1.
Her şeyi kaybet, neşeni asla.
son tanımları
3.
belirsizliğin yarattığı iç sıkıntısı
gerekirse sonucu olumsuz olsun, kötü olsun, ne olursa olsun ama belirsiz olmasın.
devamını gör...
5.
normal sözlük yazarlarının benzetildiği ünlüler
ece yaşar bacıya benzetenler olduydu
devamını gör...
6.
leyla’nın evi
uzun zamandır beni ağlatan bir kitap olmamıştı. leyla hanım ağlattı beni. zarif, kendinden emin, eğitimli, asil, dik başlı bir paşa torunu leyla. ananesi yetiştiriyor leyla’yı ve uzun yıllar kendisine miras bırakılan evde tek başına, kimseye ihtiyaç duymadan, ama çevresinde bulunan herkesin de kendisine duyduğu sevgi ve saygıyla; huzurlu bir hayat yaşıyor leyla. ta ki bir gün evinden atılana kadar. gerisi büyük bir mücadele. hem hayatla, hem kendisiyle. kitabın girişi, akışı, karakterlerleri o kadar güzeldi ki… leyla ve roxy’nin zıtlık gibi görünen benzerlikleri, kendilerine bile ifade etmekten korktukları iç dünyalarının birbirlerine tıpkı eriyen buzlar gibi çözülmesi, dostlukları, yoldaşlıkları. yusuf’un bitmek bilmez mücadelesi ve beyefendiliği, üçünün arasında kurulan bağ, çok ama çok farklıydı. kitabın sonununda ne olacağını az çok tahmin edebiliyordum ama bu şekilde olacağı asla aklıma gelmedi. hem şaşırdım, hem üzüldüm, sevindim. kaç duyguyu aynı anda yaşadım bilmiyorum. son cümleleri bulanık gördüm zaten kitapta tarihi anlatımlar da mevcut fakat konuyu dağıtacak boyutta değil, çok yerinde ve gerekli şekilde verilmiş bence. livaneli benim hayran olduğum bir yazar; hem edebiyatına hem de müziğine. okuduğum her eserinde bu hayranlık artıyor.
devamını gör...
7.
ah anne
aslen selanikli olan fazlı necip’ in kaleminden çıkan ve ne yazık ki çok bilinmeyen nadide eserlerden biridir. geçmişinden kopamayan, takıntılı denebilecek bir anne ile hayalleri, idealleri olan oğlunun çatışmasını konu edinir. okuyucuya anne kavramını sorgulatacak ve benim başıma gelse acaba ne yapardım diye derin derin düşündürecek bir kitap. küçük yaşta babasız kalan nedim, annesi nazime hanımla birlikte istanbul’da yaşıyor. nazime hanım tüm hayatını oğluna bağlamış hatta ölen eşinin yerine çocuğunu koymuş diyebilirim. aşırı bir esirgeme, bir kıskanma söz konusu. öyle ki çocuğunu okula vermiyor, sokağa çıkarmıyor, çocuğun oynayacak arkadaşı dahi yok. ta ki yeni komşuları gelene kadar karşı konağa taşınan mecdi bey ve ailesi nedim’in hayatını bambaşka bir noktaya çekiyor. mecdi bey, eşi atiye hanım, oğlu süreyya ve kızı rezzan’la birlikte kısa dönem kalmak üzere bu köşke yerleşiyorlar. bu aile ingiliz terbiyesi görmüş, modernleşmiş ve serbest kafa yapısıyla yaşayan bir aile. tabi babaları mecdi bey hariç. o kendi kültürünü sürdürmeye istekli ve ailesinin farklı tutumunu hiç onaylamıyor. nazime hanım ile komşuluk etmeye çalışan atiye, bir şekilde kendisini nazime’ye sevdiriyor ve nedim’in de kendi çocuklarıyla arkadaş olmasını ısrar ederek nedim’i bir kaç kez kendi evine götürmeyi başarıyor. bu evde farklı bir kültür, farklı bir görgü olduğunu anlayan nedim, artık annesinin kendisini yetiştirmek istediği usulleri reddediyor. ingilizce öğrenmek, dışarıya açılmak, seyahat etmek, öğrenmek, görmek istiyor. ve komşu kızı rezzan’a da fena halde tutuluyor. hemde ilk görüşünde. tabi bu aşk karşılıksız değil. yıllar geçiyor. çocuklar büyüyor. nedim annesini ikna edip küçük seyahatlar yapmayı, ingilizce, tarih ve siyaset öğrenimini geliştirmeyi başarıyor. fakat başaramadığı tek bir nokta var. o da nedim’in kiminle evleneceği. sırf annesi olduğu için çocuğu üzerinde sınırsız söz hakkı olduğunu düşünen bir anne. gelini olacak kadını kendisi seçmek istiyor ki kendince saadetini sürdürebilsin. hem oğlu, hem gelini, hem de doğacak torunları üzerinde hep söz hakkı olsun. peki sizce bu konuda nedim’in mi dediği olacak yoksa annesinin mi ? okuyup görünüz.
devamını gör...
8.
sözlük yazarlarının gurur duydukları özellikleri
işim gereği artık inanılmaz derecede aptal insanlara tahammül edebiliyorum. gurur duymuyorum tek istediğim tahammül etmeme gerek kalmaması
(mağazacılık)
(mağazacılık)
devamını gör...
9.
3'ü 1 arada bağımlılık mı yapıyor sorunsalı
sigarayı bırakırsın bunu bırakamazsın öyle illet bir şey
devamını gör...
10.
yenilen en kötü tatlı
sütlaç. pirincin şekerli bir şeyin içinde ne işi var biri anlatsın bana
devamını gör...
12.
aft
#3356843 geçmiş olsun. sarımsak çok etkili. biraz ezip o bölgeye sür ve eğer yapabiliyorsak direkt sarımsak yut. bir kaç gün tekrarla bunu
devamını gör...
14.
ağlayacak kadar mutlu olmak
bi düşünün o kadar mutlu olmuşsun ki gülmek yeterli gelmemiş ağlamaya başlamışsın.
içindeki hisleri dışarıya vurmak için gözlerin su sızdırmaya başlamış.
içindeki hisleri dışarıya vurmak için gözlerin su sızdırmaya başlamış.
devamını gör...
15.
yeni neslin tüm bilgilere çabucak ulaşabilmesi
mesele tüm bilgilere ulaşabiliyor olmalarından ziyade her şeye ulaşabiliyor olmaları
devamını gör...
17.
ilk dövme kaç yaşında yaptırılmalı sorunsalı
dövme yaptırmana değecek bir şey yaşadığın yaşta
devamını gör...
18.
zavallı necdet
bu harikulade eseri okuduğumda yazarı hakkında daha çok bilgi edinmek istedim ve eğlenceye düşkünlüğü yüzünden düzensiz bir hayat yaşadığını bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'nde vefat ettiğini öğrendim. çünkü baş karakter necdet çok acayip bir kişilikti. tahmin ettim altından yazarın kendisinin çıkacağını ki kendisinden epey izler bırakmış yarattığı karaktere. şimdi daha ilgi çekici oldu değil mi ? :) ben bu eseri okuma tembelliği çektiğim sıralarda okudum. elime aldığım her kitabı yarım bıraktığım bu süreçte resmen bana ilaç gibi geldi zavallı necdet. necdet, yakışıklı mı yakışıklı, eğitimli, mavi gözlü, lepiska saçlı bir genç. fakat bir hastalığı var. aşk hastalığı. karakterimiz necdet, her kadının kendisine aşık olduğunu sanan, bununla övünen, aşk hikayelerini arkadaş ortamlarında ballandıra ballandıra anlatan, fakat gerçek aşkı hiç tatmamış bir çapkın. ta ki, kardeşinin hastalığı ile fener’e taşınana kadar… her şey bir piyano melodisiyle başlıyor. çapkın mı çapkın bu adam, bir piyano melodisine kulak verdiği anda, kalbinin ilk kez çarptığını, ilk kez kalp denen bu organın aşk barındırabileceğini keşfediyor. daha yüzünü görmeden vurulduğu, piyanoya değen parmaklarının hayalini kurduğu, yüzünü bir kerecik görmek için yanıp tutuştuğu güzel, meliha. komşu köşke yeni taşınan meliha, necdet’in varlığından haberdar fakat umrunda değil. çapkınlığı ile nam salan necdet bu duruma alışık değil. ilk kez kör kütük aşık. bu aşkı ne yapacağını, nereye koyacağını bilemiyor. yanıyor, tutuşuyor. kız kardeşi ve annesi ile günleri geçiren necdet, bir gün annesinden bir haber alıyor. meliha hanımın abisi, kız kardeşine talip. bu duruma canı sıkılan, fakat kabullenmek zorunda kalan necdet, yakın bir zaman sonra bir yakıcı haber daha alıyor. yıllarca yan yana eğitim gördüğü, kardeş bildiği ibrahim şemsi’de meliha’ya talip. aşkını kimseye itiraf edemeyen necdet bu iki nikahın aynı gün kıyılmasında bizzat şahitlik ediyor. ve sağlığı bu işkenceye dayanamayıp yavaş yavaş hastalanmaya başlıyor. ilerleyen sayfalarda aşk üçgenleri oluşmaya başlıyor ve buna tüm gücüyle direnen kalplerin ve bedenlerin savaşı. kim ne yapacak, nasıl yapacak, bu işin sonu nasıl bitecek, okuyup görün. adını anmadan nokta koyamayacağım bir isim daha var bu eserde. müzehher. canım müzehher. necdet’in hala kızı. nasıl masum bir kalp, ne fedakar bir yürek. öyle ki, resmen kendinden, hayatından vazgeçmek onun yaptığı. beni en çok etkileyen müzehher oldu. bundan sonrasını anlatmak spoiler vermeye sebep olur. bu kadar uzun yazdığıma bakmayın, yalnızca kitabın başından bahsettim. umarım ki ilgi çeker, daha çok okura ulaşır. 200 sayfalık bir eser zavallı necdet. ama öyle duygu yüklü, öyle nitelikli ki. ilk kez bir kitap için bu kadar uzun yazıyorum. sarı gül artık benim için yalnızca bir çiçek değil okuyunca beni anlayacaksınız. mutlaka ama mutlaka okuyun.
devamını gör...
19.
mürebbiye (kitap)
mürebbiye, benim okuduğum ilk hüseyin rahmi eseri. başlangıç kitabı olarak iyi bir seçim yaptığımı düşünüyorum. dili çok akıcı, kurgusu çok sürükleydi. neşeli kalemi, okuru kendisine bağlayan cinsten. okurken bol bol kahkaha atacaksınız :) eser, mürebbiyemiz anjel’in hayat hikayesiyle başlıyor. gayrimeşru bir çocuk olan anjel, annesinin yolundan giderek, kendi yurdunda (fransa) fahişelik yaptığı sıralarda gebe kalıyor ve fransa’da başlayan hikayesinin, dehri efendilerin konağına gidişindeki kırılma burada başlıyor. sevgili anjelimiz bin bir takla atarak dehri efendi beylere kendisinin iyi bir ailede yetişmiş, namus timsali, iyi eğitimli bir genç kadın olduğuna ikna ediyor ve konakta iki küçük çocuğa eğitim vermek üzere hop diye mürebbiye oluveriyor. fakat alışmışın kudurmuştan beter olduğunu bir kez daha bize kanıtlamak istercesine o da asla durmuyor ve konakta bulunan tüm erkekleri, konağa hanım olmak bolluk içinde yaşamak, eski hayatını yeniye taşımak arzusuyla gözüne kestiriyor ve hepsi birbiriyle akraba olan bu erkekleri hiç gocunmadan parmağında oynatıveriyor. dehri efendi, konağın sahibi. hepsine sözü geçiyor. sanırsınız ki dünya iyisi, dünya bilgesi, ahlaksızlığa, terbiyesizliğe, cahilliğe asla tahammülü yok. tavsiye üstüne tavsiye veriyor herkese. fakat gelin görün ki, kim neyi çok konuşuyorsa, onda konuştuğu şeyin noksanlığına bakın demişler. çok da iyi söylemişler. varın gerisini siz okuyup öğrenin. bu hikayenin sonu nereye varır ?
devamını gör...
20.
sergüzeşt (kitap)
tanzimat dönemimin ikinci kuşak yazarlarından olan samipaşadaze sezai’nin tek romanı olan sergüzeşt’i birlikte tanıyalım. sergüzeşt kelime anlamı olarak “macera, serüven” demek. esere bundan daha uygun bir başlık seçilemezdi diye düşünüyorum aslında hepimiz aşinayız bu esere. lise yıllarında az duymadık adını. türk edebiyatında önemi büyük. romantizmden realizme geçiş eseri aynı zamanda tanzimat döneminin ilk realistik romanı olma özelliğini taşıyor. gelelim bu güzel eserin içeriğine. kafkasya’dan gelen üç esirin içinde en küçük olan dilber. ismi bile kendisine ait değil. “sahipleri” ona bu ismi uygun görüyor ve biz onu bu isimle okuyoruz. dilber esir alındığında daha 10 yaşında bile değil. çelimsiz, bakımsız, hastalıklı bir çocuk. dolayısıyla esirci için onu satmak kolay olmuyor fakat bir şekilde başarıyor bunu ve dilber’in sergüzeşti böylelikle başlamış oluyor. halayık (kadın köle, cariye) olarak girdiği evlerde horlanan, hakaret edilen ve boyundan büyük işleri yapmaya zorlanan dilber kimi zaman kendisi evden kaçıyor kimi zaman ise beğenilmeyerek satılıyor. asıl mesele ise celal beylerin evine satıldığında başlıyor. burada biraz olsun rahat eden, yüzü gülen dilber’i ne bekliyor dersiniz ? aşk tabi… evin küçük beyi, ressam celal bey, bizim kıza vuruluyor. dilber de öyle tabi. ama bir sorun var. celal bey soylu bir aileye mensup. ve bu sevdalı bakışlar elbette ki onları ele veriyor ve ipler birer birer kopmaya başlıyor. bundan sonrası çok çetrefilli. ayrılıklar, acılar, gözyaşları. yine esaret, yine acı. varın gerisini de siz görün dostlarım bu hikaye nerede başlayıp nerede bitiyor.? samipaşazade sezai toplumda kadına reva görülen konumu, esareti ve esirliği çok güzel bir dille kaleme alıp bizlere aktarmış ve bu eser yayımlandıktan sonra “sürgün” edilmiştir. bunun üzerine söz söylenir mi bilmiyorum. mutlaka okuyun dostlarım. edebiyatımız için önemli bir yeri var.
devamını gör...