bu kaos bir harika dostum yazar profili

bu kaos bir harika dostum kapak fotoğrafı
bu kaos bir harika dostum profil fotoğrafı
rozet
karma: 217 tanım: 8 başlık: 0 takipçi: 4

son tanımları


one of us (belgesel)


bir netflix belgeseli. hasidik yahudiliği cemaatinden kendi rızalarıyla ayrılan 3 genç insanın "normal" dünyaya ayak uydurmaktaki zorluklarını, eksikliklerini ve eski cemaatlerinin onlara karşı düşmanca tutumunu izleyebileceğiniz bir yapım.

hasidik yahudilik, 18. yy sonlarında dogu avrupa'da doğuyor. nazi soykırımından etkilenenlerin büyük bir çoğunluğunu onlar oluşturuyor. soykırımdan kaçanların çoğu amerika'ya yerleşiyor.

geçmişte yaşadıkları dışlanmışlık ve eziyetlerin de şekillendirmesiyle tam bir kapalı kutu hayat yaşamaya başlıyorlar. dış dünyayla irtibat yok denecek kadar az. doğumlarından itibaren tüm hayatları kendi kuralları ve kendi aralarındaki iletişimden ibaret. ve işte 3 farklı genç, bu baskın cemaatten çıkmak ister. her şey böyle başlar.
devamını gör...

derinkuyu yeraltı şehri

inşasını hangi halkların yaptığı netlik kazanmayan, m.ö. 3000 yılına kadar uzanan tarihiyle kapadokya bölgesinde hala ayakta duran yeraltı şehri.

öncesi tam olarak tahmin edilmemekle birlikte, orada kaldığından emin olunan ilk grup, tarihteki ilk hristiyanlardı.

roma'nın katliamından kaçan ilk hristiyanlar sığınma arayışlarını derinkuyu yeraltı şehri sayesinde giderebildiler.

hristiyanlık ilk 200 yıl boyunca tüm roma topraklarında yasaklanmıştı. yakalanan tüm hristiyanlar en acımasız yollarla katlediliyordu. bu süreçte o zamanki nüfusa göre büyük bir sayı olan 2 milyondan fazla hristiyan roma askerleri tarafından katledildi.

sağ kalmak ve dinlerini yaşayabilmek adına derinkuyu'ya kadar ilerleyen hristiyanlar, yaşamlarının uzun bir süresini bu şehirde geçirdiler. içinde restorasyonlar yaptılar, kilise ve misyoner okulları eklediler.

yeraltı şehri 8 kattan oluşuyor ve 85 metre kadar derinliğe ulaşıyordu. içi, yer yüzüne çıkmalarını gerektirmeyecek kadar donanımlıydı. ahırdan, mutfağa, tuvaletten , yemekhaneye kadar tüm yaşam alanları yapılmıştı.

yeraltından yüzeye bağlanan bacalar sayesinde sürekli bir temiz hava akışı sağlanıyordu. kuyular, suyun süzülmesiyle yeraltına arınmış bir şekilde ulaşması mantığıyla yapılmıştı.

günümüzde ziyarete açık olan yeraltı şehrinin sadece küçük bir kısmını gezebiliyorsunuz.
devamını gör...

alkol

ilk üretim tarihi net olarak bilinmemekle beraber, en eski alkollü içeceğin m.ö. 7000-m.ö.6500 yılları arasında çin'de üretildiği netlik kazanmıştır. arkeolojik kazılar esnasında bulunan kil kapların üzerindeki kalıntıların içeriği incelendiğinde; insanların pirinç, darı, üzüm ve bal kullanarak alkollü bir içecek ürettikleri anlaşılmış.

farklı coğrafyalarda toprağın verimli olduğu bitki çeşidine göre farklı alkollü içecekler üretiliyordu. örneğin, mısır'da arpa bol yetiştiği için bira üretimi de tüketimi de fazlaydı. hatta o dönemde işçiler, ücretlerinin bir kısmını bira olarak alıyorlardı. aynı zamanda az miktarda yetişen üzümlerle şarap üretiliyordu, fakat yerli halkın aksine sadece yönetimdekilerin ve üst düzey kişilerin tüketebileceği bir alkol çeşidiydi şarap.

mısır'da bira neyse, antik yunan ve roma'da şarap o demekti. çünkü coğrafya kaderdir :)
coğrafya kaderdir demişken, yine bu sebeple güney amerika yerlileri topraklarında yetişen bitkilerle chicha ismini verdikleri içkileri yapıyorlardı. bu karışıma halüsinasyon etkisi yaratan bazı otlar da ekliyorlardı.
doğu afrika'da muz ve palmiye birası üretiliyordu.
japonya'da ise pirinçten sake.

bu saydığım eski tip fermente içecekler günümüzle karşılaştırıldığında nispeten düşük alkol oranına sahipti. (yaklaşık %13) binlerce yıl boyunca alkol tüketimi bu şekilde devam etti. damıtma işlemi başlayana kadar...

9. yüzyılda arapça yazılar , içindeki alkolü buharlaştırmak için kaynayan fermente sıvıları tarif eder. alkol sudan daha düşük bir sıcaklıkta buharlaştığı için, öncelikli o buharlaşır. fermente edilmiş karışım kaynatılır, bu buharın bir kap vasıtasıyla yakalanması ve soğutulmasıyla çok daha konsantre bir alkollü içecek elde edilir.

bu damıtılmış içki başlarda tıbbi amaçlarla kullanılmış ardından da önemli bir ticari mal haline gelmiştir. tek sebebiyse bira ve şarapta olduğu gibi, bu damıtılmış içkilerin bozulmamasıdır.

keşif çağı boyunca alkol para yerine kullanılan bir ürün haline gelmiş, dünyanın her bölgesine farklı çeşitlerle yayılmıştır. özellikle denizcilerin tercihi olan romun üretimi çok artmıştı. kıtalar arasında seyahat etmek zorunda kalan denizciler için suyu taze tutmak büyük bir problemdi. onlar da bir su variline bir kova brendi ekleyerek suyu uzun süre taze tutmanın yolunu buldular. (alkolün dezenfektan özelliği)

ülkemizin günümüz malum şartlarında alkolün en yaygın kullanım halinin kolonya olduğunu düşünüyorum. (bkz: covid-19) alkolü asıl amacıyla hatırlayacağımız günlere bir an önce kavuşmak dileğiyle...
devamını gör...

rope

alfred hitchcock'un türkçeye ölüm kararı olarak çevrilmiş 1948 yapımı filmi . filmin bazı özellikleri var, az sonra değineceğim.

film, iki adamın başka bir adamı ince bir halatla boğmasıyla başlıyor. sadece öldürme hissinin ve bu gücün nasıl bir şey olduğunu tadabilmek için arkadaşlarını öldüren bu iki genç adam, ölen arkadaşlarını salondaki sandığın içine saklıyorlar. ceset, evde ortak tanıdıklarıyla verecekleri parti bitene kadar o salondaki sandığın içinde kalacak ve parti sonrası bu iki arkadaş cesedi göle atacaklar. en azından ilk planları buydu. ardından olaylar gelişir, spoiler aşağılarda bir yerlerde olacak.

filmi özel kılan detaylara gelirsek:

film hitchcock'un ilk renkli filmidir.

filme konu olan cinayet, 1924 yılında chiago üniversitesi öğrencilerince işlenmiş gerçek bir olaydan kurgulanmıştır. filmden önce aynı konu bir tiyatro oyununda da işlenmiştir.

filmin çekim tekniği de oldukça deneyseldir. hitchcock bu filmi tek mekanda çekmiş ve minimum montaj kullanarak bitirmeyi denemiştir. bu yazıyı yazmadan önce tekrar izledim filmi ve sadece 2 sahnenin kesilip başka makarayla tekrar başlatıldığını gördüm. 1948 yapımı 80 dakikalık bir filmde bunu yapmak gerçekten başarıdır. çekim tekniğini anlatmak gerekirse, yaklaşık 10'ar dakikalık film makaraları kullanılıyor. o 10 dakikada film hiç durmadan çekilmeye devam ediliyor, salonun içinde kamera karakterleri takip ediyor, makara sonuna yaklaşıldığındaysa bir karakterin sırtına denk getirilen veya masaya odaklanılan bir anda makara değişimi gerçekleşiyor. bu sayede dediğim gibi 2 sahne dışında montajı hiçbir şekilde hissetmeden 80 dakikayı deviriyorsunuz.

filmin başrollerinden john dall'un tüm film boyunca çok leziz oyunculuğuna şahit olacaksınız. diğer başrol farley granger ise son yarım saatte pasif agresif bir karakterin gerginliğini çok güzel yansıtmıştır.

izlerken tiyatro izlemişsiniz hissiyatına gireceğiniz klasiklerden biridir rope. tek bir salonda çekim yapılmasına rağmen bazı sahnelerde hiç konuşmayan bir karakterin hareketlerini izleriz. bazen önde konuşan iki karakterin arkasında gelişmekte olan diğer olayları görürüz. bazen de konuşan başka kişileri dinleyen karakterin sadece mimiklerini izleriz. tüm bunlar bir araya geldiğinde tek mekan sıkıntısını size hiç sezdirmeyen bir film çıkar meydana.
klasikseverler için öneridir. modernciler uzak dursun :)

gerisi spoiler:


filmin bir kısmında friedrich nietzsche'nin übermensch fikri üzerinde durulmuş. zaten olayın orijinali olan cinayet sebebinin altında da biraz bu felsefe barınıyor. bir fikrin insalar tarafından ne denli çarpıtılabileceği parti esnasında yaşanan bir tartışmada ve filmin sonundaki çözüm sahnesinde irdelenmiş.
"üstün insanların cinayet işleme hakkı"
"suç işlemeye uygun azınlık"
"toplumsal ahlak kurallarının üstünde kalan kültür ve bilgiye sahip kişiler"
gibi sınıflandırmalar aracılığıyla, brandon karakteri cinayet işleme hakkını savunmuştur.

nispeten asosyal ve içine kapanık olan philip karakterinin hocası tarafından sıkıştırıldığı sahne de incelikle işlenmiştir. philip piyanoda aynı melodinin döndüğü bir şarkıyı çalarken, durumdan şüphelenmeye başlayan üniversitedeki hocası onu sorularıyla sıkıştırmaya başlar. philip önce rahatken sonraları gerilmeye, duraksamaya, kekelemeye bazen de bağırmaya başlar. ve tüm bu duygularını o an çaldığı aynı melodideki şiddet, duraksama, hızlanma ve yavaşlamalarla destekler.

hitler ve nietzsche göndermeleriyle yanlış anlaşılan fikirlerin nasıl ölümcül ve hastalıklı sonuçlar doğurabileceği üzerinde durulmuş. filmin çekim yılını tekrar düşününce 2. dünya savaşının film sektörüne olan taze etkilerinden birine de şahitlik ediyoruz. hatta filmin başında brandon karakterinin "amerika'daki iyi erkeklerin hepsi şu anda cephede ölüyorlar. biz buradayız." cümlesiyle de savaşa bir gönderme yapılmıştır.

devamını gör...

maniheizm

oluşumu 3. yüzyıldaki pers imparatorluğuna denk gelmekle birlikte, resmi din olarak kabulü 8. yüzyılda ilk türk boylarından olan uygurlular zamanında gerçekleşmiştir. mani kelimesinin eski türkçe'de karşılığı tanrı manasına gelen mengü'dür.

meniheizmin temelinde savaş halinde olan 2 güç vardır. bunlardan biri tanrı, diğeri de şeytandır. ikisi de birbirine yakın güçtedirler. tanrıyı simgelen ışığın bir bölümü dünya üzerinde hapsolmuşltur. herhangi bir canlıya zarar verildiğinde, hırzılık yapıldığında, bir çiçek bile koparıldığında bu kutsal ışığın dünya üzerindeki tutsaklığı uzamakta ve şeytanla olan savaşında güçsüz konuma düşmektedir.

bu dine göre, insanlar seçkinler ve dinleyiciler olarak ikiye ayrılmaktadır. bunların içinden sadece seçkinlerin tamamen bir kurtuluşa erişebileceğine inanılır. dinleyiciler ise seçkinlerin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. bu ihtiyaçlarını karşılamaları sayesinde seçkinler içlerindeki kutsal ışığı serbest bırakabileceklerdir. dinleyicilerin bundan kazancı ise, hizmet ettikten sonra tekrar dünyaya geldiklerinde kutsal ışık bahşedilmiş birer seçkin olarak doğma inancıdır. (bu yönüyle budizm etkisinden söz edilebilir)

konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyenlere şu
kaynağı önerebilirim.

sayfadan ufak bir alıntı:

"ömrünü dinini yaymaya adayan ve bunun için meşakkatli bir hayata katlanıp erken sayılabilecek bir yaşta vefat eden mani’nin öğretisinin hayli karmaşık olduğunu söylemek mümkünüdür. maniheizm temelde iyi-kötü, ışık-karanlık, gibi karşıt unsurları temel alan düalist bir anlayışa sahiptir (zeren, 2015, s. 98). maniheizm’e göre ışık zihni, bedeni oluşturan parçalara bağlanmış beş ilahi öğeyi (ilahî akıl, ilahî düşünce, ilahî sezgi, ilahî anlayış, ilahî mantık) özgürleştirerek yerine bedene hükmeden beş günahkâr öğeyi (şeytanî akıl, şeytanî düşünce, şeytanî sezgi, şeytanî anlayış, şeytanî mantık) hapseder. şeytani güçlerin beden üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesiyle beş erdem ortaya çıkar. bunlar sevgi, iman, kanaat, sabır ve bilgeliktir. bu beş erdem ilahi ruha, bedenin saldırılarına karşı direnme gücü verir ve günahın isyankâr eğilimlerine karşı savaşır. ışık zihni’nin mücadelesiyle birlikte insan bedeni içerisinde gerçekleşen bu değişimin sonunda tamamıyla kontrol altına alınmış ve mükemmelleşmiş bir beden
ortaya çıkar. bu, varoluşun yeni bir halidir ve maniheist öğretide “yeni insan” kavramıyla ifade edilir (tekin, 2014, s. 72)."
devamını gör...

karınca

bunların atta isimli bir türleri vardır. muhakkak bir sahnesini görmüşsünüzdür, yaprak kemiren ve bu yaprakları yuvalarına taşıyan karıncalar.

bir belgeselde karşılaşana kadar hep bu kestikleri yaprak parçalarını yemek üzere yuvalarına taşıdıklarını düşünüyordum. araştırmacılar da uzun yıllar böyle olduğunu düşündüler. 7-8 metrelik yuvalarının içini görüntüleyene kadar. o görüntülerden sonra işin aslı çok farklı çıktı.

atta karıncaları, belirli türdeki bitkilerin yapraklarını keserek yuvalarına taşırlar. taşıma sonrasında yapraklar tüketilmeyeceği için yuvadaki diğer karıncalar tarafından dezenfekte edilir. dezenfekte edilen bu yapraklar yuvanın ortasında bulunan büyük bir odaya taşınır. odada yığın haline getirilmiş diğer yaprakların üzerine eklenir.

bu yığın dediğim gibi yemek için oluşturulmuş bir yığın değildir. aslında harika çiftçilik becerilerini konuşturacakları bir bahçe oluşturmaktadırlar.

yığın belli bir büyüklüğe ulaştığında diğer odalarından bir küf mantarı cinsi taşınır ve bu mantar, yığındaki yaprakların arasına yerleştirilir.

bundaki tek amaç; karıncaların asıl besini olan ve protein ihtiyaçlarını karşılayan mantar çeşidinin gelişimi için onun ihtiyaç duyduğu besin yatağını ona sunmaktır.

toplanan yapraklarla beslenen bu mantar, gittikçe genişler ve tüm yığına yayılır. tüm bu emeğin sonundaysa karıncalar en lezzetli protein kaynaklarını çiftçilik güdüleriyle kendileri yetiştirmiş olurlar.
devamını gör...

yüzyıllık yalnızlık


bu kitabı sevebilmenin yegane yolu ara vermeden, uzatmadan okumaktır diye düşünüyorum. gerçi okumaya başladıktan sonra bırakmak mümküm olmadı benim için.

kitaba başladığınız andan bittiği ana kadar sürekli olay ve kişi takibi yaparak ilerliyorsunuz, boş kaldığınızı hissettiren bir sayfa dahi yok. kitabı sevmeyenlerin büyük çoğunluğunun da olay ve akraba bağıntılarından kopmaları sebebiyle, o yüzyıllık döngüyü takip etmekte zorlanmaları sonucu sevemediklerini düşündüm.

bu da anormal bir durum değil. çünkü çocukların, torunların, dedelerin, büyük dedelerin neredeyse tümü aynı iki isimden birini taşıyorlar ve ikinci isim veya isim önüne konan ünvanlarla kim olduklarını anlıyorsunuz. bir karakter ailenin arasından ayrılıp onlarca yıl sonra, aile büyümüşken yine katılabiliyor hikayeye. bu sebeple ben de iki günde bitirmeme rağmen kitapta bulunan soyağacına 6-7 kere dönüp bakma ihtiyacı hissettim.

kitabı sevenlere bir tavsiye: la meglio gioventu filmini de izlemeleri.


[[spoiler]]
olay kurgusu bir ailenin tüm fertlerinin hayatlarının teker teker işlenmesinden ibaret. fantastik denebilecek olaylar da dahil oluyor bu yaşamlara. 6 soyun tümünü tanıyorsunuz. bu soylara ait bütün karakterler bölüm bölüm ana karakteriniz oluyor ve kendinize en uzak hissettiğiniz karakterle bile empati kurabildiğiniz muhteşem bir hayal gücünün ellerine bırakıyorsunuz kendinizi. sayfalarca sizi sinirlendiren bir karakterin aslında neden böyle olduğunu gördüğünüzde ona acıdığınız gibi, içten içe desteklediğiniz bir karakterin hiç beklenmedik bir davranışıyla afallayabiiyorsunuz. hayaletlerden korkmuyor, uçup giden güzel bir kızı uğurluyor, kimsenin ciddiye almadığı bir çingeneye saygı duyuyor, güçlü erkeklerin zayıflıklarına tanıklık ediyor ve domuz kuyruklu bebekler için hüzünleniyorsunuz.
ensest veya lut kavmi gibi benzetmeler olmuş. yerinde tespitler ama bu zaten hikayenin oluşma zeminini hazırlayan olayların kaynağı. ailenin kara bulutu.
ursula ise benim en kıyamadığım oldu romanda.
[[/spoiler]]


özet olarak, ailenin arasına gerçekten karışabildiğiniz anda tadı damağınızda kalan bir romandır yüzyıllık yalnızlık. soyağacını kullanıp okuyarak şans vermeniz gereken bir vazgeçilmez.
devamını gör...

petra

çölün ve büyük kayalıkların ortasına inşa edilmiş petra kentinin yapım aşaması başlarda tarihçiler için bir bilinmezdi. çünkü ahşap iskele kurularak inşa edilen yapıların aksine, petra'nın yapıldığı coğrafyada bu iskeleleri kurmalarına yarayacak orman ve ağaçlar bulunmuyordu. bu muallak durumun cevabı, petra kenti içinde yapımı yarım kalmış bir mezar sayesinde anlaşıldı.

geleneksel mimarinin aksine, petra kenti ve girişindeki 39 mt. yüksekliğindeki kapı alanı zeminden yukarı değil, en tepe noktadan başlanıp zemine inerek tamamlanmış. kayalıkların arasındaki doğal patika, yol haline getirilip en üste tırmanan işçiler, mimarinin zirvesinden inşaata başlayıp en son zemine inerek tamamlamışlardır.

özet olarak el-hazne isiminde, girişteki 39 mt. yüksekliğindeki sütunlu ve işlemeli kapı, yekpare bir kayanın incelikle oyulmasıyla oluşturulmuştur.
kapı süslemeleri tahrip edilmiş olsa da amazon kadınlarını, medusa başını ve isis'in tacını görebiliriz. petra halkını oluşturan nebatiler, büyük bir ticaret merkezinde yaşıyor olmaları sebebiyle, ön cephesinde diğer milletlerin figürlerini de temsil eden ilk büyük yapıyı inşa etmişlerdir. nebatilerin tanrıları zamanla değişmiştir. roma-yunan ve mısır uygarıkları gibi çevrelerindeki tüm milletlerle olan iletişimleri sebebiyle bu tür bir çeşitlenmeye gitmişlerdir.
2003'de yapılan yeni kazılar sonucunda el-hazne'nin toprak altında kalmış odaları bulunmuştur. bu odalarda dönemin hükümdarı ve ailesinin mezarları olduğu görülmüş ve mozole görevini üstlenmiş bir yapı olduğu anlaşılmış.

2000 yıl öncesinde yapılmış ve günümüze kadar ayakta kalmış muhteşem bir mimari örneğidir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim