morseverr yazar profili

morseverr kapak fotoğrafı
morseverr profil fotoğrafı
rozet
karma: 4239 tanım: 101 başlık: 17 takipçi: 114
hey there i am using whatsapp

son tanımları


sabahtan akşama

2023 nobel edebiyat ödülünü kazanan sevgili yazar jon fosse. bu ödülü "söylenemeyenlere ses verdiği yenilikçi tiyatro oyunları ve metinleri " için almış. kitabı okuyunca bunu daha iyi anladım.

bir ömür ne kadar sürer? sabahtan akşama bir vakitte kaç ömür yaşanır? bir sabah doğup bir akşam ölür müyüz sahi?

ilk cocuklari magda'dan sonra uzun süre çocukları olmayan olei ve marta'nın şimdi bir çocukları daha olacaktır. dogum sancıları çeken marta hayata yeni birini getirmeye çalışırken olei ise sabırsızdır. bir oğlu olacaktır adı ise dedi gibi johannes olmalıdır. 'a' ve 'o' sesleri içinde johannesin doğumuna tanıklık ediyoruz. babası ve onun da babası gibi balıkçı olacaktır. sonra birden yaşlı johannes ile karşılaşıyoruz. 7 çocuğu olmuş karısı erna ile güzel bir hayat sürmüş ama sevdiği dostlarını ve karısını da kaybetmiş johannes. her sabah kahve ve sigara içen, sonrasında her sabah kusan johannes. bu sabah canı sigara istemiyor ve kusmadı da. tekneyle açılmak istiyor. daha önce ölmüş arkadasi peter ile karşılaşıyor. nasıl olabilir ki. ama yaşıyor sanki. bir tekne yolculuğuna çıkıyorlar. gençken söz vermişler hep birbirlerinin saçlarını uzadıkça kesiyorlarmis. ama peter'in saçı çok uzamış kesmek lazım... akşam üzeri evine donuyor johannes. en küçük ve en sevdigi kızı onu görmeden koşuyor sokakta neden?... sonra anlıyor johannes öldüğünü. ve ölüme alışması için en yakın dostunun geldiğini..

hani hep derler ya olecegi zaman insanın karşısına azrail en sevdiği kişi olarak çıkarmış. bu inanış sanırım ne din ne coğrafya fark etmeksizin herkesin bir şekilde vakıf olduğu bir sey. o yüzden de johannes ölüme alışsın diye en yakın arkadaşı geliyor. çok garip duygular içinde okudum kitabı. 104 sayfa kadar kısa ama bir ömür kadar uzun bir kitap.

ve en değişik olanı ile yazarın yazım tarzıydı. nokta kullanmamıştı hiç. diğer tüm noktalama işaretleri vardı ama nokta yoktu. ne demek isteyip neyi anlatıyordu? bir cümleyi bitirmeden baslatarak hayatın da hep devam eden bitemeyişlerden oluştuğunu mu? bir de hep diyaloglar vardı. çok güzel hava, evet, güzel çok güzel dedi gibisinden ilerleyen tekrar içeren diyaloglar. yer yer okumayı zorlaştırıyor gibi gelse de alışınca keyif verdi. jon fosse gerçekten duygulara ses veren bir yazarmış. doğu'daki o sesli anlarla önümdeki o sessizlikle birlikte her duyguyu o kadar güzel geçirdi ki. kendisiyle tanışmak benim içim gerçekten büyük bir zevk oldu. çok çok sevdim.

"insanlar gider, geriye esyalar kalırdı..."

"kişinin yaşamının en büyük acılarından biri buydu belki, annesinin korunaklı rahminden çıkıp bu kötü dünyada kendi yaşamına başlamak."

"hep böyle yalnız kalmak zorunda olmak, korkunç, çok korkunç.."
devamını gör...

koleksiyoncu

bunca zamandır neden okumamışım dediğim psikolojik olarak insanı düşüncelerden düşüncelere atan muhteşem bir john fowles kitabı.

bas karakterimiz olan fred cleg babası ölünce annesinin de kendisini terk etmesi sonucu halası eniştesi ve engelli kuzeni ile yaşamaya başlıyor. her zaman silik bir karakter olan fred kelebek koleksiyonu yapmayı seviyor. bir gün belediye binası yanında bir kızı görüyor. çok hoşuna gidiyor önce ona x adını veriyor ve takip ediyor gizlice. neler yapıyor, nelerden hoşlanıyor. zamanla adını öğreniyor, ne yaptığını öğreniyor kızı bir başkası ile görünce canı sıkılıyor yani tamamen kıza bir saplantı besliyor. bir gün frede piyango çıkıyor ve parası olduğu için her şeyi yapabileceğine inanan fred kızı kaçırıp kendisini zamanla sevmesini umuyor ve amacı yolunda ilerliyor. önce ucra bir yerden mahzeni olan bir ev satın alıyor. sonra mahzeni temizleyip düzenleyerek kıza (miranda) göre ayarlıyor. sanat öğrencisi olan ve başarılı olan miranda bir akşam kendi başına sinemaya gittiğinde çıkışta fren tarafından kaçırılıp mahzene kapatılıyor. ve işte bu olaydan sonra olaylar başlıyor. biz frenini ağzından okumaya başlıyoruz. kendisini miranda'ya ferdinard olarak tanıtıyor. kiz ne isterse yapıyor, yemek veriyor, isteklerini alıyor ve asla kıza kötü yönde yaklaşmıyor. bu bize ferdinardın kötü biri olmadığını, masum duygularla ve sırf silik bir tip olduğundan konuşup da kendisini sevdiremeyecegi için kaçırıp da zorunda bıraktığını hissettiriyor. önce iyi duygular besliyor mirandaya kızıyoruz. ama sonra mirandanin günlüklerini okuyoruz. o zaman da mirandaya hak veriyoruz.

öyle bir kitap ki bu okuduğumuz bize olayı hem mantıklı hem de mantıksız gösteriyor. hem hak verdiriyor hem de haksızlığı gösteriyor. saplantılı düşüncelerin kötülüğünü bildiğimiz halde güzel bile gösterebilecek seviyede bir kitap.

sonunu anlatamayacağım spoiler olacak ama sonu beklemediğim şekilde bitti diyebilirim. hem şaşırdım hem de şaşırmadım. öyle bir kitapti. muhakkak okuyun çok çok güzeldi.
psikolojik romanları sevenlere ise ayrıca tavsiyemdir.

düşüncelerim burada çokça eksik kaldı lakin okuyunca eminim ki benzer düşüncelere sahip olacağız.
devamını gör...

nakano eskici dükkanı

bay nakano'nun işlettiği eskici dükkanı ve orada çalışan hitomi'nin ağzından okuduğumuz kitap. çok fazla karakter yok ve hepsinin hayatına bir şekilde değiniyor. hitominin gözünden hepsini görüyoruz. kitabın dili çok sade ve bu yüzden akıcı ilerliyor. ama bu kitapta beni çok da içine çekemeyen bir şeyler vardı.

bazı kitapları yazarlar için bazılarını türleri bazılarını ise sırf ismini beğendiğim için okurum. bu benim için ismini beğenip de okumaya başladığım bir kitap oldu. kötü diyemem ama sevdim de diyemiyorum tam olarak. bana biraz matt hainsin gece yarısı kütüphanesini andırdı. herkes çok sevmişti onu da ama ben eh işte demiştim. aynı şeyleri hissettim diyebilirim .

evet karakter kendini ve diğer karakterleri çok güzel anlatıyor ama sanki bir şeyler havada gibi. olay örgüsü yok da sanki hitominin günlüğünü okuyoruz. sonra hitomi aynı yerde çalıştığı takeo ya aşık oluyor. tabii takeo kadar ruhsuz ve düz birinden nasıl karşılık alırsa. yani take öyle görünüyor da çok bizden biri gibi. onun o donuk hallerini sevdim. karakterlerin her birinin hayata bakışı güzeldi ve tabii ki eskici dükkanı. çünkü ne kadar görsek de dikkatimizi çekse de oradaki eşyalara verilen anlamları bilemiyoruz. ayrıca orada çalışıyor da malzeme alıyor satıyor gibi hissetmek de güzeldi.

sadece çok havada bir 225 sayfaydı benim için. kafa dağıtmak, öylesine bir şeyler okumak için okunur.

