8 yıl önce, güneşin doğuşunu karşılamak ve tarihi kalıntılarda dolaşmak için çıkmıştım nemrut dağına. gece 3 gibi adıyaman'da kaldığımız otelden çıktık. dağa doğru yaklaştığımızda gökyüzü inanılmazdı. yıldızlar sanki üstümüze düşecek gibiydi. mezopotamya medeniyetlerinin gökyüzü cisimlerini neden bu kadar kutsal saydıklarını anlayabiliyorsunuz.
dağa tırmanıp, seyir terasında yerimizi aldık ve beklemeye koyulduk. önce her yer turuncu, sarı renge boyandı. sonra birden bire güneş kırmızı bir top halinde göründü. hem atmosfer hem de manzara o kadar muhteşemdi ki hiç unutamıcam deneyimlerim arasındadır.
bütün bu anılar iskender pala'nın abumrabum kitabını okurken zihnimde canlandı. kitapta 17. yüzyılda yazılmış bir hikaye yer alıyor. doğu masallarını da seven biri olarak çok hoşuma gitti.
o hikayede, milattan önce otuzlu yılların başında, çivi yazılı metinlerde kummuh diye anılan kommagene krallığı'nın ihtişamlı hükümdarı antiokhos tarafından yaptırılmış abidevi bir kümbet yani bir anıtmezardan bahsedilmektedir.
babil, pers ve yunan soyundan gelen bu kral, rivayete göre, söz konusu anıtmezarı hükmettiği ortak medeniyetin görkemli bir sembolü olmak ve tanrılara minnettarlığını göstermek için yaptırmış. güneşin doğuşunu izlemeyi çok sevdiği için gündoğumunun ihtişamını gösterecek yükseklikte olmasını şart koşmuş. "sonsuz uykuma dalacağım mekan öyle bir yer olsun ki" diyormuş, "tıpkı bir saray gibi, çevresine teraslar yapılabilsin, bu teraslarda tanrılarım ve atalarımın dev heykelleri bana eşlik etsin, zenginliklerim benimle edebiyete akarken adım çağlar boyu anılsın ve çevremde insanlar eğleşsin." dünyanın neresinde bir ünlü mimar varsa abideyi yapmak üzere krala müracaat etmişler. nihayet sin-ammar adlı iyi kalpli, temiz, dürüst bir mimarın projesi beğenilmiş..
sin-ammar önce abidenin yerini seçmek gerektiğini düşünmüş.. seçtiği tepe gün doğumu ile gün batımının fevkalade güzel seyredilebildiği bir yer, 2150 metrelik bir yüksekliğin zirvesiymiş. oraya her tırmanışta gördüğü ihtişamdan sarhoş olmuş ve başını göklere çevirip iştar'ı (jüpiter), sin'i (ay) ve şamas'ı(güneş) günlerce ve gecelerce izlemiş. bir yandan da taşlar yontuluyor, harçlar karılıyormuş.
günler haftaları, haftalar ayları, aylar mevsimleri kovalamış ve iki senede kah dağı yontarak, kah yontulan taşlardan inşa ederek dört katlı geniş ve muhteşem bir abide ortaya çıkarmış. saray gibi yüksek, saray misali geniş. mermer ve kumtaşından odaları, terasları, şahnişinleri olan görkemli bir bina. doğusunda ve batısında envai çeşit bitkilerle bezenmiş iki tenezzüh terası...
inşaat tamamlandığında sin-ammar krala haber salmış. kral da adamlarıyla birlikte abidesini görmek için gelmişler. karşılarındaki binanın uzaktan görünüşünü bile göz kamaştırıcı buluyorlarmış. yakınına vardıkça güzelliklerini birer birer keşfedip hayran kaldıkları bir yapı. güzel çiçek kokuları arasında bahçe ve terasları gezdikleri sırada kral hemen emrini vermiş:
"ülkemin bütün yontucuları seferber olsun, bu teraslara atalarımın ve tanrılarımızın heykelleri dikilsin. batı terasına batılı tanrı ve atalarımın, doğu terasına doğulu tanrı ve atalarımın... devasa heykeller olsun, her biri on beş, yirmi arşın; ta ki sin-ammar'ın ihtişamlı mimarisine yakışabilsinler."
akşam herkes eğlenip, coşmuş. şölenler, şenlikler... kral gecenin yarısına doğru sin-ammar'a kendisi için hazırladığı mezarın yerini ve hazine odasını sormuş. ikisi birlikte ellerinde meşaleler, mahzene ilerlemişler. yanlarına kimseyi almadan elbette. dehlizler, yollar ve labirentler. sin-ammar yolu şaşırmasın diye kralına küçük işaretler gösteriyor, o sırada söylediği kelimelerin bazılarını rakamsal karşılıkları ile telaffuz ediyormuş; bir şifre gibi:
"şu eşikten temiz kalplilikle geçiniz, şu taşı dosdoğru atlayınız, bu köşeden sola dönerken sabırlı davranınız, sağa dönerken dilinizi kötülüklerden korumanız, sonraki üç basamakta hosgörüyü düşünmeniz gerekiyor. ardından merhamet hissiyle ilerlemek, şu kayaya asla sarhoşken gelmemek, şuraya da pak ve berrak bir zihinle dokunmak ve şu keskin kulpa haddi aşmadan yapışmak gerekiyor majesteleri. ve sonraaa.. işte size zenginlikler ve hazineler dünyanız!"
kral, bu sekiz erdemi, temiz kalplilik, doğruluk, sabır, dilini korumak, hoşgörü, merhamet, pak zihin ve haddi aşmamak (hanif) olarak aklına kazımış hatta bunların babil'deki rakamsal karşılıklarını da ezberlemiş: 401, 110, 167, vs...
hazine odasına geldiklerinde kral şaşırmış, bomboş bir oda. "bu nedir bre ustam! abidemin bunca güzelliği yanında hazinemi koyacağım oda böyle mi olmalıydı!"
"asla yüce kralım. işte şu disk... kelimelerin ve resimlerin en güzeli ile süslendi. yuvasına yerleştirdiğinizde size hazineniz için çekmeceler, sergenler sunacak."
sin-ammar el ayası kadara bir diski krala sunmuş. sonra da ona şifre kelimeleri sırasıyla söylemesini rica etmiş; yüksek sesle.. ardından kendisi bağırmış: "kulluk tek ilah'adır, o'na karşı gelme!" ses önce birkaç kez yankılanmış, sonra odanın akustik düzeneği devreye girmiş ve duvarda, kol boyunca dikdörtgen bir taş yerinden oynayıp öne doğru çıkmış. sonra da ikişer karış olacak şekilde ortadan ikiye ayrılmış. meğer taşın altında diskin yerleşeceği bir yuva gizliymiş. kral diski yuvaya oturttuğunda bir araba tekeri döner gibi gıcırtılar eşliğinde bütün duvarlar ve zemin sandık sandık açılıvermiş.
"yüce kralım, labirentlerde rakamları, hazine odasında kelimeleri, kapıyı açmak için de diski kullanacağınızı size arz etmiş oldum."
"üç kademeli şifre koyman hoşuma gitti değerli mimar; zekanı takdir ettim."
"şimdi size dördüncü kademeden bahsetmeliyim yüce kralım. bu kademe yalnızca sizin için... buraya koyduğunuz hiçbir şeyi, siz istemezseniz başkaları görmeyecek, bu odayı bulanlar hazinenizi bulamayacaktır.
bu adımda, şu diski yuvasına her koyuşunuzda diskin hazinesinden iki avuç kum boşalmış olacaktır, yerine iki avuç kum doldurmanız gerekir."
kral, sin-ammar'ın dediğini yapıp da diski tekrar gediğine yerleştirdiğinde bütün oda tekrar düz duvara dönüşüvermiş.
"eğer bunu yapmazsanız, sizin için cennete açılan bu kapı, bedenliler tarafından bir daha asla açılamayacaktır. sizin asil naaşınız şuraya konulduğu vakit kimse bu kumları yerine koyamayacağı için mekanizma kendiliğinden kurulacak ve ölümden sonraki hayata huzurla gitmiş olacaksınız."
sim-ammar beşinci adımdan, bütün abideyi kapsayan yepyeni bir şifreden ve doldurulmak yerine boşaltılması gereken bambaşka bir kumdan bahsetmeye hazırlanırken, antiochos'un yüzüne bakınca artık çok yorulduğunu anlamış ve müsaade istemiş.
kral ertesi sabah terasta güneşi beraber izlemek ve ardından kahvaltı yapmak üzere mimara yol vermiş. sin-ammar'dan ayrılınca öncelikle bu alçak gönüllü mimara karşı nasıl bir cömertlik yapacağını düşünmüş. yaptığı abidenin dünyada adını ilelebet yaşatacağından memnuniyet duyuyormuş. ve çok geçmeden bu görkem kendisine kibir getirmiş; "ya sin-ammar, aynı görkemli binayı veya daha güzelini bir başkası için de yaparsa!"
ertesi sabah sin-ammar terasa ilerlerken önce krala beşinci kademe şifreyi ve şifreli taşın yerini söyleyip boşaltılması gereken kumu anlatmakmış niyeti. meğer zeki mimar; antiochos'un bu abideden daha iyisini yaptırmak yahut fikrini değiştirip başka yere gömülmek isterse diye bütün binayı bir anda yıkıp yumurta yumurta taş yığınına döndürecek bir mekanizma daha düzenlemiş. antiochos mezara gömüldükten sonraki sekizinci gün devreye girecek bu mekanizmaya göre temiz kalp eşiğine gizlediği taşın çıkarılıp haznesinde biriken kumun boşaltılması, sonra da her kırk yedi yılda bir bu işlemin tekrarlanması gerekecekmiş. sin-ammar, şamas, sin ve iştar'ın, yani güneş, ay ve jüpiter'in gökte aynı dizilimde buluştukları kırk yedinci yıllarda, biriken bu kum torbalarının boşaltılmasını bir vasiyet olarak hanedanına tembihlemesini de isteyecekmiş. çünkü eğer o taşın haznesinde biriken kum boşaltılmazsa ilk kırk yedinci yılın sonunda saray kendiliğinden çöküp çakıl yığınına dönecek ve zamanla kralın mezarı üstünde yumurta taşların yığıldığı devasa bir tümülüs yahut kümbet görünümünü alacakmış.
sin-ammar krala bütün bunları söylemek için yanına varmış. o sırada şafağın kızıllığı ufku hareketlendirmekteymiş. dağların sırtından güneş yüzünü gösterdi gösterecek...ne çare kral güneşin o muhteşem doğumunu izlemek yerine sahte bir tebessümle sin-ammar'ın koluna girip teras burcundaki mazgallara kadar götürmüş ve muhafızların yardımıyla aşağı ittirivermiş. sin-ammar çırpınarak mermer terasa doğru düşerken haykırmış:
"diğer taş kralım, kumu boşaltılacak diğer taş!.. beşinci adım!"
devamını gör...