anladım
bu dünya da beni sevmeyeceksin,
bari söz ver,
bir daha dünyaya gelirsek,
bana bir sevda borcun olsun...
devamını gör...
neden sevdin deseydin,
bilmiyorum diye cevap verirdim,
bütün güzellikler sende
ve bütün aşklar bendeydi sanki.
devamını gör...

insana en çok şiir yakışıyor.
sonra yer yüzüne yağmur,
gökyüzüne mavi...
ve en çok vefa yakışıyor,
yüreğe sevda,
gözlere haya,
ve en çok yaşamak yakışıyor...
insanca, sevdaca,duruca.
devamını gör...
kedi damdan atladı
.şşakları patladı
tebrikler ib.e oldu
tüm köye bayram oldu
devamını gör...
kendi şiirimi bırakayım

uyansam hani, dönsem sana yüzümü
"tanrım cehennemin umrumda değil
ama cennetin varlığına inanıyorum"
deyip ilk isyanımı başlatsam..
kızar mısın bana?
kızma, kızma inanıyorum tanrıya..
ama senden öncesini de sorma
cevapsızım, bir arafım
gider griliğimi, belirsizliğimi al
baştan yarat bizi
göster yaratıcıya nasıl yapılır bu eylem
de ki "ey tanrı yarattın ama eksik..
bak tamamladım senden kalan boşluğu
söyle şimdi hangimiz daha gerçek?
hangimiz daha çok istiyoruz cennetin kalabalık olmasını?
sen de mi araftasın ey tanrı?
tamam tamam yormayalım birbirimizi
sen yaşat biz yaşayalım
yaşayalım da çabuk bitsin
erken sönsün ışıklar
gidelim
devamını gör...
can yücel'den gelsin

baharla ölüm konuşmaları
ı
memelerim koparıyor
yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi...
nakkaş tepe de ancak
bezmimize böyle gelmiştir
gelincikleri ve nazım hikmet’leriyle
yerbilimsel bir hapisten sonra
ıı
içimdeki karanlığı patlatacağım
zifiri bir su akacak
kamışımdan toprağa
bir kedi yavrulayacak
köpek dişli bir kedi
ve böğürtlenler köpürecek ağzından
yedikçe
kendi
kendini
mayhoş
ya da posta nazırı dedemden kalma
mors’un en morundan bir karga
konacak karşıki direğin doruğuna
düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu
ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
ben kargadan korkmam ama
bunun gözleri baykuş
ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak
ve ötüyor
ötüyor
ötecek
beni ışığa bağlayan
(bağlayın beni ışığa!
gerin telleri gerin!)
beni ışığa bağlayan
o gelin telleri
o gelin telleri
kopuncaya dek...
akpembe bahar yelkenleriyle
güneşin rüzgarına gerilmiş
bir badem ağacı gibi...
içimdeki karanlığı patlatacağım
ve beynimin en ölümcül yaşlarıyla
ağlaya
ağlaya
yepyeni bir insan
pırıl pırıl bir can
bitecek toprağa...
ııı
iki çöpçü geliyordu karşıdan.
biri
(aynen selahattin-i eyyubi haçlılar
seferinden, sanırsın, pos bıyıklarıyla
tarihin, süpürmeye gelmiş prens adalarını )
öbürüne
(marmara’yı bizim yaşar küklopsunun o
anavavza gözüyle dünyanın en güzel
atlarının neredeyse ineceği e biraz
genişçe bir çakır su gibi görüyordu,
eminim)
eyitti kim:
halk partisi’nin solunda bir parti olsa
hiç dinlemez oyumu ona veririm
ıv
sevda tepesinde geçen gün
karşıki masanın altında
iki tane tavuk gördüm
toprakla yıkanıyorlardı
eşeledikleri çukurda
insanlar için de belki ölüm
toprakla bi tür
yıkanmaktır diye düşündüm
v
üşüyor mu deniz
üstüne boşandıkça yağmur?
ondan mı dersin
tüyleri böyle ürperiyor?
ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağnakta
alı al moru mor bir sandal gibi acaba
yıllar sonra yılmayıp yine
çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?

buket diye bahçeli bir meyhane vardı yenişehir’de
yıkıldı çoktan gima var şimdi yerinde
kenarı küpelerle çevrili o küçücük havuzun
yamacında bir masa
cahit ağ’beyle otururduk yaz gecelerinde
fıskiyenin serpintisiyle sırılsıklamdı muşamba
zaten cahit’in gözleri daim yaşlı
“şunu siliver!” derdi garsona
“şu muşambayı siliver, mirim!”
ne cahit kaldı, ne buket, ne fıskiye
yine de bu bahar öğlesinde
fıskiyenin üstündeki o kırmızı top gibi
-isterse kalpten olsun, isterse-
hop hop ediyor ya yüreğim bi düziye
vıı
ruhum sıkıldıkça, ruhum,
mızrapsız bir tambur gibi
apayrı bir hava çalıyor vücudum
ruhum sıkıldıkça ruhum,
senden ayrı, kendimden ve kentten ayrı
apayrı bir hava çalıyor vücudum
kalk gidelim, kalk gidelim başka yere!
başka yere, başka yere, başka yere!
ruhum sıkıldıkça, ruhum,
cemil beysiz bir tambur gibi
kendi kendini çalıyor vücudum
vııı
yalıların surları boyunca giderken kanlıca’da
duvarda bir gedik ilişti gözüme
uydurdum gözümü deliğe:
bir bahçe
bahçe değil bir havuz
havuz değil bir bahçe
üstü nilüfer kesmiş silme
o nefti yapraklarıyla gelmiş
o aksarı çiçeğiyle
ne hevesle gelmiş kim bilir bu güzelliğe!
insanoğlu beni görsün diye mi?
bahçede oysa
bahçedeki bir havuz
bir havuz ki bir bahçe
ne in var ne cin ne bey ne ağa
surları da çekmişler dört bir yanına
bizler de varmayalım diye bu uçmağa
sade bir garibim yavru kurbağa
serilmiş o ortası çukur
o sal gibi yaprağa
yarı suyun içinde
yarı yansımış ışığa
pırıla pırıl yeşile yeşil
rezil mi rezil
başladı birden haykırmağa
başladı inin cinin ağanın beyin
ne kendi görüp ne kimseye gösterdiği
çevresine bizler görmeyelim diye
surlar çektiği
o kimsesiz güzele türkü yakmağa
şairim ben
benim işte o kurbağa
ıx
hep ölümü çalacak değil a zangoç
bu da
sema’yla asaf’ın kızına
hoşgeldin demek için
oysa
ne kadar
ne kadar
ne kadar yalnız
sanıyordum kendimi demin
x
atkestanelerini geçen süvari ışıklar
er-erken kaldırmış hanımellerini
tühallah üşüyecekler!
ve zeytinler eski rum tenteneleriyle
esen yel!
esen yel!
kim gördü böyle gül yiyen horoz
tanyeri kokuyor sesi...
yuvarlandıkça sanki bayırdan aşağı
hapiste dolmuş bir şarap şişesi
öbür horozlar da ayaklanıyor
merdiven nakışlı ibikleriyle
ve balkonlardan sarkarken
düşleri bebelerin
bir albayrak yarışı gibi
horozlar nev-icad ediyorlar denizi
hırsızlar!
hırsızlar!
ve deniz
levent gölgeleriyle turgut reis’in
bütün bu dizelerden alınıyor
bir ala
bir mora kesiyor yüzü
esen yel!
esen yel!
bu sabah
bir firardır
kan-davasından bir çocuk
kuşluk vaktine kalmadan önce
güneşin kurşunlarıyla vurulacak
ve akşamladı mıydı çamlar
ve karadı mıydı
tepelerde
tepelerde
öyle güzel ki esen yel
esen yel!
esen yel!
bu sabah
ve bu bahar
bir firardır
baruta koşan bir fitil
ifil
ifil
öyle güzel ki esen yel!
esen yel!
esen yel!
öyle güzel
öyle güzel ki
esmese de
esmese de
güzel

içimden bir his bırakmıyor beni ölmeceye.
içimden bir his.
bir his ki
çapraz oturmuş denizin kıyısına
taş
taş
taş
derken bir güneş!
tıpkı üsküdarda’ki
şemsi paşa camisi gibi.
sen iskeletlerle değil diyor bana
sen iskelelerle kuracaksın cesedini
ve öyle köpeksin ki sen
öldükten sonra bile
yılmaz’ın umudundaki
paytonların ardından
koşacaksın hep
geleceğe
çın
çın
çın
ve karnımın gevşemesine karşın
taş..larımdaki tarçın
bırakmıyor beni ölmeceye
evet diyemiyorum
diyemiyorum ki evet
o hayırlı
o hayırlı geceye
xıı
ben de
boğaziçi de bu bahar
mavi sakalına erguvanlar takmış
sarhoş bir iskele babası kadar
hem delikanlı
hem deliler gibi ihtiyar
devamını gör...
tut ki gecedeyim
yanmışım
sönmüşüm
üflenmişım deli bir ırmağa
yıkılmışım
dağ sevdası başımda
tut ki
kadim şehirlerden gelmişim
hasretler ekerek
vuslatı
şiire yazarak
ahh!
tut ki
ay geceden vurdular
ay şahrud yaramı
aysızım
leylim_ley gecedeyim
gectim
gecildim
yoksaydım
yok olurken
benliğimde ay yarası
gözlerim şahrud karası
dilimde sukutun lal yanıkları
ahh!
tut yüreğimden ustam tut
nehirlerden geldim
dicleye aktım
özlem turnalarıyla
fıratta gözümü kapattım
düş sürmesiyle
tut yüreğimden
özlem verası tut
devamını gör...
ne atom bombası
ne londra konferansı
bir elinde cımbız,
bir elinde ayna;
umurunda mı dünya!
devamını gör...
konuşma

— aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece imiş ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
— çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

(soğuk otların altında)

ülkü tamer
devamını gör...
kadife sesli bir ay doğdu, dolunaya bir kala.
onu da geceye bıraktım, yarın ola hayrola.
devamını gör...
ikimiz
iki ayrı dağdan salınıp gelen
iki su gibi,
birbirimize karışamadan
farklı yönlere akıp gittik.
kimbilir,
belki bin yıl sonra , milyonda bir ihtimal,
doğru gen kombinasyonu tutarsa ikimiz aynı şimdiki bedenlerimizde
ve aynı yaşlarıımızda tekrar karşılaşırız.
hoşçakal....
devamını gör...
sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun çeketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
özdemir asaf - lavınıa
devamını gör...

özlemek için nazım var,
mavi için edip,
sevmek için cemal süreya,
sevda için ahmet arif,
bazen özledim diyemezsin,
nazım okuyorum dersin,
ben nazım okuyorum
sen ne yapıyorsun?


devamını gör...
“bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer. kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü benim kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! paniğini kukla yapmış
hasta bir çocuğum ben. oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir..”
devamını gör...
“içinden doğru sevdim seni
bakışlarından doğru sevdim de
ağzındaki ıslaklığın buğusundan
sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
beni sevdiğin gibi sevdim seni
kar bırakılmış karanlığından.”

edip cansever 95 yaşında!
devamını gör...
neden beni sevdin deseydin,
bilmiyorum diye cevap verirdim,
bütün güzellikler sende
ve bütün aşklar bendeydi sanki.
devamını gör...
görmesen bile denizi
yukarıya çevir gözü
deniz dibidir gökyüzü
aldırma gönül, aldırma

sabahattin ali
devamını gör...
"en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
düşmanımdır ikisi..
sana gelince...
yazıyorsun..
okuyorum..
kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
ne yazık!..
ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi...
kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
sana gelince...
ne ben sezarım,
ne de sen brütüssün...
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
artık seninle biz,
düşman bile değiliz.."


(bkz: nazım hikmet ran)
(bkz: sen)
devamını gör...
hadi gülümse bulutlar gitsin
işçiler iyi çalışsın, gülümse
yoksa ben nasıl yenilenirim
belki şehre bir film gelir
bir güzel orman olur yazılarda
iklim değişir, akdeniz olur, gülümse.

sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
çakıltaşlarım vardı benim
ama sen başkasın anlıyor musun
tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
tüm şehir bana küskün
bir kedim bile yok anlıyor musun

iklim değişir, akdeniz olur, gülümse.

kemal burkay - gülümse

(bkz: kemal burkay)(bkz: gülümse)
devamını gör...
“en acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak
öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak..”
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim