hypatia yazar profili

6 aydır dinlediğim rock grubu. ben senden vazgeçtim şarkılarıyla tanıdım. üçüncü yenilerin çoğundan çok daha iyiler bence. birkaç ay önce de ben hala vazgeçmedim diyerek kalbimizi toz duman ettiler.

buradan

baştan söyleyeyim ben rap sevmem fakat dinleyicilerine de kendisine de fazla kızılan bir genç bence.

mesele entertainment(eğlence) ile müzik yapmayı karıştırmak. çakal gibi insanlar müzisyen değil aslında entertainmentçı, şovcu. yani müzik'teki ritim ve armonileri kullanarak beat oluşturup insanları eğlendiriyorlar. dinleyenler de şuradan bir müzik açayım kulaklarımın pası silinsin diye dinlemiyor kafa sallayıp dans etmek için dinliyorlar. yani dinleyenlerin çoğu iyi müzik olarak değerlendirmiyor zaten. sadece eğlenceli olduğu için dinliyorlar. dinlemek dediysem de yürürken dinlemek ya da kulaklıkları takıp oturmak değil. amaç arabada arkadaşlarıyla giderken bağırıp çağırmak ya da bir iki biradan sonra dağıtmak. e elektro müzik ve rap zaten böyle bir hava verir. yani bu insanlara kötü müzisyen yakıştırması yapmak bile oksimoron amaçları megadeth gibi, neşet ertaş gibi, chopin gibi bir müzik yapmak değil.

iyi müzik her zaman niş kalır. bu işin doğası bu. insanların çoğu müzik dinlemeyi bir vasıf gerektirmeyen eğlence aracı olarak görüyor. ki bu çok normal insanlar günde bir sürü dert yaşıyor açıp kafa dağıtmak isteyince basit ve eğlenceli şeyler olsun istiyor.

vay be meğer bizim devletimiz feminist bir ütopyaymış da biz beğenmiyormuşuz. bu ülkenin cumhurbaşkanı çıkıp "kadın erkek eşit olamaz fıtrata ters" dedi. sizce bu eşitlikçi bir söylem mi? dostum atatürk atamız, başöğretmenimiz, başkomutanımız ama atatürk'ün vizyonu var mı sence şu anki türkiye'de. ben atatürk'e çok iyi feministti falan da demem. fakat dönemin anadolu'sunda ne yapılabilirse onu yapmış minnettarız asla da unutmayacağız yaptıklarını ama bizim 100 sene sonra artık feminizmde, insan haklarında vs. atatürk'ü bile aşmamız gerekiyor. o o dönemin 1.dalga feminizminden etkilendi ve bize iyi kötü devleti teslim etti. siz hala 1.dalgada ısrar ediyorsunuz ama dünya başka yerlerde artık. felsefede, sosyolojide, antropolojide başka bir dünya var. siz ise 19 ve 20. yüzyıldan kalma kuramların üzerine koyamıyorsunuz. sizin dedeleriniz de 20. yüzyılda 16. yüzyıla göre yaşıyordu. dünyayı yakalamak bu kadar zor olmamalı.

ya hu feminizm ile pkk'nın hdp'nin ne alakası var bunları nereden uyduruyorsunuz acaba? bunlar bir terör örgütü hem de tüm dünya tarafından kabul edilmiş bir terör örgütü. köy basıp bebek öldürüyor bunlar. hiçbir terör örgütünde bırakın feminizmi erkekler için de eşitlik istenmez çünkü adı üstünde terör örgütü. feministlerin burada söyleyecek sözü çok olsa da önceliksiz. çünkü bu tip yapılar başta insan haklarına aykırı zaten. adamlar bebek dahi öldürürken feministler ne desin bunlara? "lütfen örgütünüzde fuhuş yaptırmayın :(" diye mesaj mı atalım. adamlar masum insanları öldürüyor kadın hakları mı düşünecek. zaten yasa dışı yapılar.
feminizm ise bununla alakası olmayan tüm cinsiyetlerin sosyal, politik, ekonomik, hukuki alanlarda eşitiğini savunan bir ideoloji.

bir insan feminist iken terör faaliyetleri yapıyorsa bununla ülkenin mahkemeleri ilgilenir cezasını da verir ve bu feminizmi bağlamaz. bu o kişinin sadece terörist olduğunu gösterir.

bu iskandinav mavalını da kimse yemez artık ya. oralarda en ufak şiddet ve tacizde hem kadınlar korkmadan polise baş vuruyor hem de devlet zaten hassas bu konuda şak diye basıyor siciline taciz veya kadına şiddet. türkiye'de taciz veya tecavüz edilen kaç kadın gidebilir polise? hele taşrada? şiddeti hiç saymıyorum. şiddet gören kadınların anca %10'u falan gidiyordur karakola.

bana osmanlı devletini anlat deseniz size şu menkıbeyi anlatırım:
bursa ulu camii yapıldığında emir sultan gelmiş. eksiği var mı yok mu diye konuşulurken emir sultan 4 eksiği var demiş. yıldırım hemen sormuş nedir diye. emir sultan da 4 köşesine meyhane lazımdır deyince yıldırım kızmış olur mu öyle şey diye. emir sultan da islamcı bir entel dantel olduğu için allah'ın yaptığı bedenine içki alıyorsun da kulun yaptığı taştan topraktan binanın yanına mı içki koydurmuyorsun deyince yıldırım bayezid içkiyi bırakmış.

tabii ki bu bir menkıbe. yıldırım gerçekten içki içer miydi içmez miydi emir sultan'ın lafıyla içkiyi bıraktı mı bırakmadı mı bilemiyorum fakat bildiğim tek şey şu. osmanlı aynen bu menkıbedeki yıldırım bayeziddir. camiler, yapar, hutbeler okutur, herkes onları ışid militanı gibi görür ama osmanlı da oğlancılık da yapılır, içki de içilir, şaraba şiir de yazılır, kimi şairler dine hakarete varan şiirler de yazar kardeş de katledilir. yani osmanlı cami yaparsa yanına meyhanesini de yapar. türkler'in islam'ı anlayış şekilleri de aşağı yukarı hala böyledir zaten.

demokrasi yerine elitizmi ve aristokrasiyi savunan herifin insanlık onuru yoktur. bu ülkeyi batıranlar elitin ta kendisiydi. ingiliz vapuruyla kaçtılar sonra. bu "üst sınıflar" yüzlerce yıl sömürdüler insanlığı. sonra kimisi bunları sürgün etti kimisi kurşuna dizdi kimisi de giyotinle idam etti. insanlar en fazla ekmek bulabilirken bunlar saraylarında, kalelerinde, köşklerinde bizim dedelerimizin vergileriyle çeşit çeşit tatlı yiyordu.

zeki ve eğitimli köylü çocuklarının ülkeyi bir elitten daha kötü yönetmesi bir fantezi. fakir ailede doğan birisi iktidara gelirse sonradan görme olduğu için devletin malını yer önermesi yanlış. eğer demokrasi ve hukuk devleti yoksa milyoner de yer milyarder de yer asgari ücretli de yer. demokratik yönetimlerin olayı kimseye bir şey yedirmeme odaklı olması zaten. o yüzden hukuk devleti diyoruz.

ortalama bir elit gayet de gerizekalı ve cahil olabilir. ben bir ton gördüm mesela. özellikle sosyal bilimler hakkında atıp tutanlara bakın.

kendim nispeten şehir merkezine yakın bir yerde büyüdüm, ailem köylü. hiçbir zaman şaşaalı özel okullara gitmedim, kötü sayılabilecek bir liseden mezunum, en yakın arkadaşlarım entelektüel ve bilgili insanlar değil, lisedeyken sokak kavgasında arkadaşımın kafasında beyzbol sopası kırdılar, jiletçiler bile vardı okulda. bunların hiçbirisi benim entelektüel birikimime zeval getirmedi. hatta artı değer verdi. orada burada işçi ve köylü çocuklarına atıp tutmuyorum.

çoğu insan fransız ihtilaliyle ortaya çıktığını düşünse de yanlıştır. milliyetçilik büyük ihtimalle milletler ortaya çıktığından itibaren vardır. tarihte de bunu görürsünüz. yakından tanıdığımız çoğu kişinin göktürkler olarak bildiği türk devleti diye bir devlet dahi var. yani ulus devlet kavramı da fransız ihtilaliyle ortaya çıkmadı. hep vardılar sadece önem kazandılar. bundan 700 sene önce de arap arap olduğunu türk de türk olduğunu biliyor. hatta kendi dillerinin sözlüklerini bile yazıyorlar. herkesin bildiği göktürk yazıtları türk'ün tamamen kendi ulus devletine övgüsü ve nasihatleri.
avrupa'da milliyetçilik ise başka bir konu. farnsız ihtilalindeki milliyetçilik kavramı avrupa'daki millet algısını vurguluyor. bir alman ile bir ingiliz'in farkı ırksal ya da milletsel olarak nedir? hepsi hint avrupalı ve hristiyan. tarihsel ve coğrafi olarak da biz altaylılar/sibiryalılar kadar ayrı gayrı değiller. dolayısıyla orada millet ve milliyetçiliğin oluşması daha geç çünkü üst kimlikleri bir. fakat doğu'da öyle değil. üstümüz rus, altımız pers ve arap, biraz uzağımız çin, hindistan, biraz batımız yunan, içimizde ise ermeniler, rumlar ve yahudiler var. araplar ve yahudiler hariç hepsi birbirinden son derce farklı. dolayısıyla burad bir biz ve onlar kavramı hep var.
ali şir nevai'yi düşünün mesela özbek bir şair ve anadili türkçe ama yaşadığı dönemde farsça daha zengin ve sanatsal olarak kabul edildiği için türkçe hor görülüyor. türkçe şiirler itibar görmeyince adam divanlar yazmış türkçe'nin üstünlüğünü kanıtlamak için. muhâkemet-ül-lugateyn'de adam demedigini bırakmamış farsça'ya şimdi bu milliyetçi bir tavır değil mi? hem de dibine kadar milliyetçi bir tavır. üstelik bu devamlılığı da olan bir şey. insanlar türkçe'nin namusunu kurtaran şair diye bahsediyorlar ali şir nevai'den. kendi döneminden fuzuli'ye kadar hatta belki daha da sonrasını bile fazlasıyla etkilemiştir. 17. yüzyıl'daki kul nesimi de bile türkçe sevgisi görülür.

kültürel çürümüşlüğün en güzel göstergelerinden. 20 yılda bunu dahi mahvettiler.
ezan çıplak sesle ve makamı güzelce vererek okunduğunda güzel bir eser oluyor. fakat bunlar hoparlörü sonuna kadar açıp, cızırtılı seslerle eğitimsiz müezzinlere ya makamsız ya da makamları yanlış okutuyorlar. tabii amaçları kültürel bir ögeyi güzelce muhafaza edip servis etmek değil de kendi ideolojilerinin marşı haline getirmek yoksa herkes saatine bakar fakat bunu dahi bozarak yapıyorlar. allah aşkına son ses cızırtılı, makamsız, kötü bir sesle okunan ezanı kim dinlemek ister. kötü hoparlör zaten başlı başına insan kulağına kötü gelen bir şeyken sesi sonuna kadar açarsanız insanlar bezer. ki bu en başta kendilerine hakaret. güzel bile gösteremiyorsun en değer verdiğin, en ateşli savunduğun şeyi.

piç erkek nedir? kadınları 2.sınıf insan olarak gören, şiddete eğilimli psikopatlar mı? yoksa dünya umrunda olmadan eğlenmeyi eğlendirmeyi seven az da olsa maceracı tipler mi? ben piçten ikincisini anlıorum.


kadına göre değişir. bence önemli olan yakışıklılık ve kafa. hayatımda ilk hoşlandığım erkek bir goodboydu. hatta sınıfın en çalışkanıydı sonra ortaokul balosunda beni dansa kaldırmayınca ben de onu rafa kaldırdım :). lisede ise piclere döndüm çünkü lisede ben de picleştim. ilkokul ve ortaokulda tam bir örnek öğrenciyken lisede değiştim. derslerim her zaman iyiydi ama okulla anlaşamıyordum. e bir de ben içmeyi, eğlenmeyi, konsere gitmeyi seviyorum lisede de bunları yapanlar genelde piç erkekler oluyor. onlar genelde nerede ne olur, ne yenilir içilir iyi bilirler. bizde yaz tatilinde alkollü mekanda çalışmak önemli bir piçlik simgesidir mesela. o zamanlar zaten rockçıyım, cinsel anlamda ahlaka mahlaka savaş açmışım evde lol oynayan çocuğu ne yapayım. e bir de piç diye tarif edilen erkekler daha kolay yaklaşıyor lisede kızlara. bu üniversitede çoğu zaman değişse de bad boylar genelde cekinmeden adım atıyorlar.

çok zor hem de bayağı zor bir enstrüman. hayatımda tanıdığım ilk sanatçı bir ney sanatçısıydı. gençlik tabii müzik aşkıyla yanıp tutuşuyorum. rock, jazz, klasik müzik, rock'n roll never dies falan derken arabeskten ortadoğu müziğine düştüm lise sonda. bu müziğin en yüce müzik aleti ney gibi geldi ve öğrenmek istedim, bir yer de buldum bursa'da. çok güzel, tatlı bir mekan niyazi sayın'ın öğrencisinin açtığı bir yermiş. liseden arkadaşımla gittik çaldık kapılarını. adam direkt hayata karşı bakışımızı falan sordu ve bu işin ne kadar zor olduğunu söyleyip ney satmadı bana. "gel birkaç kere burada öğrenciler var onlarla tanış, hocamızla tanış, bütçen falan önemli değil" dedi. gözümü korkuttu. hayatımda ilk defa bu kadar gerçek bir şeyle karşılaştım. adam ilk önce kendi üfledi sonra benim elime verdi tutuş tekniğini gösterdi ve üfletti. üflleti de ses mes çıkmıyor deliriyorum, inek sesi gibi bir şey çıkıyor arkadaşımla ayıp olmasın diye gülemiyoruz ama rezil bir haldeyim ciğer kalmadı bende. arkadaşım da utandı tabii "ya bu biraz büyük değil mi" diye kıvırmaya çalışyor.
neyse hayatımda ilk defa bir işi gerçekten önemsemeyi ve sevmeye o ney sanatçısından öğrendim. adam benimle konuşurken benden başka bir şey umrunda değildi. bir insanın insana, sanata ve işine saygısını o gün öğrendim. o gün kendime " ister sanatçı ister bilim insanı ol ama yaptığın şeye ve insana böyle değer ver" dedim.

bir nedeni de ahlakı sekse ve kadın bedenine indirgemek. millet zina yapmadığı için ahlaklı olduğunu düşünüyor ama hiç gocunmadan torpil yapıyor, torpille ise giriyor. kendi torpil bulamasa bile bulana saygı duyuyor.
herkes sözde çok ahlaklı ama kimse nezaketten nasibini alamamış lan lun hay höyt konuşmalar, millete delikanlılık oynamak falan. ahlaklı insan önce konuşmayı bilir.

ateizm ile ahlak arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. ateizm yaratıcı yok der sadece ve bu din felsefesinin alanına girer. ahlakı ise ahlak felsefesiyle tartışabiliriz. ateizm üzerinden ahlak tartışmak bir makine mühendisine bilgisayar programı kodlatmaya benzer. dolaylı olarak makine mühendisi bilgisayardan anlar ama bilgisayar mühendisinin işini yapamaz.

ben arabi farisi bilmem dile minnet eylemem diyerek başlıyorum;

ne harika bir dildir ne de çok kötü bir dildir. arapça, ingilizce, rusça gibi bir dildir. zaten harika dil diye bir kavram olamaz. çünkü yaşayan ve devletleşmiş dillerin hepsi yeterince zengindir. her dil kendi kültüründen bir takım ögeler alır. dillerin farklı kültürlerden çıkmış olmaları dillerin farklı olduğunu gösterir. birinin diğerinden daha iyi olduğunu göstermez.
fakir/kötü dil olamaz zaten günümüzde bir devleti olan ve yaşayan her dil yeterince zengindir zaten. yetersiz olsaydı çoktan ölmüştü. bugün aramice'yi dünyada 10 kişi falan konuşuyor ama konuşuyor işte. önemli olan konuşulabilmesi.
örneğin türkçe alman felsefesi hakkında makale yazarken çok fazla almanca terim kullanmanız türkçe'nin eksik bir dil olduğunu göstermez. yalnızca türk dilinin alman felsefesine yabancı olduğunu gösterir. ki bu da çok normaldir. adı üstünde alman felsefesi almanların tarihi ve kültürel yolculuklarının ürünüdür.
bir de sözlükteki kelime sayılarına bakıp arapça çok zengin, türkçe çok fakir bir dildir diyenler var onlar ayrı bir dünya. tabii ki arapça'daki kelime sayısı fazla olacak kardeşim. türkçe birbirlerinden çok uzaklaşmış göçebe bir milletin konuştuğu dildir. üzerine tarih boyunca çok az çalışılmıştır. anadolu'da yıllarca köylü dili gibi algılanmıştır. arapça ise islam'ın çıkışından itibaren kur'an'ı anlamak için belki onlarca yüzlerce arap alimin dil çalışmaları yaparak gramerini ve sözlüklerini oluşturduğu bir dildir. adamlar 8.yy'da nahiv ilmi çalışıyorlardı. türkçe ise üzerine tarihteki birkaç sözlük yazılma girişimini saymazsak hakkında ilk ciddi çalışmalar avrupa'da modern çağda başlamıştır. bugün tdk türkçe sözlük sadece trt türkçesini içerir sibirya'dan balkanlar'a kadar konuşulan farklı kelimeler hiçbir zaman bir arada toplanmamıştır. elbette arapca'da da bütün kelimeler toplanamadı ama onlar bu işi çok daha sıkı tuttular.

türkiye'de hiçbir zaman kadın olmamış, kadınların korkularını yaşamamış türk erkeklerinin sağcı saloganlarla feminizm eleştirisi yapmaları burcu burcu cehalet kokuyor. millete feminazi deyince kültürlü ya da gerçekleri gören insanlar olunmuyor. keşke öyle olsa da biz de bu işleri anlamak cilt cilt kitap okumasak.

hastalık falan değildir. gayet normaldir. ben tercih etmem o ayrı konu ama türkiye'de evlilikler erkeğe açık kadına kapalıdır zaten. açık evlilik sanıldığı kadar yabancı değil kültürümüze. genelevlerin ve escortların sayısına bakınca anlaşılıyor.

çok büyük adam. daha önce islam ve ortadoğu tarihini onun kadar detaylı yazan hiç kimse yoktur. çoğu üniversite mezununun okumadığı kadar kitap yazmıştır. fakat taberi'nin her yazdığına güven olmaz. buhari'nin aksine (ki aslında buhari'deki bütün hadislerin sahih olması da abartı. ortalama 160 hadisin senedinde kopukluk vardır) taberi'deki birçok rivayet sahih kabul edilmez. eserlerini yazarken kitaplarına ne bulduysa doldurmuştur ama altlarına kimlerden rivayet edildiğini(rivayet zinciri) koyarak. "ben hepsini aldım gerisini ayıklayıp işlemek size düşer" demiştir bir nevi.
o dönemdeki dedikoduları ve efsaneleri kitabına alması başlı başına önemli bir olay. araştırma yaparken dönemi anlamak için bu tarz menkıbe vari şeyler de çok önemli.

bu tip adamları göklere çıkaran bir insanın siyaset bilgisinden şüphe ederim. yahu bunlar 16-17 yaşında vatan millet aşığıyken bir şekilde mit'teki bazı insanların ya da suç örgütlerinin içine karışmış haliyle de sonra oralardan çıkamayıp yitip gitmiş adamlar.

bana ideal devleti en basit haliyle anlat deseniz size "medeniyettir" derim. medeniyet ise yazıdır, belgedir, kurum, kuruluşlardır. devlet öyle sözde türkçü turancı, kendilerini çerkes ethem sanan kabadayıcıkların emrindeki bir yapı değildir. devlet yaptığı her işi kayıt altına alır çünkü hesap vermesi gereken yargı ve milleti vardır.

türk milletini koruyacak insanlar ve yapılar bellidir. bizi koruma yetkisi bu tip mafyatik tiplerde değil türk polis teşkilat'ında, türk silahlı kuvvetler'inde ve milli istihbarat teşkilatı'ndadır. bu kurumlar haricinde kimseye minnet duymak zorunda değiliz. olağanüstü haller (iç savaş, işgal, devletin tiranlaşması vs.) yokken ülkeyi korumak kimsenin haddine değildir. öyle olsaydı memlekette herkes kendi ordusunu kurardı.

en önemli müzik entelektüellerimizin çoğu gibi mevlevi olduğu düşünülüyor. büyük ihtimalle doğrudur ya da mevlevilerle bir bağlantısı olabilir. 1000 kadar olduğu tahmin edilen eserlerinden günümüzü sadece 40 tane kalmış olması türk müziğinin yarım kalmış acı hikayesidir.

tâ budin'den ırâk'a, mısr'a kadar,
fethedilmiş uzak diyarlardan,
vatan üstünde hür esen rüzgâr,
ses götürmüş bütün baharlardan.
o dehâ öyle toplamış ki bizi,
yedi yüz yıl süren hikâyemizi
dinlemiş ihtiyar çınarlardan.
-yahya kemal beyatlı

yıllar önce sınıfımızdaki en çalışkan kızla kafede bir şeyler içerken feminizm konusu açıldı ve hiç unutmuyorum kız "ben galiba feministim ya erkeklere hiç aşık olmuyorum" dedi. şok olmuştum. babaannem dese anlarım da kardeşim sen okumuş etmiş insansın ya.

tutmuş bir fikir akımıdır. bunun en büyük etmeni elbette sağlam temeller üzerinde oturuyor olmasıdır. temellerinin sağlam olması halkın demokrasi isteği falan değil elbette kurtuluş savaşını yöneten adamın teorileri olmasındandır. bir ülkenin işgali toplumun başına gelebilecek en büyük felaketlerden birisidir. köyünüzdeki bütün yetişkin erkekleri işgalciler tarayabilir ve sizin gidecek devletiniz bile yoktur. o hırsı ve travmayı düşünebiliyor musunuz? işte kemalizm bu yüzden hala çok güçlü. bursa'nın köyünde yaşayan dedemin babasını babasız büyütenlere savaş açıp dedemi babasız büyütmediği için hala insanlar 10 kasım'da ağlıyor ve atatürk devrimlerini anlamasalar da dinlerine karşı da olsa sonuna kadar savunuyor. atatürk artık doğrusuyla yanlışıyla türk halkının yarısı belki de daha fazlası için devleti olmayan bir halkın babası.

çok şükür sobalı evde büyümeyip taşra güzellemesi yapanlardan değiliz. yarı taşralı olup taşradan nefret edenlerdeniz.
kuzenle;