değeri öznel olan.
devamını gör...

zekai özger şiiridir. sevdiklerini kaybetme teması ve karamsarlık damlayan şiirleri sanırım onu şair yapan şeydir. eser gökay'ın seslendirmesi bence bu şiire en çok yakışan seslendirmedir.

hüzün mevsimi
gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim

bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. damımın üstüne oturturum

-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta

abimin acıyla yontulmuş yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana

-çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen

ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan
korkarım

mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annem de yoksa yanımda
mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım

-ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana

yalnızım. bunu hep söylüyorum
yalnızım. bunu hep söylüyorum

geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız

yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız

-ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum, ıhlamur ısıt bana

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum

cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir

-hü'yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü'yü anlatmalıyım

geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini

güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını

ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları
suçum: nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini
bilirim

sizi de sizi de öpmesini bilirim

-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü

kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin

kalbim
bir gün elbette sana hükmedeceğim

elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatıcam
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım

ve bir gün elbette yıldızları sayacağım

gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum.

arkadaş zekai özger
devamını gör...

''her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği, her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği. evet her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği. ne kadar açık değil mi? daha açığı var mı ? her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği'' -ismet özel ismet özel seslendirmesi ile okunduğu şeklini dinlemeniz önerilmektedir.
devamını gör...

türk sosyolog ve filozof ulus baker tarafından yazılan, şiiri andıran bir metindir. karşılıksız aşkı en iyi şekilde betimleyen metin olduğunu düşünmekteyim.
kum güzeli
en elde edilmemiş şiirdin sen. kuşluk vakti yazılanlardan... bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı... masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı... güzelsin...
uzaktan zor seçilebilir bir harf... hayır hayır! şimdi anlıyorum... gizli bir rakam, kabala'dan... kumun üzerine çizilen... çöldeyiz ve başka bir yerde değiliz... ama güzelsin...
dansederken göğüsleri sallanan kadınlardan, karadelikleri saatlerce uçuşup duranlardan, sessiz sitemleri kargaşada bile belli olanlardan tırsma öyle kolay kolay... öyleyse bu bir nasihat... çünkü güzelsin...
onlar bitecekler: çizgi roman gibi kolayca, tatile çıkarken boşanan yağmur gibi apansız, menemen pişirmek gibi aceleyle... hâlâ güzelsin...
iskemle hasır ve ayaklarında yatay, ayaklarını dizlerini böğrüne çekmeye razı olarak basabileceğin yatay tahta çubuklar... rahatına düşkün keyiften uzak osmanlı "effendi"sinin (ephendi?) garip kahvehane illeti bu iskemleler... otur o illete gerçekten, çekinmeden, sereserpe... orada güzelsin...
yılgın geçilir sokaklardan, kuş gibi değil, işportacı kertenkeleler gibi de değil... ağır aksak, akşam dörtten sonra yaz günü... akşam mı? o kayıtsızdır... bildiği gibi değişir, geçer, gider... güzelsin...
kes kulakları, geçir bir sicime... ama kaybetme... başka ne göstereceksin savaşa dair? kara delikler işitmiş bu öyküyü... ıslanarak... ama güzeller...
kalp kalbe karşı... bir arkadaşın evinde... çiçekmiş... hemen uzmanı geçindim. ah! o güneş ister. ah! bol su asla olmaz. oysa hiç anlamam çiçekten... devetabanını pazı sanabilirim... neden yaptım bunu? çiçeğin adı sardı beni... çünkü güzelsin...
sözlerine delik kulağım... özürlere sağır... kör bir kuyu olacağım... sen ise, güzelsin...
güzel sözcüğünü senden başkasına lâyık göremem... ama bir önceki cümlede görmüş olabilirim... aldırma, güzelsin...
mikroskop mucidi leeuwenkoek dostu ressam vermeer'e "su böyle işte ve başka türlü değil" demiş... bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık... ressamın tarafını tutuyorum... çünkü, güzelsin...
birkaç tel beyaz... bizi gazlamaz... sakınmazsın görüntünü, biliyorum... çünkü güzelsin...
mikroskopun mucidi leeuvvenhoek, aynı günde doğdukları, hep komşuluk yaşadıkları dostu ressam vermeer'e bir su damlası gösterip, "su işte böyle ve değil başka türlü" demiş... bir öpüş damlasında kanyuvarları... mucidin tarafım tutsam da... sen güzelsin...
teleskopla bulamadım... mikroskopla bulacağım... ayın yüzeyinin de bir dokusu var elbet... gözenekler, sivilceler... onlarla çok güzelsin...
neo-liberalizm, ruhçuluk, tarikat, entellektüel, ordu, çok-insansız şirketler, öykü yazarları, kestaneyi çizdirenler, uzaktan bakanlar, şemdinliler, tavşan falcıları, kurban sömürgenleri, onmaz kuşkuculuk, araba tamircileri, taksitle alın tutkumu, hadi... kazık ve pazarlık... ama son kumarım sensin... sen, güzelsin...
sen, güzelsin... kuraldışı... bastıbacak... minicik... ama sen, güzelsin...
kapımın eşiği, gözümün bakışı, son ruhsal tatil, duruşum, bozuluşumsun... pazarlık etmem... markette yoksun... reklamın yok! gerçekten... güzelsin...
kedi sakladım senden, öykü sakladım, belki bunu da saklayacağım... ihanet... ama sen, güzelsin...
ruhumu saran sacayağı, gözümün bağı, son ruhsal kaatil, ölümüm, mahvoluşumsun...
cazgırlık etmem... gönlünde yokum... aşkımız, yok! gerçekten... güzeldin...
devamını gör...

düğün ve cenazelere davetli olmak(bkz: şiirbaz dayımın beyaz kartalı)
devamını gör...

''özür dilerim , size bir şey sorabilir miyim ? hayat neden bu kadar zalim ? insanlar , insanlar neden bu kadar zalim ? yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel ve vazgeçilmez ? peki insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden ? karım… karım bana çok kızıyor. ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. istediği gibi bir adam olamadığım için. çocuklarım , çocuklarım da bana çok kızıyor. onlara bilgisayar , elbise , ayakkabı , araba alamadığım için. patronum , patronum sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu günün her saatinde bana hatırlatıyor. o da bana çok kızıyor çünkü ona çok para kazandıramadığım için. dostlarım , arkadaşlarım , akrabalarım beni adam yerine bile koymuyorlar. onlar da bana kızıyor. onların istediği bir adam olmadığım için. onları yemeğe götürmediğim için , onlara borç veremediğim için , onlara ayak bağı olduğum için , onların eğlendiği gibi eğlenemediğim için. devlet , devlet de bana kızıyor. daha çok vergi veremediğim için , arada bi ‘noluyo’ diye sorduğum için , yanlış partiye oy verdiğim için. biliyor musun her tarafım kanıyor. acılar içindeyim. çürüyorum. onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum ama beceremiyorum. dostlarıma , akrabalarıma , patronuma , karıma , çocuklarıma üzgünüm diyorum. sizin istediğiniz gibi bir adam olamadığım için özür dilerim diyorum , duymuyorlar. acılarımı , kederlerimi , sıkıntılarımı anlatıyorum dinlemiyorlar. ben , ben.. bana yardım edin diyorum , kaçıyorlar. gelin biraz konuşalım diyorum , masayı terk ediyorlar. ölüyorum ben diyorum , ne zaman öleceksin diye soruyorlar. lütfen bana söyler misin , ne oldu ? bize ne oldu ? eskiden böyle değildi. şimdi ne oldu ? neden insanların artık birtakım duygulara ve düşüncelere prim verecek zamanları yok ? neden bu kadar hızla koşuyorlar ? neden bir an bile olsa durup hayatın , insanın , evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar ? ben acılarımı , sıkıntılarımı , kederlerimi onlara anlatırken neden beni dinlemiyorlar ? benim bütün bu düşlerim , arzularım , hayata dair imdat çığlığım onlara neden sahte geliyor ? sahici gelmiyor , samimi gelmiyor ? neden ? neden ? neden ? söyle bana neden ? neden ?.. n'olur bana yardım et , yardım et bana. lütfen , lütfen… neden beni bu halimle kabul edip aralarına almıyorlar ? neden beni sevmeleri için sürekli , inanmadığım halde onların ilgisini çekip onlarla konuşmak zorundayım , ha ? neden egom olmak zorunda ? neden onların arasında bencil olmak durumundayım ? neden var olabilmek için rekabet etmek zorundayım , ha ? lütfen , lütfen bana yardım et. bana hayatta yaşamamı söyle. bak biliyosan eğer bana o yolu göster , lütfen. çünkü ben artık yalnız yaşamak istemiyorum. bana hayatta yaşayabilmem için güç ver. neden ben hayatta yaşamayı beceremiyorum ? lütfen bana yardım et , lütfen… özür dilerim , özür dilerim. beni bağışlayın. kendi derdimle sizi üzdüm özür dilerim , özür dilerim. özür dilerim… ''bu efsane tiradı barındıran o kadar efsane olmayan film.
devamını gör...

