dünyanın en komik filmi the death of stalin sanırım…her izleyişimde kahkahalara boğuluyorum. "you're not even a person, you're a testicle!" vasili'nin repliği, takdire şayan. sen dalganı geçemezsen başkaları geçer kuralı burada da geçerli. şarap içimlerken stalin hakkındaki düşüncelerimi belirterek ne stalincilere ne troçkicilere yaranayım: stalin gibi muhkem bir kişilik olmasa 2. dünya savaşı kazanılamazdı, ama stalin'in temizlik harekatı komünist partiyi tamamen felç ederek işçi sınıfını politikadan uzaklaştırdı. komünist partinin en önemli kadroları, buharin gibi çok değerli insanlar, eski bolşevikler, kafası çalışan neredeyse herkes purge'e kurban edildi. geriye sadıklar kaldı: beriya, kuruşçev vs gibi dallamalar. eski kadrolara kıyasla böcek kadar değeri olmayan kariyer bürokratları. sovyetlerin çözülüşünün tohumları 1936'da atıldı. bunun baş suçlusu da stalin'dir, sovyetleri ayakta tutan esas kahramanın o olması gibi. apolitikleşmiş işçi sınıfının devletini yeltsin gibi bir sarhoş tankın üstüne çıkıp yıkar tabii, işçi sınıfı için bir terör aygıtı devlet. gerçi bu da dilemma: devrimi tamama erdirdiğin an eldekini koruman gerekir. düşmanlığın sınırını nerden çizeceksin? aygıtı korumak için kaç milyon kelle alacaksın? bunu biz 20. yüzyılda çözemedik, manyak gibi bir şey olup çıktık o yüzden. yoldaş stalin'i sayarım ama devrimi korumak uğruna devrimin ruhunu elleriyle bizzat boğup yok etmiş bir insandır. geriye kalan cesedi de kp yöneticileri kendisinden 40 yıl sonra anlaşıp rus toprağına gömdüler. daha iyi bir cumhuriyeti, daha muhkemini kurmak lazım kuracaksak.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

giorgione'nin sanat formasyonu hakkında hiçbir şey bilinmez. treviso bölgesinde castelfranco veneto'da doğduktan sonra venedik'e gelişi ve şehirdeki faaliyetlerinin gelişimi bir sır perdesinin arkasında gizlidir. kesin olan tek şey, şehre geldikten sonra antonello da messina'nın (1430-1479) san cassiano kilisesinin (günümüze viyana'daki kunsthistorisches museum'da muhafaza edilen) orta kısmı panosu gibi eserleri veya san giuliano kilisesinin aziz sebastian'ı temsil eden orta kısmı (günümüzde dresden'de olan) triptiğini uzun uzun planlamış olduğudur; ancak o zamanlar şehirde faal en önemli ressam olan (bkz: giovanni bellini) onun için daha da önemli bir referans noktası olmuş olabilir, hatta onun çırağı olarak da çalışmış olabilir.

giorgione'nin resminin yenilikleri, ikonografi ve tarzla ilgilidir. tablolarında manzaralar, kişiler ve müzik icrasıyla meşgul veya hayallere dalmış insan gruplarını tasvir eder; muhtemelen kültürlü müşterileriyle kararlaştırılmış ve günümüzde yorumlanamayacak manalar barındıran müphem konulara ek olarak, sanatının erdemlerinin altını çizmeye uygun temalar da işler. londra national gallery'deki satürn tablosu ve 15. yüzyıl sonlarında yapılan, uffizi'deki musa'nın imtihanı ve süleyman'ın hükmü'nü temsil eden iki pendant tablo, faliyetinin başlangıç aşamasına dahildir. bu iki eserinde imalı ve sembolik özellikleriyle kendini kabul ettiren manzaranın tasvirine gösterilen büyük ihtimam dikkati çeker. pastoral atmosferi tanımlayan manzara unsurlarına gösterilen dikkat, sonraki eserlerin de daha da kırsal bir özellik kazanacaktır.

vasari, (1511-1574) giorgione için kendinden önceki sanatçıların kuru, ham ve eksik tarzının aksine canlı ve doğal şeyleri öne sürerek, renklerle onları taklit ederek eserlerine daha fazla yumuşaklık ve görünürlük sağlıyor yorumunu yaparak giorgione'nin resminin gerçekçi bir tarifini sunar. giorgione bu şekilde venedik ekolünün yeni yönelimini başlatır; renkleri farklı alanlara yaymayıp çok ince katmanlarla tül benzeri bir doku yaratır. resimlerinde fonla figürler arasında o zamana kadar denenmemiş bir ahenk yakalamayı amaçladığından, renkler arasında da bir ahenk arar. bütün tablolarında ton farklılıklarına dayanan, tutarlı ve kaynaşmış bir renk bütünlüğü vardır. vasari'nin de gözlemlediği üzere, giorgione gerçekliğe uyan bir resim yaratmayı amaçlar, ama bunun ortam gerçekçiliği olduğu belirtilmelidir; yani giorgione 15. yüzyıldaki perspektif temelli kütlelerden vazgeçer ve yağlıboya resmin potansiyelini sonuna kadar kullanarak, çizim ve kompozisyon değerlerinden ziyade ışık ve renk değerlerine öncelik tanır.
devamını gör...

16. yüzyıl başlarının müzik incelemeleri çerçevesinde, müzik teorisyeni ve besteci franchinus gaffurius (1451-1522) özellikle boethius'a (480-525) dayanan ortaçağ teorilerinden kurtulma ve dönemin hümanist eğilimleriyle uyumlu bir şekilde kadim bilgeliği yeniden keşfetme sürecinin belli başlı kahramanlarından biridir.

özellikle spekülatif mahiyetteki ilk düşüncelerini, muteber teorisyen jo hannes tinctoris'le (1435-1511) irtibat halinde olduğu napoli'de 1480'de yayımlanan theoricum opus musicae disciplinae'da [müzik eserleri dalının kuramı] ve 1484'ten ölümüne kadar katedral müzik şefi olduğu milano'da 1492'de yayımlanan, önceki eserinin yeniden elden geçmiş ve genişletilmiş versiyonu olan theorica musicae'da [müzik kuramı] ileri sürer.

ancak gaffurius bu yazılarda eski kaynakların derinlemesine bir değerlendirmesini yapmaz, grekçe bilmediğinden o ana kadar tercüme edilmemiş olan grekçe belli başlı kaynaklara ulaşamaz. nitekim ptolemaios, aristides quintilianus, bryennios ve bakchios'un müzik yazılarını çevirme kararını o yıllarda alır.

grek metinlerin ve diğer tercümelerinin incelenmesinin ilk izleri 1496'da milano'da yayımlanan practica musicae'da [müzik uygulaması] görülür, özellikle gaffurius'un daha önceden müzik kuramı hakkında yazılanları düzenli bir şekilde tek ciltte toplamaya çalıştığı, tamamlandıktan birkaç yıl sonra da 1518'de milano'da basılan de harmonia musicorum instrumentorum opus'ta [müzik enstrümanları eserlerinin ahengine dair] görüşlerini etkiler.

franchinus gaffurius'un çeşitli müzik kuramlarını toplaması, onu evrenin yapısında müzik unsurlarının varlığını tahmin eden dünya müziği kavramı üzerine düşünmeye sevk eder. gaffurius, her ne kadar theoria musicae'da pagan ve hristiyan geleneklerini karşılaştırırken eski modelleri izlemese de, 15. yüzyıl boyunca birçok defa tekrar edildiği gibi, meleklerin müziğiyle yıldızların müziğinin özdeşleştiği sonucuna ulaşır; bu çerçevede, özellikle gökcisimlerinin birbirlerine olan uzaklıklarının arasındaki oranların müzik aralıklarına tekabül ettiğinin altını çizer. buradan hareketle evrenin müzik ahengi bağları temelinde düzenlendiği, dolayısıyla da tanrı'nın, seslerin tizliğinden ve kulaklarımızın sınırlı kapasitesinden dolayı duyamadığımız melodiler çaldığı bir orgunun olduğu sonucuna ulaşır.

ficinus'un (1433-1499) timaios eserine getirdiği yorumu ve yeni-platoncu tarzda müziği ele alınışı orijinaldir. dünyanın, insanın yarattığı müzik, ruhu ve evren arasındaki ilişkileri düzenleyen ahenkli bir ruhu olduğu görüşüne dayanan bu kozmolojide, gökle dünya arasında aracılıkta meleklerin yerini alan ilham perileri, gökcisimleri, müzik makamları ve gamla özdeşleştirilir.

franchinus gaffurius, "kilise makamları" (ortaçağ ve rönesans hiristiyan kilise ilahilerinin temel aldığı gam yapıları) ile eski grek müziğinin makam sisteminin karşılaştırılması için kullandığı yaklaşım tipi açısından da kendisinden önceki teorisyenlerden farklıdır.

15. yüzyılda johannes gallicus, (1400-1473) ritus canendi [şarkı söyleme usulü] eserinde "kilise makamları" ile grek teorisyenlerin "makam" veya "ton" dedikleri arasında fark olduğunu gösterir; baştakiler bir "çeşit oktav"ken, yani her biri farklı tonlarla oktav aralığını ayarlarken, diğerlerinin ton ve yarı ton silsilesi aynıdır ve sadece yükseklik açısından farklılaşırlar.

franchinus gaffurius, müzik eserleri dalının kuramı ve müzik kuramı eserlerinde eski makamları ele alırken gallicus'un eserini bildiğini iddia etse de, "oktav çeşidi" kavramına dayanan makam incelemesiyle, tek bir modülün yüksekliğinin değiştirilmesine dayanan makamı karıştırır.

müzik enstrümanları eserlerinin ahengine dair'de "oktav çeşitleri" incelemesi yüksekliklerine göre eski makamların tasnifinden ayrılır; ancak kilise makamları eski makamlara verilen isimlere göre tasnif edildiğinden (dor, frig, lydia vs), eski makamların özellikleri, gezegenler ve evrendeki diğer cisimlerle ilişkiler ve belirli etkilerde bulunabilme konuları aynı isimli kilise makamına da uygulanır. bu işlemin zamanın müzik kültürüne iki çok önemli etkisi olur; insanları yeni müzikte eski müziğin yarattığı etkilerde bulunabilecek unsurlar olduğuna inanmaya sevk eder ve bir müzik kompozisyonunun unsurları düşünülürken, bir parçanın "makamı" eskisine nazaran çok daha büyük bir önem kazanır.

kontrpuanın incelenmesi, gaffurius'un eski metinlerin orijinal bir sentezini geliştirdiği üçüncü alandır. bu konu, franchinus gaffurius'un aristotelesçi felsefi ön kabullerden yola çıkarak zamanının müziğinin kurallarını geliştirdiği eseri olan müzik uygulaması'nın dört kitabının özellikle üçüncüsünde ele alınır.

franchinus gaffurius, ahengi sistematik arak inceledikten sonra kontrpuan sanatı unsurlarını sekiz kuralda özetler, bunlar da konuyu ele almak müzisyenler ve teorisyenler için temel referans noktası işlevi görecektir.
devamını gör...

kore'de ünlü bir laf vardır: "yabancı bir ülkede hata yaparsanız sumimasen deyin ve japonmuşsunuz gibi davranın". ayrıca ne zaman olimpiyatlar ve dünya kupası gibi uluslararası yarışmalar olsa koreliler “japonya'dan daha yüksek olduğu sürece sıralamalarımız umurumuzda değil” diyorlar. bu şakaların amacı gülüp eğlenmek fakat düşündüğümüzde korelilerin japonya'ya karşı hissettikleri düşmanlığı çağrıştırıyorlar.

bu arada, japonların kore'ye karşı düşmanlığı da sıklıkla hissedilir. ekim 2016'da osaka'daki bir suşi restoranı, koreliler suşi sipariş ettiğinde kasıtlı olarak daha fazla wasabi koymakla suçlandı. koreliler, bu restoranların kendilerine acı vermek istediğini ve koreliler suşi yedikten sonra onlara güldüklerini iddia ettiler. 'wasabi terörü' olarak bilinen bu olay, korelilerin japonya'ya seyahat etmeyi boykot etmelerine neden oldu. mart 2018'de osaka, tennoji'de bulunan bir parkın yakınında, koreli bir adam, kendisine bıçakla saldıran bir japon tarafından yaralandı. polis, bunun korelilere karşı bir nefret suçu olma olasılığının yüksek olduğunu söyledi. ayrıca japon kitapçılarında bir 'kenkan' [嫌韓](kore karşıtı duygu) bölümü olduğu ve en çok satan kitaplardan bazılarının kore'yi eleştiren kitaplar olduğu biliniyor.

bu iki ülke coğrafi olarak yakın olmalarına, 2002 dünya kupası'na birlikte ev sahipliği yapmalarına, birbirleriyle aktif olarak ticaret yapmalarına ve yoğun turizm etkileşimine sahip olmalarına rağmen, birbirlerine karşı hala nefret dolular. kore ve japonya, 1910'dan 1945'e kadar kore'de 35 yıllık japon sömürge yönetimi olan trajik bir tarihi paylaşıyor. buna dayanarak, iki ülkenin birbirine düşmanlık göstermesi gerçekten şaşırtıcı değil. kolonizasyonun sona ermesinden bu yana 75 yıldan fazla bir süre geçti, ancak kore ve japon karşıtı duygular bugüne kadar her iki ülkede de güçlü bir şekilde devam ediyor.

japonya ve kore arasında, düşmanlığı artıran çeşitli alanlarda hala çözülmemiş çatışmalar var. örneğin, 'liancourt rocks anlaşmazlığı', hem kore'nin hem de japonya'nın 'dokdo/takeshima' adası üzerinde egemenlik iddiasında bulunduğu bölgesel bir anlaşmazlıktır. bu anlaşmazlık 1905'te başladı ve bu güne kadar devam ediyor. kore'de 'dokdo kore toprağıdır' diye bir şarkı bile var ve ilkokulda çocuklara öğretiliyor. koreliler doğal olarak japonya'nın bizim topraklarımıza göz diktiği fikrine kapılıyor. ek olarak, japonya (bkz: comfort women) anlaşması için uygun bir müzakereyi karşılamadı. 2015 yılında japon hükümeti, seul'deki comfort women
heykelinin kaldırılmasını talep ederek kore hükümetine 1 milyar yen transfer etti. kore parayı kabul etmesine rağmen, samimi bir özür ve yeterli tazminat istiyor. japonya, kore'nin parayı kabul ettiği anda anlaşmanın yapıldığını savunuyor. bu çatışmalar, iki ülke arasında uzlaşmayı neredeyse imkansız hale getiriyor.

ancak, japonya ve kore arasında var olan sadece nefret değil. son zamanlarda, k-pop ve kore yemeklerinin etkisiyle giderek daha fazla japon ziyaret ediyor ve kore kültürüne ilgi duyuyor. birçok koreli japon kültürünü de sever, özellikle yemek ve anime. kore eğitim geliştirme enstitüsü'ne göre, lise öğrencilerinin %60,3'ü ikinci yabancı dil olarak japoncayı seçiyor. seul'deki 317 lisenin %85,5'i (veya 271 okul) japonca kursları vermektedir. kore turizm örgütü tarafından yayınlanan istatistiklere göre, japonya, 1984'ten 2017'ye kadar 33 yıl boyunca en çok ziyaret edilen ülke oldu. anketler, korelilerin japon halkından ve toplumundan gerçekten nefret etmediğini gösteriyor; rahatsız oldukları kolonizasyon ve japon hükümetinin tarihidir.

(bkz: eyyorlamam bu kadar)
devamını gör...

bugüne kadar rus halk masallarına (skazki olarak bilinir) dair kısa bir okuma yaptıysanız ölümsüz koschei ile karşılaşmışsınızdır. bu hikaye, bir savaşçı kraliçeyi, gezgin bir prensi, ölümsüz bir büyücüyü, slav mitolojisindeki en ünlü cadıyı, büyücülerin ve insanların doğranıp fıçılara atılmasını içeren büyüleyici bir hikaye. bir hikayeden başka ne isteyebilirsin?

ironik olarak, karakterle ilgili en ünlü hikaye “ölümsüz koschei'nin ölümü” (veya “marya morevna”) olarak bilinir ve bu ironi onun karakterine yön verir. koschei'nin, ölümün kendisinden başka hiçbir şeyden korkmayan güçlü bir büyücü olduğu düşünülüyor. bu yüzden ölümün pençesinden kurtulmak için mümkün olan her şeyi yapabilecek biri.

koschei'nin göründüğü birçok skazki'ye göre, ruhunu bedeninden ayırarak ölümsüz statüsüne ulaşır. ruhunu çeşitli nesnelere saklamakla kalmaz, eski bir meşe ağacının altına gömülü sandığın içindeki bir tavşanın içindeki bir ördeğin içindeki yumurtaya, bir iğnenin ucuna koyarak işini sağlama alır (wow.). bu sandığın genellikle okyanusun ortasındaki efsanevi buyan adasında olduğu ve rüzgar tanrılarının keyfine bağlı olarak ortaya çıkabileceği veya kaybolabileceği iddia edilir. bazı hikayelerde ise adayı bir ejderhanın koruduğunu iddia ediyor. açıkçası, bu onun ruhunu bulmayı oldukça zorlaştırıyor.

tamam, diyelim ki bogatyr (kahraman) bu gizemli gizli adaya ulaştı, ejderhayı öldürdü ve sandığı buldu. bu kadar, değil mi? koschei savunmasız olacak.

şey... bir nevi. öcü sandığı açınca tavşan kaçar, öldürülse bile ördek kaçmaya devam eder. sadece bogatyr yumurtaya ulaşmayı başardığında, içindeki iğneyi yok edebildiğinde öleceği için koschei savunmasız hale gelir.

hikaye genç ivan tsarevich ile başlıyor. soyadı “çarın oğlu” gibi bir anlamına geldiği için kendisinin önemli biri olduğunu biliyoruz. masalda, ebeveyninin ölümünden sonra büyücülerle (özellikle belirli kuşlarla ilişkilendirilen büyücülerle) evlendirilen üç kız kardeşi olduğu söylenir. anlatıdan anlatıya değişse bile yaygın inanışa göre o, üç çocuğun en küçüğüdür. belki de bu yüzden, onları özlediğine karar verdiğinde kız kardeşlerini aramak için gitmesine ve dolaşmasına izin veriliyor.

bu yolculukta ivan'ın yolu savaşçı prenses marya morevna ile kesişir ve onunla evlenir. sonraki süreçte savaşçı prensesimiz marya morevna savaşa gitmeye karar verir ve ivan'ı zindana girmemesi konusunda uyarır. o yokken kaleyi (veya evi) denetlemesi için terk eder. bu sadece ivan'ın merakını harlar ve en sevdiğimiz ölümsüz büyücüyü zincirler içinde görmek için zindanı açar.

bulabildiğim kaynakların hiçbiri buna bir açıklık getiremediyse bile biz bir şekilde marya'nın koschei'yi ele geçirmeyi başardığını ve zindanda çürümeye bıraktığını biliyoruz. gördüğü manzara karşısında oldukça şaşkın olan saf oğlanımız ivan, su istediği için koschei'ye acır. suyu getirdiğinde büyücüyü yerinde bulamaz. zincirlerinden kurtulup kaçmıştır. yolda marya'yı kaçırır.

bunun üzerine ıvan, büyücünün ve kayıp karısının peşine düşer. karısını kurtarmayı iki kez dener ve başarısız olur. üçüncü denemesinde koschei'nin sabrını taşırır. koschei ivan'ı doğrar, bir fıçıya atar ve sonra onu bir nehre (ya da okyanusa) atar.

şimdi, ivan'ın kız kardeşleriyle evlenen kuş büyücülerini hatırlıyor musun? üçü (falcon, eagle ve raven) ivan'ı bulur ve kurtarır. sonra ona ormanda koschei'ninkinden daha hızlı sihirli atlara sahip olan kötü şöhretli bir cadı olan baba jaga/baba yaga'dan bahsederler.

ivan hemen baba jaga'yı bulmak için ayrılır. baba jaga'nın kulübesini bulmak için alevli bir nehri geçmeden önce yol boyunca çeşitli hayvanlarla karşılaşır ve onlara yardım eder, onların güvenini kazanır. ivan cadıya yaklaşır ve ondan bir at ister. cadı ise ona at vermek için tamamlaması imkansız görevler verip durur. hüsranla sonuçlanan onca denemeden sonra yardım ettiği hayvanlar, ona yardım ederek görevleri tamamlamasına yardımcı olur. cadı işin içinde hayvanların parmağı olduğunu anlamaz ve ivan atına kavuşur.

şimdi daha hızlı atıyla ivan, koschei ve marya'yı tekrar bulur. bu sefer daha hızlıdır ve marya'yı kurtardığında güçlü büyücüyü öldürmeyi başarır. bu ölümsüz koschei'nin ölümüdür.

ama ne? daha önce koschei'yi öldürmenin tek yolunun bir ejderha tarafından korunan adada ağacın altında göğüste tavşanın içindeki ördeğin içindeki yumurtadaki iğneyi yok etmek olduğunu söylememiş miydim? bir kez daha, bu başka bir ironi... çünkü bunu tamamen görmezden geliyor. komik, değil mi? koschei hakkındaki en ünlü hikaye, onun en önemli özelliğini görmezden gelen hikayedir.
devamını gör...

zincirlenmiş siyah eller, zorla çalıştırma, ömür boyu hapis... tüm bunlar siyahilerin 1600'lerden 1800'lere kadar köleleştirilmesini mi yoksa 2021'deki abd hapishane-sanayi kompleksini mi tarif ediyor? belirlemek zor. zor çünkü ikisi arasında net bir çizgi yok. yöntem farklı ama sömürü aynı.

geçen onca yıla rağmen amerikalı siyahiler için hiçbir şey değişmedi denebilir. sistematik ırkçılığın kılıfı değişiyor fakat kendi baki kalıyor. devam eden polis vahşeti vakaları ve sayısız siyah sivilin öldürülmesiyle (ki bunların hepsi kameraya kaydedilmiyor) sistem geçmişten daha güncel olan ırkçı bir mirası sürdürmeye devam ediyor.

belgesel, siyahilere karşı yapılan ırkçılığın tarihini üç aşamaya ayırıyor: kölelik (1664-1865), jim crow (bkz: jim crow kanunları) (1865-1965) ve 1965'ten günümüze uzanan süreç. amerika birleşik devletleri'ndeki aşırı hapis cezalarının ve adalet sisteminin son derece ırksallaştırılmış doğasını gözler önüne seriyor bu yapım.

kölelik yüzeysel olarak sona erdirirken, “ suça yönelik verilen ceza hariç” maddesi, ceza sisteminin mahkumları zorunlu işçiye -esas olarak kölelere- dönüştürmesine fiilen izin verir. bu, 13. değişikliğin yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra siyahiler toplu olarak tutuklanmaya başlar. jim crow yasaları olarak adlandırılan katı ayrım yasaları, siyahların beyaz alanlara erişmesini engeller. kkk altında siyah karşıtı şiddet, çete linçleri ve terörizm bu dönemin normlarıydı. bu durum bir sürü insanı göçe zorladı. birçoğu sadece ekonomik durumlarını iyileştirmek için değil, ırkçı güneyli beyazların devam eden taciz ve şiddetinden korktukları için şehirlere kaçtı. bugün siyah amerikalılar, geçmişin ırkçı yükünü nereye giderlerse gitsinler taşımaya devam ediyor, çünkü onların mülksüzleştirilmeleri ve yerlerinden edilmeleri bir kölelik ve şiddetli ırkçılık tarihinin sonucuydu. bu ayrımcılık dönemi, 1965 sivil haklar hareketi ve ayrımcılığı, nefret suçlarını yasaklayan birkaç yasanın kabulü ile görünüşte sona ermiş olsa da, siyahi amerikalıları esasen köle emeğine zorlama sistemi hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmadı. aslında, sadece adı değişti. 1970'lerde başkan nixon yönetiminde ise toplu hapsetme başladı.

nixon'ın retoriğin zeminini hazırladığı yerde, başkan reagan'ın “uyuşturucuyla savaş” kampanyası sistemin pratikte uygulanmasını sağladı. 1980'lerde artan uyuşturucu bağımlılığı ve uyuşturucu ticaretiyle mücadele ediyor gibi görünüyordu, iddiaya göre ulusun “geleceği” sayılan amerikalı çocukları korumayı amaçlıyordu. kampanya, crack kokain bulundurmaya (genellikle siyahilerin çoğunlukta olduğu mahallelerde bulunur) kokaine kıyasla daha sert cezalar getirerek siyahların ve beyazların mekansal ayrımını istismar etti. sonuç olarak, devam eden gerçek şu ki, şu anda yaklaşık 3 siyah erkekten 1'i hayatında bir suçla karşı karşıya kalacak. alabama'da siyah erkek nüfusun %30'u hapis cezası nedeniyle oy kullanma hakkını kalıcı olarak kaybetti.

bu dönemde özellikle siyahilerin hapsedilmesinde istikrarlı ve üstel bir artış gözlemlenebilir. onları “süper yırtıcı” olmakla suçlayan medya, sürekli olarak siyah tecavüzcüler ve katiller hakkında raporlar yayınlayarak bu mesajı güçlendirmeye hizmet etti. siyahlara karşı beyaz suçluları, özellikle de beyaz erkeklerin siyah kadınlara karşı işlediği tecavüzleri ağırlıklı olarak göz yumdu.

tüm sistemin siyahi karşıtlığı üzerinde gizli bir işbirliği içinde olduğunun kanıtı olarak – siyahilerin boyun eğdirilmesinden kazanç sağlayanlar yalnızca cumhuriyetçiler değildi – demokrat başkan bill clinton, hapsetme yanlısı politikalar ve yasalar için bastırmaya devam etti. devam eden gerçek şu ki, şu anda yaklaşık 3 siyahi erkekten 1'i hayatında bir suçla karşı karşıya kalacak. alabama'da siyahi erkek nüfusun %30'u hapis cezası nedeniyle oy kullanma hakkını kalıcı olarak kaybetti.

bu yönetim sırasında cezaevleri, mahkumları ucuz, neredeyse bedava işgücü olarak kullanarak milyarlarca dolarlık bir endüstri haline geldi. boeing, jcpenney ve victoria's secret gibi büyük şirketler bu uygulamayı kâr amacıyla kullandılar. gıda endüstrisi de hapishane emeğinden yararlandı: amerikan diyetinin temel gıdası olan patatesler mahkûmlar tarafından ekiliyor, yetiştiriliyor, hasat ediliyor, paketleniyor ve naklediliyor. kesinlikle farklı bir taktik ve strateji. nihayetinde, siyahi insanları aktif olarak suçlu sayan, dezavantajlı sosyoekonomik durumlarını sömüren ve onları emeklerinden kâr etmek için orantısız olarak daha uzun süreler boyunca hapseden bir sistem, tam da başka bir ad altında paketlenmiş modern bir kölelik biçimidir.
devamını gör...

dinleyicilerin yeni yeni keşfetmesiyle (bkz: mariya takeuchi) ile japonyanın en tanınmış sanatçılarından biri haline gelen japon şarkıcı, söz yazarı ve bestecidir. dinleyiciler eserlerindeki nostaljik gizeme hayran olmaya başladılar. sosyal medya platformu tiktok tarafından benimsenen hit şarkısı “ mayonaka no door / stay with me ” sayesinde bugün popülaritesini yükselterek, şarkıcıya ve diskografisine bir ilgi dalgası yarattı. tiktok'tan önce bile, masum tavrı, gerçek güzelliği ve dünya çapında onun şarkısını ilk kez duyan milyonlarca dinleyiciyi büyüleyen çarpıcı vokal yeteneği nedeniyle zaten city pop hayranlarının taptığı bir kadındı. ne yazık ki, popülaritesindeki bu artış, 2004 yılında kanser komplikasyonları nedeniyle vefat etmesinden yıllar sonra geldi. miki'nin müziğini ilk kez 2016'da bulmuştum ve city pop mix'ime dahil etmeye karar vermiştim. şarkı, duyuları yakalama ve sonuna kadar dinlenmeyi talep eden cazsı funk-pop aurasıyla sizi içine çekme konusunda güçlü bir yeteneğe sahip. müziğin içinde, belli belirsiz bir empati duygusuna sahip hiç kimsenin kaçamayacağı yadsınamaz bir duygu unsuru var. birçok yönden şarkı, michael jackson'ın paralel bir evrende japon bir kadın olarak reenkarne olduğu hissini veriyor. şarkı o kadar akılda kalıcı ki, gawr gura gibi hololive v- tubers bile coverladı. mayonaka no door / stay with me, iki kalbin birbirinden ayrılmasının hüznünü, sevdiğin biri gittikten sonra gelen yalnızlıkla barışmayı anlatan bir şarkı. sözlerin üzerinden geçtiğinizde, bunun iki kişi hakkında olduğunu, paylaştıkları samimi anları ve her şeyin bittiğinin farkına varacaksınız. şarkı o kadar güçlü ki, dünyanın dört bir yanından söylenen düzinelerce cover versiyonuna ilham verdi. japon plak şirketlerini bile şaşırttı ve matsubara'nın ilk albümü 'pocket park'ın vinil formatında hayranları için hemen tükenen yeniden yayınlanmasını tetikledi. dinleyiciyi tamamen şaşkına çeviren bu kadar mükemmel prodüksiyon değeri, enstrümantasyon ve usta vokal yeteneğinin nadirliğini düşündüğünüzde şarkının neden bu kadar popüler olduğunu açıklıyor. onu 1979'da ünlü yapan, onlarca yıl önce üretilen ve bir kez daha kritik başarılar elde eden şeyin bu şarkı olduğu göz önüne alındığında, miki'nin çekiciliğinin uzun ömürlülüğü hakkında çok şey söylüyor. şarkı, tam anlamıyla city pop ve muhtemelen tüm zamanların en iyi japonca şarkılarından biri. miki'nin karizması ve benzersizliği şarkının karışımında parlıyor ve dinleyici üzerinde hem umutlu hem de buruk bir nostaljik büyü yapıyor; günümüzde müzikte pek duyulmayan iki tema. pek çok kişi, sesinin inanılmaz derecede rahatlatıcı olduğunu ve sözleri anlamanıza gerek kalmadan aktardığı duyguları hissetmenizi sağlayan bir derinlik ve sıcaklık tonu taşıdığını söylüyor. ne ifade ettiğini biliyorsun çünkü kalbin bunu hissedebiliyor. miki matsubara 28 kasım 1959'da osaka'da doğdu. miki matsubara, hiraoka kasabası, nishi-ku, sakai'de büyüdü. babası, annesi ve küçük kız kardeşi dahil ailesiyle birlikte yaşıyordu. annesi, “crazy cats” adlı bir japon grubu ve komedi grubuyla şarkı söyleyen bir caz şarkıcısıydı. piyanoyu 3 yaşında öğrendi ve annesi gibi doğuştan yeteneği vardı. ilkokul yıllarında "kurei" adlı bir rock grubuna katıldı. kendini her zaman müziğe çekerken buldu ve ona doğal bir yakınlığı vardı. 1975 yılında "yoshinoya band" grubunun klavyecisi olarak aktif oldu, ancak grubun faaliyetleri veya varsa şarkıları hakkında çok fazla kayıt kalmamasına rağmen miki okulda örnek bir öğrenci olarak selamlandı ve üniversiteye gitmesi bekleniyordu. oldukça başarılıydı, ancak başka planları vardı ve o sırada şarkıcı olma hayalinin peşinden gitmeye karar vermişti. 1977'de, henüz sadece bir lise öğrencisiyken, matsubara, 17 yaşında bir şarkıcı olarak ilk kez sahneye çıkmak için memleketi osaka'dan ayrılarak tokyo'ya gitti. japon piyanist sera yuzuru tarafından keşfedilen matsubara, canlı şovlar yapıyor ve etrafta şarkı söylüyordu. matsubara, müzik kariyerine 1979'da, nakamori akina da dahil olmak üzere, o zamanlar birçok tanınmış japon sanatçı tarafından kapsanan, hemen hit olan "mayonaka no door ile resmen başladı . şarkı oricon japon müzik listelerinde 28. sırada yer aldı ve kaynaklara göre 300 binin üzerinde kopya sattığı bildirildi. yurtiçinde başka popüler şarkılar yayınladıktan sonra, ülke içinde oldukça tanındı ve daha büyük mekanlarda çalması için talepler ve hatta çıkışından sadece iki yıl sonra japon lüks markası shiseido'nun sponsoru ile bir takipçi kitlesi geliştirdi . matsubara birçok ödül aldı. sonraki süreçte davulcu masaki honjo ile evlendi ve dr. woo adlı kendi grubunu kurdu. diskografisi boyunca birkaç single da dahil olmak üzere 11 stüdyo albümü yayınladı, ayrıca bir caz albümü yayınladı, ünlü batı şarkılarını içeriyor, dirty pair , gu gu ganmo ve gundam gibi anime parçalarının yanı sıra ticari jingle ve diğer sanatçılarla işbirlikleri yaptı. miki çok özel biriydi ve özel hayatı hakkında pek bilinmeyen bir dereceye kadar ilgi odağının dışında kaldı. 2000 yılında yakın arkadaşlarına, ailesine ve plak şirketlerine beklenmedik bir e-posta göndererek müzik kariyerine devam edemeyeceğini ve bir daha kimseyle telefon veya e-posta yoluyla iletişim kurmayacağını bildirdi. kısa bir süre sonra, müzik üzerinde çalışmayı bıraktı ve haber vermeden veya açıklama yapmadan gözlerden kayboldu. bir yıl sonra, kendisine kanser teşhisi konduğu ve bu rahatsızlığın tedavisine başlaması gerektiği öğrenildi. hayatının son birkaç yılını kanserle savaşarak ve onunla birlikte gelen diğer sağlık sorunlarını yenmeye çalışarak geçirdi. trajik bir şekilde, 7 ekim 2004'te 44 yaşında yenik düştü ve vefat etti. ölümü, olaydan iki ay sonra kamuoyuna duyuruldu. böylesine parlak bir ruha böylesine acımasız bir son verildiği göz önüne alındığında, şarkılarının neden şehir pop ve japon müziği sevenler tarafından bu kadar sevgiyle tutulduğuna şaşmamalı. müziğin için teşekkürler miki matsubara.

devamını gör...

rus topraklarının moskova prensliği merkez alınarak birleşmesinin ardında, tahta 1462'de çıkan ve “büyük" olarak bilinen iii. ivan yatar. iii. ivan, herhangi bir çatışmaya girmeden rusya'yı tatarlardan kurtarır. 1472'de sophia palaiologina'yla evlenerek ve arkasından resmi belgelere iki başlı kartal sembolünü ekleyerek imparatorluk iddialarının temelini atar. iii. ivan çarlığı sırasında moskova prensliğine büyük novgorod cumhuriyeti dahil, kuzeybatının prensliklerini ve litvanya savaşlarıyla batıdaki rus topraklarını katar. çok yoğun diplomatik faaliyetlerde de bulunur ve imparatorluk, macaristan, moldavya, danimarka, osmanlı imparatorluğu, venedik cumhuriyeti ve papalık devletiyle ilişkileri sıklaştırır. bazı prikazylerin (bakanlıklar) kurulması ve rusya'nın ilk yazılı kanun kitabı olan sudebnik'in derlenmesiyle devletin merkezi örgütlenmesine katkıda bulunur. döneminin son yıllarında, bir diğer temel sorun olan, kilise ile devlet arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi için girişimlerde bulunur. uzun zaman kiev'e bağlı olan rus ortodoks kilisesi zamanla kiev'den kopar. metropolit güvenlik nedenleriyle ikametgâhını kiev'den moskova'ya nakleder. 1495'te büyük prens metropolit simeon'u atayınca şehrin önemindeki artışın altı çizilmiş olur. bu yıllarda, bazılarının sadece incil modeline dönüşle ve kilise mülkiyetinin tasfiyesiyle mümkün olabileceğini düşündüğü derin manevi yenilenme isteği giderek güçlenir. bir yanda nestjazatelj (fakirlik yanlıları) varken öbür tarafta büyük kilise toprak sahiplerinin çıkarlarını temsil eden ıosif yanlıları (ıosifljane, yani maddeten de güçlü kilisenin teorisyeni ıosif volockij yanlıları) konumlanır. iii. ivan başta, kilise topraklarını sekülerleştirmek ve dolayısıyla yaratmakta olduğu yeni memurlar sınıfına dağıtılacak bol miktarda toprak edinmek için fakir kilise yanlılarını desteklemeyi dener, ama 1503'te ıosif yanlılarının merkezi hükümetin güçlenmesine sundukları destekten yararlanmaya karar verir ve kilise içinde onların zaferini kolaylaştırıp kilise topraklarının genişlemesini sınırlamakla yetinir.
devamını gör...

1481'de fatih sultan mehmet'in ölümü, osmanlı için çok kritik bir aşamanın başlangıcıdır. yeni padişahın tahta geçişi sorunsuz olmayacaktır. ıı. mehmet'in ölümü üzerine (bazılarına göre bayezid zehirlemiştir.) iki veliaht arasında çatışma kaçınılmaz olur. askeri çatışma cem'in aleyhine gelişir ve memluklere sığınak zorunda kalır. kardeşine karşı yaptığı tüm girişimle başarısız olunca osmanlıya karşı koz olarak kullanılacağı sürgün hayatı başlar. önce rodos'ta tutulur, sonra fransa'nın çeşitli bölgelerine gönderilir. daha sonra ise papa vııı. ınnocentius ve papa vı. alexander'in misafir tutsağı olur. vııı. charles onu türklere karşı siyasi koz olarak kullanmak istese de cem sultan 25 şubat 1495'te ölünce plan suya düşer. 2. bayezid, osmanlı tarihinde sultan bayezid-î velî olarak geçer. onun döneminde imparatorluk, babasının planladığından çok daha farklı bir yöne evrilir. dindar bir müslüman olan bayezid, türk aristokrasisinin hırslarını sınırlamakla uğraşır. toplumun dindar kesimleriyle yüksek askeri ve idari makamlar için çeşitli tarikatlarca yetiştirilen insanlara güvenir. balkanlı genç hristiyanlardan oluşan devşirmelere imtiyaz ve güçlerini iade eder. ıı.bayezid'ın uzun dönemi boyunca devletin idari yapısı yeniden düzenlenir, maliyeye çekidüzen verilir ve başkent büyük bir değişime gider. ıı.bayezid barışsever olarak tanınmasına rağmen imparatorluğun sınırlarını genişletmeyi ihmal etmez. onun döneminde kara orduları hersek'i fetheder ve baltık'a kadar uzanır. ceneviz'li ustaların yardımıyla donanma geliştirilir. ıı.bayezid ölümünden birkaç ay önce oğullarından biri olan selim tarafından tahttan indirilip sürgün edilir.
devamını gör...

ateşli silahların gelmesiyle değişime uğrayan askeri birlik. ariosto’nun “melun cihaz” dediği ateşli silahlar, savaş alanlarındaki teknik dengeleri değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda sosyal değerleri tehdit eder hale de gelir. at sırtında savaşanlar bu evrimden iki şekilde etkilenir. yüzyıllarca avrupa’daki savaşlara hakim olmuş olan asil şövalye attan düşürülmüştür. aslında bu evrimin geniş bir zamanlama ve anlamını daha iyi kavrayabilmek için daha geniş bir zaman çerçevesine yerleştirmek lazım. 14 ve 15. yüzyılda bile, crecy poitiers ve agincourt’da aristokratlardan oluşan fransız süvari birlikleri, long bow denen, dehşet verici, uzun bir yayla silahlanmış, avamın arasından seçilip askere alınmış ingiliz okçularınca şiddetli yenilgilere uğratılmıştır. bu silah sadece teknik bakımdan, menzil, atış temposu ve zırh delme kabiliyeti, kullanım kolaylığıyla arkebüzlerden üstündür. dolayısıyla yaylı olsun ateşli olsun, atımlı silahlar, feodal süvari birliklerinin başlıca taktiği olan cepheden taaruzda ciddi bir krize yol açmıştır. bu durum, süvari birliklerinin öneminin azalmasına sebep olmuştur. hafif süvari birlikleri ise bu değişime ayak uydurmaya çalışmış, ancak pratikte çok etkili olmadığından 17. yüzyılın başlarında kullanımdan düşmüştür.
devamını gör...

batıda "toksik erkeklik" kavramının yaygın bir biçimde kullanılması 2010'lu yıllarda gerçekleşmiştir. toksik erkeklik kavramı ilk kez 1980'li yılların başlarında, 1990'larda feminizme tepki duyan "mythopoetic men’s movement" tarafından, bugünkü anlamından çok farklı bir biçimde kullanılmıştır (sanayileşmenin, feminizmin erkekler arasındaki güçlü derin duygusal bağları, arkadaşlığı, eril enerjiyi tahrip etmesi sonucu gerçek erkekliğin toksik erkekliğe dönüştüğü iddia edilmiş, çözüm olarak sanayileşme öncesinin geleneksel erkekliğine, "derin erkekliğe", eril tinselliğe geri dönüş savunulmuştur). günümüzdeki anlamıyla toksik erkeklik saldırgan, tahakkümcü, şiddet uygulayan, maço, hipermaskülen, mizojinist, homofobik vb. erkekleri nitelemek için kullanılır. öte yandan toksik erkekliğin 1970'ler öncesinin maço erkekliğiyle sınırlanması, postmodernlikte (1980-) "light erkeklik"in gelişmesiyle toksik erkekliğin gerilediğinin iddia edilmesi sorunludur; 2016'da, toksik erkekliğin simgesi olan trump başkan seçilmiştir; 2017'den günümüze toplum me too hareketinin taciz ifşalarıyla sarsılmaktadır. diğer taraftan, toksik erkek kullanılması yanlış olmamakla birlikte, analitik açıdan çok verimli bir kavram değildir; bütün erkeklerin toksik olmadığını, "sağlıklı erkekler"in de mevcut olduğunu varsayar ve bazı "kötü" erkeklerin psikolojisiyle ilgili kişisel bir sorun olduğu tınısını taşır (bu açıdan, "ama bütün erkekler öyle değil" şeklinde tepki veren savunmacı erkeklerin yaklaşımını çağrıştırır); oysa toksik erkek her an şiddete başvurma potansiyeli taşıyan-erkekliğin sistemsel, yapısal gücünün bir parçasıdır( kapitalizmin faşizmi potansiyel olarak içinde barındırmasına benzer). toksik erkek doğal, biyolojik temelli değildir, heteroseksüel erkekliğin kuruluşuyla iç içedir, katı ikili cinsiyet rolleriyle, erkekliğin kadınlığın karşıtı olarak inşasıyla ilişkilidir. erkeklere çocukluklarından başlayarak duygularını bastırma(öfke hariç), sert, rekabetçi, güçlü, saldırgan, iddialı olma, kendini kadın üzerinde hak sahibi görme, kadın üzerinde üstünlük kontrol kurma, kadınsı olmama vb. öğretilmiştir. erkekler istismarcı olmak üzere yetiştirilmişlerdir!; tahakküm kurma eğilimi çoğu erkeğin içine işlemiştir. sadece fiziksel şiddetle, maçolukla sınırlı değildir; psikolojik şiddet/ istismar, duygusal manipülasyon, dominant olma, kadınları dinlememe de toksiktir. tek tek heteroseksüel erkeklerle erkekliğin sistemsel gücü/egemenliği arasında -eril ayrıcalıklar vb. nedeniyle-yakın bir ilişki vardır. cinsiyetçilikten uzaklaşmak iyi bir şeydir ama "sağlıklı erkeklik" karşıtlığı kurmak ikili cinsiyet rollerini/rejimini besler; önemli olan şey, bu rollerin ortadan kaldırılmasıdır. "daha az sağlıksız erkek", alternatif bir kavram olarak önerilebilir.
devamını gör...

bir bebeğin ölü doğum, düşük veya yenidoğan ölümü nedeniyle kaybı, travmatik bir yaşam olayı olarak kabul edilir. doğum öncesi kayıptan sonra komplike yas gelişiminin yordayıcıları arasında sosyal destek eksikliği, önceden var olan ilişki güçlükleri veya hayatta kalan çocukların yokluğu ve ayrıca kararsız tutumlar veya hamileliğin gerçekliğine ilişkin yüksek algı yer alır. fetal anormallik nedeniyle gebeliğin sonlandırılmasından sonra komplike yas riski özellikle yüksek bulunmuştur. ebeveynler bebekleriyle bir ilişki kurmamış olsalar da, hamilelik kaybından sonraki yas, diğer kayıp senaryolarından yoğunlukta önemli ölçüde farklı değildir. birinci derece akrabaları içeren yas vakalarında olduğu gibi, yas belirtileri genellikle ilk 12 ayda yoğunlukta azalmaktadır. boylamsal çalışmalar, normal bir yas sürecinde, gebelik kaybından sonraki 2 yıllık bir süre içinde yasın azaldığını göstermiştir. perinatal kayıpların da ebeveynler ve aileler üzerinde önemli bir psikolojik etkiye sahip olduğu ve travma sonrası stres, depresyon, anksiyete ve uyku bozuklukları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. genel olarak, yüksek cg seviyeleri genellikle daha zayıf bir zihinsel sağlık durumu ile ilişkilidir. bir perinatal kaybın ardından cg reaksiyonlarını öngören bir dizi değişken; örneğin, sosyal desteğin yas sonrası uyum sağlamada büyük bir rol oynadığı yaygın olarak belgelenmiştir. stres teorisine göre, sosyal desteğin bir tampon etkisi olduğu ve aile ve arkadaşlardan gelen zayıf sosyal desteğin kg tepkileri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. toplumdan algılanan yüksek düzeyde duygusal destek, onu inceleyen tüm çalışmalarda tutarlı bir şekilde daha düşük perinatal keder puanları ile ilişkilidir. ayrıca, daha fazla dini katılım, ebeveynler için daha az kederle ilgili sıkıntıya katkıda bulunan artan sosyal destek algısı ile ilişkili olduğundan, dini toplulukların başka bir sosyal destek kaynağı olarak faydalı olduğu bulunmuştur. bu argümanın ardından, eşten destek alamama ve evlilikteki zayıf ilişkiler, daha yoğun yasla ilişkili diğer güçlü bileşenler olarak tanımlanmıştır. suçluluk ve suçlamanın yanı sıra bir ortağa karşı öfkeli duygular ve bir aile olarak bir gelecek vizyonunun kaybı, ilişki üzerinde önemli bir stres yaratabilir. yas yoğunluğunun bir diğer önemli yordayıcısı yaşayan çocukların varlığıdır. perinatal kaybın psikiyatrik bozukluklara ve cg'ye yol açabileceği yaygın olarak bilinmesine rağmen, düşük yaşayan kadınların sadece küçük bir kısmı rutin takip psikolojik desteği almaktadır.
devamını gör...

woke, abd'de ortaya çıkmış sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan bir harekettir. terim, afrikalı amerikan yerel ingilizcesi uyanık kal anlamındaki stay woke ifadesinden devşirilmiştir. "woke" kavramı, daha önce de kullanılmış olmasına karşın, 2010'lu yıllarda yaygınlaşmıştır; toplumsal adalet, ırksal eşitsizlikler (bkz: black lives matter), cinsiyet/cinsel yönelim ayrımcılığı, mülteciler vb. konularda duyarlı, bilinçli insanları nitelemek için kullanılır. muhafazakar ve aşırı sağ kesim woke kavramını demokrat, sol, liberal kesimden insanlarla alay etmek, onları değersizleştirmek amacıyla kullanmaktadır. anti-woke sağcı erkekler feminist, ırkçılık karşıtı, lgbtqıa+ vb. hareketlerin elde ettiği kazanımların beyaz, heteroseksüel, orta sınıftan erkeklerin konumlarını tehdit ettiği, onları kurban konumuna soktuğu inancındadır. anti-woke sağ, 2. dalga feminizme karşı oluşan muhafazakar geri tepmenin (backlash) bir parçasıdır, anti feminist bir yönelime sahiptir, eski klasik evlilik içindeki gücünü, ayrıcalıklarını bir ölçüde yitiren erkeklerin/kocaların bir tepkisidir. anti-woke erkeklerin tanınmış temsilcilerinden biri, "woke kadınlarla flört etmeyeceğim" diyen ingiliz aktör laurence fox'tur. anti-woke erkeklerin feminizm karşıtlığı online erkek hakları hareketini, aşırı sağı, incel gruplarını beslemektedir. anti-entelektüel muhafazakar sağ popülizmin yükselişini de arkalarına alan anti-woke gruplar feminist hareketi kültürel elitizmle suçlamakta, toplumdaki cinsiyetçi önyargıları lehlerine kullanmaktadır. anti-woke erkekler, woke'a yakın olan siyasi doğruculuğa saldırmakta, feministleri çok ileriye gitmekle, erkek tacizinin tanımını çok geniş tutmakla suçlamaktadır. öte yandan anti-woke erkek hareketinin anti-feministliği liberal inceltilmiş cinsiyetçiliğe çok uzak değildir. online sitelerde liberal ironik cinsiyetçilik, hipster cinsiyetçiliği yapan erkek grupları üstü örtük bir biçimde mizojini üretmektedir. milliyetçi soldan, anti-entelektüel, ırkçı, homofobik, mülteci karşıtı eğilimlere sahip bir kısım erkek de feminizmi elitist bir hareket olmakla, emperyalizmin yurt içindeki emellerine hizmet etmekle suçlamaktadır. anti-woke hareketin feminizm karşıtlığı sağdan sola çok sayıda erkeğin eğilimlerinin kesiştiği bir ortak payda olmuştur. öte yandan günümüzde bazı şirketler, ürünlerini satmak için reklamlarda woke/siyaseten doğru bir dil kullanmaya başlamış, woke, başlardaki radikalliğinden uzaklaşarak ana akıma yaklaşmıştır.
devamını gör...

1988 ile 1996 yılları arasında neil gaiman tarafından yazılan sandman çizgi roman serisinin baş kahramanıdır. evrendeki yedi sonsuzdan biri olan morpheus'un sonsuzlar arasındaki adı rüya'dır. bir sonsuz olarak evrenin başlangıcından beri var olan rüyanın sayısız ismi olmasına rağmen en çok kullanılan ismi yunan mitolojisinden gelen morpheus'tur. morpheus, rüya yahut size kendini hangi adla tanıtmışsa genellikle uzun boylu, simsiyah saçlarının tam zıttı bembeyaz teni, kemikli yüz hatları ve en az sonsuzluk kadar derin bakan kara gözleriyle karşımıza dikilir. diğer sonsuz kardeşleri gibi kendisine ait bir alemi olan rüya, bu alemden insanların rüyalarını yönetir. ölümsüzlüğü elde etmek için morpheus'un ablası ve yedi sonsuzdan biri olan death'i tutsak etmek isteyen gizli bir tarikatın ayini sonucunda ablası yerine tutsak edilen morpheus, yıllarca dünyada tutsak kalır. sonsuz bir hayatı olduğu için kendisini tutsak eden insanların yavaş yavaş ihtiyarlayıp ölmelerini izleyen rüya prensi, sonunda kendisini tutsak eden büyüden kurtulur ve krallığına geri döner. tabii ki kralsız bir krallıktan bekleneceği gibi rüyalar alemini bıraktığı gibi bulamaz. dünyada esir olduğu yıllar boyunca kabuslar hapislerinden kurtulup insanlara musallat olmaya başlamıştır. bazı insanlar uyur ve bir daha uyanamaz, yıllarca rüya aleminde bir oraya bir buraya gezinir. bütün bu karmaşayı düzeltmek isteyen morpheus, kolları sıvar ve böylece efsanevi maceralarımız başlar. rüya, kimi zaman dünyadaki tanrılarla cehennemin anahtarı için kavga eder, kimi zamansa shakespeare'in kral lear'ında bulur kendini. o kadar sürükleyici ve farklı hikayeler anlatır ki kendimizi bunların gerçek olup olmadığını sorgularken buluruz okurlar olarak.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim