1.
hey there i am using whatsapp
son tanımları
2.
24 kasım öğretmenler günü
atanmış, atanamamış, ücretli, kadrolu, sözleşmeli vb. sıfatlara maruz kalsa da öğretmen bunların dışında öğretmendir. bu gün de bir bireye dokunmak, bir şeyler öğretmek için çabalayan , mesleğini hakkıyla yapan tüm öğretmenlerimizi sevgi ve saygıyla anımsamak için bir vesiledir. bir çocuğun dünyasına ışık olmayı başarmış ve bunun için çabalayan tüm meslektaşlarım günümüz kutlu olsun.
devamını gör...
3.
bon appetit, your majesty
2025 netflix yapımı, fantastik romantik güney kore dizisi. dizi 12 bölümden oluşuyor.
fgrd tarafından yazılan diziyi jang te yoo yönetmiştir. başrollerde ım yoon ah*, lee chae min*, kang han na,yoon seo ah, choi gwi hwa, oh eu shik ve niceleri yer almakta.
dizi michelin yıldızlı bir restoranda çalışmak için aşçılar arasında yapılan yarışmayı koreli aşçı yeon ji yeong'un kazanması ile başlıyor. *. yarışma konusu ise sarau mutfağını modern bir şekilde sunmak. yarışma fransa'da yapıldı. kızımız kore'ye dönerken babasının istediği çok eski bir kitabı ona götürmek için alıyor, uçakta kitaba kahve dökülüyor kız da tuvalette silerken neymiş bu kitap diye şöyle bir göz atıyor. aman o da ne ola ki birden bire kelimeler parlıyor bişiler oluyor hoop kızımız 500 yıl öncesine jeson hanedanlığına ışınlanıyor. tabii doğal olarak bunu anlamıyor, kıyafetleri görünce tarihi dizi çekiliyo sanıyor falan ana sonra dönemin "zalim kralı" ile karşılıyor. tabi tanımıyor onu da oyuncu sanıyor derken bölümler ilerliyor.
her bölümde bir yemek var o yemeğim yapılışı, amacı vs ve o kadar güzeldi ki o anlar. kızımız bir şekilde o döneme göre mükemmel yemek yaptığı için sarayın baş aşçısı oluyor. tabii olayı çakıyor sonra. eh tarih de biliyor kralın akıbeti de ortada. derken olaylar, kaos entrika *derken kızım her yaptığı yemeği kral bir deftere not ediyor. kız bu defter kızın koreye götürmeye çalıştıpı defter çıkmasın mı bir de. anam anam. meğer kral bu kısa aşıkmış ya. tabii tarihin akışı fa değişiyor vs vs.
neyse efenim mük bir kore dizisiydi. ben normalde tarihi dizileri sevmem ama bu bayağı güzeldi kendini fena izletti. buram buram tarihten ziyade yemek yapılması, günümüz imkanları olmadan, günümüz malzemelerine yakın malzemeleri üretmesi, tatları yakalaması herkesş yemeklerine hayran bırakması çok güzeldi. ben çok çok severek izledim çok beğendim.


şöyle de yemek görsel şöleni olsun.
fgrd tarafından yazılan diziyi jang te yoo yönetmiştir. başrollerde ım yoon ah*, lee chae min*, kang han na,yoon seo ah, choi gwi hwa, oh eu shik ve niceleri yer almakta.
dizi michelin yıldızlı bir restoranda çalışmak için aşçılar arasında yapılan yarışmayı koreli aşçı yeon ji yeong'un kazanması ile başlıyor. *. yarışma konusu ise sarau mutfağını modern bir şekilde sunmak. yarışma fransa'da yapıldı. kızımız kore'ye dönerken babasının istediği çok eski bir kitabı ona götürmek için alıyor, uçakta kitaba kahve dökülüyor kız da tuvalette silerken neymiş bu kitap diye şöyle bir göz atıyor. aman o da ne ola ki birden bire kelimeler parlıyor bişiler oluyor hoop kızımız 500 yıl öncesine jeson hanedanlığına ışınlanıyor. tabii doğal olarak bunu anlamıyor, kıyafetleri görünce tarihi dizi çekiliyo sanıyor falan ana sonra dönemin "zalim kralı" ile karşılıyor. tabi tanımıyor onu da oyuncu sanıyor derken bölümler ilerliyor.
her bölümde bir yemek var o yemeğim yapılışı, amacı vs ve o kadar güzeldi ki o anlar. kızımız bir şekilde o döneme göre mükemmel yemek yaptığı için sarayın baş aşçısı oluyor. tabii olayı çakıyor sonra. eh tarih de biliyor kralın akıbeti de ortada. derken olaylar, kaos entrika *derken kızım her yaptığı yemeği kral bir deftere not ediyor. kız bu defter kızın koreye götürmeye çalıştıpı defter çıkmasın mı bir de. anam anam. meğer kral bu kısa aşıkmış ya. tabii tarihin akışı fa değişiyor vs vs.
neyse efenim mük bir kore dizisiydi. ben normalde tarihi dizileri sevmem ama bu bayağı güzeldi kendini fena izletti. buram buram tarihten ziyade yemek yapılması, günümüz imkanları olmadan, günümüz malzemelerine yakın malzemeleri üretmesi, tatları yakalaması herkesş yemeklerine hayran bırakması çok güzeldi. ben çok çok severek izledim çok beğendim.


şöyle de yemek görsel şöleni olsun.
devamını gör...
4.
together
ay ben ne izledim böyleeee. keşfette gördüğüm bir sahnesi ile hemen izlemeliyim dedirten ve pişman etmeyen film. ay durun genel bilgilerle başlayalım.
michael shanks'ın ilk uzun metraj denemesiymiş. korku diye geçiyor da sanırım bu da şu çok konuşulan cevher filmi gibi vücut korku gibim bir tür. başrollerde ise dave franco, alison brie*, damon herriman yer alıyor.
konuya gelirsek müzisyen olan tim ve öğretmen olan millie uzun süredir bir ilişkinin içindeler ve bazı şeyler pek de yolunda gitmiyor. bir kasabaya taşınmaya karar veriyorlar. yeni bir ev, yeni bir hayat hayaliyle. ilişkileri hala çıtırdarken bir rutin oluşturmaya başlıyorlar. bir sabah doğa yürüyüşüne çıkıyorlar. ormanda gezerken kayboluyor ve bir çukura düşüyorlar. ordan çıkamadıları için orda kalıyorlar ve tim orda bulunan su birikintisinden su içiyor ertesi gün de çıkıp evlerine gidecekken bacaklarının yapışmış olduğunu görüyorlar küf sanıyor anlam veremiyorlar. eve gidiyorlar her şey yolunda görünse de tim tuhaflaşmaya başlıyor. sanki bluetooth gibi kadına bağlı uzaklaşınca bağlantı kopacak korkusu yaşıyor derken vücutları birbirine yaklaşıyor istemsiz ve dedikleri anda birleşiyor. et kemik deri birbirine geçiyor ve anlamıyorlar neden olduğunu. çözmeye çalışıyorlar ki o süreçte de uzak durmaya. bir şekilde sebebini anlıyorlar ama bazı şeyler için çok geç olduğunu fark ediyorlar aslında.
velhasıl şimdi spoiler olmasın da size şunu sorgulatıyor film birini gerçekten sevmek ona bağlanmak istemek tüm vücudun ve ruhunla bir bağlantı kurmayı göze aldırır mı? hayatını her şeyini buna adar mısın?
değişik bir filmdi. aktı gitti izletti sıkmadı asla konusu garipti ama sanırım bu tür yayınlaşmaya başlayacak. artık klasik korku yerine böyle şeyler izleyeceğiz. güzeldi yine de izletti.
michael shanks'ın ilk uzun metraj denemesiymiş. korku diye geçiyor da sanırım bu da şu çok konuşulan cevher filmi gibi vücut korku gibim bir tür. başrollerde ise dave franco, alison brie*, damon herriman yer alıyor.
konuya gelirsek müzisyen olan tim ve öğretmen olan millie uzun süredir bir ilişkinin içindeler ve bazı şeyler pek de yolunda gitmiyor. bir kasabaya taşınmaya karar veriyorlar. yeni bir ev, yeni bir hayat hayaliyle. ilişkileri hala çıtırdarken bir rutin oluşturmaya başlıyorlar. bir sabah doğa yürüyüşüne çıkıyorlar. ormanda gezerken kayboluyor ve bir çukura düşüyorlar. ordan çıkamadıları için orda kalıyorlar ve tim orda bulunan su birikintisinden su içiyor ertesi gün de çıkıp evlerine gidecekken bacaklarının yapışmış olduğunu görüyorlar küf sanıyor anlam veremiyorlar. eve gidiyorlar her şey yolunda görünse de tim tuhaflaşmaya başlıyor. sanki bluetooth gibi kadına bağlı uzaklaşınca bağlantı kopacak korkusu yaşıyor derken vücutları birbirine yaklaşıyor istemsiz ve dedikleri anda birleşiyor. et kemik deri birbirine geçiyor ve anlamıyorlar neden olduğunu. çözmeye çalışıyorlar ki o süreçte de uzak durmaya. bir şekilde sebebini anlıyorlar ama bazı şeyler için çok geç olduğunu fark ediyorlar aslında.
velhasıl şimdi spoiler olmasın da size şunu sorgulatıyor film birini gerçekten sevmek ona bağlanmak istemek tüm vücudun ve ruhunla bir bağlantı kurmayı göze aldırır mı? hayatını her şeyini buna adar mısın?
değişik bir filmdi. aktı gitti izletti sıkmadı asla konusu garipti ama sanırım bu tür yayınlaşmaya başlayacak. artık klasik korku yerine böyle şeyler izleyeceğiz. güzeldi yine de izletti.
devamını gör...
5.
frankenstein (film)
mary sahlley'nin frankestein ya da modern prometheus kitabını okuduktan sonra bayılmış, daha önce neden okumadım demiştim. sonrasında kendisinden esinlenerek bizim yaptığımız dizi olan yaratılan'ı izlemiş ve çok güzel bir uyarlama olduğunu düşünmüştüm. eh şimdi de bu senenin yapımı guillermo del toro imzalı bu filmi izlemeden beğeneceğime emindim. hakkında birkaç şey okumuş, oyuncunun makyajını nasım yapıldığını görmüştüm derken iyice meraklandım.
oyuncular jacob elordi*, mia goth*, oscar ısaac*christian convery*
film kendisini sweet tooth'tan tanıdığımız o minnoşla başlıyor. victor kendisini ve annesini hiç sevmeyen bir babanın, doktor bir babanın oğlu. adını babası vermiş, kendisine tıp öğretiyor daha küçük yaşta. annesi hamile ve kardeşi doğarken ölüyor. tek arkadaşı, sırdaşı belki de varlığı olan annesi ölen victor o gün bir karar veriyor ölümü durdurup yeniden yaşam sağlayacak.
tabii biz hikayeyi canavar diye bahsedilenin victor 'u öldürmek için aramasıyla onu bulan gemi tayfasını kurtarması üzerine dinliyoruz. ay durun böyle diyince de karışık oldu. neyse herkes bir frankestein hikayesi biliyordur nasılsa.
işte biz hen victor 'un hem de yarattığı varlığın ağzından olan biteni dinliyoruz. normalde insan yaratılan canavara sırf canavar olduğu için bile hoş bakmaz dimi? bu filmde resmen üzülüyorsunuz. çünkü o bilinç kazanıp da anlayınca anlıyorsunuz. evet gerçek canavar belki de onu yaratan. çünkü o istemedi. ölemiyor, yaşayamıyor da. farklı çünkü. bedeni bir ceset yığınının sonucu. parçalanmış insanların birleşimi..
ve diziyi izler hissini de vermiş insan "ay bu konuyu ilk biz işledik güzelce " demeden edemiyor.
neyse karışık kuruşuk anlattım ama çok çok güzel bir filmdi. aşşırı beğendim. bir canavar hikayesinden çok sanki bir aile dramı sonunda yaratılan travmaların öyküsü gibiydi. izleyin izlettirin efemmm.
oyuncular jacob elordi*, mia goth*, oscar ısaac*christian convery*
film kendisini sweet tooth'tan tanıdığımız o minnoşla başlıyor. victor kendisini ve annesini hiç sevmeyen bir babanın, doktor bir babanın oğlu. adını babası vermiş, kendisine tıp öğretiyor daha küçük yaşta. annesi hamile ve kardeşi doğarken ölüyor. tek arkadaşı, sırdaşı belki de varlığı olan annesi ölen victor o gün bir karar veriyor ölümü durdurup yeniden yaşam sağlayacak.
tabii biz hikayeyi canavar diye bahsedilenin victor 'u öldürmek için aramasıyla onu bulan gemi tayfasını kurtarması üzerine dinliyoruz. ay durun böyle diyince de karışık oldu. neyse herkes bir frankestein hikayesi biliyordur nasılsa.
işte biz hen victor 'un hem de yarattığı varlığın ağzından olan biteni dinliyoruz. normalde insan yaratılan canavara sırf canavar olduğu için bile hoş bakmaz dimi? bu filmde resmen üzülüyorsunuz. çünkü o bilinç kazanıp da anlayınca anlıyorsunuz. evet gerçek canavar belki de onu yaratan. çünkü o istemedi. ölemiyor, yaşayamıyor da. farklı çünkü. bedeni bir ceset yığınının sonucu. parçalanmış insanların birleşimi..
ve diziyi izler hissini de vermiş insan "ay bu konuyu ilk biz işledik güzelce " demeden edemiyor.
neyse karışık kuruşuk anlattım ama çok çok güzel bir filmdi. aşşırı beğendim. bir canavar hikayesinden çok sanki bir aile dramı sonunda yaratılan travmaların öyküsü gibiydi. izleyin izlettirin efemmm.
devamını gör...
6.
gitme (film)
2005 yapımı abd filmi olan stay(türkçeye gitme olarak çevrilmiş) filminin yönetmenliğini marc foster yapmış. başrollerde ise ryan gosling, evan mcgregor, naomi watts, elizabeth reaser, bob hoskins yer alıyor.
sosyal medyada bir sahnesini görüp izlemeliyim diye açtığım bu film önceleri çok karışık geldi.
psikiyatrist olan sam arkadaşı bir doktorun hastasını devralır. hasta sam doktorla konuşmaya başlar. neden tedavi olduğunu vs anlatır ama bir şeyler tuhaf gider. hem hanry hem de sam için. hanry sam'i araştırırken öldü dediği annesini görür, öldü dediği babasını yıllardır tanıyordur. kendisi yine hastası olan lila 'yı intihatın eşiğinden kurtarmış ve sevgili olmuşlardır. bu olaylar ve süreçler sorgulanır dururken filmin sonu çarpıcı bir şekilde gerçeği yüzümüze vurur. ben sonunu gördüğümde resmen "neee" diye ufak bir çığlık bile atmış olabilirim. o kadar beklemediğim bir şeydi ki. ne kadar karışık değişik bir film derken aslında her şeyin bambaşka olduğunu gördüm.
spoiler olmaması adına son sahneden bahsetmeyeceğim ama lütfen gidin ve bu filmi izleyin. çok değişik ve güzel bir film. 20 yıl önce yapılmış olmasına da bakmayın.
şimdiden iyi seyirler.
sosyal medyada bir sahnesini görüp izlemeliyim diye açtığım bu film önceleri çok karışık geldi.
psikiyatrist olan sam arkadaşı bir doktorun hastasını devralır. hasta sam doktorla konuşmaya başlar. neden tedavi olduğunu vs anlatır ama bir şeyler tuhaf gider. hem hanry hem de sam için. hanry sam'i araştırırken öldü dediği annesini görür, öldü dediği babasını yıllardır tanıyordur. kendisi yine hastası olan lila 'yı intihatın eşiğinden kurtarmış ve sevgili olmuşlardır. bu olaylar ve süreçler sorgulanır dururken filmin sonu çarpıcı bir şekilde gerçeği yüzümüze vurur. ben sonunu gördüğümde resmen "neee" diye ufak bir çığlık bile atmış olabilirim. o kadar beklemediğim bir şeydi ki. ne kadar karışık değişik bir film derken aslında her şeyin bambaşka olduğunu gördüm.
spoiler olmaması adına son sahneden bahsetmeyeceğim ama lütfen gidin ve bu filmi izleyin. çok değişik ve güzel bir film. 20 yıl önce yapılmış olmasına da bakmayın.
şimdiden iyi seyirler.
devamını gör...
7.
kurtarma mesafesi
can çağdaştan okuduğum, 100 sayfa, nis gibi de dikkat çeken bir kapağa sahip roman. samanta schweblin arjantin'li bir yazar ve bu da ilk romanıymış. bu roman 2017'de man booker ödülü listesinde yer almış.
kitabı hiçbir fikrim olmadan, sadece adı ve kapağı dikkatimi çektiği için almıştım. şöyle çıtır çerez ince bir şey okuyayım dedim ama aman yarabbi nesi çerez bunun resmen düşüncelere daldırdı beni. ilk başta ben ne okuyorum dedirtse de bi 4-5 sayfa sonra hem diline hem yazım tarzına alıştırdı ve 2 saat gibi bir sürede aktı gitti okuttu kendini.
konuya gelirsek. amanda kızı nina ile kasabaya tatile gidiyor ve bir ev kiralıyor. evin yakınında carla diye bir kadın var ve onunla konuşmaları ile başlıyor kitap. ama aynı zamanda amanda'nın carla'nın oğlu olan david ile de sanki içsel bir konuşma yapıyor olduğunu seziyoruz. bu karışıklıklar akarken kitap aslında zamanın, mekanın bir önemi olmadığını zaten olmadığını da anlıyoruz. ve amanda david ile ölüm döşeğindeyken konuşuyor. kitaba da adını veren amanda'nın annesine de onun annesinden kalan bir takıntı "kurtarma mesafesi" kalıyor. bu evladının başına gelebilecek herhangi bir olumsuzluktan onu kurtarabilecek bir mesafede durmak ve evladına bir iple bağlı olduğunu düşünmekle alakalı. diyaloglar arttıkça kasabada bir zirai ilaç zehirlenmesinin yaygın olduğunu, hayvanların, çocukların , insanların bundan etkilendiğini hatta anne karnında bile çyle doğduklarını ve fiziksel de rahatsızlıklar ortaya çıkardığını görüyoruz. işte david de onlardan biri. kasaba halkının falcı olarak düşündüğü yeşil evdeki kadın ruhani işlemlerle david 'insan iyileştiriyor ama david eski david mi? peki nina? bu kaderi sırf yaşamak için o da yaşamalı mı?
çok güzel akıcı ve farklı ilerleyen, asla yormayan, bir çırpıda okunan ve size bazı şeyleri sorgulatan içinde metaforlar bulunduran, bilinç akışı tekniği ile yazılmış kısa ama etkili bir kitap.
kesinlikle okunmalı.
kitabı hiçbir fikrim olmadan, sadece adı ve kapağı dikkatimi çektiği için almıştım. şöyle çıtır çerez ince bir şey okuyayım dedim ama aman yarabbi nesi çerez bunun resmen düşüncelere daldırdı beni. ilk başta ben ne okuyorum dedirtse de bi 4-5 sayfa sonra hem diline hem yazım tarzına alıştırdı ve 2 saat gibi bir sürede aktı gitti okuttu kendini.
konuya gelirsek. amanda kızı nina ile kasabaya tatile gidiyor ve bir ev kiralıyor. evin yakınında carla diye bir kadın var ve onunla konuşmaları ile başlıyor kitap. ama aynı zamanda amanda'nın carla'nın oğlu olan david ile de sanki içsel bir konuşma yapıyor olduğunu seziyoruz. bu karışıklıklar akarken kitap aslında zamanın, mekanın bir önemi olmadığını zaten olmadığını da anlıyoruz. ve amanda david ile ölüm döşeğindeyken konuşuyor. kitaba da adını veren amanda'nın annesine de onun annesinden kalan bir takıntı "kurtarma mesafesi" kalıyor. bu evladının başına gelebilecek herhangi bir olumsuzluktan onu kurtarabilecek bir mesafede durmak ve evladına bir iple bağlı olduğunu düşünmekle alakalı. diyaloglar arttıkça kasabada bir zirai ilaç zehirlenmesinin yaygın olduğunu, hayvanların, çocukların , insanların bundan etkilendiğini hatta anne karnında bile çyle doğduklarını ve fiziksel de rahatsızlıklar ortaya çıkardığını görüyoruz. işte david de onlardan biri. kasaba halkının falcı olarak düşündüğü yeşil evdeki kadın ruhani işlemlerle david 'insan iyileştiriyor ama david eski david mi? peki nina? bu kaderi sırf yaşamak için o da yaşamalı mı?
çok güzel akıcı ve farklı ilerleyen, asla yormayan, bir çırpıda okunan ve size bazı şeyleri sorgulatan içinde metaforlar bulunduran, bilinç akışı tekniği ile yazılmış kısa ama etkili bir kitap.
kesinlikle okunmalı.
devamını gör...
9.
bastien ve bastienne
bastien ve bastienne wolfgang amadeus mozart 'ın 12 yaşındayken bestelediği operadır ve ilk bestelerindendir. almanca librettosu friedrich wilhelm weiskerntarafından yazılmış tek perdelik bir singspiel yani komik operadır.
bugün samsun devlet opera ve balesi'nde izlediğim, atatürk kültür merkezi zehra yıldız salonunda gösterilen operanın müziği diago moccia tarafından piyano ile izleyiciye sunuldu. eserin rejisörü ise cenk bıyık.
eserin yazıldığı sönemde çoban olan bastienne ve kırsalda yaşayan genç erkek bastien 'in ergenlik sonrası aşk durumlarını çözememelerinş anlatıyor. 250 yıl sonra günümüze ize biraz daha (bkz: cringe)* şekilde aktarılmış.
bir kafede geçen operada bastienne tam bir kezban ergen kızı gösteriyor bize. sesi çok çatallaşan, şafak sezer filmlerinden fırlamış vasat esprilerle dolu bir opera izledik. bastien 'insan oynayan kişinin ise bence opera sanatçısı ile uzaktan yakından alakası yok gibiydi.
herkesin kahkaha attığı salonda bir sn bile gülmedim. bırak gülmeyi mimik oynatmadım. aklıma da direkt var bunlar dizisinin o vasat komedi filmi bölümü geldi.
medyum bir adam koymuşlar manifest falan yapıyor. gençler kavuşsun diye. bir de laz esprisi yapıyor.
bu opera sayesinde ülke insanının ne kadar vasat bir espri anlayışına sahip olduğunu, her şeye kahkaha atabilecek basitlikte olduğunu, bu kadar vasat bir oyuna bu kadar gülmek..
o kadar beğenmedim ki olumlu tek yorumum piyano oldu. ve son kısımda mozart 'ın hayatını anlatan (bkz: amadeus) filminden kendisini oynayan kişiyi koymaları ve o gülüşü görmek güzeldi.
komik opera bir şeye benzemiyormuş bunu da görmüş olduk.
2/10 veriyorum. bence gidip izlemeyin. ama zamanınız çoksa, boşa böyle saçma bir türk dizisi izlemek yerine değişiklik yapayım diyen varsa gitsin izlesin.
bugün samsun devlet opera ve balesi'nde izlediğim, atatürk kültür merkezi zehra yıldız salonunda gösterilen operanın müziği diago moccia tarafından piyano ile izleyiciye sunuldu. eserin rejisörü ise cenk bıyık.
eserin yazıldığı sönemde çoban olan bastienne ve kırsalda yaşayan genç erkek bastien 'in ergenlik sonrası aşk durumlarını çözememelerinş anlatıyor. 250 yıl sonra günümüze ize biraz daha (bkz: cringe)* şekilde aktarılmış.
bir kafede geçen operada bastienne tam bir kezban ergen kızı gösteriyor bize. sesi çok çatallaşan, şafak sezer filmlerinden fırlamış vasat esprilerle dolu bir opera izledik. bastien 'insan oynayan kişinin ise bence opera sanatçısı ile uzaktan yakından alakası yok gibiydi.
herkesin kahkaha attığı salonda bir sn bile gülmedim. bırak gülmeyi mimik oynatmadım. aklıma da direkt var bunlar dizisinin o vasat komedi filmi bölümü geldi.
medyum bir adam koymuşlar manifest falan yapıyor. gençler kavuşsun diye. bir de laz esprisi yapıyor.
bu opera sayesinde ülke insanının ne kadar vasat bir espri anlayışına sahip olduğunu, her şeye kahkaha atabilecek basitlikte olduğunu, bu kadar vasat bir oyuna bu kadar gülmek..
o kadar beğenmedim ki olumlu tek yorumum piyano oldu. ve son kısımda mozart 'ın hayatını anlatan (bkz: amadeus) filminden kendisini oynayan kişiyi koymaları ve o gülüşü görmek güzeldi.
komik opera bir şeye benzemiyormuş bunu da görmüş olduk.
2/10 veriyorum. bence gidip izlemeyin. ama zamanınız çoksa, boşa böyle saçma bir türk dizisi izlemek yerine değişiklik yapayım diyen varsa gitsin izlesin.
devamını gör...
11.
çiçeklenmeler
nohut oda kitabıyla tanıyıp, öykücülüğünü çok beğendiğim melisa kesmez'in son kitabı. kitap 116 sayfadan oluşuyor. bir roman denemez ama bir öykğ kadar kısa da değil. eh zaten bu sebeple de novella demişler. halihazırda yazdığı her kitabı okuduğum, onun o nahif , ruha dokunan , kendimden bir şeyler bulduran kalemini sevdiğim için zaten beğenmemem imkansıza yakındı.
kitaba gelirsek. türkan'ın eşi orhan'ı kanserden kaybedişi ile başlıyoruz. ölmeden eşinden özğr dileyen, ona benden sonra gez diyen orhan'ı, ardından gözyaşları kuruyana kadar ağlayan türkan kadar çok seviyor sanıyoruz. tabii olay pek de böyle değil. 24 yıllık evliliklerinde huzuru aradıklarını söyleyen türkan , sayısı çok az birliktelik, uyumaya giderken yapılan gün tahlili ve ayrı yataklardan ibaret olan o 24 yılda hep sevmiş orhan 'ı. yıllardır emek emek işlediği sarı bir karavanı var orhan'ın. hiç binmemiş, hiç bir yerlere gidilmemiş ama hep bakılmış o karavanı sarmasını vasiyet ediyor. sat ve gez diyor türkan'a. eve sığamayan, nefes alamayan yası kendini aian türkan karavanı satmaya karar vermişken kendini içinde ve yollarda buluyor.
yola çıkmak, yolda olmak, eve geri dönme ümidi ile çıkmak ona iyi geliyor. ve bu yolda en az kendisi kadar yaralı , gençten bir oğlanla ulaş'la tanışıyor. ve bu tanışma onun yolunu da yolculuğunu da bambaşka kılmaya yetiyor. 24 yıllık evliliğinde kendine verilenlerle yetişmiş, kendi deyimi ile "kanaatkar" türkan bir birey olmanın, istemenin, gülmenin, mutlu olmanın, huzurun yolunu da buluyor bu yolculukta. köklerini kendisi ekiyor toprağına. kendisi büyüyor orda. büyürken de çocukluğumdan beri aşık olduğu, onunla evlenmek yeter dediği orhan'ın ilk eşi rüya'nın nasıl da hayatlarında hep bir hayalet gibi var olduğunu da öğreniyor bu yolculukta . ve neyi varsa satıp istanbul'a, ali'nin yanına gidiyor. kendini bulma yolculuğunda , çiçekleri açarken aşkı da, dostluğu da burda buluyor. kendini yaşlı gören 48 yaşındaki türkan kendi köklerinden çiçek açıyor. .
bir kadının çiçeklenmesini okumak ruhuma çok iyi geldi. kendimden çok şey bulamam sandığım türkan bana çok şey anlattı aslında. yine o nahif kalemde eridi gitti sanki cümleler. içime doğru aktı bazı kelimeler ve yüreğimin bir köşesine gelip oturuverdiler.
kitaba gelirsek. türkan'ın eşi orhan'ı kanserden kaybedişi ile başlıyoruz. ölmeden eşinden özğr dileyen, ona benden sonra gez diyen orhan'ı, ardından gözyaşları kuruyana kadar ağlayan türkan kadar çok seviyor sanıyoruz. tabii olay pek de böyle değil. 24 yıllık evliliklerinde huzuru aradıklarını söyleyen türkan , sayısı çok az birliktelik, uyumaya giderken yapılan gün tahlili ve ayrı yataklardan ibaret olan o 24 yılda hep sevmiş orhan 'ı. yıllardır emek emek işlediği sarı bir karavanı var orhan'ın. hiç binmemiş, hiç bir yerlere gidilmemiş ama hep bakılmış o karavanı sarmasını vasiyet ediyor. sat ve gez diyor türkan'a. eve sığamayan, nefes alamayan yası kendini aian türkan karavanı satmaya karar vermişken kendini içinde ve yollarda buluyor.
yola çıkmak, yolda olmak, eve geri dönme ümidi ile çıkmak ona iyi geliyor. ve bu yolda en az kendisi kadar yaralı , gençten bir oğlanla ulaş'la tanışıyor. ve bu tanışma onun yolunu da yolculuğunu da bambaşka kılmaya yetiyor. 24 yıllık evliliğinde kendine verilenlerle yetişmiş, kendi deyimi ile "kanaatkar" türkan bir birey olmanın, istemenin, gülmenin, mutlu olmanın, huzurun yolunu da buluyor bu yolculukta. köklerini kendisi ekiyor toprağına. kendisi büyüyor orda. büyürken de çocukluğumdan beri aşık olduğu, onunla evlenmek yeter dediği orhan'ın ilk eşi rüya'nın nasıl da hayatlarında hep bir hayalet gibi var olduğunu da öğreniyor bu yolculukta . ve neyi varsa satıp istanbul'a, ali'nin yanına gidiyor. kendini bulma yolculuğunda , çiçekleri açarken aşkı da, dostluğu da burda buluyor. kendini yaşlı gören 48 yaşındaki türkan kendi köklerinden çiçek açıyor. .
bir kadının çiçeklenmesini okumak ruhuma çok iyi geldi. kendimden çok şey bulamam sandığım türkan bana çok şey anlattı aslında. yine o nahif kalemde eridi gitti sanki cümleler. içime doğru aktı bazı kelimeler ve yüreğimin bir köşesine gelip oturuverdiler.
devamını gör...
12.
mouse (dizi)
ben ne izledim. tek kelimeyle mükemmel bir diziydi. genelde 16 bölüm süren kore dizilerine nazaran 20 bölüm ve her biri yaklaşık bir buçuk saat süren bölümler kendisini bir çırpıda izletti.
her şeyden önce genel bilgileri vereyim. dizi güney kore yapımı, 2021 yılında 20 bölüm olarak yayınlanmış bir aksiyon/suç dizisi.
yönetmelikte choi joon bae ve kang cheol woo yer alıyor. başrollerde ise lee seung gi, lee he joon, park ju hyun, kwong hwa woon, kyung soo jin, ahn jae wook, jo jae yoon yer almakta.
dizi ülkede 1995'te "kelle avcısı" olarak anılan bir seri katilin işlediği cinayetlerle başlıyor. polisler bir türlü bu seri katile ulaşamıyor. londra'da yaptığı genetik çalışmalarla ün kazanmış daniel lee son olarak insanlarda yer alan 'psikopatlık geni' ni ortaya koyuyor. bugün çalışması çok ses getiren lee anne karnında bu geni belirleyebildiğini, bu gen ile doğan çocukların seri katil olma olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek kore 'ye geliyor. amaç anne karnında bu gene sahip bir bebek belirlenirse kürtaj olabilme yasasını oluşturmak . çünkü korede kürtaj yok. o sırada ise kelle avcısı bir cinayet daha işliyor. karavanla kamp alanına giden iki çocuklu bir aile. hepsini katlediyor ama atladığı bir şey var. küçük çocuk gizli bir bölmeye saklanıyor ve her şeyi görüyor. polisler olay yerine geldiğinde ise hastanede gördüğü doktoru işaret ediyor. meğer kelle avcısı ülkenin en ünlü beyin cerrahlarından birisi çıkıyor. ve olaylar böyle başlıyor. 2021 yılında gidiyoruz. o ailesi katledilen küçük çocuk polis olmuş tek amacı ise yaşadığı acıyı yaşatmak. çünkü psikopatlar hiçbir duygu hissetmez ama üreme içgüdüsü ile çocuk isterler ve kendi çocuklarını severler. tek amacı çocuğunun önünde kelle acısını öldürmek.
olaylar birbirine nasıl bağlanıyor hayret ediyorsunuz. her bölümün sonunda oha dedim kaba tabirle. çünkü hiç beklenmedik şeyler çıkıyor sürekli. iyi sandıklarımız kötü, kötü sandıklarımız iyi.
o yüzden mükemmel bir dizi ve muhakkak izlenmeli. kore dizisi sevmeseniz bile sizi içine çekecek güzellikte bir dizi.
her şeyden önce genel bilgileri vereyim. dizi güney kore yapımı, 2021 yılında 20 bölüm olarak yayınlanmış bir aksiyon/suç dizisi.
yönetmelikte choi joon bae ve kang cheol woo yer alıyor. başrollerde ise lee seung gi, lee he joon, park ju hyun, kwong hwa woon, kyung soo jin, ahn jae wook, jo jae yoon yer almakta.
dizi ülkede 1995'te "kelle avcısı" olarak anılan bir seri katilin işlediği cinayetlerle başlıyor. polisler bir türlü bu seri katile ulaşamıyor. londra'da yaptığı genetik çalışmalarla ün kazanmış daniel lee son olarak insanlarda yer alan 'psikopatlık geni' ni ortaya koyuyor. bugün çalışması çok ses getiren lee anne karnında bu geni belirleyebildiğini, bu gen ile doğan çocukların seri katil olma olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek kore 'ye geliyor. amaç anne karnında bu gene sahip bir bebek belirlenirse kürtaj olabilme yasasını oluşturmak . çünkü korede kürtaj yok. o sırada ise kelle avcısı bir cinayet daha işliyor. karavanla kamp alanına giden iki çocuklu bir aile. hepsini katlediyor ama atladığı bir şey var. küçük çocuk gizli bir bölmeye saklanıyor ve her şeyi görüyor. polisler olay yerine geldiğinde ise hastanede gördüğü doktoru işaret ediyor. meğer kelle avcısı ülkenin en ünlü beyin cerrahlarından birisi çıkıyor. ve olaylar böyle başlıyor. 2021 yılında gidiyoruz. o ailesi katledilen küçük çocuk polis olmuş tek amacı ise yaşadığı acıyı yaşatmak. çünkü psikopatlar hiçbir duygu hissetmez ama üreme içgüdüsü ile çocuk isterler ve kendi çocuklarını severler. tek amacı çocuğunun önünde kelle acısını öldürmek.
olaylar birbirine nasıl bağlanıyor hayret ediyorsunuz. her bölümün sonunda oha dedim kaba tabirle. çünkü hiç beklenmedik şeyler çıkıyor sürekli. iyi sandıklarımız kötü, kötü sandıklarımız iyi.
o yüzden mükemmel bir dizi ve muhakkak izlenmeli. kore dizisi sevmeseniz bile sizi içine çekecek güzellikte bir dizi.
devamını gör...
13.
normal sözlük yazarlarının 2025'te okuduğu kitaplar
her yıl kendime şöyle bir liste tutmayı çok severim. her zamanki gibi sırf unutmayayım diye (bkz: 1000kitap) uygulamasına son okuduğum kitabı kaydederken böyle bir başlılık var mı acaba ben de not etsem diyerekten geldim, gördüm ve haydi bakalım aralık ayına kadar kaç kitap olacak.
ocak
1. (bkz: nakona eskici dükkanı)-(bkz: hiromi kawakami)
2. (bkz: koleksiyoncu)- (bkz: john fowles)
3. (bkz: evvelotel)- (bkz: ayfer tunç)
4. (bkz: sabahtan akşama)- (bkz: jon fosse)
şubat
1. (bkz: nasıl ölünür)- (bkz: emile zola)
2. (bkz: monte cristo kontu 1)- (bkz: alexandre dumas)
mart
1. (bkz: monte cristo kontu 2)- (bkz: alexandre dumas)
2. (bkz: yüzüncü ad)- (bkz: amin maalouf)
nisan
1. (bkz: geceyarısı kütüphanesi)- (bkz: matt haig)
2. (bkz: de ki işte)- (bkz: oruç aruoba)
mayıs
1. (bkz: yalnızız)- (bkz: peyami safa)
2. (bkz: almodovar teoremi)- (bkz: antoni casas ros)
3. (bkz: bir kedi bir adam iki kadın)- (bkz: juniçiro tanizaki)
4. (bkz: kanını satan adam)- (bkz: yu hua)
haziran
1. (bkz: hani)- (bkz: oruç aruoba)
2. (bkz: sevgili arsız ölüm)- (bkz: latife tekin)
3. (bkz: ana)- (bkz: maksim gorki)
temmuz
1. (bkz: ölüm bir varmış bir yokmuş)- (bkz: josé saramago)
2. (bkz: kuru kız)- (bkz: ayfer tunç)
ağustos
1. (bkz: bülbülü öldürmek)- (bkz: harper lee)
2. (bkz: feankenstein ya da modern prometheus)- (bkz: merry shelley)
eylül
1. (bkz: kadınlar ülkesi)- (bkz: charlotte perkins gilman)
ekim
1. (bkz: dönüş)- (bkz: andrey platanov)
2. (bkz: kırmızı zaman)- (bkz: mine söğüt)
3. (bkz: çiçeklenmeler) - (bkz: melisa kesmez)
4. (bkz: saç örgüsü) - (bkz: laetitia colombani)
5. (bkz: kurtarma mesafesi) - (bkz: samandağ schweblin)
6. (bkz: bahçıvan ve ölüm)- (bkz: georgi gospodinov)
kasım
1. (bkz: çocuk yasası)- (bkz: ıan mcewan)
2. (bkz: kumarbaz)- (bkz: fyodor mihayloviç dostoyevski)
aralık
1. (bkz: gitmeliydin) - (bkz: daniel kehlmann)
ocak
1. (bkz: nakona eskici dükkanı)-(bkz: hiromi kawakami)
2. (bkz: koleksiyoncu)- (bkz: john fowles)
3. (bkz: evvelotel)- (bkz: ayfer tunç)
4. (bkz: sabahtan akşama)- (bkz: jon fosse)
şubat
1. (bkz: nasıl ölünür)- (bkz: emile zola)
2. (bkz: monte cristo kontu 1)- (bkz: alexandre dumas)
mart
1. (bkz: monte cristo kontu 2)- (bkz: alexandre dumas)
2. (bkz: yüzüncü ad)- (bkz: amin maalouf)
nisan
1. (bkz: geceyarısı kütüphanesi)- (bkz: matt haig)
2. (bkz: de ki işte)- (bkz: oruç aruoba)
mayıs
1. (bkz: yalnızız)- (bkz: peyami safa)
2. (bkz: almodovar teoremi)- (bkz: antoni casas ros)
3. (bkz: bir kedi bir adam iki kadın)- (bkz: juniçiro tanizaki)
4. (bkz: kanını satan adam)- (bkz: yu hua)
haziran
1. (bkz: hani)- (bkz: oruç aruoba)
2. (bkz: sevgili arsız ölüm)- (bkz: latife tekin)
3. (bkz: ana)- (bkz: maksim gorki)
temmuz
1. (bkz: ölüm bir varmış bir yokmuş)- (bkz: josé saramago)
2. (bkz: kuru kız)- (bkz: ayfer tunç)
ağustos
1. (bkz: bülbülü öldürmek)- (bkz: harper lee)
2. (bkz: feankenstein ya da modern prometheus)- (bkz: merry shelley)
eylül
1. (bkz: kadınlar ülkesi)- (bkz: charlotte perkins gilman)
ekim
1. (bkz: dönüş)- (bkz: andrey platanov)
2. (bkz: kırmızı zaman)- (bkz: mine söğüt)
3. (bkz: çiçeklenmeler) - (bkz: melisa kesmez)
4. (bkz: saç örgüsü) - (bkz: laetitia colombani)
5. (bkz: kurtarma mesafesi) - (bkz: samandağ schweblin)
6. (bkz: bahçıvan ve ölüm)- (bkz: georgi gospodinov)
kasım
1. (bkz: çocuk yasası)- (bkz: ıan mcewan)
2. (bkz: kumarbaz)- (bkz: fyodor mihayloviç dostoyevski)
aralık
1. (bkz: gitmeliydin) - (bkz: daniel kehlmann)
devamını gör...
14.
the owners
türkçesi evdekiler olan , 2020 yapımı korku/aksiyon filmi. film hermann huppen ve yves h'nin une nuit de pleine lune adlı çizgi romanından uyarlanmıştır. film julius berg' in ilk uzun metraj film yönetmenliği denemesidir ve aynı zamanda ortak yazarlığı üstlenmiştir.
başrollerde maisie williams, sylvester mccoy, ritha tushingham, jake curran, andrew ellis ve ıan keny yer almaktadır.
film doktor olan yaşlı bir çiftin evinde temizlik yapan kadının oğlu terry 'nin arkadaşlarına evde büyük bir kasa olduğunu söylemesi ve üç arkadaşın evi soymaya çalışması ile başlıyor. akşam eve dönene çifte amatörce şifreyi söyletmeye çalışan çocuklar kendileri aslında hiç de masum olmayan bu yaşlı çiftin elinde buluyor. olaylar her korku filmindeki gibi sarpa sarıyor. yaralama, öldürme vs. ama korkudan da çok geriliyorsunuz. başrol teyze o ne biçim surat aşırı gerginç ve korkunç. adamla aralarındaki ilişki çok saplantılı. kendilerini ahlaklı ve akıllı bir çocuk yetiştirmeye adayığ, çocuklarını küçükken kaybetmişler. filmin sonunda anlıyoruz neyin ne olduğunu aslında ama o ne saçma bir sondu. tahmin ediliyordu. ve bu kadar rahatsız edici tiplerin hepsini nerden bulmuşlar merak etmedim de değil hani.
yine de 1.30 saatlik kısalığıyla vakit geçirmek için izlenebilir
başrollerde maisie williams, sylvester mccoy, ritha tushingham, jake curran, andrew ellis ve ıan keny yer almaktadır.
film doktor olan yaşlı bir çiftin evinde temizlik yapan kadının oğlu terry 'nin arkadaşlarına evde büyük bir kasa olduğunu söylemesi ve üç arkadaşın evi soymaya çalışması ile başlıyor. akşam eve dönene çifte amatörce şifreyi söyletmeye çalışan çocuklar kendileri aslında hiç de masum olmayan bu yaşlı çiftin elinde buluyor. olaylar her korku filmindeki gibi sarpa sarıyor. yaralama, öldürme vs. ama korkudan da çok geriliyorsunuz. başrol teyze o ne biçim surat aşırı gerginç ve korkunç. adamla aralarındaki ilişki çok saplantılı. kendilerini ahlaklı ve akıllı bir çocuk yetiştirmeye adayığ, çocuklarını küçükken kaybetmişler. filmin sonunda anlıyoruz neyin ne olduğunu aslında ama o ne saçma bir sondu. tahmin ediliyordu. ve bu kadar rahatsız edici tiplerin hepsini nerden bulmuşlar merak etmedim de değil hani.
yine de 1.30 saatlik kısalığıyla vakit geçirmek için izlenebilir
devamını gör...
15.
samsun
bu ara gündüz asla yağmayan yağmuru yüzünden bunaltıcı havası gece yağan yağmurun bunaltıcılığına kendini bırakmıştır. tamam anladık karadenizsin de bir rahat ver be.
devamını gör...
16.
memories of murder
2003 yapımı, kore drama-suç filmi. türkçeye cinayet günlüğü olarak çevrilmiştir.
yönetmen bong joon ho. başrollerde ise sang kang ho*, kim sang kyung, kim roi ha yer alıyor.
konuya gelecek olursak 1986-1991 yılları arasında geçen kore'nin küçük bir kasabasında işlenen ilk seri cinayet vakalarından biri. bu seri cinayetlerle kadınlar aynı şekilde tecavüze uğrayıp öldürülüyor. olayı araştıran iki dedektif bu seri cinayetleri çözmeye çalışıyor. o dönemde teknolojinin yetersizliği, en ufak bir durumdaki insanları suçlu diye alıp dövmeleri ama bir türlü gerçek katili yakalayamıyor olmaları. sürükleyici nir şekilde filmi izletiyor. o dönem her akşam halka duyuru yapılıyor evlerdeki ışıklar söndürülüyor, insanların dışarı çıkması yasaklanıyor. katil de her yağmurlu gecede cinayetleri işliyor. ama bir türlü katili bulamıyorlar.
yönetmen, filmin katilin izleyeceğini düşünerek filmin sonunda yüzleşme sahnesi gibi bir sahne koymuş. zaten benim de dikkatimi çeken, izlememi sağlayan konu buydu.
sonrasında merak ederek araştırma yaptım ve katilin 2019'da suçunu itiraf ettiğini öğrendim. o sırada katil zaten başka bir suçtan içerideymil. olay şu ki ; karısının kız kardeşine tecavüz edip öldürmekten hapisteymiş. fakat 2019'a kadar diğer seri cinayetlerle ilgisi çözülememiş. daha sonra kanıt olarak bulunan dnanın katilin dnasıyla eşleşmesi üzerine 14 farklı cinayeti ve 30'dan fazla tecavüzü itiraf etmiş. zaman aşımından dolayı bunlardan ayrıca yargılanmamış.
hem olayın gerçek bir olay olması çok etkileyiciydi hem de çok çok uzun yıllar sonra bunun öğrenilmesi de çok acı geldi.
güzel bir filmdi. biraz durağandı ama kesinlikle izlenir.
yönetmen bong joon ho. başrollerde ise sang kang ho*, kim sang kyung, kim roi ha yer alıyor.
konuya gelecek olursak 1986-1991 yılları arasında geçen kore'nin küçük bir kasabasında işlenen ilk seri cinayet vakalarından biri. bu seri cinayetlerle kadınlar aynı şekilde tecavüze uğrayıp öldürülüyor. olayı araştıran iki dedektif bu seri cinayetleri çözmeye çalışıyor. o dönemde teknolojinin yetersizliği, en ufak bir durumdaki insanları suçlu diye alıp dövmeleri ama bir türlü gerçek katili yakalayamıyor olmaları. sürükleyici nir şekilde filmi izletiyor. o dönem her akşam halka duyuru yapılıyor evlerdeki ışıklar söndürülüyor, insanların dışarı çıkması yasaklanıyor. katil de her yağmurlu gecede cinayetleri işliyor. ama bir türlü katili bulamıyorlar.
yönetmen, filmin katilin izleyeceğini düşünerek filmin sonunda yüzleşme sahnesi gibi bir sahne koymuş. zaten benim de dikkatimi çeken, izlememi sağlayan konu buydu.
sonrasında merak ederek araştırma yaptım ve katilin 2019'da suçunu itiraf ettiğini öğrendim. o sırada katil zaten başka bir suçtan içerideymil. olay şu ki ; karısının kız kardeşine tecavüz edip öldürmekten hapisteymiş. fakat 2019'a kadar diğer seri cinayetlerle ilgisi çözülememiş. daha sonra kanıt olarak bulunan dnanın katilin dnasıyla eşleşmesi üzerine 14 farklı cinayeti ve 30'dan fazla tecavüzü itiraf etmiş. zaman aşımından dolayı bunlardan ayrıca yargılanmamış.
hem olayın gerçek bir olay olması çok etkileyiciydi hem de çok çok uzun yıllar sonra bunun öğrenilmesi de çok acı geldi.
güzel bir filmdi. biraz durağandı ama kesinlikle izlenir.
devamını gör...
17.
hatıran yeter
film için ayrı bir başlık açılmadığı için buraya yazacağım. ve bu satırlar film biter bitmez yazılmıştır.
düşüncelerime geçmeden önce film 2024 yılında çekilmiş. yönetmen ömer faruk yardımcı. başrollerde ise belçim bilgin, burak sevinç, aytaç şaşmaz, sümeyye aydoğan, çağdaş onur öztürk, furkan kalabalık, ferit aktuğ ve gözde cığacı yer alıyor.
aynı zamanda film 4 bölümlük mini dizi şeklinde gainde de yayımlanmış.
arkadaşları sayesinde tanışan adem ve zehra aileleri istemeyince kaçarak evleniyor. çok mutlular. adem dolmuş şoförü. bir çocukları oluyor evlenince, zehra da okula gitmiyor. çocuk daha küçükken bir gece ateşleniyor ve menenjit geçiriyor bu da sağır olmasına neden oluyor. film biraz eski zamanda geçtiği için o dönemde ne işaret dili biliniyor ne de okullar öyle öğrencileri kabul ediyor. biz ölürsek me yapar diyerek adem baha'yı tamirci olan arkadaşının yanına çırak olarak veriyor. filmi baha'nın ağzından dinleyerek izliyoruz. bir gün baha bir kız görüypr leyla. o da baha gibi duyamıyor ama ailesinin durumu iyi olduğu için bursa merkezde özel okullara gidiyor, işaret dili öğreniyor. yazları ise kasabaya trilye 'ye geliyor. her yaz bahaya işaret dilini öğretiyor, yazmayı, okumayı öğretiyor. zaman geçiyor büyüyorlar ve sevgili oluyorlar. baha evlenme teklifi etmek istiyor ama o sırada babası vefat ediyor. ilk hüngür şakır burda ağlattı zaten. sonra leylanın babası bursaya tayin istiyor ayrılıyorlar ikinci ağlama burda. leyla hamile olduğunu öğreniyorlar ve hemen zengin biriyle eblendirmek istiyorlar ve o süre zarfında sevenleri görüştürmüyorlar. leyla çocuğu doğuruyor, evleniyor ve evlendiği gece balkondan düşüğ ölüyor. cenazeyi öğrenen baha zaten babasını da kaybetmişsin bir fe sevdiğini kaybediyor. ama ne olanlardan ne de çocuktan haberi var. sonra her şeyi öğreniyor, kızını almak istiyor çok çabalıyor.
eveeet öncelikle sevgili aytaç şaşmaz bu nasıl bir oyunculuktur. senden ı kadar beklemiyordum ki. hissiyatı o kadar geçirdi ki. her bir bakışında ifadelerinde ağlamamak elde değildi.
babasını kaybettiği an aklıma eniştemin vefatını getirdi. teyzemin halini ve onun oğlunu. onlar da aynı sizin gibi yalnız kalınca anlamışlardı yokluğunu. en çok da orda ağladım sanırım.
ve o nasıl aşktır sevgidir. o nasıl emektir o nasıl sevmektir. bana böyle bir sevginin var olacağını bile unutmuş bana ümit vermeye hakkın var mıydı senin be.
gece gece bir kesimini görüp ay uyuyamıyorum izleyeyim dedim şu anda şiş gözlerle yazıyorum. böyle film mi yapılır ya. içimizi dışımıza çıkaran türden.
hem çok klişe sayılacak türk filmlerini andırıyor hem de çok sıcak. ve sonda da adını aldığı şarkıyı duymak. bir şarkı bu kadar mı anlam kazanır yahu.
yazan yöneten oynayan herkesin emeğine sağlık. ne güzel bir film olmuş.
ağlamak isteyen herkes izlesin *
düşüncelerime geçmeden önce film 2024 yılında çekilmiş. yönetmen ömer faruk yardımcı. başrollerde ise belçim bilgin, burak sevinç, aytaç şaşmaz, sümeyye aydoğan, çağdaş onur öztürk, furkan kalabalık, ferit aktuğ ve gözde cığacı yer alıyor.
aynı zamanda film 4 bölümlük mini dizi şeklinde gainde de yayımlanmış.
arkadaşları sayesinde tanışan adem ve zehra aileleri istemeyince kaçarak evleniyor. çok mutlular. adem dolmuş şoförü. bir çocukları oluyor evlenince, zehra da okula gitmiyor. çocuk daha küçükken bir gece ateşleniyor ve menenjit geçiriyor bu da sağır olmasına neden oluyor. film biraz eski zamanda geçtiği için o dönemde ne işaret dili biliniyor ne de okullar öyle öğrencileri kabul ediyor. biz ölürsek me yapar diyerek adem baha'yı tamirci olan arkadaşının yanına çırak olarak veriyor. filmi baha'nın ağzından dinleyerek izliyoruz. bir gün baha bir kız görüypr leyla. o da baha gibi duyamıyor ama ailesinin durumu iyi olduğu için bursa merkezde özel okullara gidiyor, işaret dili öğreniyor. yazları ise kasabaya trilye 'ye geliyor. her yaz bahaya işaret dilini öğretiyor, yazmayı, okumayı öğretiyor. zaman geçiyor büyüyorlar ve sevgili oluyorlar. baha evlenme teklifi etmek istiyor ama o sırada babası vefat ediyor. ilk hüngür şakır burda ağlattı zaten. sonra leylanın babası bursaya tayin istiyor ayrılıyorlar ikinci ağlama burda. leyla hamile olduğunu öğreniyorlar ve hemen zengin biriyle eblendirmek istiyorlar ve o süre zarfında sevenleri görüştürmüyorlar. leyla çocuğu doğuruyor, evleniyor ve evlendiği gece balkondan düşüğ ölüyor. cenazeyi öğrenen baha zaten babasını da kaybetmişsin bir fe sevdiğini kaybediyor. ama ne olanlardan ne de çocuktan haberi var. sonra her şeyi öğreniyor, kızını almak istiyor çok çabalıyor.
eveeet öncelikle sevgili aytaç şaşmaz bu nasıl bir oyunculuktur. senden ı kadar beklemiyordum ki. hissiyatı o kadar geçirdi ki. her bir bakışında ifadelerinde ağlamamak elde değildi.
babasını kaybettiği an aklıma eniştemin vefatını getirdi. teyzemin halini ve onun oğlunu. onlar da aynı sizin gibi yalnız kalınca anlamışlardı yokluğunu. en çok da orda ağladım sanırım.
ve o nasıl aşktır sevgidir. o nasıl emektir o nasıl sevmektir. bana böyle bir sevginin var olacağını bile unutmuş bana ümit vermeye hakkın var mıydı senin be.
gece gece bir kesimini görüp ay uyuyamıyorum izleyeyim dedim şu anda şiş gözlerle yazıyorum. böyle film mi yapılır ya. içimizi dışımıza çıkaran türden.
hem çok klişe sayılacak türk filmlerini andırıyor hem de çok sıcak. ve sonda da adını aldığı şarkıyı duymak. bir şarkı bu kadar mı anlam kazanır yahu.
yazan yöneten oynayan herkesin emeğine sağlık. ne güzel bir film olmuş.
ağlamak isteyen herkes izlesin *
devamını gör...
18.
freddy'nin pizza dükkanında beş gece
bu sene 2. filmin çıkacağını görüp fragmandan da merak edince önce bir ilkini izleyelim diye başladığımız korku filmi .
film cawthon tarafından yaratılıp aynı adla geliştirilen bir video oyunu serisinden alınmış. scott cawthon ve seth cuddeback 'ın birlikte senaryosunu yazdığı bu filmi emma tami yönetiyor.
film fredy adında bir adamın 80'lerde açtığı pizza dükkanının artık işlemiyor oluşundan sonra sahibinin kapatmak istememesi üzerine gece için güvenlik görevlisi alınması ile başlıyor. güvenlik görevlisi olarak işe giren mike ((gbkz: jocsh hutcherson)) , tam da 80li yıllarda küçük bir çocukken kardeşinin kaçırılmasına şahit olup onun kaçıran kişiyi rüyalarında hatırlamak için türlü yollar deniyor. ve bu dükkanda daha net görüntüler gördüğünü düşünüyor. dükkana gelen polis memuru vanessa ((gbkz: elizabeth lail)) ise mike ile sohbet edip iletişim kuruyor. ama olaylar gelişiyor. dükkanda maskot olarak bulunan birkaç peluş oyuncak kendi kendilerine çalışıyor, dükkanı yağmalamaya gelenleri öldürüyor ve esas amaçlarını ise filmin sonuna doğru öğreniyoruz. spoiler vermek istemiyorum.
film korku kategorisinde olsa da öyle çok çok korkunç değildi. ama akıcıydı ve kendini izletti. oyununu hiç bilmiyorum ama filme bir şans verilebilir
film cawthon tarafından yaratılıp aynı adla geliştirilen bir video oyunu serisinden alınmış. scott cawthon ve seth cuddeback 'ın birlikte senaryosunu yazdığı bu filmi emma tami yönetiyor.
film fredy adında bir adamın 80'lerde açtığı pizza dükkanının artık işlemiyor oluşundan sonra sahibinin kapatmak istememesi üzerine gece için güvenlik görevlisi alınması ile başlıyor. güvenlik görevlisi olarak işe giren mike ((gbkz: jocsh hutcherson)) , tam da 80li yıllarda küçük bir çocukken kardeşinin kaçırılmasına şahit olup onun kaçıran kişiyi rüyalarında hatırlamak için türlü yollar deniyor. ve bu dükkanda daha net görüntüler gördüğünü düşünüyor. dükkana gelen polis memuru vanessa ((gbkz: elizabeth lail)) ise mike ile sohbet edip iletişim kuruyor. ama olaylar gelişiyor. dükkanda maskot olarak bulunan birkaç peluş oyuncak kendi kendilerine çalışıyor, dükkanı yağmalamaya gelenleri öldürüyor ve esas amaçlarını ise filmin sonuna doğru öğreniyoruz. spoiler vermek istemiyorum.
film korku kategorisinde olsa da öyle çok çok korkunç değildi. ama akıcıydı ve kendini izletti. oyununu hiç bilmiyorum ama filme bir şans verilebilir
devamını gör...
19.
anın fotoğrafı
20.
1001 inventions and the library of secrets
türkçeye 1001 icat ve sırlar kütüphanesi olarak çevrilmiş olan, 2010 yılında yapılmış 13dk kadar kısacık ama çok güzel bir belgesel.
başrolde ben kingsley var. zaten de o var diye açmıştım ama bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim.
bir grup öğrenci ile bir kütüphaneye gelen öğretmen, tarih dersi için öğrencileri üçerli gruplara ayırıyor. roma tarihi, yunan tarihi, rönesans vs derken bir gruba da karanlık çağ olarak söylenen orta çağ tarihini araştırmak için veriyor ve herkes kütüphaneden bu çağla ilgili günümüzle bağlantılı bilgiler bulacak. bu karanlık çağı alan öğrenciler onlara öğretildiği gibi hiçbir şey bulamayacaklarını düşünerek kütüphaneci ben kingsley'i buluyor. o da onlara karanlık çağın aslında hiç karanlık olmadığımı aksine herkesin bildiği modern bulutlardan önce de islam dünyasında bir çok buluşa imza atıldığını, sihirli bir kitabı açıp kendisi de al-jazari olarak anlatmaya başlıyor. ilk kameranın mucidini, ilk cerrah ve tıp aletleri mücidini, ilk uçak için uçma denemeleri yapanı ve en son kendisini mühendislik alanındaki yaptığı buluşu. ve aslında çocuklar da anlıyor ki altın çağın ta kendisi herkese karanlık çağ olarak anlatılmış. öğretmenleri bile hiçbir şey bulamadınız eminim derken anlıyoruz ki bu dönem çocuklara boş, hiçbir icat yapılmayan, hep barbarların yakıp yıktığı bir dönem olarak anlatılmış.
ben bile çoğunu biliyor, bilimsel anlamdaki buluşları anlatıyor olsam da gerçekten ne kadar az önem verip konuştuğumuzu, eğer bu gelişmeleri yapmasalar bir çok şeyin çok daha uzun zaman sonra bulunacağını belki de hiç bulunmayacağını unutuyoruz.
kısacık ama çok güzel bir belgeseldi. herkes kesinlikle izlemeli.
başrolde ben kingsley var. zaten de o var diye açmıştım ama bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim.
bir grup öğrenci ile bir kütüphaneye gelen öğretmen, tarih dersi için öğrencileri üçerli gruplara ayırıyor. roma tarihi, yunan tarihi, rönesans vs derken bir gruba da karanlık çağ olarak söylenen orta çağ tarihini araştırmak için veriyor ve herkes kütüphaneden bu çağla ilgili günümüzle bağlantılı bilgiler bulacak. bu karanlık çağı alan öğrenciler onlara öğretildiği gibi hiçbir şey bulamayacaklarını düşünerek kütüphaneci ben kingsley'i buluyor. o da onlara karanlık çağın aslında hiç karanlık olmadığımı aksine herkesin bildiği modern bulutlardan önce de islam dünyasında bir çok buluşa imza atıldığını, sihirli bir kitabı açıp kendisi de al-jazari olarak anlatmaya başlıyor. ilk kameranın mucidini, ilk cerrah ve tıp aletleri mücidini, ilk uçak için uçma denemeleri yapanı ve en son kendisini mühendislik alanındaki yaptığı buluşu. ve aslında çocuklar da anlıyor ki altın çağın ta kendisi herkese karanlık çağ olarak anlatılmış. öğretmenleri bile hiçbir şey bulamadınız eminim derken anlıyoruz ki bu dönem çocuklara boş, hiçbir icat yapılmayan, hep barbarların yakıp yıktığı bir dönem olarak anlatılmış.
ben bile çoğunu biliyor, bilimsel anlamdaki buluşları anlatıyor olsam da gerçekten ne kadar az önem verip konuştuğumuzu, eğer bu gelişmeleri yapmasalar bir çok şeyin çok daha uzun zaman sonra bulunacağını belki de hiç bulunmayacağını unutuyoruz.
kısacık ama çok güzel bir belgeseldi. herkes kesinlikle izlemeli.
devamını gör...



