"senin yüzünden ağlamıyorum, sen buna değmezsin. ağlıyorum çünkü kim olduğuna dair hayalim, kim olduğuna dair gerçekle yerle bir oldu. sen bir rüyaydın, tutulduğum bir yanılsama. beni önemseyen, beni anlayan birisi olduğunu sanıyordum. fakat gerçek çok farklıydı. bencil, kayıtsız ve gerçek empatiden yoksundun. sevdiğim kişi hiçbir zaman var olmadı, sen sadece bir seraptın. sana kalbimi, en derin korkularımı, hayallerimi emanet ettim. sana ve bize inandım. fakat şimdi bunların yalnızca dış görünüşten ibaret olduğunu görüyorum. maskeyi o kadar iyi takıyordun ki, seni tanıdığımı düşünen ben bile buna aldandım. bırakıp gitmek senden uzaklaşmak değil..."
"kimi benden çok seversen onu senden alırım,
'onsuz yaşayamam' deme, seni onsuz da yaşatırım.
ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar,
canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar.
dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya,
olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.
düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın,
en garibi de budur ya öldüm der durur, yine de yaşarsın."
adidas firmasının tempo-yol koşu antrenmanları için ürettiği koşu ayakkabısı. asfalt ve beton gibi sert zeminde tam performans gösterir, bu sebeple taban kısmı tutuş ve kavrayışı güçlendirmek için ünlü lastik firması continental ile işbirliği ile üretilmiştir. kendisi ile halı saha zemininde haftada 50km koşu yapıyoruz ve oldukça memnunum. ancak ayakkabının yol gibi sert zeminde performanslı olması için üretilmiş olması, bazen yumuşak zeminde bilek bükülmelerine yol açabiliyor.
emsali olan diğer markaların aynı amaçla üretilmiş olan antrenman ayakkabılarının bazılarında karbon plaka mevcut, ancak evo sl'de bu mevcut değil. zaten yarış odaklı olmayan hiçbir koşu ayakkabısında karbon plakaya ihtiyaç yoktur, çünkü temponuza destek verecek bir dış etkene antrenmanda ihtiyaç duymazsınız. karbon plakayla alakalı kafasında soru işareti olan yazarların bilgisine...
anlatamayacağın şeylerin ağırlığıyla gözlerinin dolduğu, başını öne eğip ellerinle oynadığın 'o' derdi hiçbir yere koyamıyorsun. intihar etmedin/edemedin ama; içinde öldürdüğün çok şey var di'mi çocuk? o boğazının düğümlenmesini çok iyi bilirim ben, iliklerine kadar çaresiz hissedişi de...
ama şunu asla unutma güzel dostum; bu hayata 'senden' daha önemli bir şey yok. kendini sevmeye başladığın zaman, her şeyin yavaş yavaş düzeldiğini göreceksin. sana söz veriyorum! bunu hissetmeye başladığın zaman, bu zamana kadar içinde herkesten sakladığın o çocuk tarafına bir özür borçlu olacaksın; gizlice kuytu köşelerde hıçkıra hıçkıra ağladığın o 'sen'e...
o zaman da kendini affetmen gerektiğini asla unutmamalısın...
1975’te jim jannard tarafından kaliforniya’da kurulan, günümüzde spor performansı ve teknolojik inovasyon ile özdeşleşmiş bir imaja sahip markadır. 1980’lerde bisiklet yarışları için factory pilot eyeshades modelini çıkaran marka, bu modelin sporcular arasında son derece tercih edilmesinin ardından odağını büyük ölçüde güneş gözlüğü ve spor gözlük geliştirmeye çevirmiştir.
markanın imajı uzun zamandır özellikle ekstrem sporlar, outdoor, bisiklet, snowboard, kayak, koşu ve askeri/polis ekipmanları üzerine kurulu. kask, eldiven, sırt çantası, giysi gibi performans odaklı aksesuarları da mevcut. tasarımlarında genelde agresif, fütüristik, fonksiyonellik ön planda.
ben gündelik hayatımda hstn metal prizm, snowboard için fall line l gözlüğünü ve mod 5 kaskını, koşu için radar ev path modellerini kullanıyorum. son derece memnunum, herkese tavsiye edebilirim.
japonya'da miwa dağı'nın eteklerinde yer alan damıtımevlerinde şişelenen, şişesiyle tipik bir japon viskisini andıran ancak onu bu sıradanlıktan soyutlayan birkaç özelliği ile ön plana çıkmış %48 alkol oranlı, soğuk filtrasyon, nas (yaşı belirtilmeyen) bir harmanlanmış malt japon viskisidir.
kamiki ismi türkçe'ye "tanrı’nın nefesi" olarak çevrilse de bu viski esasen japonların saygı duyduğu rüzgâr tanrısı kamiki'den ismini alıyor. onu gerçekten özel kılan şey ise, kamiki'nin önce klasik japon meşesinde (bkz: yoshino sugi), sonra da sakura ağacında ikinci kez dinlendirilmesi onu oldukça nadir ve rafine hale getiriyor. bu ikinci olgunlaştırma; viskiye çiçeksi ve yumuşak bir karmaşıklık kazandırıyor, tam japon estetiğine uygun.
tat profili olarak; burunda hafif meşe, tatlı kiraz çiçeği, vanilya* ve hafif tütsü notaları. damakta badem, hafif baharat*, tarçın, çiçeksi yumuşaklık ve odunsu tatlar. bitiş ise uzun, biraz meyvemsi ve sakura ahşabının verdiği özel floral dokunuş. eh biraz da sedir tadı almanız muhtemel. ama şunu fark ettim ki bu viski, kadehte bekledikçe yumuşuyor. dolayısıyla ilk tadımı buzsuz/susuz yapmanızı tavsiye edebilirim.
"...the hate of men will pass, and dictators die, and the power they took from the people will return to the people. and so long as men die, liberty will never perish..." charlie chaplin-final speech
vay be, bu başlık beni seneler öncesine götürdü... benim için sıradan bir bir bilgisayar oyununun giriş videosu sayesinde, henüz 20'li yaşların başlarındayken aldığım en güzel hayat derslerden birisi geldi aklıma;
"he knows what drives me. what i believe. that being a good soldier comes down to one thing... to one question: what are you prepared to sacrifice?"
neye inandığımı çok iyi biliyordum, ve neye inandığımı çok iyi biliyorlardı. bunun için neleri feda edebileceğimi de...
"when they came to me with the nanosuit, i sacrificed laurence barnes, the man i was, to become prophet. when my own flesh and blood held me back, i sacrificed that too. replaced it, like a spare part."
nasıl bilebilirdim ki; seneler sonra, yirmili yaşlarımın ortalarına doğru bana bir giysi ile geleceklerini?
"victory costs. everytime you pay a little more..."
ve evet. çok fazla zaferim oldu. ama her defasında daha fazla kendimden verdim...
"remember me..."
yirmili yaşlarımın sonlarına doğru ise hatırlanacak bir sürü şey yaptım, ama hepsini yalnızca ben hatırlıyor olacağım. hayatımda çok ama çok az şeyi garipsemişimdir, bu da onlardan birisi...
1966 doğumlu olan ümit, türkiye'nin ilk heavy metal grubu olan pentagram'ın gitaristlerinden biridir. siirt ili eruh ilçesi bağgöze köyü jandarma karakoluna askerliğini komando olarak yapmaya gitmiştir ancak 25 eylül 1993 tarihinde teröristlerle girdiği çatışmada terhisine neredeyse 20 gün kala şehit düşmüştür...
o şehit olduktan sonra silah arkadaşları yazdığı bir şiiri bulmuşlardı;
bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
biliyordum içimdeki aşkı.
kanımı istersin toprağım
yoksa cesedimi mi
yeter ki sen susa
suyun olurum senin
tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
salıvermiyorlar ki gideyim
bilmiyorlar mı ki ben türk evladıyım
bırakın ben ölmeye gideyim
ben koymuşum bu yola baş
isterse düşsün kafama taş
vazgeçmem bu yoldan arkadaş
gelsin yedi düvel ezerim hepsini. ümit yılbar
14.05.1993
bağgöze/siirt
dışarıdan bakıldığında "satanist" denilen ümit, aslında vatanına aşık bir müzisyendi. tıpkı diğer vatan evlatlarımız gibi, farklıydı işte. bunu yazarken aklıma türk sinemasından nefes filminde geçen bir replik geliyor:
hepsi başkadır bu çocukların,
yüzleri, elleri, sevdaları ve korkuları başkadır,
fark etmezsiniz onları, neden onları fark etmediğinizi anlamazlar bile...
buraya sizin için, kahramanınız olmak için gelirler.
koşarlar, ama anlamazlar neden koştuklarını,
yürümek kolay gelsin diye koştururuz onları.
özlemleri de buradadır, hüzünleri de, evleri de...
vatan artık burasıdır onlar için...
bir gol unutturur her şeyi, kavga edercesine sevinirler,
dans ederler, ama kıvırmazlar. erkektirler. gülerler,
hata yaparlar, ama yalan söylemezler.
aşık olurlar... sevdalarını şiire dökerler,
farklı farklı yerlerden gelirler; tunceli'den, eskişehir'den, adana'dan, istanbul'dan...
anlamazlar birbirlerini,
burada anlamayı da öğrenirler.
hiç tanımadıkları bir düşman çıkar karşılarına,
düşmanlarıyla yüzleşmeye giderler.
kaderlerini merak ederler.
sıcak yataklarına veda eder ve dağlara doğru yola çıkarlar.
kader kahramanını arar ve bulur.
her şeye rağmen yürümeye devam ederler.
ve bu yalnız, kalbi dışarda atan çocuklar,
zirveye çıktıkça sizden uzaklaşırlar.
artık ne onlar sizi anlar ne de siz onları...
farklı olanları hep yargıladık, çoğunu da toprağa verdik. sende onlardan birisin ümit; ışıklar içinde uyu, fly forever!
viski kültürüne yeni aşina olanlar için önerebileceğim bir diğer babacan single malt viskilerin başında gelir. isle of skye menşeisi olan bu iskoç viskisi* genelde amerikan meşe fıçılarında , yeniden yakılmış fıçılarında veya şeri fıçı bitişiyle de harmanlanabilir. damak tadınızda yoğun bir is ve deniz tuzu tadı almanız muhtemeldir. bazı dostlarımın tat yorumlarında orta-uzun baharatlı karabiber, isli malt, iyot ve hafif meşe vanilyası gibi yorumları da işittim. ama her ne olursa olsun, bu single malt size tıpkı isle of skye'in sahillerinde esen rüzgarı ve deniz kokusunu tadıyormuşçasına bir haz verir.
kabaca üç çeşidi vardır:
talisker 10 year old: klasik, her yerde bulabileceğiniz fiyat-performans viskisi talisker storm: daha dumanlı, daha yoğun ve kaotik. kısaca biraz daha vahşi. talisker 18 year old: lüks segment, yumuşak ama derin, özel günler için birebir.
eğer lagavulin veya laphroaig gibi islay viskileri sert geldiyse ama yine de isli/tuzlu profili seviyorsanız bu viski tam size göre. cohiba'nın orta sertlikte veya joya de nicaragua'nın sert yoğunluklu purolar ile muazzam eşleşebileceğini düşünüyorum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.