insanlar yalnız olmaya mahkumdurlar. ya da buna mahkum olan belki de benimdir sadece.
hayatımıza girenler, gidenler ve kalanlar olabiliyor. ama daima kalan yine ben ve yalnızlığım oluyor. sadece yalnızlığım…
devamını gör...

hiç kimseyi artık ne sevmek, ne tanımak ne de hatırlamak istemiyorum. çünkü bu sadece canımı yakıyor. sevilemeyecek kadar kötü müyüm? kimse sevmesin beni.
devamını gör...

ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum, sanki bütün gözyaşlarımı tüketmiş gibi! ama yine de ruhum acı çekmeyi başarabiliyor.
bazı şeylere alıştığımı düşünürdüm meğerse alışmak diye bir şey yokmuş, hissizleşmek varmış.
hissizleştiğimi hissedebiliyorum desem…
en azından fark edebiliyorum ya da artık kendimi kandırmıyorum.
devamını gör...

franz kafka, milena’ya mektuplar adlı eserinde yalnızlığı şu şekilde anlatır:

“içi insanlarla dolu büyük evler var karşıda, gene de tek odada bir başına olmak, bir evde yalnız yaşamak, yaşamın en önemli yanı, daha doğrusu: kimi zaman yalnız kalabilmek mutluluğun ilk koşulu.”

peki yalnızlık neydi? sahiden, yalnızlık benim için neydi? hüznünü, mutluluğunu, acını, sevincini, pişmanlığını ve hasretini duvarlara, bembeyaz duvarlara anlatmaktı yalnızlık; kalabalıklar içerisinde, soyutlanmış, buruk olmaktı yalnızlık; kendini anlatamamak, anlaşılamamaktı; yorulmaktı, bunalmaktı, sıkılmaktı insanlardan yalnızlık. ümidini kaybetmekti, hayata tutunduğun o ipin kesilmesiydi. beni en çok sevmek yalnızlıklaştırdı. insan kendisi ile yalnız kalmayı sevmeli, bunu bir dinlenmek olarak görmeli aslında. mutlu olmak için insanlara ihtiyacınız yok, sadece kendinize ve sevginize ihtiyacınız var.

fakat kendinizi sevdiğinizde yalnızlık diye bir şey olmadığını düşünürüm. çünkü kendinizle arkadaşsınızdır. ve kendinize sahipsinizdir. ilk önce kendinizi sevmeye başlayın lütfen. kendinizi sevemediğinizde, içiniz boşken kimseyi de sevemezsiniz bence…

herkes bir gün gider, sevdikleriniz, hiç gitmez dedikleriniz bile… bu yüzden sevin yalnız olmayı. kendinizle arkadaş olun, pişman da olmazsınız, üzülmezsiniz de. birisine bağlanmak, o kişiye bağlı yaşamak sizi çok yıpratır. gözünüzde büyüttüğünüz o insandan aynı değeri alamayınca çok üzülürsünüz. tecrübeyle bilirim bunu efendim, tecrübeyle. çoktan ümidimi kestim ben insanlardan, en çok da sevdiklerimden. sor bana pişman mısın diye, değilim.
devamını gör...

sanırım daha 5. sınıftaydım ve evde o gün annemin olmadığını hatırlıyorum. canım acayip bir şekilde tatlı yemek istiyordu. evde çekmeceleri karıştırdıktan sonra bir paket çilekli puding buldum. en azından bunu yapayım dedim kendi kendime. puding’in arkasında yazan talimatları okudum ve ne diyorsa aynısını yaptım. ama biliyorsunuz kıvam olana kadar karıştırmak lazım. ben çok sabırsızdım ve karıştırıyordum karıştırıyordum hâlâ su gibi kalıyordu. en sonunda o pudingi sabırsızlığımdan sulu sulu yediğimi hatırlıyorum. zaten daha sonra yarısını “bu niye olmadı böyle!” diye, sinirlenip döktüğümü hatırlıyorum. ha, şimdi bir puding yapabilecek kadar sabrım var, o kadar da olsun.*
devamını gör...

amerika birleşik devletleri dışında pek ünlü olduğunu düşünmediğim caz şarkıcısı. amerika’da 40’lı ve 50’li yıllarda çok popüler bir caz şarkıcısıydı. her insanın, billie holiday’in şarkılarını seveceğini düşünmüyorum ama çok trajik bir hayat yaşadı* ve bu onun müziğine inanılmaz bir derecede yansıyor. ayrıca billie’nin o muazzam sesi anlatılamayacak derecede hüzünlü ve güzel. çok sevdiğim şarkılarından biri olan i’ll be seeing you şarkısını dinlemek isteyen ilgilileri için:
tık tık


i'll be seeing you
in every lovely summer's day
in everything that's right and gay
i'll always think of you that way

i'll find you in the morning sun
and when the night is new
i'll be looking at the moon
but ı'll be seeing you
devamını gör...


“ah, ne yapacağım, ne olacak benim kaderim? çok ağır geliyor benim böyle bir bilinmezlikte olmam, bir geleceğimin olmaması, başıma ne geleceğini tahmin edememek. geriye bakmak da korkutucu. orada hep acı var, bir hatırayla bile kalbim iki parçaya ayrılıyor. beni mahveden kötü insanlar yüzünden sonsuza dek ağlayacağım!”

fyodor dostoyevski - insancıklar
sayfa, 30.
devamını gör...

uzun süredir ortalıkta gezinmeyen, kayıplara karışmış, kafasını dinlemiş olan yazarcık kişisi.

yaklaşık 5 ay süren yokluğun ardından, az da olsa inzivaya çekilerek kafasını toparlayabilmiş.
bu süreçte de bol bol kitap okuyup, film izlediğini duydum. nick altında kendisinin yokluğunun az da olsa fark edildiğini görmesinden epey hoşnut olmuş. şimdi sözlükte deli gibi entry girmeye hazırlandığı söyleniliyor, ben de kendisinin yalancısıyım valla.*
devamını gör...

bir şiir olmak isteseydim bu eminim ki edgar allan poe’nun annabel lee şiiri olurdu.

senelerce senelerce evveldi
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
ismi; annabel lee
hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
sevmekten başka beni

o çocuk ben çocuk, memleketimiz
o deniz ülkesiydi
sevdalı değil karasevdalıydık
ben ve annabel lee
göklerde uçan melekler
kıskanırlardı bizi

bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde
üşüdü bir rüzgarından bulutun
güzelim annabel lee
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni
mezarı oradadır şimdi
o deniz ülkesinde

biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskanırdı bizi
evet! bu yüzden 'şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
bir gece rüzgarından bulutun
üşüdü gitti annabel lee

sevdadan yana kim olursa olsun
yaşca başca ileri
geçemezlerdi bizi
ne yedi kat göklerdeki melekler
ne deniz dibi cinleri
hiç biri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee

ay gelir ışır, hayalin erişir
güzelim annabel lee
orda gecelerim uzanır beklerim
sevgilim sevgilim hayatım gelinim
o azgın sahildeki
yattığın yerde seni...
devamını gör...


daha az seviyorum seni..
giderek daha az..
unutur gibi seviyorum..
azala azala..
aramızdaki uzaklığın karanlığında.

geceler kısalıp..
gündüzler uzuyor öyle olunca..
daha az seviyorum seni..
kendini iyileştiren bir yara gibi..
daha az..
ve zamanla

sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
uzak dağ kışlalarında..
görmüyoruz birbirimizi..
usul usul sis iniyor..
kopmuş yollara..
ışığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
sevgilim sevgilim
yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..

artık daha az seviyorum seni..
unutur gibi..ölür gibi daha az..
yeniden ödetiyorum kendime
onca aşkın öğretemediğini..
kolay değildi..
yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
kaç acı birden imtihan etti beni..
bir tek gece vardır insanın hayatında..
ömür boyu sürer nöbeti..
bu da öyleydi..
iyi ol..
sağ ol..
uzak ol..
ama bir daha görme beni..

gece nöbeti - murathan mungan*
devamını gör...

geleceğim.
keşke şu anda kalabilsem.
geleceğim hakkında epey kaygılıyım. bu kaygılarım günden güne artıyor. ümidimi kaybettiğim zamanlar çokça peşimde oluyor. fakat geleceğim iyi olabilir, pes etmemem de lazım ama yapamıyorum. pfff, sıkıntıdan ve stresten çıldıracağım.
devamını gör...

paragraf sorusu çözmek. hayır, bir insan kafa dağıtmak için paragraf çözer mi? heh işte, ben çözüyorum. çok da seviyorum, keyif de alıyorum.
devamını gör...

odamda, çalışma masamdayım sözlük. yaklaşık 2 saattir kütlenin korunumu yasasını tekrar ediyor, soru çözüyordum. sanırım konuyu anlayabildim, umarım anlamışımdır*.nihayetinde çalışmalarımı bitirebildim, daha sırada matematik var, yorgunum, ama bu güzel bir yorgunluk.
devamını gör...

nihayetinde kafa iznini yapmış ve sözlüğe geri gelmiş olduğunu gördüğümüz pek değerli yazar. hoş geldiniz tekrardan efendim, gözümüz yollarda kaldı yahu!*
devamını gör...

odamda, çalışma masamda oturmuş bir şeyler çiziyorum. bir yandan da müslüm gürses’ten tutamıyorum zamanı dinliyorum. kendimi öyle bir kaptırmışım ki resim çizmeye, odama annemin geldiğini fark etmedim ilk başta. daha sonra kapı sesinin açılıp kapandığını fark ettim. bir baktım annem bir şeyler soruyor, ama ne dediğini anlayamıyorum sesten. şarkı dinlediğim sayfaya döndüm, şarkıyı durdurmak için. böyle yapınca da, ne dinlediğim pekâlâ gözükmüş oluyor ‘müslüm mü dinliyorsun?’ diye soruyor. bense ‘evet’ diyorum. annem ‘tövbe yarabbim’ diyerek, odamdan çıkarken ben de ‘ama güzel’ diyorum. kadıncağız halime o kadar şaşırmış olmalı ki, böyle bir tepki verdi.*nedense bana bi gülme geldi.*
devamını gör...


geleceğim, bekle dedi, gitti..
ben beklemedim, o da gelmedi.
ölüm gibi bir şey oldu..
ama kimse ölmedi.

çizik - özdemir asaf

özdemir asaf’ın bu şiiri, aklıma direkt kaan tangöze’nin bekle dedi gitti şarkısını getirdi. dinlemek isteyenler için:
devamını gör...


bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz temiz yastıkları
ahşap panjurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride
yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiç bir şey hiç bir şey
hiç bir şey
yalnızca üşüyorum şimdi…

murathan mungan - yaz bitti

bu şiiri, benim gibi murathan mungan’ı ve şiirleri çok seven; şiir gibi yüreği güzel olan, okudukça güzelleşen bir insana armağan etmek istiyorum. o kendini biliyordur nasıl olsa, biliyorsun değil mi?*
devamını gör...

ruhumun hafiflediğini hissediyorum. rahatladım biraz, huzura erdim. her yokuşun sonunda bir bank varmış, sizler de ümidinizi kaybetmeyin.
devamını gör...

1971 yapımı, asıl senaryosunu colin higgins’in yazdığı bu filmin yönetmenlik koltuğunda hal ashby oturmaktadır.
filmin türüne kara komedi demek pekâlâ uygundur diye düşünmekteyim.

filmin ana konusu, 20’li yaşlarının başında depresif ruh halinde, oldukça ölüme yatkın bir genç olan harold’un (but cort),
80’li yaşların başına gelmiş olan pozitif, neşeli, dopdolu bir yaşam sevincine sahip olan maude’un (ruth gordon) birbirleriyle bir cenaze töreninde karşılaşmalarını ve bu karşılaşma sonucunda ortaya çıkacak olan dostluklarını, arkadaşlıklarını ve aşklarını izlemiş oluyoruz.

harold, çok küçük yaşta babasını kaybetmiştir ve bu yüzden ilgisiz ve sevgisiz büyüyen bir çocuk olarak büyümüştür. bu yüzden bu depresif karakterimiz, annesinin karşısında sayısızca sahte intihar denemelerinde bulunmuş ve annesinden ilgi görmek istemiştir. fakat annesi olan mrs.chasen (vivian pickles), fazlasıyla soğukkanlı bir kadındır ve oğlunun bu davranışlarına alışıktır bundan dolayı oğluna hiçbir şekilde ilgi göstermez.

az önce dediğim gibi, maude seksenli yaşlarının başlarında olmasına rağmen çok neşeli, yaşamayı olabildiğince seven bir kadın. aslında ‘harold’ karakterinin tam tersi. belki de bu iki karakterin zıtlıkları birbirlerini birleştiren, tamamlayan özellik oldu.
avusturya asıllı bir amerikalı olduğunu öğrendiğimiz maude’un filmin ilerleyen sahnelerinde kolunda görmüş olacağımız dövmesi sayesinde, zamanında toplama kamplarında bulunmuş olabileceği fikrini çıkartmak pek de zor değil.

ayrıca bu eksantrik filmin herkese hitap etmeyeceğini belirtmem gerekir. bu iki aşığın sevgisi çok alışılmışın dışında, çok çok farklı. ilk başta izlerken yadırgayabilirsiniz fakat sonradan alışacaksınızdır. ben bu filmi yüzümde büyük bir tebessümle izledim, insana sebepsiz yere yaşam sevinci aşılıyor sanki.

bu harikulade filmin güzide şarkılarını cat stevens bestelemiş. çok da güzel ve keyifli olmuş. ben şarkıların hepsini beğensem de, bana dokunan iki şarkısı var sizlerle de paylaşayım. miles from nowhere ve if you want to sing out

filmi izleyecek olanlara şimdiden keyifli izlemeler diliyorum. cat stevens’ın bu harika şarkıları size yolda eşlik eden çok iyi bir arkadaş olacak. sevgiler.
devamını gör...

“lütfen birileri çırpınan beni fark etsin…”
let me out - kim jonghyun

devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim