1.
her insan mutlu olamaz...
çünkü gereğinden fazla özler dünü,
hak ettiğinden fazla düşünür yarını,
ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü...
her insan mutlu olamaz...
çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri,
ve asla göremez yanı başındakileri...
erich fromm
devamını gör...
2.
[[alıntı]]
bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"
[[/alıntı]]
bir çocuk demiş.
(bkz: nilgün marmara)
(bkz: kırmızı kahverengi defter)
bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"
[[/alıntı]]
bir çocuk demiş.
(bkz: nilgün marmara)
(bkz: kırmızı kahverengi defter)
devamını gör...
3.
ayağı kayan bir çocuk
kadar şaşkınım, bilemedim
düz yolda yürümenin imlâsını
kanayan dizlerime bakıp da
ağlamayı öğrenemediğim gibi
(bkz: ahmet telli)
devamını gör...
4.
dudaklarım,
dudaklarında gezinsin dursun isterim.
bir bir açsın
hem yukarıda ki
hem aşağıdaki dudaklarını
ellerim bluzunun düğmelerini çözse!
devamını gör...
5.
üçüncü şahsın şiiri
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu, ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdün içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım
atilla ilhan
devamını gör...
6.
desem ki…
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
devamını gör...
7.
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kâseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
(bkz: edip cansever)
devamını gör...
8.
anladık iyisin, ama neye yarıyor iyiliğin?
seni kimse satın alamaz, eve düşen yıldırım da,
satın alamaz.
anladık dediğin dedik, ama dediğin ne?
doğrusun, söylersin düşündüğünü
ama düşündüğün ne?
yüreklisin, kime karşı?
akıllısın, yararı kime?
gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettigin kiminki?
dostluğuna diyecek yok ya,
peki dostların kimler?
şimdi bizi iyi dinle,
düşmanımızsın sen bizim.
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine,
iyi tüfeklerden çıkan
iyi bir kurşunla vuracağız seni
sonra da iyi gömecegiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.
devamını gör...
9.
dün sabaha karşı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.
özdemir asaf
(bkz: kendini bir şiirle anlat)
devamını gör...
10.
her sabah yeniden başlıyor mahşer
kıyamet koparken davetim sensin,
yoruldum ama yorgun değilim
ateşler içinde cennetim sensin.
ibrahim tenekeci
devamını gör...
11.
yüzün bu âlemmiş de sanki
davud sana gelmiş, musa sana, isa sana
salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviye de
gökyüzü sanki senden esinlenmiş
zebur senden, tevrat senden, incil senden
binlerce renge doğru koşmuş yüzün
bilinmez renklere, çizilmez renklere
yüzün adsız bir mevsimi kiralamış
ne zemheriler gibi soğuk
ne kavurgan yazlar gibi sıcak
bir bulut kaçmış da göğünden
sanki yüzüne konmuş
yüzün, koca bir dünyayı
ıslatacak ıslatacak ıslatacak
insan ölmek için yaratıldı korkuya inanma
ateşe inanma, suya, havaya inanma
aşk bile ölüyor aşka inanma
bir ceket al üstüne
bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla
insan düşmek için yaratıldı kuşlara da inanma
sen sıkı sarıl kalbime dünya sandığın yer değil
sandığın yer değil en güzel yerin
en güzel yerinde değiliz biz bu şiirin
ırmak eriş
devamını gör...
12.
—sığıntı kuşu—
akşam
hüznümün soluk aynası
vurdukça yüreğime kanım oynaşır
derinleşir acısı parmakuçlarımın
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım.
yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
hergün yeniden başlayan
çığırtkan bir şarkıyı söylemekten
hergün
yeni bir şarkı bestelemekten
ben hüznün
ben gölgemin kiracısı
yeni bir ev değiştirmekten
hergün
gövdemle büyüyen hüznümle
kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin
dinlemiyorlar
dinlemiyorlar şarkısını oy
sustukça çoğalıyor tekliğim
ah benim sıska yüreğim
ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim
ah benim
neyim kaldı elimde
ah benim
üreyemiyorum kendime
böyle niye beni
biraz yankı biraz karıncayken
şimdi eski bir enosis düşlerim
kendimi koparıyorum kendimden
yetişemiyorum.
tekliğim
yorgun ve kanadı kırık kuştur
hüznün yapraklarında gölgelendiği
kim koparır dalından
ağzı açık bir gülü
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım
yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
ne zaman bitecek
bu hüzün.
- arkadaş zekai özger
devamını gör...
13.
—savrulan külleri ömrümüzün
bir kızın kocaman gözlerinde gördüm
bulutların dağlara sessizce çöküşünü
çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci
ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda
harelenen sularda bir yanık kokusu
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi
ışık zamana bağlı zamansa onun
kocaman gözleridir artık
anladım tarih de yazılmaz
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün
yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir
deryalara savrulup çöllere düşmüştü
bir duman tütüyor yine hangi kent yandı
hangi sokakta vuruldu sevgilim
bir demet menekşe bir avuç toprak
burkulan bir yürek miyim hep
sesimde bir yanma bir kekrelik
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı
gazeteleri okumuyorum başım dönüyor
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler
puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum
savrulan küllerini ömrümüzün
bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum
ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor
acılar dehşetli kinlendiriyor beni
kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında
ahmet telli
devamını gör...
14.
az önce yazdığım şiiri bırakayım.
erken yat erken kalk
yaşasın sağlık sıhhat.
erken yat erken kalk
yaşasın sağlık sıhhat.
devamını gör...
15.
aşk neydi?
bir tende can bulmak mı,
bir yüreğe can vermek mi?
her tende can bulursun da
yürekte yer bulup can veremezsin.
her tenden zevk alırsın da
her yürekten tat alamazsın
aşkı hissedebilir misin
alışılmış bedenlerde aşka varabilir misin
yürekten yüreğe
hançer vurarak atarsın da
bilmez misin bir gün o hançer sana da saplanır
hiç düşünmez misin
kırdığın kalpleri
aldığın ahları
yanan içleri
farkında değil misşn
kendinin,
duygularının
sen neyin esiri oldun
senin yüreğin hangi dalda kurudu
merhametini hangi tende unuttun
sen bilmez misin o ah edenlerin ahları tutacak
bilmezmisin ey yar,
bir gün yaktığın gibi yanacağını
bilmez misin ey yar!
yaktığın her yürekte kül olacağını...
~ edanur kalkan ~
devamını gör...
16.
bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş\'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
ben de söyledim o türküyü!
yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
akın var
güneşe akın!
güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
işte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
akın var
güneşe akın!
güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
neş\'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
" o an"
kadar sıcak!
merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
akın var
güneşe akın!
güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
haykırdı en önde giden,
emreden!
bu ses!
bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
emret ki ölelim
emret!
güneşi içiyoruz sesinde!
coşuyoruz,
coşuyor!..
yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
akın var
güneşe akın!
güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
toprak bakır
gök bakır.
haykır güneşi içenlerin türküsünü,
hay-kır
haykıralım!
devamını gör...
17.
ben bu içimin yankısı, ben bu içimin koruyla
bu narı daha fazla taşıyamam.
düşecek ellerimden, dağılıp dökülecek odaları,
dayanamam.
benden sana mevsimlerden anne, uykularımdan tüller,
ömrümden ağrılar sızmıştır.
bu aşk bende bir imkânsızlık tasarımı gibi kaldı,
kaldıramam.
adı şubat olan bu şiirde kalbim
uzun bir nehir gibi ağrıyor. inat yumağım çözüldü.
sol omzundan siyah atımı, sana düştüğüm o eski şubattan
çukurumu alıyorum.
benden kalan boşluğa kırmızı bir araf düşüncesini koy.
nasıl hatırlanırsa bir yaprakta bir orman
bu kez o olsun beni sana hatırlatan.
bir gün olur senin de düşerse elinden nar
aşk bir gün seni de alır bir yerden bir yere koyar
ne zaman ki kaplar gönül mülkünü kar
çağır o zaman, anlatırım sana,
bir ömürden nasıl döne döne geçer turnalar.
sanma ki inadımda sarı bir safra
dilimde uçuşan rüzgârlı bir sayfa
sözlerimde silinmiş şifre vardır.
sökmedin beni çölden, yolum araftır.
birhan keskin
devamını gör...
18.
elma kokan salon
aklına gelenin
elinin altında olsun diye
sehpanın üstüne bırakılan
tabaktaki elmalarla
elma kokan salon
vaktinde yıkanmış bulaşıklar
tezgâha asılan el beziyle
yıkanmış bulaşık kokan, mutfak
kalabalık evin olmazsa olmazı
yıkanmış çamaşır kokulu banyo
sahibi gibi kokan, odalar
temizlik kokan, koridorlar
para ile alınan
kokulara mumlara gerek kalmayan
her köşesi, yaşayan ev
mutluluk arayana
huzur arayana
rahatlık arayana
yetmez mi?
yüzde yüz benim şiirim olur kendisi.
aklına gelenin
elinin altında olsun diye
sehpanın üstüne bırakılan
tabaktaki elmalarla
elma kokan salon
vaktinde yıkanmış bulaşıklar
tezgâha asılan el beziyle
yıkanmış bulaşık kokan, mutfak
kalabalık evin olmazsa olmazı
yıkanmış çamaşır kokulu banyo
sahibi gibi kokan, odalar
temizlik kokan, koridorlar
para ile alınan
kokulara mumlara gerek kalmayan
her köşesi, yaşayan ev
mutluluk arayana
huzur arayana
rahatlık arayana
yetmez mi?
yüzde yüz benim şiirim olur kendisi.
devamını gör...
19.
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
adnan yücel
haydar ertem - yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
adnan yücel
haydar ertem - yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
devamını gör...
20.
evlilik öncesi son aşk şiiri
yağmurlar dinince yüzün başlardı
bir çocuk utanırdı yanaklarından
bir çocuk, gitgide dalgınlaştığından...
seni sevmek bir kitaptı açılıp kapanan
açıldığı oldu da kapandığı olmadı
ancak sonsuz, ancak geniş boyutlu
ancak ufuk çizigleriyle bir düşünüyorum seni
her taşın çevresine bir ayla dolanmış
her yolcu ilk rastladığı handa konaklamış
ve bir daha çıkmamış bir ömür boyu
ateşle suyun öpüştüğü yerdedir yüzün
alkole battığım gecelerde bana süt getiren kadın
donma ve kaynama noktalarını aştık sonunda
bıçağın kemiğe dayandığı yerlere geldik
kanayan bir yerimiz de yok
alışkanlıktan tütün basıyoruz her yanımıza
taşlardan bile kokunu sağıyorum şimdi
sigaraların deldiği sarhoş masa örtüleri
ki her birine bir ırmak gerekir kapanmaları için
gökyüzüne iki nokta açtım gözlerin için
dudakların için iki yaprak kopardım
bize artık karların yağdığı bir yaz günü yaraşır
göçmen kuşların döndüğü bir güz, olsa olsa
ötesi, kendini iki imzayla onaylatan dünya...
ahmet erhan
devamını gör...