bensenoha yazar profili

bensenoha kapak fotoğrafı
bensenoha profil fotoğrafı
rozet
karma: 1726 tanım: 33 başlık: 6 takipçi: 87
hey there i am using whatsapp

son tanımları


baba olmak

söylenenler doğruymuş,
hayatta hiçbir şey sizi hazırlayamıyormuş baba olmaya. adı konulmamış bir duygunun ruhunuza sinmesi, sizi sarıp sarmalamasına neden oluyor yavrunuzu kucağınıza ilk aldığınız an. bir ağırlık çöküyor bedeninize ve bütün bir ömür hissettireceğini anlıyorsunuz o üç beş saniye içinde. nefes almaya başlayalı bir kaç dakika olmuşken daha " nasıl şimdi acaba, iyi mi ? " telaşı aklınıza düşüyor. demem o ki; baba oldum arkadaşlar.
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

arkadaşlar, baba oluyorum. hem çok heyecanlıyım,çok mutluyum, hem de daha önce varlığından habersiz olduğum bir korku deryasındayım.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

evimizin yeni üyesi,
❤️

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

biz büyüyoz :)
devamını gör...

güne bir şarkı bırak

devamını gör...

uyku

uzun bir zaman önceydi,
tam olarak ne derdi sıkıntısı vardı çözemediğimiz bir arkadaşımız intihar etmişti. izmir körfezinde karşıyaka-konak vapurundan atlamıştı ebedi uykuya.
uykuyu çok severdi.
sıklıkla okula geç kalırdı, bu sebeple ailesi öğlenci öğretim alması için her sene başında yönetimle görüşürdü. anlayacağınız çok arkadaşı hem vardı, hem yoktu.
sık sık " ulan bi uyucam 30 yıl, ( 40 - 50- 100 )" diye bir hayali dillendirirdi.
belki de buydu sebebi diye düşünmüştüm. uğruna ölmek isteyenler bile çıkabiliyor.
böyledir işte uyku. ihtiyaç kısmını geçtim, dünyanın en güzel kaçış yeridir. uyursun ve tüm sıkıntılarını unutursun. hiçbiri bulamaz seni uyanıncaya dek.
devamını gör...

çocukluk anılarını sildirmek ister misiniz sorunsalı

eminim sildirmek isteyenlerin çok geçerli sebepleri vardır. öyle ki duymak bile istemeyeceğimiz şeylerdir yaşadıkları. sosyal medyaya düşünce infial yaratan nice canilikler gördük, görmeye devam ediyoruz.
oysa çocukluk en çok özlenen, dünyaların ve hatta bir kaç milyon galaksinin komple sahibi olunsa hiç düşünmeden feda edip tekrar yaşanmak istenecek özel zamanlardır. nerede başlayıp nerde bittiğini hatırlayamadığım çocukluğum ve anılarım kaybolsa ben, ben olamam. öyle ya, unuturum kimliğimi, karakterimi.
mahalle maçında gol sevincini abartıp asfaltta diz üstü kayıp yardığım diz kapaklarını, ekmek arasına çekirdekli zeytinin tadını, sokağın kirini pasını önce eve, ardından mutfakta buzdolabının kapısına ve kana kana içerken suyu küçücük kafamın kenarından tozu önüne katarak akan ter damlasını, mavi önlüğün bulandığı tüm oyun renklerine rağmen ışıl ışıl parlamasını...
ben bazen büyük olmaktan kaçıp, çocukluk anılarıma sarılıyorum. tamam bazen değil sık sık yapıyorum. yalan kandırık yapmanın alemi yok.
devamını gör...

yazarların hayatlarını mahvetme şekli

zamanında söylenmesi gereken şeyleri susmak. inanmak yerine inanmak için sebep aramak
devamını gör...

şu an dinlenen şarkıdan bir cümle

al beni al uzak diyarlara gidelim
elini çabuk tut hiç iyi değilim
huzursuzum ne zamandır

devamını gör...

normal sözlük yazarlarının ilginç alışkanlıkları

evden çıkmadan önce dart oynamak.
ev arkadaşlarımla bir takım meseleleri çözmek için başvurduğumuz yöntemdi dart. mesela bulaşıkları kimin yıkayacağı üzerine bir tartışma başlamak üzereyse okumuzu alıp 3 atışta en düşük puanı toplayana kitlerdik. izlenecek filme, gidilecek mekana, çöpü kimin çıkartacağına dair oluşan fikir ayrılıklarına tartışmak yerine eğlenerek karar vermemizi sağlıyordu. gel zaman git zaman yalnız yaşamaya başladım. duvarda asılı dartın misyonu değişti. bir zamanlar karar mercisi olan oyuncak evin müneccimi artık. sabah evden çıkmadan önce bir atış yapıyor ve 1 den 9 a kadar isabetime göre günün nasıl olacağı hakkında öngörüde bulunuyorum. genellikle yanılıyorum. mesela bu sabah 8'i vurmuştum oysa 2 puanlık bir gün geçirdim. ama olsun önemli olan yarışmak.
devamını gör...

tek cümleyle hayatı tanımla

yılmaz erdoğan'ın "cebimde kelimeler" adlı stand up gösterisinde kolayı tanımlarken kurduğu cümleyi örnek verebiliriz.

"valla siyahtır, köpüğü var köpüğü beyazdır, içiyorsun yakıyor fakat aynı zamanda tatlıdır."
devamını gör...

sevmek

sevmek ile ilgili sıkıntım olmuştur hep, neyi ne kadar sevmem gerektiğini bilemedim mesela. neden az ya da çok sevmek diye bir şey var? iki iki daha dört eder gibi net olsa ya sevmek. ya da sevilecek olan dile gelip söylese bize; mesela jelibonlar, paketi açar açmaz her bir rengi bizi eşit olarak sev, kırmızı meyvelerden başlama hep yaptığın gibi deseler. ya da sevilen kimseler bir son kullanma tarihi etiketiyle çıksalar karşımıza. şu kadar süreyle seveceksin beni, dilersen aralıklarla dilersen de aralıksız ama şu kadar işte. ne eksik ne fazla deseler. bir sıralama yapmak zorunda kalmadan sevsekte olur. kimse sormasa mesela hiç bir çocuğa " anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı? " diye.
konuşuyorlar orda burda, duyuyorum. yaradanı sevmelisin en çok diyorlar. çünkü o'dur sevgiyi yaratan. neyi ya da kimi ondan çok seversen onu alır senden diyorlar. yaratılmış biri, bir yaradılanı çok sevdi diye ona düşman olacakmış gibi ahkam kesiyorlar yaradan hakkında. sevmekten korkma diyorlar sonrada, sevmekten kaçmak zorunda bırakarak...
devamını gör...

teselli kılığına girmiş boş laflar

bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağından ya da hayır getirmeyeceğinden olmuyordur.

teselli etmek adına kurulmasına rağmen bu kadar boş, bomboş olan çok az laf kalabalığı vardır. nerde duysam, kimin için söylense üzülürüm.
devamını gör...

tutunamayanlar (kitap)

yakın zamanda okuyup bir yükten kurtulduğumu düşündüren kitaptır.
bilişsel bir yük. herhangi bir sohbet labirentinde oğuz atay ve tutunamayanlar'ı karşıma çıktığında "okudun mu", " ondan etkikenmişsin sanki", " muhakkak okumalısın", "kendini bulacaksın" gibi dialogların ağırlığını göğüslemek zorunda kalmaktan usanmıştım. nihayetinde okudum. bencilliğe övgü'nün ( şimdi kitabın yılmaz savunucuları nasıl bir bencillik diye üşüşürler, maddi bir bencillikten bahsetmiyorum, "herkes beni sevsin, herkes beni anlasın bencilliği". öyle bir herkes ki bu, hakkın rahmetine kavuşmuş yazarlar düşünürler ve daha sonra gelecekler de dahil buna). işte bu bencil takıntı karakterlerin "disconnectus erectus" sıfatıyla kendilerini ödüllendirmelerine kadar götürüyor.
olmayacak korkuları, kaygıları kendilerine dert edinmiş ve bunu matah bir şeymiş gibi zaman zaman şiirle, destanla, kurmaca öykülerle donatmış yazar. okuduktan sonra kimsenin ne selim'i,ne turgut'u, ne günseli'yi ne de başka bir karakteri anladığını sanmıyorum. tam bir "kral çıplak" illüzyonu var. entelektüel birikimine b.k sürdürmek istemeyen bir deli kuyuya " hepimiz bir tutunamayanız, kitap bizi bize anlatıyor" demiş ve ardından gelen herkes benzer kaygılarla birbirine çok yakın cümleler kurarak aynı söylemi telaffuz etmiş. tutunamayanlarıbirhaltbellemişgillerden olmaya lüzum yok. kitabın bana göre güzel yanı, okuyanı birşeyler öğrenmek bilmek dürtüsüyle coşturması. adı geçen yazarları merak ettiriyor, onları tanımak okumak isteği uyandırıyor.
ayrıca eklemek zorundayım, oğuz atay'ın bazı bölümlerde hayata, insana dair enfes tanımları/tespitleri var. şöyle ki;
"

insan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa.
"
tutunamayanlar s.403
devamını gör...

normal sözlük'e giriş serüveni

kore gazisi dedem, ölüm döşeğindeyken babama beni görmek istediğini söylemiş. iyodoform kokulu hastane koridorunda iyi hissetmem için alınmış çikolatayı kemirirken babamın seslenmesiyle odaya doğru gitmiştim. dedem saatler süren bir uykudan yeni uyanmıştı. bana bir rüya gördüğünü ve iyi kulak vermem gerektiğini söylemişti.
merakla dinlemeye koyulmuştum bende;
" bir portakal bahçesindeydim, bir sürü güler yüzlü insan ağaçlardan portakal toplayıp birbirlerine ikram ediyordu. sen elinde bir limonla öylece durup kıskanarak onları izliyordun. birilerinin seni farkedip aralarına davet etmesini bekliyordun. ancak kimsenin seni gördüğü yoktu. bir ağaca yaklaşıp portakal almak istedin, sen yaklaştıkça ağaç uzuyordu. sonra elindeki limonu yere bıraktın, ağaç bir anda kısalmaya başladı. limona uzandığında ağacın uzadığını bıraktığında ise kısaldığını farketmiştin. limondan kurtulup bir portakala uzanıp dalından kopardın. böylelikle diğerlerine görünür olmuştun"
beni çok etkilemişti dedemin bu rüyası gibi bir serüven olmadı tabi.


ekşi sözlükte tanıştığım değerli bir arkadaşım ile yaptığım sohbet esnasında haberdar olup uğramıştım.
devamını gör...

love and monsters

filmi izlemek için oturduğumda neye bulaştığım hakkında neredeyse hiçbir fikrim yoktu.
zombisiz kıyamet filmlerinin bugünlerde ağırlığınca altın değerinde olduğunu hatırlattı hikayesiyle.
filmdeki kıyamet sonrası dünya, karanlık ve boğucu benzerlerinden çok daha özgün tasvir edilmiş. elbette, ana olay örgüsünün biraz özensiz ve biraz da basitçe olduğunu söyleyebiliriz ancak dengeyi oscar adaylığı kazanmış görsel efektleri ile sağladığını söylemek zorundayım. zira bu tarz filmleri bir aydınlanma aracı olarak değil sadece eğlenceli bir kaç saat geçirmek için tercih ettiğimizi unutmayalım. bunun yanı sıra filmin karakter tasarımını da beğendim kahramanımız joelin ince ayarlanmış komedi anlatımı, kendisinin ne kadar zavallı olduğunun farkında olması, umutsuz bir romantik olmasına rağmen kendisiyle dalga geçmesi ve işler sarpa sarsa bile düştüğü her durumdan sonra biraz daha insan olarak ayağa kalkmasını görmek keyifliydi. ayrıca "boy" adında ki köpeğin oyuncu olarak filme kattıkları yadsınamaz.
filme puanım 7.
devamını gör...

güne bir film repliği bırak

'birini gerçekten sevdiğin zaman; yaşı, ne kadar uzakta olduğu, boyu, kilosu sadece lanet birer sayıdır.'

(bkz: the number 23)
devamını gör...

yazılacak kitabın ilk cümlesi

gelişi güzel çiğnediği sakızın tadının kaybolup gitmesi gibi son bulacağını kestirememişti gelişi güzel yaşadığı hayatının.
devamını gör...

türk gencinin ömrünü mahveden üç şey

yaşadığım şehirde umut adında bir evsiz var.
pandeminin gergin iplerinin gevşetildiği bir pazar sabahı tanıştım kendisiyle.

şimdi ne olduğunu hatırlayamadığım düşüncelerin sebep olduğu ağırlık dalgın dalgın yürümeme neden olmuştu. bir ara kafamı kaldırıp caddenin üzerinden akıp giden insanlara dikkat kesildim. yürüdüğüm istikamette onu gördüm. neredeyse içinde kaybolduğu kirli bir mont, asfalt tozunun arkasına gizlenmiş bu yüzden griye dönmüş pijaması, ekolojik pazarlarda organik kisvesi altında satılan üzeri kuş pisliğiyle kaplı yumurtaları andıran beresi ve elinde markası silinmiş bir mağaza poşetiyle duruyordu. ona doğru yaklaşırken içimden " göz göze gelmeyiz umarım " diye geçiriyorken, duymuş gibi gözlerini bana çevirdi. kirli sakalı içinde yüzünün belirsizliğine inat masmavi gözleri "ben buradayım" diyordu.
gülümsedi,
çok tuhaf bir andı benim için.
gün içinde bir yerlere giderken sağımızdan solumuzdan geçen insanları sanki hiç orada değillermişçesine görmezden gelirken, bir yabancının sadece gülümsemesi ile bir anda var olması, kendisini görünür kılması... kayıtsız kalamadım bende tebessüm ettim maskenin altından.
bu tebessüm diyaloğu onu cesaretlendirmişti. iyi ki de öyle olmuştu. bana doğru yaklaşıp " özür dilerim abi, bir tost ısmarlayabilir misin ? " diye olabildiğince utangaç ve kibar bir edayla sordu.
para istememişti, öğrenilmiş çaresizlik miydi bu bilemiyorum. para istese ve sahip olsa bile alışveriş için gireceği markette çalışanların ya da müşterilerin kendisine güvensiz gözlerle bakacağını ve kovulacağını düşünen bir naiflik vardı sanki.
eğer kabul ederse birlikte kahvaltı yapmayı teklif ettim kendisine ve fakirhaneme doğru yola koyulduk beraber.

ocağın üzerinde emektar çaydanlık bu misafirimiz için maharetini ateşte pişerek sergilerken adını sorarak başladım sohbete...

gerisi umutun hikayesi.

""umut benim adım, babamı ilkokula giderken bir trafik kazasında kaybettim. annem babam öldükten bir kaç ay sonra başka bir adamla evlendi. adamın benden yaşça büyük 2 çocuğu vardı. aslında kötü bir adam sayılmazdı ( şiddet göstermemiş hiç kendisine o yüzden kötü demiyor sanırım) ama diğer çocuklarına sunduğu fırsatları bana hiç sunmuyordu. annem ihtiyaçlarımı bildiği halde sesini çıkarmıyordu. sık sık okulu bırakıp bana iş bulup çalışmam gerektiğini, zaten okulda başarısız olduğumu hem okusam bile bir iş tutamayacağımı, memleketin üniversite mezunu işsiz kaynadığını, paramızın olmadığını ve her gün daha da fakirleştiğimizi, şimdiden bir meslek sahibi olursam hayata bir ihtimal tutunabileceğimi onun bile bu krizlerde zor olduğunu, kendisinin bana hiçbir şey veremeyeceğini, okul masraflarını karşılayamayacağını, iş kurmak istesem arka çıkamayacağını, bir derdim olduğunda kendisine güvenmemem gerektiğini söyleyip duruyordu. bir sabah bana x şehirde bir arkadaşının olduğunu, çaycı olduğunu ve yanında bana iş vereceğini söyledi. otogara getirdi elime üzerinde adres bulunan bir kağıt verdi, otobüse bindirip yolcu etti. varınca şehre inip adresi sordum, ne böyle bir semt vardı ne de böyle bir cadde sokak. geri dönmek istedim ama kimse yardımcı olmadı. herkes benden korkuyordu sanki. oysa korkan tek kişi vardı o kalabalıkta. yalnızca bendim o kişi. otogarda kaldım bir süre. istenmediğimi anlamıştım. o gün bugündür burdayım işte. bu kadar abi hikayem. ""

gerçek miydi bu anlattıkları?
bilemiyorum.
ama kimsenin itiraz edemeyeceği 3 gerçek vardı umutun anlattığı hayat hikayesinde.
okuyanın bile asgari ücretle yoksulluk çektiği,
aile baskısının olduğu,
mesleğin olsa bile bu tırt ekonomiye güvenip bir gelecek hayali kurmanın riskleri gibi...
devamını gör...

regular show

mordecai ve rigby nin "hıım, hı hım hımm hım " düeti ile hafızama kazınmış aşmış cartoondur.

devamını gör...

satranç (kitap)

kibrin iticiliği elde edilen başarıları değersizleştirirken , çaresiziliğin çekiciliği bir hırsızlığı savunacak duruma getiriyor okuyanı... iyi ve kötü bir satranç tahtasında ki siyah ve beyaz taşlar olurken, bizler hamlelerini yapan oyuncular oluyoruz, renkler birbirinin içine giriyor, ve derin bir grilik kaplıyor dünyamızı..
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim