varoluş sancısı çivilenir bilinç tahtasına,
nietzsche fısıldar, “uçurum bakar göz yasına.”
özgür irade mi, yoksa kaderin tuzağı mı?
her adımda zincir mi, yoksa ruhun azığı mı?
kierkegaard’ın korkusu dolaşır damarımda,
seçimler titrer, mantık boğulur rüzgarımda.
her “ben” dediğimde bir başkası ölmekte,
kimliğim her sabah yeniden bölünmekte.
hegel’in diyalektiği çarpışır zihnimde,
tez ve antitez boğuşur tek bir cismimde.
bir sentez ararken yitiririm varlığımı,
hakikati bulurken kaybederim darlığımı.
camus güler uzaktan, “absürd” der bu çabaya,
sisifos taş taşır, boyun eğmez davaya.
anlam aradıkça daha da derine inerim,
hiçliğe sarıldıkça varlığımı dinlerim.
platon’un mağarasında gölgemle konuşurum,
zincirlerim çözüldü sanırım, yanılırım.
ışığa yürüdükçe gözlerim körleşiyor,
gerçeği bildikçe yalanım derinleşiyor.
freud’un bilinçaltı uyur karanlık kuytuda,
jung’un arketipleri maskelerle uykuda.
persona giydikçe ruhum soyunur çıplak,
gölgeyi bastırdıkça benliğim kalır sakat.
spinoza’nın tanrısı evrende gizli nefes,
determinist zincirde kaybolmuş bir heves.
ben mi seçiyorum, yoksa seçen mi evren?
özgürlük dediğim şey, bir yanılsama mı ben?
heidegger’in “hiç”i fısıldar kulaklarıma,
ölüm, tek hakikat, yürür damarlarıma.
zaman kum gibi akar, varlık erir avuçta,
anlam aradıkça kaybolur yol yokuşta.
her kıta bir labirent, minotauros içimde,
aklımın ipi kopar, kalırım tek biçimde.
kaçış yok kendimden, zindanımı ben ördüm,
içimdeki kaosu şiirle ben görürdüm.
sonunda anladım, varlık bir yanılsama,
bilinç denizinde kaybolmuş bir salama.
kaosla barışınca sustu içimde feryat,
ve hiçlik dediğim şey oldu bana hayat
devamını gör...