı 2 gündür kullanıyorum ve şükürler olsun bir sorunla karşılaşmadım. sinerji bilgisayar'ı tavsiye edebileceğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. özel sorularınız olursa bana mesaj da atabilirsiniz.

sanırım genel olarak aklıma bu kadar şey geliyor, daha ne diyebileceğimi bilmiyorum. alışveriş yapacak insanlara hayırlı olsun diler, en iyi dileklerimi sunarım.

ve şunu da unutmayın; benim sorun yaşamamış olmam, sizin de sorun yaşamayacağınız anlamına gelmez. hangi websitesi olursa olsun online alışverişlerde her insanın başına problemler gelebilir.
devamını gör...

cadı avı

cadılık mı kötü yoksa insanlık mı?

14. yüzyılda bütün avrupa, kara ölüm denen veba ile boğuşmaktaydı. salgın hastalık bütün kıtaya yayılırken köylerdeki bütün insanlar özellikle çocuklar ölmektedir. kara ölümle ile birlikte korkuya dayalı histeriye bağlı büyük ve kudretli şeytanın yeryüzüne geldiğine dair söylentiler yayılmıştı. yaşanan kötü kaderin şeytanın işi olduğuna inandılar. kilise durumdan faydalandı engizisyon mahkemeleri kurdu. kilise her zaman feodal sistemin devamlılığına katkı vermiştir. bu mahkemelerin görevi şeytanın günahkarlarını yeryüzünde yok etmekti. 14. yüzyılın sonunda, büyü, günahlar içerisinde en kötüsü olarak görüldü. çünkü ruhunuzu şeytana sattığınızın bir işareti idi. öyle ki yaratılan korku cadıların uçabildiği inancını yaygınlaştırdı. 16. yüzyılda yaşayan hollanda'lı doktor, okültist ve şeytanolog johann weyer, cadıların kullandığı natura adlı bir ilacın insanlarda halüsinasyonlara neden olduğunu iddia etmiştir. cadıların uçtuğu inancı böylece yaygın söylenti olarak yayıldı.

 
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

johann weyer

cadıların şeytanla bir anlaşma yaptıkları, geceleri büyülü toplantılarda şeytana taptıkları düşünülürdü. uçarak gittikleri bu toplantılarda ahlak dışı olaylarda gerçekleşmekteydi. ahlaksız, gizemli bir topluluktan bahsedilirdi. bu sebeple günlerinde ölü bebeklerden korkunç ziyafet düzenlendiğine inanılırdı. bu toplantılara karanlığın prensi şeytanın katılmasıyla doruk noktasına ulaşılır ve şeytan cadılarla cinsel ilişkide bulunurdu.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

illüstrasyon, martin van maële 1911

1486 yılında cadıların belirlenmesi ve yok edilmesinde cadı avcılarına yardımcı olacak bir kitap yazıldı. kitaba “cadı baltası” (malleus maleficarum – hammer of witches) adı verildi. dominikan tarikatından iki alman keşiş (heinrich kramer and jacob sprenger) tarafından yazılan kitap o devrin en yaygın inanışını yansıtıyordu. bu kitaba göre kadınlar, şeytan için kolay bir avdı. kadının bedeni, şehvet ve büyü birlikte ilişkilendirildi. cadıların nasıl tanınacağı ve nasıl yakalanacağı anlatılıyordu. bu kitapta yazılanlar iki yüzyıl boyunca cadı avcılarına rehberlik etti. acımasızlık ve zulüm içeren bu kitap incil’den sonra en çok okunan kitapdı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

aslında kurbanlar o kötü günlerde topluma yardımcı olmaya çalışan kadınlardı. köylüler başlarına gelen felaketlerin sorumlusu olarak büyüyü ve kendilerine zarar veren cadının kadın olduğuna inandırıldı. yemeği pişiren, ebelik yapan, hastalıkta şifalı otlarla insanları tedavi eden kadınlar ve geliştirdikleri beceriler onlardan daha çok kuşku duyulmasına neden oldu. kadınlar neden kilise tarafından hedef tahtasına oturtuldu? kilise bilge kadınlardan neden korktu?


kaynağını derin bir korku ve nefretten alan engizisyonun alevleri asla sönmeyecek gibiydi. ilerleyen zamanlarda binlerce kadın korku ve ihanetle tuzağa düşürülecekti. cadı olmak ile suçlanan bir kadın yakalandığında dehşet başlıyordu. 1600’lü yılların sonunda binlerce insan yargılanmak üzere engizisyon mahkemelerine çıkarılıyordu. suçlananlar çırılçıplak soyulup inceleniyordu. şeytana ait izler bulmak üzere uzun iğneler ile acımasızca işkence ediliyordu. gariplik olarak ben ya da doğum lekesi yeterli olmaktaydı. delil bulunduktan sonra itirafta bulunması gerekiyordu, aksi takdirde öldürülemezdi. en korkunç en gelişmiş işkence metotları suçlarını itiraf ettirmek amacıyla tapınak şövalyeleri için geliştirilmişti.

tapınak şövalyelerinin 14.yüzyılda ortadan kaybolmasıyla, büyücü bilge kadınlara yönelik yeniden benzer işkenceler kilise tarafından başlatılmıştır. bu işkencelerin üç ayrı seviyesi vardı ve üçüncü seviye insanlara ölümü getiren işkenceleri içeriyordu. parmak ve bacakları döndürmek için yapılan aletler, baş için kullanılan mengeneler, çivili koltuk gibi dayanılmaz acı veren pek çok korkunç, vahşi işkence aletleri o yıllarda geliştirilmiştir. hatta işkence altında olan cadıların çok tehlikeli olduğu düşünülürdü. cadıların gözlerine bakılmazdı, sahip oldukları şeytani güçlerden korkulurdu. onların gözüne bakarsanız acıya bilirdiniz. getirilen açıklama ise cadının sizi büyülediği biçimindeydi. gerçek ise acıma ve merhamet etme ihtimalini ortadan kaldırmaktı.

işkence acımasızca artarak devam ettirildiğinde, en sonunda ne istenirse söylendi. bu gittikçe büyüyen bir girdabı andırıyordu. cadı olduğuna inanılan birkaç kadın ile başlıyor, sonunda düzinelerce kadının yok edildiği bir vahşete dönüşüyordu. mahkeme tarafından uydurulan iğrenç fantazilere dayalı acı dolu ve korkunç işkencelerden korkanların itiraf edeceği umuluyordu. kader günü geldiğinde suçlu bir vagona konuyor, dar sokaklardan geçirilerek köy meydanına getiriliyordu. burada bir kazığa bağlanıyordu. avrupa’da binlerce kadın yakılarak öldürüldü. nedeni ise içindeki şeytan ancak ve ancak yakılarak yok edilebilirdi. cadı dönemi denen iki yüz yıl boyunca fransa ve almanya’nın köylerinde çok korkunç katliamlar gerçekleşti.

ingilizler cadıyı yüzdürmek denen bir yöntem geliştirmişlerdi. suçlunun iki eli ve ayakları göbeği üzerinde bağlanıp su üzerine bırakılıyordu, eğer sanık su üzerinde kalmayı becerirse onun bir cadı olduğuna inanıp öldürüyorlardı, batar ve boğulursa suçsuz olduğuna inanıyorlardı. ancak her iki durumda da kadın ölüyordu. 16. yüzyılda kendilerini dehşete kaptırmış en tehlikeli olan yer almanya’nın wurzburg şehridir. hakimler en sonunda neredeyse tüm şehir halkının şeytana hizmet ettiğine karar verdi. 600 kişiyi ölümle cezalandırdılar. bunların 19'u rahip 41 ise çocuktu. geriye hiç kadın kalmamıştı. toplamda tüm avrupa’da 60.000 ile 300.000 kişinin yok edildiği iddia edilmektedir.
devamını gör...

porno yıldızı ile fahişe arasındaki fark

bir porno oyuncusu, kamera önünde para için seks eylemleri gerçekleştirir. bir fahişe, kişisel para için seks eylemleri gerçekleştirir. biri yasal, diğeri değil. biri yasalarla korunuyor, diğeri kanun dışı, korumasız.

ünlü porno oyuncuları yetişkin eğlence sektörünün bir parçası olarak kabul edilir, seks yaparlar ve sokaklarda çalışmazlar. hizmetlerini daha profesyonel bir şekilde satarlar.

toplum, porno yıldızlarına küçük ünlüler gibi davranırken fahişeler neredeyse evrensel olarak küçümsenir, toplumun yabancıları ve pislikleri olarak görülürler.

hiçbir pornografik film oyuncusu fahişe olarak çağrılmak istemez. onlara göre, bir fahişeden daha iyidirler, bunu hakaret olarak hissederler, ancak bir fahişenin yaptığını yaparlar.

porno oyuncuları, genellikle toplamda 5-25 dakika süren bir fantezinin cinsel deneyimini taklit eder. ancak, porno çekimleri görüldüğü kadar eğlenceli değildir. çok aşamalı, çok sahte ve fazlasıyla yorucudur. porno oyuncusu için yapılan her çekim bir gün bile sürebilir. dolayısıyla, porno oyuncuları, cinsiyetin maraton koşucularıdır ve birçok yönden baskı altında hareket ederler. yapay oyunculuk ve sahte sesler porno oyuncuları tarafından verilir.
porno oyuncuları, bir yönetmenin vizyonunu gerçekleştirir. işleri zordur ve en meşhur olanlar için bile işler bir nevi iyi görünsede ünlü statüsüne rağmen, porno oyuncuların geri kalan diğer %99’u kötü muamele görmekte ve seks işçilerinin %99’u gibi aşağılanmaktadırlar.

her iki kariyer de risklerle dolu. (std'ler, ilaçlar, uyuşturucular, fiziksel ve zihinsel şiddet, ve belki de daha kötüleri.) fakat profesyonel pornografide seks kontrollü bir ortamdadır. std'leri önlemek için oyuncular sağlık durumları açısından düzenli olarak kontrol edilir. çok daha organize ve profesyoneldir. fuhuş çok daha fazla güvensizdir, ve bir fahişe çeşitli hastalıkları olan bir lağım çukuru gibi olabilir.

ikisi arasındaki farkı, restorana gidip yemek yemek ve bir şefi televizyonda yemek hazırlarken izlemek gibi düşünün. birincisinde, karnınızın doyması için birine para ödüyorsunuz. ikincisinde, izleyici önünde gerçekleştirmesi için para ödenen birinin performansından zevk alıyorsunuz, ancak yemek pişirmede veya yemek yemede yer alamıyorsunuz. her iki durumda da biri yemek yapıyor, ancak kimin için yemek yaptıkları farklı. ilki, hazırlanan yemeğin tadını çıkarmak için doğrudan para ödeyen sizin için, ikincisi ise izleyiciler için.

temel fark budur.
devamını gör...

zen hikayeleri

çamurlu yol


çamurlu bir yolda, tanzan ve ekido birlikte yolculuğa çıkmışlar. bir dönemece geldiklerinde, çamurda karşıya geçmekte zorlanan, ipek kimono ve kuşağıyla çok güzel bir kız görmüşler.
“haydi gel” demiş tanzan. kızı, kucağına alıp çamurlu yolda taşımış. böylece onun karşıya geçmesini sağlamış.
ekido, konaklayacakları tapınağa gelene kadar o gece hiç konuşmamış. sonunda kendini tutamayıp “biz keşişler, kadınların yanına yaklaşmamalıyız” demiş. “özellikle de genç ve güzel olanlara. bu çok tehlikeli. neden böyle bir şey yaptın ki?” diye de eklemiş.
tanzan da demiş ki: “ben kızı orada bıraktım, sen hâlâ onu taşıyor musun?”


kaynak: writings from zen masters
penguin classics kindle edition
sayfa. 81
devamını gör...

kristof kolomb

encrypted-tbn0.gstatic.com/...

afişin çevirisi: aranıyor: kristof kolomb büyük hırsızlık, soykırım, ırkçılık, bir kültürün yok oluşunu başlatan tecavüz, işkence ve yerli halkın sakat bırakılması ve büyük yalanın kışkırtıcısı 500 yıllık turizm. bu afişi de çalın zaten her şeyi çaldınız.

1992’de, amerika’nın “keşfedilişinin” 500. yılı kutlamaları yapılır; kolomb yılı (columbus day) ilan edilen bu yılı, batı uygarlığı, “kahraman” kolomb’un kahramanlıklarını övgüyle anlatan filmler, kitaplar, paneller, sergilerle karşılarken; amerikan yerlileri, “suçlu” kolomb’un suçlarını amerika birleşik devletleri’nin new mexico eyaletindeki taos pueblo’sunda astıkları afişle böyle anlatıyorlardı. afişte kolomb, başına oklar saplanmış olarak tasvir ediliyordu.

kıta yerlileri bu dönemde, “keşif”in ve “kolomb”un kendileri için taşıdığı anlamı dünyaya duyurmak için, bir dizi toplantı düzenledi. 1987’de ekvator’da toplanan amerika kıtaları arası konferansı’nı, yine aynı yıl bogota’da, 1990’da brezilya’da, 1991’de guatemala’da gerçekleşen buluşmalar izledi. bolivya yerlileri, “500 yıllık direniş” sloganını benimsemişlerdi. meksika’da, 23 örgütün katılımıyla 500 yıllık yerli ve halk direnişi meksika konseyi kuruluyordu. guatemala’da ise, maya yeni uyanış koordinasyonu oluşuyordu.

amerika kıtasının yerli halkının, gerek kolomb'a gerekse ondan sonra gelen diğer avrupalılara karşı gösterdiği misafirperver ve cömert tavır onları adeta büyülemişti.

kızılderililerle (tainolar diye de adlandırılan arawak yerlileri) ilk kez karşılaşan kristof kolomb, onlarla ilgili ispanyol kralı ve kraliçesine yazdığı mektupta şöyle der:

“bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına majestelerinizin önünde ant içebilirim. komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; davranışları terbiyeli ve övgüye değer. son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla. bu yerliler, dünyanın en iyi, en nazik insanları; kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. silah taşımıyorlar, silahın ne olduğunu da bilmiyorlar. onlara bir kılıç gösterdim, keskin tarafından tuttular ve ellerini yaraladılar.” bu sözlerin hemen ardından ise şöyle yazar: “elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.*

amerika kıtası keşfedildiğinde oraya medeniyetten önce ölüm gitti. vahşet, hırsızlık, soykırım gitti. peki daha sonra medeniyet gitti mi? hayır! çünkü oranın yerlileri “beyaz adam”dan çok daha medeniydiler. hırsızlığı, insan öldürmeyi bilmiyorlardı. huzur içinde yaşayan büyük bir aile gibiydiler.

“beyaz adam” gelince onu misafirperverce ve samimiyetle ağırladılar. yiyeceklerinden bol bol ikram ettiler. topraklarını açtılar. hatta altınlarının da çoğunu karşılığında hiçbir şey beklemeksizin bu yeni misafirlerle paylaştılar. fakat “beyaz adam”ın gözü doymuyordu. ne kadar verirlerse hep daha fazlasını istiyordu. en sonunda canlarını da istedi. verdiler…

iki şey öğretti hayat bize. bir; tarihi kazananlar yazar. iki; kazananlar her zaman haklı değildir.


“kızılderili gerçek amerikalıydı. neredeyse hepsi yok oldu ama unutulmayacaklar. toprakları için nasıl savaştıklarının tarihi, zamanın silemeyeceği kanla yazıldı. güneş onların tanrısıydı, açık hava, kiliseleriydi. doğa, onların bütün sayfalarını bildikleri tek kitaptı.” ~ charles m. russell
devamını gör...

dünyevi zevkler bahçesi

dünyevi zevkler bahçesi, hieronymus bosch’un en çok tanınan eserlerinden birisidir. günümüzde madrid, prado’da yer alan ve yaklaşık olarak 1500 yılında tamamlanan bu triptiğin orta panosu şehvete, dünyevi eğlencelere adanmıştır. bu tablo bir orta panel ve üzerine kapanan iki yan panelden oluşmaktadır. tablonun sol panelinde, adem ile havva ve hayvanlar eşliğinde cennet tasvir edilir. orta panelde pek çok çıplak figür, eşsiz güzellikte meyveler ve kuşlarla birlikte dünyevi zevkler; sağ panelde ise günahkârların değişik biçimlerde cezalandırılışının gösteridiği cehennem resmedilmiştir.

üç parçalı bu tablonun sol panelinde cennet ve burada havva'nın yaratılışı ve yaşam pınarı; sağ panelinde ise cehennem tasvir edilmektedir. resmin tamamına adını veren orta bölüm ise yaşamdaki haz ve zevkleri temsil etmektedir. cennetle cehennem arasında kalan bu zevkler, günaha yapılan bir göndermeden başka bir şey değildir. kendini türlü dünyevi zevklere kaptıran insanlığı resmediyor.

resimde, anlamı daha bir gizemli olan temsillerin yanı sıra, erotizmi temsil eden güçlü göndermeler de vardır. çiçeklerin geçici güzelliği ve meyvelerin tadı kırılganlığa ve mutlulukla eğlencenin geçici karakterine yönelik bir mesaj veriyor. bu mesaj, resimdeki belli gruplarca da doğrulanmakta, örneğin, sol tarafta cam bir fanusta bulunan çift, büyük olasılıkla bir flaman atasözüne göndermede bulunuyor: "mutluluk cama benzer, kısa sürede kırılır".

üç parçalı tablo kapandığında, içinde tanrı'nın da bulunduğu, dünyanın yaratılışının üçüncü gününü tasvir eden flu renkli bir görünüm elde edilir. orta parçanın üstüne kapanan kenar parçaların üstünde de şunlar yazılıdır: "o öyle dedi ve her şey oldu" ve "o emretti ve her şey yaratıldı".

ahlak dersi vermeye yönelik olan bu yapıt, bosch'un en esrarengiz, karmaşık ve güzel yaratılarından biridir. bosch bunu yaşamının sonlarına doğru yapmıştır.
- - -
aşağıda yazanlar dufour, alessia devitini(2002), artbook bosch- hayal gücünün derinlikleri kitabından alıntılanmıştır.

dünyevi zevkler bahçesi’nin sol panosu, baştan çıkarılma ya da cennetten kovulma temalarını değil, havva’nın yaratılışı ve isa kılığındaki tanrı tarafından havva’nın adem’e sunuluşunu işler. kompozisyonun ortasındaki çeşmeyi çevreleyen havuzdan düşsel hayvanlar su içer. bunlar ortaçağın hayvanlar alemi kitaplarından alınmıştır ve aralarında birkaç geyik ile insanlığın ilk günah’tan önceki saflığının simgesi olan beyaz bir tek boynuz resmedilmiştir. aynı hayvanlar, orta panodaki hayvanlar alayı arasında da görülür bu da iki sahnenin birbiriyle bağlantılı olma ihitimalini güçlendirmektedir. hayal ürünü yapılarda, somut geometrik biçimlerle kaynaşan doğal ögeler görülür. renkli görkemli yapıların çatıları arasında ve dışında kuş sürüleri uçuşur. bu mimari ile ortadaki bahçe panosu arasındaki benzerlikler, çevrelerin aynı olduğunu düşündürür ve iki olayı birbirine bağlar: şehvet günahı, kadının yaratılışının mantıksal bir sonucu olarak görülür.

bahçenin tam ortasında yıkanan çıplak kadınlar, tuhaf hayvanlara binmiş çıplak erkeklerle çevrili bir havuz vardır. bahçenin olağandışı hayvanları arasında, aslan ile kuşun birleşimi olan grifon da vardır. gökyüzünde süzülen yaratığa, üstüne kırmızı renkli bir kuşun tünediği dalı tutan bir insan binmiştir. kırmızı renk, simya sembolizmiyle ilişkilendirilir. bosch’un karakterleri arasında bazen siyah erkek ve kadınlar görülür. siyah simyada maddenin ilk hali anlamındadır. çıplak dişi figürler, bosch’un kadınlarla ilişkilendirdiği kışkırtıcı imgeyi ortaya koyar. şehvet günahı, birbirlerine dokunan bir çift aşıkla imgelenir. aşıklar, suda açan bir çiçeğin uzantısı olan büyük saydam bir kürenin içindedirler. cam küre motifi de hem simyacıların araçlarıyla hem de eski bir flaman atasözüyle bağlantılıdır: “mutluluk hemen kırılan bir cama benzer.” 

dünyevi zevkler bahçesi için tasarlanan karmaşık alegorik anlatımın sonuç kısmında geri dönüşü mümkün olmaksızın günaha düşmüş insan, hak ettiği üzere korkunç şekilde cezalandırılır. müzisyenler cehennemi, asıl işlevinin dışında kullanılan çalgılara yer verilmesi nedeniyle bu ismi almıştır. lavta burada işkence yapılan bir alettir. işkence yapılan günahkar insanın kaba etlerine yazılan melodiler şeytani yaratıklar tarafından koro halinde seslendirilir. kuş kafalı bir yaratık, lanetli insanları yutar ve dışkı olarak bir havuza boşaltır. bu havuza bir cimri altın dışkılar, oburluğu yüzünden bir diğeri de yediği yemeği kusar. şeytani yaratığın tahtının dibinde, göğsüne kurbağa resmedilmiş çıplak bir kadın uzanmaktadır ve bir şeytanın arkasındaki aynada da yüzünün aksi görülür, bu suç işlemenin cezası olarak betimlenir.

hayvanlar, bosch’un hayal dünyasının başlıca karakterleridir. filler ve zürafalar gibi egzotik ülkeleri anımsatan hayvanlar, daha yaygın ve ortaçağa ait hayvan kitaplarında sahip oldukları simgesel değerler için seçilmiş başka hayvanlarla birlikte görülür. balıklar canlıyken şehvetin, genelde ise günahın simgesidir. baykuş konuya göre bilgeliği ya da sapkınlığı simgeler ve kurbağa da vücut bulmuş şeytan olarak betimlenir. sürüngen vücutlarının insan yüzleri, kuş kanatları ve böcek bacaklarıyla birleştiği ürkütücü figürler bosch’un evreninde varoluşun altında yatan kötülüğün bir imgesidir.

yangınla viran olan kentler, alevlerle sarılmış kuleler ve cehennem betimlemelerinde büyük etkiler yaratan çok büyük boyutlarda yangınlar, sanatçının ilk eserlerinden son eserlerine kadar sanatının simgesini oluşturmaktadır. yangın motifi, sanatçının belleğindeki önemli bir olayla ilişkilidir. 13 haziran 1463’te hertogenbosch kenti bir yangında küle dönmüş ve sanatçının hafızasında bu olay kalıcı bir izlenim yaratmıştır. eserlerindeki cehennem sahneleri, incil’de sapkınlıklarla dolup taştığı için tanrı tarafından ateş ve kükürt ile yok edilen sodom ile gomore’nin anlatıldığı bölümleri tema alır. incil’de anlatılan kentlerin kullanımı, ahlaki çöküş içindeki toplumuna yöneltilmiş bir eleştiridir.
devamını gör...

para mutluluk getirir mi getirmez mi sorunsalı

para her şey değildir, ama kesinlikle hayatı daha az stresli hale getirir. insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarında, para son derece önemli hale gelir. bununla birlikte, hayatta mutluluğu garanti edemez. bu, içten ve size mutluluk getiren şeyler yapmaktan gelir. para, lüks eşyalar ve seyahatler gibi pahalı dikkat dağıtıcı şeyler sağlayabilir, ancak mutlu bir hayatı garanti etmez. mutluluk; ilişkilere, ulaşılan hedeflere, özgüvene ve bireye özgü diğer şeylere dayanan kişisel bir şeydir.

görüldüğü gibi durum evet veya hayırdan daha karmaşık. belli bir seviyenin ötesinde yaşamak için yeterli paraya sahip olmamak çoğu insan için kesinlikle streslidir. yoksulluk sınırının altında yaşamak, stresten dolayı mutsuzluğa, öz saygının azalmasına, dünyadaki eşitsizliğe, öfkeye vb. neden olur. ancak bir şeyin doğru olması, tersinin yanlış olduğu anlamına gelmez. para, yoksulluğun getirdiği bazı sorunları çözebilir. bu durumda evet, mutluluk getirebilir. ancak bundan sonra kişiye ve zihniyetine göre değişir.

rahat yaşayan insanlara bir kez baktığınızda, onların daha zengin olması onların daha mutlu olmalarına neden olmaz. aslında, genellikle tam tersi olur. bu yüzden, dünyada en fakir ve en zengin insanların psikolojik olarak benzer sorunlara sahip olduğu garip. ikisi de çaresizce daha fazla para istiyorlar ve sadece farklı nedenlerden dolayı bu konuda mutluluklarını tahmin ediyorlar. mutluluk, çoğunlukla kendimizin dışında aradığımız bir eğilimdir, örneğin maddi zenginlikle.

para hayatta mutluluk getirebilir veya getirmeyebilir, ancak parasızlık kesinlikle mutsuzluk ve sefalet getirebilir. bu nedenle, kişi yeterli bir gelir elde etmenin ve kendi imkanları dahilinde yaşamasının bir yolunu bulmalıdır. bunu yapmak için, bir kişinin bir ticaret veya meslek gibi sunabileceği bir şeye sahip olması ve bunların öğrenilmesi gerekir. borçlanmak bataklıkta yürümek gibidir. ve bugünlerde bu bataklıkta sıkışmış milyonlarca insan var.

para, doğası gereği günlük yaşamın kolaylığını artırır. mutluluk getiriyor mu? arzu ettiğiniz herhangi bir şeyi satın alabilmek sizi bir süreliğine mutlu edebilir, ancak bu sürecek bir mutluluk mu? derin ve anlamlı bir ilişki, kendi başınıza bir şeyler öğrenmek veya bir şeyi başarmak gerçekten satın alınamaz. bir başkasına yardım etmek mutluluk getirebilir. bu nedenle, muhtemelen bir kombinasyondur.

mutluluğun tanımı kişiden kişiye değişir. bazıları için heyecan ve yenilikle ilgili, bazıları için ise güvenlik ve hatta kişisel gelişimle ilgili. paranın mutluluğu satın alamayacağına, sadece kiralayacağına dair güçlü bir inancım var. sonuç olarak, paraya ister çaresizce ihtiyaç duyulmuş olsun, isterse zengin bir adamın banka hesabına eklenen başka bir nakit parçası olsun, paranın getirdiği mutluluk anlıktır.

yaşam boyu mutluluk için, kişi para açgözlülüğüne direnmeli, parayı kendi iyiliği için arzulamalıdır.
devamını gör...

diyojen

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

(büyük iskender ve diyojen, caspar de crayer'in çizdiği temsili resim)

ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri adlı kitabında diogenes laertios bu olayı şöyle anlatır:
diyojen bir köşede güneşlenirken, iskender başına dikilip “dile benden ne dilersen!” dedi. o da “güneşimi engelleme yeter!” diye karşılık verdi.

bazı kaynaklarda ise olay şu şekildedir:

sinizm (kinizm) ekolünün kurucusu yunan filozof diyojen bir fıçıda yaşardı. büyük iskender güneş altında dinlenmekte olan diyojen’i ziyarete gidip ona yapabileceği bir şey olup olmadığını sorduğunda diyojen o hiçbir şekilde itiraz edilemeyen cevabını vermişti: “sizden istediğim tek şey kenara çekilmenizdir. bunu yaparsanız güneşime mani olmazsınız ve bana vermeniz mümkün olmayanı benden almamış olursunuz.” 
daha sonraları iskender bu olay üzerine “ünlü imparator büyük iskender olmasaydım 'diyojen' olmak isterdim” demiştir.

diyojen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğluydu, herkes tarafından itilmiş, hakaret ve küçümseme ile karşılaşmıştı. ama onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekâya sahipti.

diyojen, günlük yaşamında çok zaman kirli ve pis elbisesi, köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. hayatını son derece fakir olarak geçiren diyojen'in içinde yaşadığı bir fıçısı ve bir çanağı vardır. ama bir gün, çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, “bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti.” diyerek elindeki çanağı da kırıp atmıştır. diyojen, aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi! sıradan insanlardan nefret eder ve o derece küçük görürdü ki, dönemin atina'sında gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp “dürüst bir adam arıyorum.” diye bağırarak atina sokaklarında dolaşmış, böylece atina’da adam görmediğini anlatmak istemiştir. platon ona “çılgın sokrates” derdi. servet ve varlık düşmanıydı, bunların erdeme ters düştüğünü iddia ederdi. zamanın felsefe okullarını da çekinmeden eleştiren bir kişiydi. günün hatiplerine, “zamanın uşakları” derdi. platon’un öğretimini, “zaman kaybettirme” olarak nitelerdi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

(dönemin atina'sında gündüz vakti fenerle dolaşıp "dürüst bir adam aradığını" söyleyen diyojen'e atfeden tablo, 1780'ler)

diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır. insanın kendi kendine yeterli olabilmesi gerektiğini savunmuştur. uygarlaşmanın getirdiği kurallara ve araçlara bağlı olan bir yaşamı reddetmiş, yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inanmıştır.

kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısından ise sefil denebilecek bir yaşam sürer. ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durumun alması gerektiğini savunmuştur.

diyojen, insan için iki disiplin kabul ediyordu:

1- ruh disiplini
2- beden disiplini

ona göre, beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. erdemin ne olduğunu araştırmış, onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. yani bir insanın erdemli olabilmesi için, doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibaretti. (sokrates’in, agora’da, “bu pazar yerinde ihtiyacım olmayan ne kadar çok şey var!” deyişini hatırlatayım.) bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim, cezalandırılmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet ve onur, iğrenilecek şeylerdir. din ve kanunlar, politikanın icatlarıdır. evlenme ve mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır: servet, kadınlar, çocuklar...

- bazı sözleri -

"adam ne vakit evlenmeli?" diye soran kişiye: genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. ihtiyar ise, vakti geçmiştir.
- - - - - - -
bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: ben bir serseriye yol vermem, der. diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: ben veririm!
- - - - - - -
çok dinlememiz ve az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.
- - - - - - -
büyük iskender, diyojen’i birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken gördü ve ne yaptığını sordu. diyojen, “babanızın kemiklerini arıyorum; ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum” dedi.
- - - - - - -
yeryüzünde en iyi şey nedir, diye sordular. “hür olmak” diye cevap verdi.
- - - - - - -
biri, diyojen'e sordu: “ne zaman yemek yemeliyim?” diyojen cevap verdi: “zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman.”
- - - - - - -
yunanistan’ın hangi tarafında akıllı adamlar gördüğünü sordular. “pek çok çocuk gördüm; fakat hiçbir yerde adam görmedim.” dedi.
- - - - - - -
diyojen’e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. yanıtı kısa oldu: konuşmasından. bir soru daha sordular: “peki adam ya hiç konuşmazsa? diyojen’in yanıtı bu kez şöyle oldu: o kadar akıllı olanı henüz yok dünyada.
devamını gör...

normal sözlük vs ekşi sözlük

ekşi sözlük gerçekten ekşidi artık. ismi ne kadar manidarmış.
devamını gör...

scott miller

1987'de apogee software, -daha sonra 3d realms oldu- kurmasıyla tanınan amerikalı bir video oyun tasarımcısı, programcısı ve girişimcidir. max payne ve max payne 2'nin yapımcılığını üstlenmiştir. diğerleri arasında duke nukem serisi, wolfenstein 3d ve prey gibi video oyunlarının yapımını üstlendi.
devamını gör...

max payne

finlandiyalı geliştirici remedy entertainment 1996 yılında death rally'i geliştirdikten sonra, 1997'de max payne adlı yüksek teknolojili bir aksiyon oyunu üzerinde çalışmaya başladığında, pek çok insanın dikkati çekti.

yaklaşık dört yıl sonra, basının yoğun ilgisinden sonra, max payne 23 temmuz pazartesi günü yayınlandı. karanlık, zorlayıcı bir kara polis hikayesi olan olay örgüsü, çarpıcı aksiyon sahneleriyle oldukça sürükleyici.

oyun, max'in new york'taki bir gökdelenin çatısında görünmesiyle başlıyor. kar, kıyamet sonrası gökyüzünden kül gibi düşüyor, aşağıdaki sokaktan sirenler çalıyor. durumu üzerine düşünmeye başlar ve ardından gelen oyun, o noktaya nasıl gittiğine dair 21 bölümlük bir flashback yaşatır.

biraz şirketin ve oyunun geliştirme aşamasına bakalım.

yaklaşık 20 yıl süre önce, orijinal max payne, 3d realms & remedy entertainment tarafından halka açıldı. her iki şirket için de büyük bir yeni adımdı, daha önce 90'larda* death rally adlı yukarıdan kaydırmalı* bir yarış oyununda işbirliği yapmışlardı. max payne serisine çok zaman ve çaba harcandı.

remedy entertainment, finlandiya demoscene’ler tarafından bodrum katında oluştu. çoğu üye sadece yirmili yaşlarının başındaydı. 1995 yılının ağustos ayında şirket olarak kuruldu. 1996'da ilk oyunu death rally'yi yarattı. death rally'nin yayınlanmasının ardından remedy'nin bir sonraki projesi max payne'di.

bir sonraki girişimleri için remedy, şu anki ismi 3d realms olan amerikan merkezli yayıncı apogee software ile çalışma ortaklığına devam etmek istedi.

death rally'nin yayınlanmasının ardından remedy, bir sonraki projesi için scott miller'a 3 yeni proje sundu; uzay uçuşu simülasyon oyunu, yeni bir yarış oyunu ve diğeri ise dark justice adlı izometrik bir shooter oyunuydu. miller, oyunun duke nukem gibi güçlü bir ana karaktere, 3d grafiklere ve daha iyi bir isme sahip olması koşuluyla oyunun gelişimini finanse etmeye karar verdi. o dönemde tomb raider'ın başarısı, remedy'yi güçlü bir baş karakterle oyuna yeniden odaklanmaya yönlendirdi.

ekip, max payne ismine karar vermeden önce dark justice'den, max heat'e kadar çeşitli isim olasılıkları denedi. sonunda, daha iyi bir şey olmadığından, max heat isminde karar kıldılar. sonra remedy'den biri, alternatif olarak payne'i önerdi. max heat doğruca çöpe gitti.

max payne 1997'de yeşil ışığı aldı. oyunun baş tasarımcısı petri jarvilehto'ydu. hong kong aksiyon filmlerinin ayırt edici özelliği* olan bullet time ve ağır çekimin oyunlarının temel mekaniği olmasını istedi. demoscene arka planlarından dolayı bilgi işlem konusunda uzman olan ekip , video oyunu için kendi oyun motorunu oluşturdu.

bir sonraki hedef, oyunculara video oyun endüstrisinde öncü bir form olan bullet time olarak biçimlenen yenilikçi bir oyun sunmaktı. max payne'in ilk fragmanı e3 1998'de yayınlandı.

finlandiya'da proje lideri ve remedy'nin kurucu ortağı petri jarvilehto, hikayeyi yazmak için eski arkadaşından yardım istedi. sami lake masaya büyük fikirler getirdi. sam lake oyunun yazarı olarak atandı. polisiye roman* ve film noir yapıtlarında yaygın olarak bulunan unsurları oyuna dahil etti.

ekip, oyunun dokusu için gerçek hayattaki fotoğrafları kullanmak istedi. 1999'da, tasarımcılar şehri araştırmak ve çevre hakkında fikir edinmek için finlandiya'dan new york'a gittiler. new york polis departmanından polisler eşliğinde, haritalamak için binlerce fotoğraf çektiler. şirket, 2000 yılında zamanının çoğunu oyunun grafiklerini daha da iyileştirmek için harcadı.

yayınlanmasını iki kez erteleyen max payne, 23 temmuz 2001'de piyasaya sürüldüğünde büyük beğeni topladı. bir aksiyon oyunu olarak hikayeye ve atmosfere yoğun şekilde odaklanmasıyla dikkat çekti. oyun, 7 milyondan fazla kopya satan ticari bir başarıydı. düzinelerce ödül kazandı.

2001 max payne ekibi.

max payne e3 1998 trailer.
max payne e3 1999 trailer.
max payne e3 2000 trailer.
max payne 2001 trailer.

1998 - italyan video oyun dergisi the games machine.

1997'den bir prototip.

max payne grafik romanı için bir dizi kaynak fotoğraf.

max payne ile sam'in eski bir fotoğrafı.

3drealms'in başkan yardımcısı frederik schreiber'in, 3drealms'in resmi discord sunucusunda paylaştığı max payne'in 1998 beta oynanış videosu. sunucudaki bir hayran tarafından youtube'a yüklenmiş.

1998 - 1999 görüntüleri. 1 - 2 - 3 - 4 - 5

-- meraklılarına max payne hakkında birkaç gerçek bilgi.

ilk zamanlarda v ilacı sadece akıllara durgunluk veren bir ilaç değildi, aynı zamanda vücutta da eğilmelere yol açıyordu. kullanıcılarını parlayan yeşil gözlerle devasa devler haline getiriyordu. aslında, ilk senaryo taslakları süper askerlerle ilgilidir. max'in bu süper askerlerle dövüştüğünü gösteren devam eden ekran görüntüleri bile vardı. aptalca göründüğü ve sin'e çok benzediği için tüm bunlar hurdaya çıkarıldı.
örnek 1, örnek 2, örnek 3

max payne'in pc versiyonu, tony mott'un "ölmeden önce oynamanız gereken 1001 video oyunları" kitabında yer almaktadır.

keskin nişancı tüfeğini başarıyla ateşlediğinde, kamera mermiyi belirlenen hedefe kadar takip eder. scott miller'ın katkılarından biri.

bonus.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim