bosna’nın bilgesi, savaşın ortasında insan kalabilmenin mümkün olduğunu dünyaya hatırlatan adam. 1925’te
bosna hersek,
bosanski şamac’ta doğdu; daha genç yaşta kitapların arasında büyüyen, düşünceyle yoğrulan biriydi. “genç müslümanlar” adlı bir teşkilatta yer aldı diye
yugoslavya döneminde yıllarca hapse atıldı. ama o hapishaneyi bile bir okul yaptı kendine; “islam deklarasyonu” gibi metinleri orada yazdı, düşüncelerini demir parmaklıkların arkasında bile olgunlaştırdı.
90’ların başında yugoslavya dağılırken bosna-hersek bağımsızlığını ilan ettiğinde, savaş ve soykırım kapıya dayandı. o günlerde herkes silah konuşurken, aliya sözle direniyordu. “biz savaşmak zorundayız ama barbarlaşmak zorunda değiliz” diyebilecek kadar güçlü bir vicdanı vardı. saraybosna bombalanırken bile, insanlıktan taviz vermedi. onun için zafer, toprağı değil, onuru korumaktı.
devlet başkanı olarak yıllarca savaşın, acının ve açlığın içinde halkının yanında durdu. ama o koltuğu hiçbir zaman bir “iktidar” olarak görmedi; aksine bir “emanet” gibi taşıdı. savaştan sonra da siyaseti bıraktı, sade yaşadı. 2003’te öldüğünde, arkasında devasa bir miras değil, temiz bir isim bıraktı.
aliya’yı tanımlamak kolay değil; çünkü o sadece bir lider değil, bir fikir adamıydı. hem müslüman hem avrupalı, hem realist hem idealistti. kendisini “doğu ile batı arasında bir yerde” görmesi boşuna değildi. o, iki dünyanın da değerini bilen, ama ikisine de ait olmayan bir bilgeydi.
ve belki de en çok şu sözüyle hatırlanmalı:
“biz ölmeye değil, yaşamaya ve yaşatmaya geldik.”
aliya izzetbegovic'in türk milletine yazdığı bir mektupta vardır. bosna savaşının en karanlık, en umutsuz günlerinde yazılmış bir mektup… ama içinde ne nefret, ne isyan var; sadece derin bir sükunet, kadere ve kardeşliğe dair bir inanç. aliya o mektupta türklere seslenirken, aslında bir milletin kalbinden konuşuyordu: “biz burada sadece bosna için değil, islam için, insanlık için direniyoruz” diyordu.
mektubun özü şuydu: “biz bosna’da sizin geçmişinizle savaşıyoruz, bizim geleceğimiz için. eğer düşersek, bir daha kimse bu coğrafyada müslüman kalamayacak.” bu, yardım çağrısından çok bir hatırlatmaydı aslında kardeşliğin, tarihin, vefanın hatırlatması.
aliya türklere kızmadı, sitem etmedi. ama yazdıklarında sessiz bir “sizi biliyorum” hali vardı. çünkü o, türklerin kalbindeki o eski duyguyu, o unutulmuş sahiplenmeyi biliyordu. “türkiye büyük bir devlettir ama ondan daha önemlisi, büyük bir kalbe sahiptir” demesi bundandı.
o mektup, bosna’nın kanla yazılmış tarihine düşen en sessiz, en onurlu notlardan biridir. çünkü aliya’nın satırlarında savaş değil, insanlık vardı. düşmanın topu, tüfeği vardı; aliya’nın ise kalemi ve duası.
bugün bile o mektubu okuyan herkes, aslında sadece bosna’nın değil, bütün bir ümmetin vicdanına hitap eden bir sesi duyar:
“bizimle değil, ama bizim için dua edin.”
yattığın yer seni incitmesin güzel insan. iyi ki vardın, hep var olacaksın...
"kalbinde bosna'nın sızısını hisseden herkes boşnaktır."
merhum bilge kral aliya izzetbegovic
mektubu dinlemek için
devamını gör...