marqius de sade'nin epistemolojisi ile baktığımızda bireyin kimi durumda kendini nesnelestiren diğer insan bedenleri üzerinde hak iddiası. kimi zaman ise bu hak iddiasına maruz kalan nesne durumda oluşudur.
devamını gör...

mutsuzluğun varlığını kabul etmektir.
devamını gör...

kalbini bir oltanın ucuna asan kafka'nın milena'ya yakarışı.
devamını gör...

yabancı- albert camus
baştan çıkarıcının günlüğü-søren kierkegaard
maldoror'un şarkıları-comte de lautreamont
devamını gör...

beklediğiniz dudaklardan gelen özledim sesi.
devamını gör...

rölativizm ezgilerinin kendisini dört bir yandan sardığı konusunda emin olabileceğiniz yazardır kendileri.
devamını gör...

''anlamak isterim, hangi yasa
bir beşikle bir darağacını
aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?'' kısmı ile beni benden alan şiirin şairidir.

gülşiir
geceyarısı, karanlık bir bozkırda
ışıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
haklı olan kim bu kargaşada?
ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
ucu bucağı olmayan bu çığlığın
ortasında nasıl barışılabilir?
anlamak isterim, hangi yasa
bir beşikle bir darağacını
aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?

sorular sormak için geldim şu dünyaya
yasım acıların yasıdır
boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
ya da sabah yellerinden bir taçla
yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
bu söylencenin bir yerinde durakladım
ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.

acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
yitirdim çünkü onları da..
ilenmiyorum, el çırpmıyorum artık
ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
ne de geleceğime dair bir tasa.
gelirken çan çalmıyor yalnızlık
bir adam, bir sokak, bir ev
yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca

soruların vardı senin, ne çok soruların
gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
bir fısıltı gibi başladı sevgim
çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
sonrası...mutlu bile olduk bazı
artık sen yadsısan da ne kadar
ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
anlatsın yollar, yollar, yollar...

şimdi gece, soluğumu verdim içime
az önce kağıtlara gül kuruları serptim
dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
öylece serptim, seni yazacağım diye
sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
aklımın almadığı bir yerde, öylesin
şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
bize artık yeter de artar bile...

dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
en yakın dostlarımın birer birer
vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
ölümünü gördüm, ama kimse
inandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
vereceğimiz tek şey budur dünyaya.

şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
yüreğimi bir gün yollara atarsam
bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
suyumun çoğu senden yana akacak
bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
güldeniz, gülekmek, gülyağmur, gülsarap
gülaşk, gülsiir, gülahmet, gülerhan
ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!

gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
kokundu, bedenimi saran o ince buğu
esintisinde usul usul yürüdüğüm
ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..

sanki bir kız yürürdü yollarda
evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
kapımı açardı gümüş bir anahtarla
sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
tozlu kitapların yığıldığı odalarda
kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini
yatağımda bedeninden bir oyuk.

benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
saçlarına saçlarına doğru titrerdi
şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
geceyarılarını çoktan geçti
bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.

bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
bir akdeniz kentinde limon koklayan
ve hep ufkun ardına bakan çocuk
acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
çaldı yüzünü bir yaşamlık
geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
ama haykıracağım laflarını tuzla kesip
yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.

beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
hep direnen bir yanım kalacak
adımın soluk izi, acının seyir defterinde.

şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle
üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
yorgun değilim, umarsızım yalnızca
geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
onlara köprü olacak bir beden yoksa da..

bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
titreyen bir ışık karanlıklarda
onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.

her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
yaşamımın bir dilimini özetleyen
unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
donuyor bir gülüş tek bir dizede
yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
çivileniyor beynimin bir yerlerine
geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.

nefret ediyorum ve seviyorum seni
girdiğin bütün kapıları açık bırak
birazdan git diyebilirim çünkü..
çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
uzayan, akan bir irin yolu gibi.

sözcükleri güden çobanları var kalbimin
beynimin yaşamı saran kıskaçları
bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.

çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
kalbimdir ona tek sınır
susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
donup kalır sesim kendi göğünde
onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.

yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
kendi içimde ya da uzak yollarda
bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
ırmakların birleştiği o nokta benim
itilip tekmelendiğim bütün kapılarda
bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.

bir gün anlarsın beni neden suskunum
dünya içimde konuşurken böyle
bedenimi aşıyor yorgunluğum
karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

adını çoktan unuttun yüzün aklımda
ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
bunun için ben gül dedim sana..
yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
kökleri toprağı saramaz olur
üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan

söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
her çırpınışta gökyüzüne dağılır
yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.

kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

sana artık bir sığınak olsun bu şiir
noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
öyle acemilikler yaptım ki ben
hiç kalır bu şiir onların yanında ve
nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden
senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...
devamını gör...

''denizin bütün suyu düşsel bir kan lekesini temizlemeye yetmez.''
-isidore lucien ducasse
devamını gör...

franz kafka'nın dönüşüm adlı eserinde bireyin iç dünyasında gerçekleşen başkalaşımın bir böceğin metamorfoz evresine benzetildiği edebi bir eserin yazılmasına temel hazırlayan olgu, franz kafka'yı gregor samsa yapan süreç.
devamını gör...

non fuı, fuı, non sum, non curo
yoktum, varım, olmayacağım, umurumda değil
temelinde epikür'ün bu çıkarımı yatan söz öbeği
devamını gör...

dada revüsü
beş zenci kadın bir otomobilde
infilak ettiler izleyerek beş yönünü
parmaklarımın
tanrıya yakarmak için elimi göğsüme koyduğumda
zaman zaman
başımın etrafında ıslak ışığı olur
yaşlı ay kuşlarının
beyinsel kaçışların üzerinde yükselen ermişlerin
yeşil halesi
talalalalalalalalalala
şimdi obüslerde patladıkları görülüyor

bir yerlerde bir delikanlı var akciğerlerini
yiyen
öyle aydınlık yellendi ki ev döndü
gece yarısına
şiirlerde söylenen kuşların
geri dönüşü gibi
ve namlulardan fışkıran ölüm sözünü kesti
akbabaların
büyük yelkenli kitabını açtı bir melek gibi
o sırada
saptandı bahar yaprakları güzel bir sayfa
tipografide
zoumbaï zoumbaï zoumbaï diê
iyiye kötüye herşeye dokundum
ah generalin keyfi
işte bu yüzden her kalbin üzerine bir kumaş örtüyorum
ve her kumaşın üzerinde efendimiz
ve her efendimizin üzerinde kalbim var
kalbim onu bahşiş verdim hahaha
tristan tzara
tristan tzara şiirde dadaizm akımın kurucularındandır. bir gazeteden seçtiği rastgele sözcükler ile yazarmış şiirlerini.
devamını gör...

friedrich nietzsche'nin akıl sağlığı ve yaşamını elinden alan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır kendileri.
devamını gör...

zizek'ten nükteler- slavoj zizek
devamını gör...

birisi yorulma itikadına dayanıp pes etme gayesi ile gerçekleştirebilir bunu ya da içinde akan kirli kanı dışına bulaştırma arzusu ile. en büyük amacı fiziksel hazlar olan bir bireyin haz çıtasının yükselmesi de olabilir sebep. entelektüel hazların verdiği acı ve anlamsızlığın rüzgarına kapılması da olabilir elbet. ama intihar üzerine konuşulduğunda beklendiği gibi bilinçli bilinçsiz iki taraf vardır; sartre ve camus… intiharın kaçış ve aciz bir eylem olduğunun yanında kişinin varoluşunu sonlandırmasının haklı bir olgu olduğunun tartışılmasıdır bahsettiğim. şüphesiz safımız bellidir üstelik. yorulmak acizce bir eylem olmaktan çok insancadır, hazsızlığın ve anlamsızlığın ortasında bir uğraş edinme çabası da aynı şekilde insanlığımız getirisidir. hangi eyleminin acizliğinin daha büyük geldiğini göz önünde bulundurmak öznel bir durumdur. intiharı düşünmekten çok düşünmemek absürttür. bir kaya bul ve yuvarla onu dağın tepesine varoluşta uğraşacak bir şey insanı ayakta tutar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim