kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

anatomical pieces, théodore géricault (1819)
devamını gör...

feyyaz yiğitin çok ilginç bir şarkısı mı desem bilemedim ama kendiiiiiğğğmiiiiğğğ 8 9 senedir iyii hissssetmiyorum aynen öyle kardeşim aynen öyle
devamını gör...

ismini baş kahramanından alan ve beni üzerinde oldukça düşündürten roman.

bir roman karakteri olsaydın kim olurdun sorusuna oblomov diyen bir arkadaşın üzerine, ondan habersiz tabii ki, bu kitabı alıp okumuştum ve okuduktan sonra şu sonuca vardım: bence bir oblomov olmak o kadar kolay değil. herkesin içinde bir parça oblomovluk vardır, mesela sabah uyandığımda 12 saat uyumama rağmen sırf sorumluluklarımdan kaçmak için kalkamamam ve her şeyi ertelemem benim oblomov tarafımdır.

ki oblomov kendisini hapsettiği bu karamsar yaşamdan uyandıracak bir aşkta yaşamıştır ancak bu öyle bir illettir ki bundan vazgeçemeyip kendisine bir lütuf olan bu aşkı elinin tersiyle itmiştir. uyanış ve sönüş. oblomov yaşamını bir mum gibi bitirmiştir. bilgili, düşünceli ve belli bir kapasiteye sahip bir insan olmasına rağmen nasıl böyle tembel olduğunu anlayamıyorum. yani kimse tamamen bir oblomov olamaz. asla anlayamadığım ve sırf bu yüzden ikinci kez okumak istediğim romandır kendisi.
devamını gör...

pilava ketçap sıkıyorum
devamını gör...

birinin düşüncesini dile getirebilmesine saygı duyulabilir. düşünceyi yargılamakta saygısızlık değildir, insanlar karşıt görüşte olduğu zaman tartışırken çirkefleşebiliyor evet ama bu düşünceye saygı duymak zorunda olduğu anlamına gelmez. bir 'düşünceye' saygı duymak o düşüncenin bu dünyadaki varlığını ve bir nevi doğruluğunu kabul etmektir. bu düşünceye karşı karşıt net bir düşünceniz varsa eğer bunu sonuna kadar savunmanız gerekir zaten, saygı duy! denerek susturulamaz. iki kişi arasında bunu medenice halledebiliyorsa olay budur. fakat yukarıda birinin dediği gibi, başkaları tarafından empoze edilmiş düşünceleri ve algıları papağan gibi tekrarlayan cahil insanları dinlemek tahammül edilemez bir şey gerçekten. yani düşünceye saygı duyulmak zorunda değildir.
devamını gör...

bizim gencimiz sürekli saatini kontrol ediyor sonra etrafına bakıyordu, attığı yaklaşık yirmi adımdan sonrası kontrol noktasıydı. yer ve zaman dilimi bu kadar önemli miydi gerçekten? telaşlı ve heyecanlı görünüyordu, bir alev sarmalı içinde gibiydi. sağanak yağmurun altında saçlarından damlayan su tanelerinin yere düşmediğini, gencin hisleriyle yok olduğunu hayal etti 30'larındaki ev sahibi. onun duygularını sinir uçlarına değdirecek şey neydi? kendini yaşlı hissetti. yolun yarısı mıydı gerçekten? bilmiyorduk ama yolun yarısını sel götürüyordu.
devamını gör...

ne bir yetenek ne de elimden gelen bir şey olmadığı için kendini hiçbir yere ait hissedememe sorunsalım yüzünden kendimi kitap okumaya ve elimden geldiğince yazmaya adadım hatta bazen yazarken bile kendime sinir oluyorum, yaşadığımı hissetmek için yazıyorum diyebilirim. en azından kimsenin umurunda olmayan bu kafamdaki düşünceleri burada okuyan birileri var, kendimi kandırıyor da olabilirim*
devamını gör...

ivan ilyiç’in ölümü hakkında

tolstoy’un şu ana kadar okuduğum ilk kitabı olan bu kitap; kısa ve öz olmasının yanında türkiye iş bankası, mazlum beyhan tarafından da akıcı bir şekilde çevrilmiş. bir çırpıda okuyabileceğiniz, bittiğinde belki de ‘ben ne okudum şimdi ya?’ diyebilecek olanlarınızın olduğu; sıradan bir insanın kısa ve net ölüme giden trajik yaşam öyküsünü baştan sona anlatır. bu kitapla ilgili spoiler vermek oldukça zordur, isminden de anlaşılacağı üzere ivan’ın ölümü bizi çok şaşırtacak bir ‘plot twist’ yaşatmayacaktır bu kitapta, nedeni de adım adım bildiğimiz bir sona yaklaşıyor olmamızdandır. her şey öyle açık ve seçik bir şekilde ortadadır ki aslında, belki de bir okuyucu olarak beklediğimiz dramatik veya gizem duygusu yaratacak o ögeyi arar dururuz satırlarda. lakin yazar da tam olarak bu duyguyu kendimizin yaratmasını ve bu hikayedeki felsefi anlamı kendi içimizde aramamız gerektiğini amaçlamış olabilir diyelim. görünürde orta halli diyebileceğimiz bir ailede doğup zorluk çekmeden büyüyen ivan babası gibi hukuk alanında ilerleyip orada yükselmiştir de. çevresi tarafından sevilen ivan zamanı geldiğinde hatta üzerine çok düşünmeden diyebileceğimiz bir evlilikte yapmış ve tam olarak ‘comme il faut’* bir yaşam sürmüştür. bütün bunların aslında ‘olması gerektiği gibi’ olmadığını şu soruyu sorarak fark edebiliriz: ya ivan’ın yerinde biz olsaydık? en azından delikanlılık zamanına kadar aynı yaşam biçimini sürdürüp, kalan yerde bu denli hayatımızı doğru yaşayıp yaşamadığımızı sorgulamak ancak ölüm döşeğinde aklımıza gelecek kadar kendimize sorumsuzca ve saygısızca davranacak mıydık? bütün bu yaşam, hayat boyu çaba, aşk, çocuklar ve arkadaşlıklar... bunların hepsinden kuşkusuz emin olabilecek miydik? ivan’ı kendisine karşı suç işlemiş biri olarak da düşünebiliriz ve belki de düşünemeyiz de aynı zamanda. çünkü bu sorgulamayı yaparken hangimiz hayatımızın ereceği noktayı bu şekilde hayal etmiştir ki? ivan’a empati yapabilmekte oldukça zor geliyor bana, bir kitap karakterini hayatımda bir yerde canlandırmaya çalışıyorum ve onun gibi birini de pek tanımadım. kitabın ilk yarısında okurken haz etmediğim ivan kitabın sonunda ona acıdığım birine dönüşmüştü. şimdi şunu sorguluyorum; ivan’a acıma sebebim çevresindeki olanca yapayalnızlığın farkına son anlarında varması ve hayatının olması gerektiği gibi olmadığını yaşamak istediği şeyin ne olduğunu bilmeden bugüne kadar hiç düşünmeden bomboş geçirdiği için mi yoksa ölecek olan bir insanın çektiği acılardan dolayı ona duyulan bir acıma mı? ilki ağırlıkta olmakla birlikte iki duruma da empati yapabilmeye çalışıyor ve acıma duyuyorum. acınmakta ivan’ın istediği şeylerden birisiydi ve bunu son zamanlarında sadece tek bir kişinin gözlerinde görebiliyordu. o acınma duygusunu hayatı boyunca hiç tatmadan yaşamış ve bu duyguya bir özlem duyuyordu. yapayalnızdı; eşi, çocukları ve arkadaşları herkes onun çok yakında gerçekleşecek olan ölümünü yani kaçınılmaz sonu bekliyordu o olağanca yaşamak isterken. gerçekliğin farkına varması ona büyük bir ruhsal acı veriyor ve yapabileceği artık hiçbir şeyinin kalmadığını biliyordu, bu çaresizlik ve amansız bekleyiş sadece içinde hissettiği fizyolojik bir acıyı değil kalbinde de dayanılmaz bir ağrı oluşturuyordu. anılmak, sevilmek ve acınmak istiyordu. birçokları bazı özel yaşantılarda kendisine acınılmasını istemez lakin bu duygu belki de çok yanlış anlaşılıyordur. acıma bir insana gösterdiğimiz en dolaylı duygulardan biridir. o insana karşı nefret veya sevgi de duyabiliriz, bu durumda acıdığımız kişinin benliği ve yaşantısı diğer duygularımıza yön vermiş olur. ivan hastalıktan bitap düşmeden önce hayata yapılması gereken bir ödev, girip geçer not alınması gereken bir sınav gibi bakıyordu. en büyük hatası da buydu. çevresinde ilişkili olduğu kimseyle derin bağlar kurmadan, yaşamın bu yönünün gerçekliğinin farkında olmadan 30-40 seneyi devirmişti. karısına, ailesine ve çocuklarına duyduğu kayıtsızlık hali onları da kendi gibi birer ‘comme il faut’a dönüştürmüştü. ivan’ın onlara olan bu etkisinin yadsınamaz bir sebep olduğunu düşünüyorum. ve gün geldiğinde acıma beklediği insanların da ona sırtını dönüp kayıtsızca hayatlarında sanki yan odalarında biri acılar içerisinde ölümü beklemiyormuşçasına devam edebilmelerine olanak sağlayan şey buydu. gün gelir diğer herkeste birer ivan gibi ölümün bir görev, bir ödev, bir sınav olduğunu kaçınılmaz olası derecede normal olduğunu düşünüp kayıtsızlığını gizleyemeyebilir. ki öyledir de aslında ölüm gibi kavramlara kolektif bir biçimde baktığımızda sade bir kavramdan öte değildir. ancak ivan gibi ölümün bekleme odasında iken bütün hayatımızı sorgulayacak durumdaysak vay halimize. her şeyin bir yalandan ibaret olduğunun bütün çıplaklığıyla farkına varmak korkunç bir şey olsa gerek. bu durumda herkesin bu kitabı okumasını kendi yaşantısını sorgulayabilme cesareti gösterebilmeleri için öneriyorum ve ivan’ın da kendisine sorduğu gibi şu soruyu sormamız gerektiğini düşünüyorum: yapılması gereken ‘şey’ ne?

| comme il faut (fr. çr.) (olması gerektiği gibi.)*
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim