1.
platon'un "devlet" adlı eserinde değindiği alegori. hakkında birkaç şey söylemek isterim:
mağaranın içindekileri nasıl dışarı çıkarabiliriz diye bir soru sormak istiyorum. ama bunun yanında onları dışarı çıkarmanın onlara hakikati öğrenme sürecini öğretmek anlamına geldiğini düşünüyorum. yani dışarı çıkarlarsa, aydınlanma sürecinde kendilerine yer bulurlar. çünkü her ne kadar dışarı çıktı desek de, dışarı çıkan kişinin de gördükleri karşısında bir kabul sunacağı anlamına gelmez.
filozofun nihai görevi bu bakımdan hakikati bildiğini söylememektir. herkesin bir alışkanlığı vardır, mağaradakiler alışkanlıkları neticesinde o durumdalardır ve dışarıyı göremezler. herkesin içinde bir korku vardır ve bu korku yaradılış kökenlidir. o halde bu korkuya karşılık, savaş açmak, yani insanlara hakikati öğretmeye çalışmak ne kadar doğrudur? onları dışarı çıkarmak istiyorsak şayet, bence bu filozofluğa aykırı bir davranıştır. çünkü filozofun görevi yani mağara dışına çıkan kişinin görevi, içinde bulundukları gerçekliğin farkında olmaktır. örneğin karınca kolonileri, karıncalar da kendi içlerinde basbayağı bir gerçekliğe sahiptirler. hatta akıllı varlıklar olduklarını da söyleyebiliriz doğaları gereği. o halde akvaryumda bir balıktan ne farkımız olabilir? bu gerçeğin farkında olmalıdır mağara dışına çıkanın yani filozofun. yani mağara dışında olsa bile bir yalanın içinde olabileceği gerçeği. bu gerçeklikten hareketle filozof şüpheci olmalıdır, yoksa sokrates’in yaptığı gibi tanrılara inandığı düşüncesiyle baldıran zehrini içmek değil. o yüzden idea dünyası ve sezgi dünyası ikilisi tutarlı değildir diye düşünüyorum. daha üst bir gerçekliğin, daha da ilerisi bir bilincin varlığını bilmek gerekir. ve insanlara “bunlar cahil, bunlara bir şey anlatmak” demek yanlıştır. içeri girip tekrar, siyaset felsefesi yapmak da mantıksızdır. onlar yaşadığı toplum içerisinde böyle düşünüyor olabilirler, gerçeği de kucaklıyor olabilirler. o yüzden şüpheci olmak gerekli. tabii o zamandaki site devletlerinin bir getirisi bu siyaset felsefesi… yine de yanlış bir rotaydı kanımca.
mağaranın içindekileri nasıl dışarı çıkarabiliriz diye bir soru sormak istiyorum. ama bunun yanında onları dışarı çıkarmanın onlara hakikati öğrenme sürecini öğretmek anlamına geldiğini düşünüyorum. yani dışarı çıkarlarsa, aydınlanma sürecinde kendilerine yer bulurlar. çünkü her ne kadar dışarı çıktı desek de, dışarı çıkan kişinin de gördükleri karşısında bir kabul sunacağı anlamına gelmez.
filozofun nihai görevi bu bakımdan hakikati bildiğini söylememektir. herkesin bir alışkanlığı vardır, mağaradakiler alışkanlıkları neticesinde o durumdalardır ve dışarıyı göremezler. herkesin içinde bir korku vardır ve bu korku yaradılış kökenlidir. o halde bu korkuya karşılık, savaş açmak, yani insanlara hakikati öğretmeye çalışmak ne kadar doğrudur? onları dışarı çıkarmak istiyorsak şayet, bence bu filozofluğa aykırı bir davranıştır. çünkü filozofun görevi yani mağara dışına çıkan kişinin görevi, içinde bulundukları gerçekliğin farkında olmaktır. örneğin karınca kolonileri, karıncalar da kendi içlerinde basbayağı bir gerçekliğe sahiptirler. hatta akıllı varlıklar olduklarını da söyleyebiliriz doğaları gereği. o halde akvaryumda bir balıktan ne farkımız olabilir? bu gerçeğin farkında olmalıdır mağara dışına çıkanın yani filozofun. yani mağara dışında olsa bile bir yalanın içinde olabileceği gerçeği. bu gerçeklikten hareketle filozof şüpheci olmalıdır, yoksa sokrates’in yaptığı gibi tanrılara inandığı düşüncesiyle baldıran zehrini içmek değil. o yüzden idea dünyası ve sezgi dünyası ikilisi tutarlı değildir diye düşünüyorum. daha üst bir gerçekliğin, daha da ilerisi bir bilincin varlığını bilmek gerekir. ve insanlara “bunlar cahil, bunlara bir şey anlatmak” demek yanlıştır. içeri girip tekrar, siyaset felsefesi yapmak da mantıksızdır. onlar yaşadığı toplum içerisinde böyle düşünüyor olabilirler, gerçeği de kucaklıyor olabilirler. o yüzden şüpheci olmak gerekli. tabii o zamandaki site devletlerinin bir getirisi bu siyaset felsefesi… yine de yanlış bir rotaydı kanımca.
devamını gör...
2.
the matrix serisinin, insanların 20.yy'de hayali bir simülasyonun içinde yaşamaları ve neo gibi karakterlerin simülatif düşsel dünyadan uyanıp gerçek dünyaya dönmesi kurgusuyla, büyük oranda etkilendiği alegoridir.
devamını gör...
3.
ömer aygün ve ilker canikligil'in flu tv'de gerçekleştirdikleri "olmaz öyle saçma felsefe" isimli programlarının bir bölümünde bu konuya şahane bir şekilde değinmişlerdi: platon'un mağarası
devamını gör...
4.
platon’un adalet, gerçeklik ve güzellik kavramlarını inceleyerek ideal bir toplum hayalini canlandırdığı devlet (kitap) eserinin 7. kitabında bahsettiği alegoridir.
gerçeklik, bilgi ve hayatın anlamı nedir? bazı temel konular bunları mecazen ele alır ve varoluşu bir yolculuk olarak açıklar. bir yol imgesiyle veya okyanus üzerinden; bir tırmanış, savaş, kitap, ince bir çizgi, oyun ya da bir fırsat penceresi... veya zamansız sönmüş bir ışık ya da alev olarak tanımlar.
2400 yıl önce platon; hayatın, bir mağara içerisinde zincirlenmek ve taş duvara yansıyan gölgeleri izlemeye mecbur kalmak olduğunu söyledi.
bir grup tutsak, doğumlarından itibaren bir mağaraya kapatılırlar ve sırtları mağara kapısına dönüktür. sadece kapıdan geçenlerin gölgeleri ile dış dünyayı anlamaya çalışıp gölgeleri adlandırıp sınıflandırırlar. sonrasında bir tutsak serbest bırakılır. girdiği yeni ortamını karışık bulan tutsak, gölgelerin sadece birer yansımadan ibaret olduğu söylendiğinde inanmaz ya da inanmak istemez. çünkü gölgeler, onun asıl gerçekleriydi. fakat daha sonrasında alışır ve ışığın kaynağını, yani güneşi keşfeder.
bu keşiflerini paylaşmak için daha önce hiç mağaradan dışarıya çıkmamış olanların yanına gidip anlatır, fakat diğerleri bu yolculuğun onu aptal ve kör ettiğini düşünürler. serbest bırakılmayı da istemezler.
ve platon bunu, halkı eğitmeye çalışan bir filozofun durumuna benzetir.
çoğu insan, cehalet içinde yalnızca mutlu olmakla kalmıyor aynı zamanda bu cehaletlerini dile getirenlere karşı da düşmanlık besliyor diyerek bu bahsi de kapatıyoruz.
gerçeklik, bilgi ve hayatın anlamı nedir? bazı temel konular bunları mecazen ele alır ve varoluşu bir yolculuk olarak açıklar. bir yol imgesiyle veya okyanus üzerinden; bir tırmanış, savaş, kitap, ince bir çizgi, oyun ya da bir fırsat penceresi... veya zamansız sönmüş bir ışık ya da alev olarak tanımlar.
2400 yıl önce platon; hayatın, bir mağara içerisinde zincirlenmek ve taş duvara yansıyan gölgeleri izlemeye mecbur kalmak olduğunu söyledi.
bir grup tutsak, doğumlarından itibaren bir mağaraya kapatılırlar ve sırtları mağara kapısına dönüktür. sadece kapıdan geçenlerin gölgeleri ile dış dünyayı anlamaya çalışıp gölgeleri adlandırıp sınıflandırırlar. sonrasında bir tutsak serbest bırakılır. girdiği yeni ortamını karışık bulan tutsak, gölgelerin sadece birer yansımadan ibaret olduğu söylendiğinde inanmaz ya da inanmak istemez. çünkü gölgeler, onun asıl gerçekleriydi. fakat daha sonrasında alışır ve ışığın kaynağını, yani güneşi keşfeder.
bu keşiflerini paylaşmak için daha önce hiç mağaradan dışarıya çıkmamış olanların yanına gidip anlatır, fakat diğerleri bu yolculuğun onu aptal ve kör ettiğini düşünürler. serbest bırakılmayı da istemezler.
ve platon bunu, halkı eğitmeye çalışan bir filozofun durumuna benzetir.
çoğu insan, cehalet içinde yalnızca mutlu olmakla kalmıyor aynı zamanda bu cehaletlerini dile getirenlere karşı da düşmanlık besliyor diyerek bu bahsi de kapatıyoruz.
devamını gör...
5.
uzun araştırmalarım sonucunda hakkında essay yazdığım alegori. essay'imi türkçeye çevirip zenginleştirmiştim sonrasında. hemen buraya da bir kısmını aktarayım:
platon'un ''devlet'' adlı eserinin 7. kitabında sokrates'in ağzından ortaya attığı alegoriye göre, bir grup insan doğduklarından beri mağarada yaşamaktadır ve dışarıdaki dünya hakkında hiçbir şey bilmemektedir. mağaranın içerisinde doğal ışık kaynağı olmadığından karanlıktır. mağaradaki insanlar ya da diğer bir adıyla tutsaklar, zincirle bağlandıklarından sadece bir ateşin önünden kendilerine gösterilen nesnelerin gölgelerini duvarda görmektedirler. bu tutsaklar sadece kendilerine gösterilen gölgeleri gördüklerinden bu gölgeleri gerçeklik olarak algılar. nihayet bir gün bir tutsak, zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. dışarıdaki güneş gözlerini kamaştırır, tenini yakar.. ilk defa güneş ışığını ve onun aydınlattığı gerçek nesneleri görür çünkü. çiçekler, ağaçlar, kuşlar, kayalar... platon bu olayı şöyle açıklar ''daha öncesinde bu insan sadece gölgelere bakmaktaydı. şimdi ise oluşun gerçek doğasına yakınlaştı.''
zincirlerinden kurtulup gerçekliğe ulaşan bu insan geri mağaraya arkadaşları için döner ve gölgelerin aslında sahte olduğunu, dışarıda gerçeklikle inşa edilmiş, güneş ışığında parlayan gerçek nesnelerin, gerçekliğin olduğunu anlatmaya çalışır. mağaradaki arkadaşları bu gerçekliğe yani dışarı çıkan tutsağın dediklerine inanmazlar ve onunla alay edip onu öldürmeye çalışırlar...
bu alegoriye göre zincirini kıran ve hakikate ulaşan kişi filozofları, sorgulayan insanları temsil ederken mağaranın duvarına yansıyan gölgeler ise toplumda kabul edilen doğruları, belki de doğru görünümlü yanlışları, sahtelikleri simgelemektedir.
platon'un ''devlet'' adlı eserinin 7. kitabında sokrates'in ağzından ortaya attığı alegoriye göre, bir grup insan doğduklarından beri mağarada yaşamaktadır ve dışarıdaki dünya hakkında hiçbir şey bilmemektedir. mağaranın içerisinde doğal ışık kaynağı olmadığından karanlıktır. mağaradaki insanlar ya da diğer bir adıyla tutsaklar, zincirle bağlandıklarından sadece bir ateşin önünden kendilerine gösterilen nesnelerin gölgelerini duvarda görmektedirler. bu tutsaklar sadece kendilerine gösterilen gölgeleri gördüklerinden bu gölgeleri gerçeklik olarak algılar. nihayet bir gün bir tutsak, zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. dışarıdaki güneş gözlerini kamaştırır, tenini yakar.. ilk defa güneş ışığını ve onun aydınlattığı gerçek nesneleri görür çünkü. çiçekler, ağaçlar, kuşlar, kayalar... platon bu olayı şöyle açıklar ''daha öncesinde bu insan sadece gölgelere bakmaktaydı. şimdi ise oluşun gerçek doğasına yakınlaştı.''
zincirlerinden kurtulup gerçekliğe ulaşan bu insan geri mağaraya arkadaşları için döner ve gölgelerin aslında sahte olduğunu, dışarıda gerçeklikle inşa edilmiş, güneş ışığında parlayan gerçek nesnelerin, gerçekliğin olduğunu anlatmaya çalışır. mağaradaki arkadaşları bu gerçekliğe yani dışarı çıkan tutsağın dediklerine inanmazlar ve onunla alay edip onu öldürmeye çalışırlar...
bu alegoriye göre zincirini kıran ve hakikate ulaşan kişi filozofları, sorgulayan insanları temsil ederken mağaranın duvarına yansıyan gölgeler ise toplumda kabul edilen doğruları, belki de doğru görünümlü yanlışları, sahtelikleri simgelemektedir.
devamını gör...
6.
mağara: kafanın içi (soyut)
zincir: sabit fikir (fanatizm)
ateş: biat edilen kişi/fikir (idol)
gölge: inanç
zinciri kırmak: bilgiye yöneliş
dış dünya: gerçek bilgi
mağaraya geri dönüş: zorunluluk
"bir fikir; ortaya atıldığı an, o fikirle önce alay edlir, sonra şiddetle red edilir ve en son akın akın kabul edilir"
şahsen anladığım bu.. (galiba)
zincir: sabit fikir (fanatizm)
ateş: biat edilen kişi/fikir (idol)
gölge: inanç
zinciri kırmak: bilgiye yöneliş
dış dünya: gerçek bilgi
mağaraya geri dönüş: zorunluluk
"bir fikir; ortaya atıldığı an, o fikirle önce alay edlir, sonra şiddetle red edilir ve en son akın akın kabul edilir"
şahsen anladığım bu.. (galiba)
devamını gör...
7.
hiç de yabancısı olmadığımız alegoridir.
zira yıllar sonra yeryüzünün başka bir coğrafyasında başka bir adam böylesi bir mağaradan çıkıp insanlara, duvarda gördükleri yansılara göre yaşadıklarını, gölgelerin gelip geçiciliğini, gerçek ve asıl hayat ile ışığı anlatmış ancak deli yaftasını yemiştir. ve hâlâ çoğu kişi tarafından tarihin en meczup delisi olarak görülmektedir.
(bkz: hira mağarası)
zira yıllar sonra yeryüzünün başka bir coğrafyasında başka bir adam böylesi bir mağaradan çıkıp insanlara, duvarda gördükleri yansılara göre yaşadıklarını, gölgelerin gelip geçiciliğini, gerçek ve asıl hayat ile ışığı anlatmış ancak deli yaftasını yemiştir. ve hâlâ çoğu kişi tarafından tarihin en meczup delisi olarak görülmektedir.
(bkz: hira mağarası)
devamını gör...
8.
galatarasay üniversitesi felsefe bölümü öğretim üyesi ömer aygün'ün 3 videoluk bir canlı yayın serisi var bu konuda. mağara alegorisini ince ince işlediği için videolar uzun. canlı yayının da kalitesi birazcık kötü fakat dinlemeye kesinlikle değer.
devamını gör...
9.
göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. insan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır.
alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir.
buradan
devamını gör...
10.
(bkz: ne yazmışsın be mübarek)
devamını gör...
11.
boyut kavramlarının alışılagelmişlikten koptuğunda nasıl bir algı oluşacağını, bu farklı boyutun "kısmi gerçeğin" görüngüsünü insanlara anlatıldığında gerçeğin nasıl yadsındığını anlatan alegoridir.
devamını gör...
12.
bir mağara var bu bir. bir de bu mağarada yaşayanlar var bu iki. sonuncu da mağaranın dışında yaşayan avcı toplayıcılar var. herkesin gölgesi kendine büyük geliyor ve herkes birbirine özeniyor. sonunda hallelujah ile öykü yine tamamlanamıyor.
devamını gör...
13.
düşünsene bir mağarada sın ve hayatında sadece sana yansıtılan nesneleri görerek hayatının sonuna kadar öyle yaşıyorsun, nasıl olurdu?
platon'un mağara alegorisi;
bu benzetmede insanların bir mağarada başlarını sağa sola hareket etmeyecek şekilde zincirlenmiş olan insanlardan bahsediyor. dış dünya ile ilgili habersiz bir yaşam sürdürmekte olan bu insanlardan bir tanesi bir gün bu zincirlerden kurtulur. ve gerçek dünya ile karşılaşır. hiç de bilmediği, görmediği şeyleri görür. gelip arkadaşlarına anlatır ancak arkadaşları buna inanmazlar çünkü doğduklarından beri mağarada olup sadece karşılarındaki duvarda onlara yansıtılan nesnelerin gölgelerini görmüşlerdi. bir rengi bile değil gölgeyi...
şu an toplumumuzda da böylesi bir durum vardır. doğup büyüdükleri ortamlarda onlara dayatılan fikirleri yaşamlarında sürdürürler ve asla bu düşüncenin aksi hareket etmezler. söylense bile hayatlarında yer edinmiş o fikirleri kedinin yavrusunu korumasındaki içgüdü gibi bir anlık bir refleksle sonuna kadar savunurlar.
platon ise bu alegorisinde, kendisine empoze edilen fikirleri ile yaşayan aklını kullanmayıp sorgulamasını bilmeyen ve kat'iyen
aksi fikirleri kabullenmeyen insanlar için benzetme yapmıştır.
platon'un mağara alegorisi;
bu benzetmede insanların bir mağarada başlarını sağa sola hareket etmeyecek şekilde zincirlenmiş olan insanlardan bahsediyor. dış dünya ile ilgili habersiz bir yaşam sürdürmekte olan bu insanlardan bir tanesi bir gün bu zincirlerden kurtulur. ve gerçek dünya ile karşılaşır. hiç de bilmediği, görmediği şeyleri görür. gelip arkadaşlarına anlatır ancak arkadaşları buna inanmazlar çünkü doğduklarından beri mağarada olup sadece karşılarındaki duvarda onlara yansıtılan nesnelerin gölgelerini görmüşlerdi. bir rengi bile değil gölgeyi...
şu an toplumumuzda da böylesi bir durum vardır. doğup büyüdükleri ortamlarda onlara dayatılan fikirleri yaşamlarında sürdürürler ve asla bu düşüncenin aksi hareket etmezler. söylense bile hayatlarında yer edinmiş o fikirleri kedinin yavrusunu korumasındaki içgüdü gibi bir anlık bir refleksle sonuna kadar savunurlar.
platon ise bu alegorisinde, kendisine empoze edilen fikirleri ile yaşayan aklını kullanmayıp sorgulamasını bilmeyen ve kat'iyen
aksi fikirleri kabullenmeyen insanlar için benzetme yapmıştır.
devamını gör...
14.
üst oksimoron: başlığı açan kinayeci arkadaşın terki diyar eylediği başlık.
platonun değil de platon’un olsa okunabilecek olan, sözlükte ‘mağara alegorisi’ ve yine yanlış bir yazımla ‘platonun mağara alegorisi’ olarak iki başlığa daha sahip olan hikaye. bu arada konuyla ilgili literatürde kinaye betimlemesine hiç denk gelmemiş olmak benim şanssızlığım olsa gerek.
platonun değil de platon’un olsa okunabilecek olan, sözlükte ‘mağara alegorisi’ ve yine yanlış bir yazımla ‘platonun mağara alegorisi’ olarak iki başlığa daha sahip olan hikaye. bu arada konuyla ilgili literatürde kinaye betimlemesine hiç denk gelmemiş olmak benim şanssızlığım olsa gerek.
devamını gör...
15.
devamını gör...
16.
yanlışı belirtirken yazım yanlışı yapılan başlıklarda bugün. mağara kinayesi alegorisine artık adına ne koyacaksak koyalım uyan bir son.
devamını gör...
17.
(bkz: jose saramago) tarafından yazılan ve türkçe ismi mağara olan kitabın son 30 sayfasına geldiğimde kendimi çok aptal hissettim. okuyorum okuyorum ama hayır anlamıyorum. kaçırdığım ne var diyorum tekrar tekrar okuyorum ama yok.
küçük bir araştırma ile kendimi yeniden normal zekalı hissettim neyse ki.
kitabı anlamak için bilinmesi gereken bir teori varmış: mağara alegorisi.
lawrence krauss'n "şimdiye kadar anlatılmış en iyi hikaye" kitabında mağara alegorisini şöyle anlatıyor;
platon bu alegorisinde gerçeklikle olan deneyimimizi, tüm hayatlarını bir mağarada tutsak halde ve boş bir duvara bakarak geçiren bir grup bireyinkine benzetiyor. gerçek dünyaya ait tek gördükleri şey, arkalarında yakılmış bir ateşle aydınlanmış olan o duvar ve duvarın üstünde yalnızca gölgelerin hareketini görüyorlar. gölgeler, ateşle onların arasında kalan nesnelerin duvara yansımasıyla oluşuyor.
platon diyor ki; tutsaklar, gölgeleri gerçeklik olarak görecekler ve hatta onlara isim vereceklerdir. bu saçma değil ve yakında göreceğimiz gibi, bir bakıma, gerçekliğin ne olduğuna dair çok modern bir görüş: gerçeklik doğrudan ölçebildiğimiz şeydir. benim gerçekliğe dair favori tanımım ise, bilim kurgu yazarı philip k. dick tarafından verilen tanım. philip k. dick diyor ki; 'gerçeklik öyle bir şeydir ki, ona inanmayı bıraktığınızda kaybolmaz.' tutsaklar için gölgeler onların yegane gördükleri. muhtemelen tek duydukları da arkalarından gelen seslerin duvara çarpıp yansıması.
platon bir felsefeciyi bu mağaradan, esaretten, neredeyse istediği dışında kurtulan ve sadece ateşe bakan değil, onun da ötesine giden ve gün ışığına çıkan bir tutsağa benzetiyor. ilk başta perişan haldeki tutsak, ateşin ve ötesinden gelen güneş ışığının parıltısının gözlerini yakmasıyla ızdırap çekecek. gölgelerine hiç benzemeyen nesneler tamamen yabancı görünecekler. platon yeni özgürleşmiş tutsağın, alışmış olduğu gölgelerin, o gölgeleri yaratan nesnelere nazaran daha gerçek temsiller olduğunu düşünebilir diyor.
eğer birey zorla gün ışığına çekilirse, tüm bu kafa karışıklığı ve acı kat ve kat artacaktır. ancak sonunda gerçek dünyaya alışacak, yıldızları, ayı ve gökyüzünü görecek, ruhu ve zihni daha önce hayatını kontrol eden yanılsamalardan kurtulacaktır.
planton'a göre eğer bu birey mağaraya dönerse iki şey gerçekleşir. birincisi, gözleri artık ışığa alıştığı için, karanlık mağaraya girdiğinde gölgeleri daha zor seçecek. ikincisi, eski toplumun zavallı ve miyop önceliklerini ya da gölgeleri en iyi okuyanlara, geleceği görenlere verilen onuru saygıya değer bulmayacak.
platon, insanların büyük bir çoğunluğunun bütün hayatlarını bir yanılsama içerisinde yaşadığını savunuyordu.
sonrasında ise alegori; yukarı, ışığa doğru çıkan yolculuğun, ruhun entelektüel dünyaya çıkışı olduğunu ifade eder.
küçük bir araştırma ile kendimi yeniden normal zekalı hissettim neyse ki.
kitabı anlamak için bilinmesi gereken bir teori varmış: mağara alegorisi.
lawrence krauss'n "şimdiye kadar anlatılmış en iyi hikaye" kitabında mağara alegorisini şöyle anlatıyor;
platon bu alegorisinde gerçeklikle olan deneyimimizi, tüm hayatlarını bir mağarada tutsak halde ve boş bir duvara bakarak geçiren bir grup bireyinkine benzetiyor. gerçek dünyaya ait tek gördükleri şey, arkalarında yakılmış bir ateşle aydınlanmış olan o duvar ve duvarın üstünde yalnızca gölgelerin hareketini görüyorlar. gölgeler, ateşle onların arasında kalan nesnelerin duvara yansımasıyla oluşuyor.
platon diyor ki; tutsaklar, gölgeleri gerçeklik olarak görecekler ve hatta onlara isim vereceklerdir. bu saçma değil ve yakında göreceğimiz gibi, bir bakıma, gerçekliğin ne olduğuna dair çok modern bir görüş: gerçeklik doğrudan ölçebildiğimiz şeydir. benim gerçekliğe dair favori tanımım ise, bilim kurgu yazarı philip k. dick tarafından verilen tanım. philip k. dick diyor ki; 'gerçeklik öyle bir şeydir ki, ona inanmayı bıraktığınızda kaybolmaz.' tutsaklar için gölgeler onların yegane gördükleri. muhtemelen tek duydukları da arkalarından gelen seslerin duvara çarpıp yansıması.
platon bir felsefeciyi bu mağaradan, esaretten, neredeyse istediği dışında kurtulan ve sadece ateşe bakan değil, onun da ötesine giden ve gün ışığına çıkan bir tutsağa benzetiyor. ilk başta perişan haldeki tutsak, ateşin ve ötesinden gelen güneş ışığının parıltısının gözlerini yakmasıyla ızdırap çekecek. gölgelerine hiç benzemeyen nesneler tamamen yabancı görünecekler. platon yeni özgürleşmiş tutsağın, alışmış olduğu gölgelerin, o gölgeleri yaratan nesnelere nazaran daha gerçek temsiller olduğunu düşünebilir diyor.
eğer birey zorla gün ışığına çekilirse, tüm bu kafa karışıklığı ve acı kat ve kat artacaktır. ancak sonunda gerçek dünyaya alışacak, yıldızları, ayı ve gökyüzünü görecek, ruhu ve zihni daha önce hayatını kontrol eden yanılsamalardan kurtulacaktır.
planton'a göre eğer bu birey mağaraya dönerse iki şey gerçekleşir. birincisi, gözleri artık ışığa alıştığı için, karanlık mağaraya girdiğinde gölgeleri daha zor seçecek. ikincisi, eski toplumun zavallı ve miyop önceliklerini ya da gölgeleri en iyi okuyanlara, geleceği görenlere verilen onuru saygıya değer bulmayacak.
platon, insanların büyük bir çoğunluğunun bütün hayatlarını bir yanılsama içerisinde yaşadığını savunuyordu.
sonrasında ise alegori; yukarı, ışığa doğru çıkan yolculuğun, ruhun entelektüel dünyaya çıkışı olduğunu ifade eder.
devamını gör...
18.
oo matrix, thirteenth floor, inception falan.
devamını gör...
19.
çoğu insan cehaletiyle rahat etmekle kalmaz, aynı zamanda onu işaret eden herkese düşman olur. *
devamını gör...
20.
platon'un ileriye sürdüğü bir düşüncedir.
yalnızca bir mağara duvarına dönük insanların, mağara resimlerinden başka bilgisi ve bakış açısı olamayacağını anlatır. bir kişi, mağaraya yansıyan gölgeleri merak ederek arkasına dönme cesareti gösterir ve bu sayede yolu mağara dışına çıkar. bu derece dar bir açıdan dünya ile tanışmak bilişsel olarak bir devrim niteliğindedir. hem somut hem de soyut deneyimlerini tekrar mağaraya dönerek arkadaşlarına anlatmaya çalışır, olumsuz tepki alır.
konfor alanının güvenliğinden çıkmak her insanın tercih edebileceği bir yol değildir. günümüzde de mağara resimlerine odaklanmak isteyenleri, mağara dışına çıkıp gökyüzündeki kuşlara bakmayı istemediği için suçlayıp kızamayız. bazı insanlar mağara içindedir, bazıları da dışında.
yalnızca bir mağara duvarına dönük insanların, mağara resimlerinden başka bilgisi ve bakış açısı olamayacağını anlatır. bir kişi, mağaraya yansıyan gölgeleri merak ederek arkasına dönme cesareti gösterir ve bu sayede yolu mağara dışına çıkar. bu derece dar bir açıdan dünya ile tanışmak bilişsel olarak bir devrim niteliğindedir. hem somut hem de soyut deneyimlerini tekrar mağaraya dönerek arkadaşlarına anlatmaya çalışır, olumsuz tepki alır.
konfor alanının güvenliğinden çıkmak her insanın tercih edebileceği bir yol değildir. günümüzde de mağara resimlerine odaklanmak isteyenleri, mağara dışına çıkıp gökyüzündeki kuşlara bakmayı istemediği için suçlayıp kızamayız. bazı insanlar mağara içindedir, bazıları da dışında.
devamını gör...
"mağara alegorisi" ile benzer başlıklar
mağara
15