dili sadece konuşma olarak algılamak ve bu soruyu bu tabanda değerlendirmek biraz sığ bir yaklaşım olur. biraz daha dil sistemi çerçevesinden bakarsak ve dilin aslında sembollerden oluştuğunu düşünürsek (bu gördüğümüz nesneleri ya da hissettiğimiz duyguları etiketlemek ve sembollerle ifade etmeye çalışmak anlamına gelir) dil düşünceyi çok büyük oranda etkiler. ve hatta gramer dünya görüşünüzü bile değiştirir. aslında bu yüzden bir dil bir insan denir.
sapir-whorf hipotezi'nde de savunulur ki farklı diller, dünyayı farklı şekillerde kategorize eder ve bu bireylerin çevrelerini nasıl algıladığını belirler. insanların gerçekliği algılayış biçimi, büyük ölçüde konuştukları dilin kelime hazinesi, gramer yapıları ve ifade biçimlerine dayanır.
bu konuda en çok kullanılan örnek renk algısı, uzamsal algı ve zaman algısıdır. daha somut bir örnekle, ingilizce'de "blue" (mavi) tek bir kelimeyle ifade edilirken, rusça'da "goluboy" (açık mavi) ve "siniy" (koyu mavi) olarak iki ayrı kelime vardır. bu da rusça konuşanların mavi tonlarını daha hassas şekilde ayırt edebileceğini düşündürür.
içinizde elbet e 'light blue' ve 'dark blue' kelimeleri de var diyen olacaktır ve aslında bu soru bile bu hipotezi biraz haklı çıkartır. zira ingilizce konuşulan toplumlarda bilişsel olarak ve özel bir durum yoksa kimse tek seferde bu açık mavidir demez. aksine rusça konuşan birisi bunu zihninde zaten çoktan kategorize ederek konuşur.
dilin doğa üstü güçleri falan yoktur fakat kültürün ve insan zihninin gelişmesinde hem taşıyıcı hem de büyük oranda bağlantılı olarak yol göstericidir
devamını gör...