chf yazar profili

chf kapak fotoğrafı
chf profil fotoğrafı
rozet
karma: 896 tanım: 32 başlık: 5 takipçi: 34

son tanımları


nutuk okumamış türk genci

türk gencidir. türk genci genel olarak okumaz ki. koluna bacağına atatürk dövmesi yaptırır, arabasına evine resmini asar, bayramları seyranları coşkuyla kutlar, slogan atar, marş söyler ama okumaz. illa nutuk özelinde değil bu. kitap okuma oranı çok düşük. üniversite okudum taşrada, 4 yıl. gerçekten kitap okuyan gence çok nadir rastladım.. hem de eğitim fakültesi, geleceğin öğretmenleri, yeni neslin yetiştiricileri oradaydı. özellikle erkekler, okumuyor abicim hiç okumuyor. merak etmiyor, öğrenmek istemiyor. savunuyorsunuz, seviyorsunuz, sayıyorsunuz ama ne demiş bu adam, ne yaşamış, ne olmuş o dönemde? hiçbir fikri yok! bilmeyince de tartışma kültürü de olmuyor, iki fesli deli kadir müridi gelince cevap bile veremiyorsunuz çünkü bilginiz, yorumunuz yok. onlar da okumuyor, sadece birinin götünü yalamayı, ona tapmayı, körü körüne inanmayı tercih etmişler. bizim güya okul okumuş gençler de sadece görüntüde biliyorlar, sadece çerez bilgiler bilinen şeyler. okulda öğrenilen iki dandik bilgi bize yetiyor, ülkeyi kurtarmış, inkılap yapmış tamam, bu mu bilmek? derinlik hiç yok.

kısacası ayıp eden türk gencidir. lütfen okuyun. sadece tarihleri bilmek, ne olduğunu bilmek de değil, olayları yorumlayabilmek, şartları değerlendirebilmek, doğru analizler, çıkarımlar yapabilmek için okumak gereklidir. kitap okumayı zorlama, angarya gibi görüyoruz hep, kendimizi zeki sanıyoruz. öğrenmek için, ufuk genişletmek için yapılması gereken önemli bir şey olarak göremiyoruz. nutuk okumak elbette zorunlu değildir, daha atatürk'le ilgili binlerce eser var. onlar da okunur. ama nutuk özeldir, 1. şahsın anlatısıdır, değerlidir. dogmaya, yanlışa, yalana düşmemek, kulaktan dolma konuşmamak için okuma yapmak gereklidir. atatürk bize bir dogma, ilke bırakmamıştır. okuyup araştırıp bilimle bulun demiştir, bilimi seçin demiştir. biz bilimi seçelim.

girdinin sonuna gelirken bu konuyla ilgili okuyacaklara birkaç tavsiyem olur, özellikle atatürk ve o dönemle ilgili hiç okumamışlar, okumak isteyenler için öneriyorum bunları:
- nutuk: zaten biliyoruz, defalarca okunur.
- tek adam 1,2,3 : 3 cilt atatürk biyografisi, gördüğüm en detaylısı, kesinlikle okuyun.
- çankaya: yine bir atatürk biyografisi
- ilber ortaylı'nın atatürk'ü, bu da biyografik.
- turgut özakman'ın diriliş-1915'le başlayan, şu çılgın türkler, cumhuriyet 1-2 dörtlemesi
- ikinci adam, 3 cilt, inönü'yü anlatan biyografik eser (inönü de okunmalıdır)
- ismet inönü- hatıralar
- yine ilber ortaylı imparatorluğun son nefesi ve türkiyenin yakın tarihi
- fahir armaoğlu'nun türk siyasi tarihi isimli eseri
- ziya gökalp- türkçülüğün esasları
- rousseau, toplum sözleşmesi

kısaca aklıma gelenler bunlardı, iyi okumalar herkese.
devamını gör...

türkiye'de eş cinsel milletvekili olmaması

şimdi sırf eşcinsel birisi de olsun diye oraya eşcinsel birini koymakla sırf genç birisi olsun diye oraya zerre yararı olmayan rümeysayı koymak arasında hiçbir fark yok. biz ne zaman liyakatle iş yapmayı öğrendiğimiz zaman, şahsın kişisel niteliğine değil de yaptığı ve yapabileceği işlere, kalitesine, eğitimine baktığımız zaman ilerleme kaydedebiliriz. sırf eşcinsel diye bunu vekil yaptım oldu demek yerine cinsel yönelimine, cinsiyetine, yaşına vs. bakmadan liyakat üzere yani o makama layık olacak çalışkan insanlarla bu seçimlerin kadroların kurulması lazım değil midir?
devamını gör...

para mutluluk getirir mi getirmez mi sorunsalı

net getirir. ben bugün araba alabilsem, müziğimi açar, sıcak sıcak işime giderim ve mutlu olurum. ama lanet olası dolmuşta donarak sıkış tıkış gidiyorum. ünlü bir söz vardır, para insana mutluluk getirir mi bilmem ama ferrarinin içerisinde ağlamanın tadı başkadır jsjsjsk
devamını gör...

dünyadaki en saçma şey

milyonlarca insan açlıktan, fakirlikten, kötü şartlardan ölürken ya da berbat şartlarda çok az yaşayabiliyorken, bir avuç kişinin milyarlarca, trilyonlarca mala, sonraki 27 nesline falan hiç çalışmasa yetecek paraya sahip olabilmesi.
devamını gör...

şu an dinlenen şarkıdan bir cümle

"you kept me like a secret, but i kept you like an oath"
devamını gör...

çekingenlik

uzun zamandır kurtulmaya çalıştığım, allahın belası bir şeydir. arkadaş, insan kendinden soğuyor bazen.. iç sesim her şeyi yapabileceğimden falan bahsederken dışarı hiçbir şeyi yansıtamayan über bir çekingenim ben. bu lanet rahatsızlık bir türlü peşimi bırakmadı. biriyle konuşamıyorum/tanışamıyorum, sohbet başlatamıyorum, sohbet ilerletemiyorum, sesim sanki bir tarafımdan çıkıyor. sosyal medya da da benzer şeyler var. afedersiniz millet cayır cayır yazışırken ben bir kişiye yazamıyorum, 50 kere denedim. şimdiye kadar sevdiğim hiçbir insana açılamadım çünkü hep çekindim. borç verdiğim insandan para alırken bile çekiniyorum, pek yakın olmadığım birine bir şey soracakken çekiniyorum, zaten yakınlarım harici aradığım kimse de pek yok çekindiğimden.. hayatımda bu saçma şey yüzünden bir sürü fırsat kaçtığına kesinlikle eminim. kurtulmak istiyorum artık bu hastalıktan..
devamını gör...

yalnızlık

hiç sevmiyorum yalnızlığı, hem de hiç. yanında birisi olmaması gibi değil bu dediğim yalnızlık. yanında birinin olmaması da yalnızlıktır ama o yer yer iyi bir şey bence. insanın kendi kendine kalası geliyor bazen. düşüneceğin zaman tek başına kafanı topluyorsun. genelde kendi kendime gezerim ben zaten dışarılarda. çoğunlukla tek takıldım şimdiye kadar ama bir arkadaşa da hayır demezdim belki bazen. fazla arkadaşım da yok, pandemide hepten iletişim koptu ya olanlarla da.

ama evde bu konuda yalnız birisi değilim, ailem var, annem, babam, kardeşlerim... aile iyi bir şey mi kötü bir şey mi karar veremedim. hiç ailesi olmamış birisine sorsak belki çok iyi olduğunu düşünür, özlemini duyar belki. bana sorarsanız sadece aile olmak, sıcak yuvada beraber oturmak, onlardan olmuş olmak, evli olmak hiç yetmiyor. hiçbir şey tek başına yetmez. aile bireylerinin refahı için, geleceğimiz için yeri geliyor hep beraber çalışıyoruz. güzel anlarımız oluyor, kötü anlarımız oluyor, gülüyoruz, oturuyoruz ama hep bir şeyimiz eksik. şu ki, hiçbirimiz sorunlarımızı ifade edemiyoruz. ben bir sorunumu ailemden birisine anlatamıyorum, anlamıyorlar, yargılıyorlar, kötülüyorlar, küçümsüyorlar. benim gibi onlar da sorunlarını aktaramıyor. annem, babamla ilgili sorununu babama söyleyemiyor. kardeşim sorununu anneme babama aktaramıyor, tıpkı benim gibi. demek istediğim yalnızlık bu işte. hepimiz aynı evdeyiz ama hepimiz yalnızız aslında. beraber gülüyoruz ama ayrı ayrı ağlıyoruz. bu içe atılan, aktarılmayan sorunlar büyüyor büyüyor ve sonunda sinir krizlerine ve büyük kavgalara dönüşüyor. iletişim yok bizim aramızda. herkes birbirine bir şeyler dayatıyor, saygı, anlayış yok. yargılama var, emretme var. işte bu yüzden bir ailemizin olması yalnız olmadığımız anlamına gelmiyor bence. aile kavramı hakkında da görüşlerim genelde olumsuz yönde bu yüzden. ama ben bu gördüklerimin bilincindeyim, şanslıyım belki bu konuda. ileride bir ailem olursa kesinlikle bu şekilde olmaması için özen göstereceğim.

sonuç olarak nefret ettiğim yalnızlık, yanında biri olup olmaması değil, içindekini dökecek birilerinin olmamasıdır. ailen bile olsa, yalnız hissettiren insanlarla beraber olmak esas yalnızlık. şu hayattan tek dileğim yalnız olmamaktır. aile kurarım, kendimi aynen kendimle konuştuğum gibi dökebilecek, hatta hiçbir parça kalmayacak şekilde dökebilecek, anlayışlı, saygılı, iletişim kurabildiğim birisi eğer olacaksa. tabii karşımdaki de aynı şekilde sorununu, sıkıntısını, derdini, neşesini, duygularını bana doğrudan aktaracak, hiçbir çekince duymadan. bilmiyorum, bu belki çok ütopik dersiniz ama bence olmayacak değil. ne olursa olsun, yalnız kalmayacağıma inanmak istiyorum.
devamını gör...

16personalities.com

sabah sabah aklıma gelen, az evvel yine çözdüğüm kişilik testidir. en son bikaç ay önce de bir sabah çözmüştüm. infp çıkmıştım herhalde, çok üstünde durmadım. sonradan kişilikleri incelemiştim biraz. bu sabah da aklıma geliverdi, tekrar oturup çözdüm vee yine infp-t çıktı. (oh değişmemişim) hayalperest ve çok duygusal olduğum doğrudur. üzerinde okumalar yaptım, evet, kesinlikle beni anlatan bir kişilik. hatta buradan aynı kişiliğe sahip olan kurgu-gerçek insanlara baktım, eğlenceli bişi. test de başarılı ve güzel bence.
devamını gör...

rüyada sevdiğinin öldüğünü görmek

bu sabah ağlayarak uyanmama sebebiyet verendir. kalbim çıkıyordu sanki, ellerim titriyordu, kafam zonkluyordu uyandığımda. içime taş oturdu sanki sözlük, çok gerçekçi bir kâbustu.

rüyamdaki herkes ve her şey gerçek gibiydi. herkes mutsuzdu, bana bakıyordu arkadaşlarım, berbat asık suratlarla, mutsuz mutsuz. üniversiteden eski hocam bağırarak bir şeyler anlatıyordu derste. ne olduğunu anlamıyordum. sonra bir an dışarıdaydım, elimde gazete. baktım, bir kadın siyasi bir cinayete kurban gitmiş, birisi analiz kasmış konuyla ilgili, sevdiğim kızın adı ve resmi. inanamıyorum, deli gibi ağlamaya başlıyorum ve koşuyorum. en son bir tepeden aşağı ağlayarak son hız koşuyordum. o acıyı çektim bir an gerçekten. etkisinden çıkamadım, kendime gelemedim. hemen mesaj attım ona. sordu ama anlatamadım tabii, buralara içimi dökmek istiyorum, zaten okuyan pek yok. bir an gerçek olmadığı için çok sevindim. sonra onu gerçekten bir gün kaybedeceğim için, bu kayıp acısını gerçekten yaşayacağım için çok endişelendim.

dün halbuki ne güzel mutlu mutlu uyumuştum, ne güzel konuşmuştuk. bu kâbuslar hep mutlu zamanlarda gelir zaten, insanı olmadık durumlara sokar. neyse, sevdiklerinizin kıymetini bilin. allah ani ölümlerden korusun. ölüm eninde sonunda gelecek. o gelene kadar sevdiklerimizin değerini bilelim, daha çok zaman ayıralım onlara...
devamını gör...

gök gürültüsü

çocukluğumda köyde yaşardık. karadeniz köyü, yaz kış farketmiyor, fırtına olabiliyor, yağmur bardaktan boşalırcasına yağabiliyor, gök çatlayabiliyor. bizim köydeki evler -karadenizdeki tüm köyler gibi- ayrı ayrıdır, evler hep başka yerlerde, başka dağlardadır. bizim evde bir dağın dibinde, diğer evlerden ekstra uzaktaydı. neyse, 10-11 yaşlarımdı, bir bahar günüydü.

o akşamüstü başka bir eve, akrabamıza oturmaya gitmiştik, yürüme. akşam alacakaranlıkta da geri dönüyorduk. elimizde de üç büyük pille çalışan metalik gri renk el fenerlerinden var. havayı hatırlıyorum, simsiyah bulutlar yaklaşıyordu. eve geldiğimizde felaket yağmur başlamıştı. evimiz en az 60 senelik, dede evi. elektrik tesisatı falan çok eski. çok yağdı, saatlerce, sonra geceye doğru gök gürültüsü başladı. elektrikler de çoktan kesilmişti. belki de eve geldiğimizde de hiç yoktu, hatırlayamadım. iyice karanlık çökmüştü ama evin içi aydınlanıyordu. nasıl mı? dakika başına kalmadan, evin tam üstünde, güüüüüm, yıldırım düşüyor, şimşekler çarpıyor. her gümlemede evin içi komple aydınlanıyor, odalarda uzun çubuk floresan lambalardan var, yıldırımın etkisiyle kendiliğinden yanıp sönüyorlar. salonda bulunan elektrik panosunda eski tip mekanik saat var, her gök gürültüsünde oradan çaaaaat sesi geliyor, sanki tabanca atılıyor. oradan bir de ateş çıkıyor. tüm salon aydınlanıyor o ateşle. ev zaten çok eski olduğu için sanki zelzele oluyor, titriyor duvarlar yıldırım çarptıkça. biz 3 çocuk, haliyle korkuyoruz, yangın çıksa panodan, yanar gideriz. yer gök yıkılıyor zaten. evde bizden başka bir halam ve bir annem var. onlar da korkuyor, halam devamlı salavat getiriyor, dualar okuyor, biz bir odanın köşesinde yer yatağına yatmışız. her gümlemede, yanan ışıklar ve çat sesi, halamın duaları ile korkuyoruz. o şekilde uyumuşum.

sabah uyandığımızda çevremizdeki her dağda ve her tepede toprak kaymaları olmuş olduğunu gördük. saatlerce yıldırım düşmüştü, normaldi. şimdi düşününce, iyi sağ çıkabilmişiz oralardan. o çatlamalar, çıkan ateşler, sallantılar, evin çok yakınına düşüp kulakları sağır eden sesler... gök gürültüsü bu yaşantılardan dolayı benim için korku demektir, sevmem hiç.
devamını gör...

yazarların en son okuduğu kitap

1984. artık dillere pelesenk olmuş bir romandı, okumak ilazımdır dedim, oturdum başında. kitap, bir roman olarak sürükleyici ve de akıcı. kısa sürede okudum. totaliter rejimlere sahip 3 ülkenin var olduğu ütopik bir dünyayı anlatmakta. gerçi ütopik demeyelim, hakkaten baaazı ülkelere çok benzer yönler var * neyse, okumayan herkese ben de tavsiye ederim.
devamını gör...

gwent

witcher 3'ü ilk oynadığımda yüzüne bakmamıştım gwent'in, sağda solda satılık kartlar görüyordum, neredeyse herkesle oynayabiliyordun -hatta meme'leri bile var sjsj- gwent görevleri falan vardı, hiçbirini yapmamıştım. 2. kere oynadığımda neymiş bir bakayım dedim vee.. ulan oyunun içine yaptıkları mini oyun bile efsane lan. 2. oynadığımda gwent'e aşık oldum, bağımlılık yaptı. sırf o yüzden bile oynanır witcher 3 tekrar. sonradan gwent ayrı oyun oldu ona bakmadım ama gwent güzeldir, o da güzeldir mutlaka. witcher'da ayrı bir zevk aldım gwentten. stratejik bir oyun, öyle sallamasyon değil. görevlerden sıyrılıp kafa dağıtmak için birebir. hatta kaptırıp sadece gwent'e bile odaklanabilirsiniz =)
devamını gör...

sigara içmeyenlerin üzüldüklerinde yaptıkları şeyler

üzüldüğümde, üzülürüm yani. ağlarım. biraz geçince müzik dinlerim ki hiç tavsiye etmem, daha kötü ediyor insanı.
devamını gör...

sen haklısın deyip konuyu kapatmak

dun aksam bir arkadasimla discord'dan konusurken yaptigim seydir. boyle olunca iyi hissetmiyorum, sorunlari tartisip sonuclandirma taraftariyimdir cogu zaman. ama bazen ya ben anlatmak istedigim seyi anlatamiyorum/aktaramiyorum ya da karsidaki anlamiyor/anlamak istemiyor. sonucta bir iletisim zayifligi oluyor ve bitmeyen anlamsiz tartismalara ve yanlis anlasilmalara yol aciyor. bunlari engellemek, uzatmamak ya da ertelemek icin de "tamam sen haklisin" deyip kapatiyorsun.
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

dışarıdan o biçim sert ve saçı sakalına karışmış, kaba saba, kas yığını bir erkek olarak görünüyorum ama aşırı duygusalım ben ya. en basit şeylerde gözüm doluyor. 2. dünya savaşı belgeseli izlerken ağladım geçen gün. sadece ağlama değil. duyguların hepsini yoğun şekilde, tutkulu yaşıyorum. iyi kötü bir olay yaşansa çok etkileniyorum duygusal açıdan. bu benim zayıf yönüm müdür, bilemedim, belki de. heyecan yapınca dibine kadar heyecan yapıyorum, kalbim yerinden çıkıyor, sevinince havaya uçuyorum, üzülünce ya da sinirlenince hemen ağlıyorum. bu da böyle bir itiraftı.
devamını gör...

29 nisan 17 mayıs arası tam kapanma

ülke insanının sağlığı ve selameti için değil, turizm sezonu öncesi hazırlık için alınmış karardır. ülke insanı umurlarında olsa aylardır millet kırılırken kapatırlardı, esnafa, zor geçinene vs. maddi yardımda bulunulurdu, aşılama hızlandırılırdı. söylenecek çok şey var.

herkese karantinada kolaylıklar dilerim, umarım bu günleri çabucak atlatırız.
devamını gör...

yazarların en eften püften başarıları

lisede kendim aday olmadan sınıf başkanı seçilmiştim. her yılki gibi ilk haftalarda sınıf başkanı seçiliyordu. önceki senenin başkanı olarak aday değildim, gereksiz işlerden bıkmıştım. birkaç aday tahtaya kalktı. oylama yapılmadan sınıftan "chf başkan, chf başkan" tezahüratları yükselmeye başladı ve adaylar da adaylıktan vazgeçip beni destekledi. ilk başta yok falan desem de oy birliğiyle başkan oldum. bu da eften püften bir başarımdı :)
devamını gör...

bulunduğun şehirden gitme isteği

bulunuğun yerden başka yerde gittiğinde her şey düzelecekmiş gibi gelirmiş insana derler. doğru da. herkes bulunduğu yerden gitmek istiyor, lanetler ediyor kaldığı yere, şehre. oranın güzelliklerini, orayla bağın........ neyse neyse edebiyat yapamayacağım şu an :) bana kalsa bu ülkeden temelli gitmek istiyorum da fırsat gelmedi henüz.
devamını gör...

el camino: bir breaking bad filmi

el camino: a breaking bad movie, ismini türkçeleştirecek olursak "breaking bad: jesse pinkman'ın yolu" filmi, tam breaking bad'in o ağır temposunda ilerleyen ve jesse'nin bb sonrası ne yaptığını, nereye gittiğini, götü nasıl kurtardığını anlatan güzide yapım.

kaderin bir cilvesi olarak, breaking bad'in magic man'i, başınız sıkışınca arayıp "hoover max extract pressure pro model 60." isteyebileceğiniz süpürgeci abi ed galbraith rolündeki robert forster, film gösterime girdiği günlerde ölmüştür. rip.
devamını gör...

türkiye'de tartışma kültürü

türkiye'de tartışma kültürü, bilgi eksikliği, ön yargı, manipülasyon yapma isteği, hırs ve ego, acele ve dikkatsiz konuşmak, dinlememek, duyduğunu hiç düşünmemek, özdeşleştirmek, konuları karışık muhakeme etmek ve bilumum safsata kullanımı içerisinde ilerleyen tartışmalar silsilesidir. genelde bir sonuca ulaşmaz.

tartışma kültürünü türkiye'de ve de dünya'da etkileyen en önemli şeylerden birisi post truth'tur. normalde " i think therefore i am" iken post truth'da " i believe therefore i'm right" mantığı güdülür. düşünce ana odaktan çıkarılmış, duygu ve inançlar ana odak yapılmıştır.

örn:
x: sıvı yağlar bi senede %50 zamlandı. 60 liralık yağ, 90 oldu.
y: zammı marketler yapıyor. x marka 65 lira, ondan alın, 90 lık almayın siz de.

burada x, ortada verileri olan bir gerçeği öne sürerken y'nin bunlar umrunda değil. zamları marketin yaptığı inancını öne sürüyor, elle tutulur bir verisi yok, savını baştan kabul etmiş ve üstüne öğüt veriyor, zaten burada iletişim noktalıyor.

başka örn:
t: faizler %19 olmasına rağmen döviz yükseliyor, yatırımcının türk lirasına güveni kalmadı. ekonomik göstergeler ekonomide kötü gidişi işaret ediyor.
z: bunları öne süren türkiye'yi kıskanan ve gelişmesini istemeyen dış güçlerdir.
s: kimse aç değil, ekonomi çok iyi.
k: dövizle mi maaş alıyoruz, bana ne dövizden?
l: sen vatan hainisin.

vs. vs. vs. dediğimi anladınız. bu gibi insanlara hiçbir şey anlatılamadığı için tartışma kültürü yok.

son olarak doğru iletişimi engelleyen şeylerin listesini vereceğim. biriyle konuşurken, tartışırken, her konuda, ister yazılı ister sözlü bunları yapmamalısınız. bunlar iletişimi engelleyen, koparan şeylerdir.

1- emir vermek, yönetmek: adı üstünde, iletişim kurduğumuz kişiye emir vermek, emrederek konuşmak iletişimi engelleyen ilk şeydir.

2- tehdit etmek, gözdağı vermek: zaten...

3- öğüt vermek, çözüm getirmek: düşünelim, birisine derdinizi anlatıyorsunuz ve o size konu ile ilgili öğüt veriyor, çözüm üretiyor. mesela:

- matematik dersini yapamıyorum, anlamıyorum.
-daha çok çalışman lazım.

bunu o da biliyor. bunu söylemene gerek yok ki. buna karşıdakinin verecek bi yanıtı yok, bu kelimelerin de bir anlamı yok. sadece iletişimi engelleyen şeyler. yapmayınız.

4- öğretmek, nutuk çekmek, mantıklı düşünceler önermek: karşındaki senden bir şey öğrenmek istiyorsa, düşünceni merak ediyorsa bunu zaten açıkça soracaktır. senin ekstra olarak bir şey öğretmene ya da mantıklı da olsa bir şey önermene gerek yok. karşıdakinin her durumunu bilemezsin ayrıca onun da beyni var, mantığı var. yukarıdaki ile biraz benzer bir şey.

-yeni telefon aldım, işte (iphone 11)
-bunu alacağına bir telefon ve bir bilgisayar alabilirdin.

sence mantıklı ama sa-na-ne? sence karşıdaki bunu duymak için mi sana bunu iletti? iletişim koptu. başka verelim.

-haftaya vizeler var, konular sıkıştı.
-her gün bir dersi çalışırsan, halledebilirsin.

oldu paşam, biz bilmiyorduk onu :) yani kısaca dediğim, karşıdakini aptal, kendinizi kurnaz sanmayın. büyük yanılgıya düşürür.

-usta bize 2 çay.
-(çay gelir)(birisi şeker atıp karıştırır)
-şeker mi kullanıyorsun? çok zararlı bir şey, obezite yapıyor. bırakmalısın.

nutuğu çektin, öğüdünü verdin. aferin. doğru, şeker zararlı ama ne alaka ve sanane? şu diyalog, "sen de beni kanser ediyon, bir sus" denilesidir.

5- yargılamak, eleştirmek, suçlamak: bunlardan kimse hoşlanmaz. niye öyle yaptın, ben öyle yapmazdım vs. vs. kimse iletişim kuracağı insandan böyle şeyler duymak istemiyor.

6-övmek, iltifat etmek, pohpohlamak: iltifat güzeldir. iltifat ediniz, iyi bir şeyi övünüz ama yerinde ve zamanında olmak kaydıyla. karşıdakini devamlı övmek, pohpohlamak iletişimi koparır. övmek, değer verdiğinizi gösterir ama nasıl birisi kendini fazla övdüğünde mideniz bulanıyorsa karşıdakini de fazla övmek mide bulandırır. gerek yok.

7-ad takmak, alay etmek, utandırmak: yersiz şaka ve sululuklar iletişimin gelişimini engeller.(yazmaktan yoruldum)

8-yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak: yukarıda bahsettiklerime benzer şeyler. kimse yoruma muhtaç değil, bir konu üzerine sorulmadıkça yorum yapmamalısınız. aynı şekilde konuyu kendince analiz etmek de yanlış. konunun tüm detaylarına yaşayan kadar hakim değilsin. konu/sorun üzerine direkt teşhiste bulunmak da iletişimin gelişimini engeller.

-sevgilimle kavga edip ayrıldık, çok mutsuzum.
-zaten seni sevmiyordu, haketmiyordu.

tanıyı koydun haa. afferin, yıldızlı 10 puan. ne olduğundan haberin yok, koyma kardeşim. tanı koyma, yorum yapma her şeye.

9- avutmak, teselli etmek: diyebilirsiniz, avutmak ve teselli neden kötü olsun? olur. birisine derdini, sıkıntısını, düşüncesini anlatıyorsunuz, bunun karşısında size derdinizi unutacağınız bir şeyi yani avunacağınız bir şey öneriyor. hoşunuza gider mi? mesela örneklendireyim.

-bu mesleği yapmak istemiyorum, bana uygun değil.
-başka ne yapacaksın? gül gibi memur olursun işte.

biri diyor ankara biri diyor erzincan.

-mezun oldum ama 30 bin lira borcum var, nasıl ödeyeceğim, iş bulamıyorum.
-kafana takma kardeşim, bir yolu bulunur, allah bir kapı açar.

evet, bu tip teselliler hiçbir derde çözüm olmuyor ve iletişimi de engelliyor. bir yolu bulunacağını karşıdaki de biliyor ama o yolu aramakta şu an. bunu demen anlamsız.

10- sınamak, çapraz sorgulamak: belli zaten

11- oyalamak, şakacı davranmak, konuyu saptırmak: karşıdaki bir konudan bahsederken konuyu saptırmak, alaya vurmak ve de konuyu sapıtıp oyalamak, konuşmanın sonunu getirecektir.

12- karşılaştırmak, kıyaslamak: biriyle konuşurken onu başkalarıyla karşılaştırıp kıyaslama yaparsan iletişiminiz sonlanacaktır.

bunlar iletişimin gelişimini engelleyenler listesiydi. biraz uzun bir girdi oldu ama önemli bir konuydu. buraya kadar okuduysanız, teşekkür ederim.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim