boğucu. sanki ortam havasız ve pencere yok. pencereyi geçtim nefes alacak bir boşluk, delik yok. ne bu kadar düşündüren, istemeden içimi kemiren ve ne bu kadar beni iten, benliğimi ele geçirip süründüren... nefes alamıyorum. düşünmekten kaçarken neyi bu kadar düşünüyorum? neden ağrıyor başım ve neden sıkışıyor göğsüm? neden var olamıyorum insanların içinde ve neden kabullenemiyorum insanları oldukları gibi?.. neden, neden ve neden?
rast gele bir anda denk geldiğim, "bazılarıyla konuşmanız bittiyse aynı şehirde bile karşılaşamazsınız" sözü bana bazı insanlar için aynı mahallefe bile denk gelmediğimi anımsattı. düşündüdsr8
bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama garip... yakın bir arkadaşımdan kendi hayatımla ilgili bir olayı sanırım bir ay sakladım ve bu aslında genel bir şeydi ve kimseyle paylaşmamıştım. kendi içimde halletmem gereken bir konu vardı ve ondan sonra kendisiyle paylaşacaktım... neyse, bu olayı geç öğrendiğine triplenmesine rağmen geri kalan her şey normaldi. kaldı ki ben öyle zamnediyormuşum... sonradan başka bir yerde kendisinden bu olayı kendisine geç söylememden kaynaklı aslında benden çoktan soğumuş olduğunu öğreniyorum... önemli olan soğumuş olması da değil. bunu benimle paylaşmayıp aylarca normalmiş gibi benimle takılmaya devam etmesi. insan soğuduğu bir insanla nasıl kendi kendine buluşmak ister ki? bu olay beni kendisine karşı spğutmak yerine üzdü...
gerçekten iyi biri misin yoksa tüm çaban iyi biri olmak istediğine mi yönelik... yani iyi olmadığını bilip iyi olmak için mi çabalıyorsun yoksa gerçekten iyi biri misin?
buraya yazıyorum. belki bazen de not defterime... kendine yük olur mu insan? yük oluyorum kendime, elimde olsa birkaç gün görüşmeyeceğim kendimle ama işte... mecburuz birbirimize.
mesela hiçbir şeyden keyif almadığım, kendi kabuğuma çekilmek istediğim, kimsenin yüzüne bakmak istemediğim hatta kendime bile bakmak istemediğim anlar oluyor. kendimden kaçmak istiyorum ya. insan neden kendinden kaçmak istesin ki? görmezden gelip bırakmak istiyorum kendimi...
zaman alır. belki bir saat, belki 1 gün, belki bir ay belki de hiç yokluğana alışamayacakmışsın gibi geçen yıllar...
birinin varlığına, onunla geçirilen vakte ve edinilen sohbete alışınca insan otomatikman sanki o kişi hiç gitmeyecek, her zaman ve daima var olacakmış gibi gelir.
var olacakmış gibi gelir ama gider. belki de siz gidersiniz. siz gitseniz dahi yine de zor gelir o yokluğa alışma süreci... insan her yeri terk edebiliyor da bir kendini terke demiyor, bir kendinden vazgeçemiyor. kendini götürdüğü yere geliyor o yokluk... belki de insan zamanla kendinden bir parçasını yok sayıyordur. unutmak, yokluğa alışmak belki de bir nevi kendini feda etmektir.
hayat herkes için eşit değil. biriyle sohbet ederken, gülerken, ağlarken ya da en olmadık davranışına şahit olup bir şeyler yaparken ki hareketlerini izlerken bunu düşünmek lazım. hayat herkes için eşit değildi ve herkes her şey için belirli başlı kurallar ve insani tepkiler dışında farklı tepkiler verecektir.
meselabir olay sonucu; moraliniz bozulduğunda biriniz gülümseyerek neşelendirmeye çalışırken diğeriniz sadece o kişinin ruh hali kötü diye kendi ruh hali de kötü olmaya devam edebilir. bu noktada iki kişide kişiye bağlı olarak belki de kendince doğru olanı yapıyordur. önemli olan o noktada hayat kişiyi nasıl o noktaya getirmiş onu düşünmek lazım...
seçimlerimizden ve seçimlerimizin hayatlarımıza yansımasından ibaretiz.
ömür değil su şişesi bile emanet edilir mi şüpheliyim... gönül almak sadece gönül almak değil de sevdiğini, önemsediğini, dargın kalmak istemediğini, eskisi gibi şen şakrak olmak istediğini gösterir. keza kişinin kendisi için de öyle. gönül almanız sadece gönül almak değildir. belki de bir nebze de kendi incinmişliğini de tamir etmektir .
kendi kendime senelerdir edindiğim bir şiar var ki o da sanırım insanlara umut, enerji, iyi niyet aşılamak.
hayatımda her zaman pasif, sessiz sakin, oturduğu yerden bile kalkmayan biri oldum. önceden çenemi açmaz konuşmazdım ya da ne bileyim, "o öyle değil" diyemezdim. şimdi ise aksi yönde nerede bir hata, nerede bir olmaması gereken durum varsa kişinin kendisine açıklıyor, anlayışla yaklaşmaya çalışıyor, genel olarak nasıl olması gerekir ya da mantıklı olan neyse onu açıklamaya çalışıyorum. hayata bir kere geliyoruz ve ben de nedense kimse boşa harcasın istemiyorum. herkes mutlu olsun, umut dolu olsun ve kendi içindeki iyiliği görsün istiyorum.
yüce tanrım! ya ona azıcık merhamet ver ya bana çokça dayanma gücü. ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. tanrım! ya onu bana ver, ya beni ona...
hayat müşterek, kimse kimseyi mutlu etmeden mutlu olamaz. insan mutlu olmak isterken bile kendini mutlu etmeye çabalıyor. kendin mutlu olmak için kendinle uğraşıyorsun resmen...
iki gündür bir düşüncem üzerine düşünüp duruyorum ve hayatın karşıma çıkardığı ve bizzat şahit olduğum olaylar karşısında da bu düşüncemin değişmeye başladığını anlıyorum.
evet, konu evlilik. ben hayatı boyunca -ki takribi 24-25 yıldır- flört etmeyi, biriyle sevgili olmayı da evlilik hayalleri kurmayı hep erteledim. bu eylemleri ertelemeyi geçtim atıyorum sevgili olacağım kişi nasıl biri olmalı onu bile düşünmedim. içimden her zaman ahlaklı, merhametli, kendini bilen, cömert ve yardım sever olmasını istedim. yoksa kara kaşı olsun, mavi gözü olsun, kumral saçı olsun tipi düşüncelerim olmamıştı. hatta bazı arkadaşlarım buna hiçbir zaman da inanmamıştır, "vardır bir tipleme ya" diye yaftaşamıştır. açıklıyorum, yoktu.
iki gündür bir yerde misafir olarak kalıyorum. evin beyi şeker hastası ve günde 4-5 kere şekeri düşüyor ve günün büyük çoğunluğunu uyuyarak geçiriyor desem abartmış olmam. evin hanımı ise bir kere olsun söylenmiyor; aksine kendisini, şekerini, yediklerini, ilaçlarını takip ediyor. dün akşam konuştuğumuzda ise, "ben onunla evlendiğime çok mutluyum. zor günler geçiriyoruz ama bir kere daha evlensem yine onunla evlenirim. ben ondan razıyım." diyor ve beni şok ediyor. hastalıkta sağlıkta derken gerçekten hastalıkta sağlıkta birlikte olmanın hakkını veriyor gibi duruyor.
işte ben evliliğe çok uzak bir insanken dün akşam bu konuşmadan, bugün kadının eşine bakışlarından... duygulandım. gerçekten hayat arkadaşı seçiminin önemini, biriyle bir yola girince yarı yolda bırakmamanın, birini gerçekten sevince aslında onun her şeyine sevgiyle yaklaşabilineceğini öğrendim.
sevginin güçlü bir duygu olduğunu, sevdiğin kişinin ise en büyük gücün olduğunu anladım.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.