ayrıca sanırım hiç japon edebiyatı okumadığımdan kaynaklı isimlere ilk başta adapte olmakta zorlandım resmen. belki de bu edebiyata daha çok şans vermeliyim.
devamını gör...

yazarların bu sene okuduğu kitap sayısı

2025'in ilk kitabını okuduğuma göre burayı bu sene için de doldurmaya, kendime bir liste tutmaya başlayabilirim.

ocak
1. nakano eskici dükkanı- hiromi kawakami (3/5)
2. evvelotel- ayfer tunç (4/5)
3. koleksiyoncu- john fowles (5/5)
4. sabahtan akşama- jon fosse (4/5)
devamını gör...

kahve makinesi tavsiyesi

kahveyi çok seven biri olarak kendim gibi bir eşim de olunca ilk işimiz bir kahve makinesi almaktı. eşim manuel espresso makinesi istedi ama ben o dönem çıkan mide problemim yüzünden sütsüz içemiyordum. ve manuel makinelerdeki o hazneyi takmak benim için çok zordu kollarımda fazla güç yoktu. biz de tam otomatik bir makine arayışına girdik. kararımız uzunca bir süre delonghiden yana olmuştu ama hem iç parçalarının temin ve temizlik zorluğu, hem de yapıldığı malzeme kaynaklı belli aralıklarla sıfırı ile değişim istiyordu. fiyatları da görece fazlaydı. popüler kültür etkisi gibi görünse de iç parçalarında kullanılan malzemeler, kahveye basınç uyguladığı motor kısmı dahil tüm parçaların çıkartılıp temizleniyor oluşu ilk tercihimiz oldu. hem toz hem de çekirdek kahve ile istediğiniz kahveyi yapıyor olmak, 12 çeşit kahve yapması * ayrıca profillerin oluşu ve sizin ayarladığınız şekilde (kahve sertliği, miktarı vs) kahveyi tekrar ayarlama yapmadan yapıyor oluşu avantaj. temizliği çok kolay ve haftalık aylık periyotlarla bakımını yaptıkça da keyifli.

ammaa tabi ki de avantajları da var. ilki süt hazinesinden çıkan sütun ince bir borudan sadece ısıtılıp veriliyor olması ve köpük vs ayağının otomatik yapıldığından kaynaklı latte art hevesinizin yarıda kalması. ikincisi manuel makineler gibi yoğun kıvamda kahve vermiyor. bir tık daha su oranı fazla geliyor. bunu da latte art denerken öğrendim.

bu iki madde dışında çok kullanışlı ve pratik. damak tadına göre olan çekirdeği bulduğunuzda, sütlü kahve için şurup vs aldığınızda o zincir kahvecilerde ictiginizden daha güzel latteler içiyorsunuz.

bir kahve girmesi değilim, demleme yöntemleri vs bilmiyorum. dışarıda da ya filtre kahve ya da latte içiyordum şimdi filtre kahve rafa kalktı diyebilirim. değişik şuruplarla ve soslarla istediğim kahveyi kolayca yapıyor olmak keyif veriyor.

ama yine de daha yoğun kahve ve kafama göre deneye yanıla latte art yapmak için bir sonrakine manuel makine isteyeceğim kesin.

tam otomatik makine arayışında olanlar için philips latte go önerimdir.

ayrıca yazları çok da güzel soğuk kahve yapıyorsunuz. yeni çıkan soğuk kahve yapan modeline gerek de yok. çünkü sıcaklık ayarı var en düşük sıcaklıkta ılık sayılacak bir kahve veriyor.
3 ay sonra iki yıl olacak makineyi alalı ve kaç bin kahve icmisizdir sayamam. dışarıda kahve içmek istemiyor insan. o yüzden bence güzel tercih kendisi.
devamını gör...

uykusuzluk sebepleri

akşam üzeri birkaç saat uyumus olmak. şimdi sabaha kadar uyku yok.
devamını gör...

ölümlü anılar

orijinal ismi sleeping dogs olan, yönetmenliğini adam cooper'in yaptığı, yine senaryoda adam cooper ve bill collage'in olduğu 2024 yapımı dram, suç, gerilim filmi. başrollerde russel crowe, marton csokas , karen gillian, tommy flangan yer alıyor.

film alzahimer hastası olan eski polis memuru roy freeman (russel crowe)'ın deneysel bir tedaviye başlaması ve yıllar önce bir cinayet davasında tutuklanıp idama mahkum edilen zanlının kendisiyle görüşmek istemesi üzerine davayı tekrar araştırmasını konu alıyor. bu süreçte eski anılarını hatırlıyor ve gizemi çözmeye çalışılıyor. film davada adı geçen herkesin cinayete kadarki süreçlerini tek tek kişi bazlı olarak ele alıyor. hem karakterlerin bu olaydaki yerini öğreniyor hem yakından tanıyoruz. durağan sayılabilecek bir sürükleyiciliği vardı. çok güzeldi tavsiye edilir
devamını gör...

karadenizin sevdiğiniz yanları

bana yuva oluyor olması. yoksa doğası ve bazı yemekleri dışında ne iklimi ne insanı sevilecek gibi değil. *
devamını gör...

sinek ısırıklarının müellifi

yine kalemine hayran kaldığım bir barış bıçakçı romanı. 2011'de yayınlanmış. ben iletişimin eski kapak olanından okudum. 166 sayfalık kısa ama dopdolu bir roman.

ankara'da toplu konutlarda yaşayan cemil. inşaat mühendisi. eşi nazlı. doktor. bir gün cemil'in mesleğini bırakıp her zaman çok sevdiği edebiyata yönlenerek yazdığı romani bir yayınevine göndermesi ve cevap beklerken geçen sürede olanları okuduğumuz bir roman. sade , basit bir dille yazılıp içinde ince detaylar barındırarak kahramanların var olduğu roman. cemil'in bu süreçte editörden gelecek cevabı beklemesi, yaşadığı toplu konutun gelişmesi ve kendisinin de bu gelişen ve betonlaşan hayata ayak uydurmaya çabalaması. eşi nazlıya olan aşkı (hatta daimi sevgisi) birbirleri ile olan ilişkileri, iletisimleri..
sanki romanın içindeyim ve arkadaşlarımın hayatlarına şahit oluyor gibi okudum. ama her bir cümlesinde de eridim. çünkü öyle bir kalem ki barış bıçakçı seni kanatmadan yaralamayı ve o yaraları sen anlamadan sarmayı da başarıyor. okuduğum her bir kitabında bir kez daha kendisine hayran oluyorum. bir kez daha iyi ki diyorum. ve sürekli okumayı ertelediğime de kızıyorum. çünkü belki de kendisinin en güzel kitabı bu. duygularımı anlatmak az kalacak o yüzden birkaç alıntı bırakmak istiyorum.

çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir. bütün gün bir köşede kımıldamadan uyur. uyansın isteriz, ama yazık değil mi, uyusun isteriz. (syf5)

kitaplar bir bakıma başarılmış, tamamlanmış şeylerdir.
oysa hayat başarılamayan ve tamamlanmayan şeylerle doludur.
siz dalgaların arasında boğuşurken edebiyatçılar kıyıda güneşlenip matelerini yudumlarlar. (syf10)


kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.(syf65)


bunca acıya rağmen hâlâ hayatta olduğumuza göre ya üçkâğıtçıyız ya da umudumuz var. ben kendimi üçkâğıtçı gibi hissediyorum. (syf76)


insan yalnızca bir beden olmayı kaldıramıyor. bu çok belli, diye düşündü cemil. halbuki yalnızca bedeniz ve bununla baş edemediğimiz için ruh diye bir şey icat etmişiz. doğrusu parlak bir fikir.



modern toplumda aşırı duygular yaşamak, hoş karşılanmayan, istenilmeyen bir sey. bunun için hekimlerimiz ve ilaçlarımız var. ne olursa olsun hayatın devam edebileceğini bize bildiren dostlarımız var.(syf128)


okuyup okutulmalı..
devamını gör...

hakkari'de bir mevsim (film)

kitabı yeni okumuşsun filmine de hemen bakmak istedim. hani bazı kitap ve filmler tamamen bağımsızdır ya. işte bu ne kadar farklılık olsa da bu denli iyi bir şekilde kitabı yansıtan nadir filmlerden. film 1982'de çekilmiş. yönetmen erden kıral. film müziği ise timur selçuk'a ait olan ferit edgü'nün o isimli romanından * uyarlanmış.
başrolde genco erkal var. kitabı okurken gözümde canlandırdığım ne varsa film birebir yansıtmış. zaten genco erkal'ın oyunculuğuna ise diyecek bir şeyim yok. onun o konuşma tarzı ise tam olmuş. hakkariye yolu düşen bir denizcinin öğretmenlik yaptığı bir mevsimi anlatıyor.
kitabı zaten muhakkak okuyun ve muhakkak filmi izleyin. ben filme de bayıldım.
ne desem az kalır zaten kitabı da #3305107 anlatmıştım.
herkese iyi seyirler.
devamını gör...

hakkari'de bir mevsim

okumakta neden bu kadar geç kaldım dediğim, beni derinden etkileyen muhteşem bir ferit edgü romanı. roman dediğime bakmayın yazım tarzı itibariyle bir tık romandan da farklı. bir çok dile çevrilmiş, dünyaca çok sevilmiş bir roman bu. bir öğretmenin hakkâri’de geçirdiği bir mevsimi anlatan roman. o kadar kitaplar hakkında yazarım ilk kez duygularım yüzünden nerden başlayıp nasıl yazacağımı bilemez bir haldeyim. bana bir çok duyguyu aynı anda yaşattı. eminim okuyan herkes aynı fikirdedir. çok uzatmadan anlatmaya çalışayım.

hakkâri’nin pirkanis köyüne sürülen* bir kazazede denizci. hem de öğretmen olarak gidiyor. ilk gidişinde bu dağ başında ne yapacağını düşünüyor. bir anahtar veriyorlar eline okulun anahtarı. sonra öğrencileri gösteriyorlar. ayaklarında ayakkabı bile olmayan o kar üstünde mosmor ayaklarla gezen öğrenciler. hiçbir şey yok. ne kağıt ne kalem ne defter.. böyle olmaz diyerek bu öğrencilerin hakkı olanı istemeye resmi kurumlara gidiyor merkeze. beklediği gibi elbette olmuyor. ilçe milli eğitimde uykulu memurlar ne dinliyor ne ilgileniyor. valiye gidiyor eh vali de daha üstlere bir şey gitmesin diye isteklerini hazırlayıp sıkı sıkı tembihliyor. resmi kurumları şikayet etme. sonra bir kitapci görüyor denizci. hiçbir şekilde dilini bilmediği bu yerde eski bir kitapci. adam süryani olduğunu söylüyor. denizciye birkaç kitap veriyor ve bir harita. denizci işlerini halledip dönüyor köye. önce bayrağı çekiyor göndere. sonra istiklal marşı okutuyor ve derse başlıyor. dilini bilmediği öğrencilerle anlaşmaya çalışıyor. kelimlerle, bazen resimle. köyde herkes biliyor onu hem de bir kazazede olarak. muhtar, oğlu, halit.. niceleri.
köyde en bilgili o. hastalıklara doktor gelmeyen köye o çare bulsun istiyorlar, ölüme çare bulsun.. nereden bulacak o dağ başında daha kendini bile bulamamışken. çocuklar bir bir ölürken, kızlar satılıp evlendirilirken.. nereden bulacak çareyi sadece bir kazazede iken. ve bir kış mevsimi orada geçiriyor. çabalayarak, öğrenmeye ve öğretmeye cabalayarak..

sonra sürgünü bitiyor. müfettişler gelip git istediğin yere diyorlar. daha kendini bulamamış, gidecek yeri var mı bilmeyen denizciye. çok şey öğretmişsin diyorlar. öğretmiş de. bulaşıcı hastalıkları, uzayı, dünyanın döndüğünü, yıldızları, yolları, dağları ovaları, başka şehirleri ve bir çok şeyi. dilini öğretiyor ve öğreniyor o bilmediği dili.
ve sobada pişen çayın yanında yediği otlu peyniri hiç unutamadığını da söylüyor.

ruhumun derinliklerine işledi bu kitap. çünkü bir öğretmen. hem öğrenmek hem öğretmek zorunda olan bir öğretmen. bir dağ başında, hiçbir imkanın olmadığı bir köyde öğretmen olmaya çalışan öğretmen...

ben belki de bir öğretmen olarak etkilendim. doğunun o zorlu koşullarında öğretmenlik yapmasam da bu mesleğin güzelliği ve zorluğu, sorumluluğu altında hisseden bir öğretmen olarak etkilendim. herkesin ayak altı ettiği, her maaş zammında öne sürdüğü, tatilini eleştirdiği, hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum dediği ve öğretmen olamayanlarla dolu okulların olduğu meslek öğretmenlik. dışarıdan kolay görünüp içeriden insanı halden hale sokan mesleğim .

her şeyin eğitimle olduğu şu dünyada bir bireye bile dokunup hayatını değiştirmenin nasıl önemli olduğunu idrak ettiren mesleğim.

ferit edgü o kadar güzel anlatmış ki. bir insan olan, yabancılık çeken, kendini bulmaya çalışırken mesleği yapmaya çalışan bir öğretmeni. öyle içten hissettim ki. beni ağlatan tek kitap oldu kendisi. bir gün böyle bir köyde öğretmenlik yapsam ne yapardım dedirtti.

lütfen bu kitabı okuyun. okuyun ve okutturun.
yüreğimin derinlerine koydum. etkisi geçer mi , geçerse ne zamana geçer bilmediğim bir yerde hem de.
mükemmeldi..
kısa öz ve derinden...
devamını gör...

iyi geceler sözlük

iyi geceler sözlük. uzun zaman sonra çok merak ettiğim bir kitabı söyle huzurla uzanıp okuyacağım. yüksek ihtimalle de okurken uyuyakalacağım.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

sabahtan beri ayaktayım. temizliği yemeği tatlısı derken ne zaman akşam olduğunu anlayamadım. ailem geldi . geçen laf arasında anneme "şu kalın kagit kek kalıpları var ya onlardan yok bende hiç cheescake deniycem almam lazım " diye bahsetmiştim. ben bile unutmuşum. akşam annem almış da gelmiş. o kadar mutlu oldum ki. şu kadar düşünülmek yetiyor insana işte. laf arasında duyup not edip onu yapmak. ama bazılarına ağzınla cicek isteği yapsan da yoldan bile koparıp getirmiyor. sanırım cidden bir tek annem olsun bana bir şey olmaz.
devamını gör...

insanı yoran şeyler

anlaşılamamak. aynı şeyleri düşünmek aslında ama asla anlaşılmamak. ikimiz de aynı şeyleri farklı yollardan anlatırken benim anlamam ama anlasilmamam. çok yoruldum. sürekli kendimi açıklamaya çalışmaktan, anlaşılmaya çalışmaktan. o kadar yüz ifademe de bu bıkkınlık yansıyor ki bu kez de neden öyle baktığımı anlatmaya çalışıyorum. sonra mor neden uyumak istiyor. valla yüzyıllarca uyumak istiyorum. çünkü artık bu durumdan çok yoruldum.
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydın sözlük. bana gün ayalı çok oldu da anca diyebildim. dün karar verdiğim ev temizliği maratonunda bugün sona geldik. benim bir şeyleri yapmaktaki istikrar da bu kadar işte. yorgunluktan akşam 8'de uyuyakalınca vazgeçtim de diyebiliriz. kokmadık akmadık ya yaşıyoz işte dip köşe de temiz olmayıversin. valla hiçbir iş yapmayıp da tırnak yaptıran kadınlara da hayranım. benimkiler iki güne ya kırılıyor ya suya girmekten inceliyor. bir gün eve bakicam diye kendime bakamaz hale gelcem diye korkuyorum vallahi. neyse gideyim de aldigim hiçbir şey yapamama kararını kutlamak adına otomatik kahve makinemde kahve yapayım sadece tuşa basarken elim yorulsun*
devamını gör...

intihar dükkanı

tamam bitirmişken yazmasam olmaz. fransız
yazar jean teulé'un kaleme aldığı kitap 2011'de ilk baskısını almış. sel yayınlarından çıkan kitabın çevirmeni ise ismail yerguz

kitap intihar etmek insanlar için çeşitli intihar malzemeleri satan dükkanı anlatıyor aslında. asırlardır aynı mesleği yapan tuvache ailesinin son sahipleri mishima ve lucrèce 'insan üç çocuğu var. isimlerini ise intihar eden ünlülerden seçmişler. vincent (van gogh) marilyn (monroe) ve alan(turing). ama son çocukları olan alan ailenin diğer üyelerinden biraz farklı. hep hayata olumlu bakan, gülümseyen, iyi niyetli bir çocuk. aile ise böyle bir oğulları olduğu için pişman. diğer çocukları yeni intihar malzemeleri ve yöntemleri bulmaya çalışırken, kasvet dolularken alan hep renkli ve neşeli. işte bu ailenin bu dükkanı ayakta tutma çabası, içlerindeki sevgiyi ve aslında iyiliği keşfetme yolculuğunu okuyoruz.

o kadar farklı ki konu esasen. günlük hayatta tam tersi şekilde hayatımızı kolaylaştıracak ürün fikirleri ararken burda ölmeyi kolaylaştıracak fikirlerin olması okurken hem garip hissettiriyor hem de bu fikirlere hayran kalıyor. kitabın bu değişik konusu öyle çok çekiyor ki sizi içine benim gibi birkaç saatte okuyorsunuz. zaten 141 sayfadan oluşan ince de bir kitap. sonu beklemediğim bir şekilde bitti ve bende "yaaa" gibi böyle nazlı bir şaşırma edasi oluşturdu.

okuma rutininden çıkmış, uzun zamandır söyle içine çeken bir kitap olsa da okuyup tekrardan rutinime dönsem diyorsanız işte bu o kitaplardan biri. muhakkak şans verin çok tatlı bir kitap.
devamını gör...

saygı1

sertab erener bölümü yeni izledim. orada olabilmeyi çok istedim izlerken. kendisinin şarkılarını çok severim ve çıkan sanatçıların çoğunu da keza öyle. bu tarz bir program gerçekten güzel olmuş. ceza bölümünden çok çok daha iyi olmuş hatta. bundan sonraki sanatçı kim olacak diye meraktayım açıkçası. bana aşkı, sevinci, eğlenceyi, hüznü yaşatan şarkıların sahibi sertab. iyi ki bu şarkıları söylemişsin.
devamını gör...

the judge from hell

2024 güney kore yapımı karanlık fantezi dizi.
başrollerinde pek sevdiğim park shin hye ve maşallahı olan jae young kim var.
konuya gelecek olursak cehennemde yargıç olan justita bir gün yanlış bir kararla iyi bir insani damgalayarak cehenneme gönderiyor. yaptığı bu hata yüzünden cezası ise bir yıl içinde cinayet işlemiş, hiç pişman olmayan, af dilememis ve kurbanların da asla affetmeyeceği 10 suçluyu öldürüp cehenneme göndermesi için dünyaya gitmesi. ve bunu da cehenneme yanlışlıkla gönderdiği dünyada yargıç olan kadının bedenine geçerek yapacak. işte olaylar böyle başlıyor. öldürmek için seçtiği kişiler gerçekten cani denen türden. ve onlara kurbanlarına yaşattıklarını yaşatarak ceza veriyor. en son üzerinde cehenna yazan bir damga ile damgalayip ruhlarını cehenneme gonderiyor. bir kişide yanılıyor bunun üzerine cezası 1 yılda 20 kişiye çıkıyor. bu süreçte bir yargıç olarak verdiği kararlar da cabası. suçluları kendisi öldürebilmek için serbest bırakıyor, mağdurun ailelerinden ve toplumdan aldığı yorumlar hoş olmasa da zamanla aşık olup da insanlasan bu iblis korenin en iyi yargıçlarından biri oluyor.

son bölümlerde gözlerimi doldurdu. çok güzel bir diziydi bence. son dönemlerde ne izlesem derken karşıma çıkan beni içine çeken bir dizi.
k-drama severlere duyurulur ^^
devamını gör...

aldığında mutlu olduğun üç şey

kitap
altin *
kupa
devamını gör...

espressolab

bulunduğum şehirde bir şubesi var ve ilk açıldığı zaman çok güzel gelmişti kahveleri. zamanla nedense hoşlanmadım * ve en son gittiğimde fiyatların da uçtuğunu gördüm. çalışma alanları güzel ders çalışmak için birkaç sene önce sürekli ders çalışmaya giderdim.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim