sevmek

gönül bağı, hoşa gitme.

bu akşam fütursuzca sevmek geldiğinden içimden, biraz yazacağım. içimde biriktirip durduğum sevgi bazen taşacak gibi oluyor, yüreğim dizginleyemediğim bir kısrak gibi koşturuyor. korkuyorum, sevmenin haddini aşmaktan.
sevmek öyle güzel ki, içimde çocuk sesleri. cıvıl cıvıl bir öğle üzeri, tatlı bir meltem yüzümü gözümü öpüyor; ben seviyorum.
sevmenin kendisini de seviyorum, hesapsız. dupduru bir sele kapılıp gidiyorum, mahiyetini kavramaya çalışıyorum. "sevmek" eylemini yaratana şükran duyuyorum.
ben bazen çok seviyorum, fütursuzca seviyorum.

sevmek mutluluktur nesedir gelecektir. gayet güzel bir yazı tebrikler.

(bkz: ben sevsem sevgiye zam gelir)

içinden bir parça vermektir.

yöntemi herkesçe farklı olan, bazen insanların bunu yaptığı için cezalandırıldığı, güzellik isteyen, emek isteyen tek taraflı iştir.

işteşi (karşılıklı yapılanı) sevişmektir.

sevmek, var olmayan birine sahip olmadıklarını vermektir.
(bkz: jacques lacan)

lacan malum anlaşıl(a)mamasıyla meşhur (burada gülücük emojisi vardı). bu yüzden biraz açmak isterim. lacan demek istiyor ki seven kişi, sevdiği kişiye hayal kurma imkanı tanır. ve bu hayal kuruş, aşka sebebiyet verir. örnekle daha kolay anlaşılabilir. söz gelimi ahmet mehmete aşık. mehmet ise bunun farkında. mehmet her konuştuğunda ahmet hayran hayran onu dinliyor. mehmet ben şu filmi izledim diyor, ahmet ise içinden diyor ki "vayyy bu filmi izlediyse daha neler neler izlemiştir, ne cool çocuk " fakat işin aslı öyle değil. mehmet hasbelkader izlemiştir o filmi ve başka da o tarz film izlememiştir. ancak ahmetin kendisine aşık olduğunu bilir ve bunu engellemez, yani ahmetin hayal kurmasına izin verir. ona entelektüel bir imajı varmış gibi davranır. öyle biri değildir ama "öyle biri olmayı" verir ahmete. olmayanı verir. sevmek de budur zaten. olmayanı vermek.
edit: gülücük emojisi yasakmış da ehehe

sonunu bile bile acı bir zevk alınarak yapılan eylem. platonik olup açılamadığınızda ileride pişmanlık duyarsınız. tek taraflı olduğunda üzücü bir hâl alır

biraz da hayatı anlamlandırma çabasıdır, sevmek.
bir şeylerin vurgunu olmasa insan; geçer mi zaman, geçer mi üzüntüler. esasında sevdiğimiz her sey yaşama tutunduğumuz dallar, kırıldığımız yerden tekrardan başlayabildigimiz.

yaşam için şart. bağımlı olmadan sevmek... bir şeye bir sevgi göndermek. onu da yapmasak insan olmamızın ne anlamı kalır? evet bazı durumlarda acı da verir. ama yapacak bir şey yok, seveceğiz.

tahtaları seviyorum, çıra kokusunu, tanıdığım birilerinin kendilerine has jest ve mimiklerini, kardeşime sataşmayı, dolunayı, yağmuru, selda bağcan dinlemeyi, hayvanlarla konuşmayı, bebekleri, çocukları, annemi, odun kırmayı, bahçede mıntıka temizliği yapmayı, bir şeyler öğrenmeyi, tamir yapmayı, iki bira gömmeyi...

hayatımdaki ilk motto.
bir şeyi sevmek onunda hakkında düşünmenize, dolayısıyla anlamanıza sebebiyet verir.
tabii düşünüp, anladıktan sonra da sevebilirsiniz.
çok karışık konu lan bunlar!

sahip olma arzusu ve cinsel açlık dürtüsüyle karıştırılır çoğu zaman. sevmek hoş bulmaktır olanı, olmayanı, geleni, gideni. bir şeyle tatmin olmak, onu tüketmekle hazzı sürdürme korelasyonu falan değil. o ruh emiciliği.

bir daha sevmeyecem lan! dersiniz kendi kendinize
bi süre sonra yine dersiniz.*

sevmek, bir hayatı iki kişi yaşamak,ömrüne ömür eklenirken kendinden bir parça bile kaybetmemektir.
"yine seninle beraber
kendimle kalmaktır hayalim"

sevmek sevmekse eğer sevmek sevmemektir.

japonca'da fiil değil, sıfattır. (bkz: suki)

tanım: büyük anlamlar yüklendiğinde yanlış yaptıran eylem.

reddedildikten sonra kimseyi bir daha sevmem dersiniz ama sonra aşık olursunuz...

dostoyevski'ye göre sevmek, bir kişide, beklemediğin bir zamanın beklemediğin bir anında kendini bulmaktır.

sevmek bu dünyadaki en güzel iştir. ve bazı insan -çok az insan- çok güzel sever. böyle bir kalbin bahçesinde kök salan çiçeğe selam olsun. o çiçeğin suyuna, güneşine selam olsun. o güzellikle çoğalan tüm zamanlara da...

sevmek hayatın nazar boncuğudur. dünyayı bahçeye dönüştürür.

sevmek insan yüreği kadardır, küçükse büyüğünü taşıyamazsın. *