1.
sabahtan akşama
2023 nobel edebiyat ödülünü kazanan sevgili yazar jon fosse. bu ödülü "söylenemeyenlere ses verdiği yenilikçi tiyatro oyunları ve metinleri " için almış. kitabı okuyunca bunu daha iyi anladım.
bir ömür ne kadar sürer? sabahtan akşama bir vakitte kaç ömür yaşanır? bir sabah doğup bir akşam ölür müyüz sahi?
ilk cocuklari magda'dan sonra uzun süre çocukları olmayan olei ve marta'nın şimdi bir çocukları daha olacaktır. dogum sancıları çeken marta hayata yeni birini getirmeye çalışırken olei ise sabırsızdır. bir oğlu olacaktır adı ise dedi gibi johannes olmalıdır. 'a' ve 'o' sesleri içinde johannesin doğumuna tanıklık ediyoruz. babası ve onun da babası gibi balıkçı olacaktır. sonra birden yaşlı johannes ile karşılaşıyoruz. 7 çocuğu olmuş karısı erna ile güzel bir hayat sürmüş ama sevdiği dostlarını ve karısını da kaybetmiş johannes. her sabah kahve ve sigara içen, sonrasında her sabah kusan johannes. bu sabah canı sigara istemiyor ve kusmadı da. tekneyle açılmak istiyor. daha önce ölmüş arkadasi peter ile karşılaşıyor. nasıl olabilir ki. ama yaşıyor sanki. bir tekne yolculuğuna çıkıyorlar. gençken söz vermişler hep birbirlerinin saçlarını uzadıkça kesiyorlarmis. ama peter'in saçı çok uzamış kesmek lazım... akşam üzeri evine donuyor johannes. en küçük ve en sevdigi kızı onu görmeden koşuyor sokakta neden?... sonra anlıyor johannes öldüğünü. ve ölüme alışması için en yakın dostunun geldiğini..
hani hep derler ya olecegi zaman insanın karşısına azrail en sevdiği kişi olarak çıkarmış. bu inanış sanırım ne din ne coğrafya fark etmeksizin herkesin bir şekilde vakıf olduğu bir sey. o yüzden de johannes ölüme alışsın diye en yakın arkadaşı geliyor. çok garip duygular içinde okudum kitabı. 104 sayfa kadar kısa ama bir ömür kadar uzun bir kitap.
ve en değişik olanı ile yazarın yazım tarzıydı. nokta kullanmamıştı hiç. diğer tüm noktalama işaretleri vardı ama nokta yoktu. ne demek isteyip neyi anlatıyordu? bir cümleyi bitirmeden baslatarak hayatın da hep devam eden bitemeyişlerden oluştuğunu mu? bir de hep diyaloglar vardı. çok güzel hava, evet, güzel çok güzel dedi gibisinden ilerleyen tekrar içeren diyaloglar. yer yer okumayı zorlaştırıyor gibi gelse de alışınca keyif verdi. jon fosse gerçekten duygulara ses veren bir yazarmış. doğu'daki o sesli anlarla önümdeki o sessizlikle birlikte her duyguyu o kadar güzel geçirdi ki. kendisiyle tanışmak benim içim gerçekten büyük bir zevk oldu. çok çok sevdim.
"insanlar gider, geriye esyalar kalırdı..."
"kişinin yaşamının en büyük acılarından biri buydu belki, annesinin korunaklı rahminden çıkıp bu kötü dünyada kendi yaşamına başlamak."
"hep böyle yalnız kalmak zorunda olmak, korkunç, çok korkunç.."
bir ömür ne kadar sürer? sabahtan akşama bir vakitte kaç ömür yaşanır? bir sabah doğup bir akşam ölür müyüz sahi?
ilk cocuklari magda'dan sonra uzun süre çocukları olmayan olei ve marta'nın şimdi bir çocukları daha olacaktır. dogum sancıları çeken marta hayata yeni birini getirmeye çalışırken olei ise sabırsızdır. bir oğlu olacaktır adı ise dedi gibi johannes olmalıdır. 'a' ve 'o' sesleri içinde johannesin doğumuna tanıklık ediyoruz. babası ve onun da babası gibi balıkçı olacaktır. sonra birden yaşlı johannes ile karşılaşıyoruz. 7 çocuğu olmuş karısı erna ile güzel bir hayat sürmüş ama sevdiği dostlarını ve karısını da kaybetmiş johannes. her sabah kahve ve sigara içen, sonrasında her sabah kusan johannes. bu sabah canı sigara istemiyor ve kusmadı da. tekneyle açılmak istiyor. daha önce ölmüş arkadasi peter ile karşılaşıyor. nasıl olabilir ki. ama yaşıyor sanki. bir tekne yolculuğuna çıkıyorlar. gençken söz vermişler hep birbirlerinin saçlarını uzadıkça kesiyorlarmis. ama peter'in saçı çok uzamış kesmek lazım... akşam üzeri evine donuyor johannes. en küçük ve en sevdigi kızı onu görmeden koşuyor sokakta neden?... sonra anlıyor johannes öldüğünü. ve ölüme alışması için en yakın dostunun geldiğini..
hani hep derler ya olecegi zaman insanın karşısına azrail en sevdiği kişi olarak çıkarmış. bu inanış sanırım ne din ne coğrafya fark etmeksizin herkesin bir şekilde vakıf olduğu bir sey. o yüzden de johannes ölüme alışsın diye en yakın arkadaşı geliyor. çok garip duygular içinde okudum kitabı. 104 sayfa kadar kısa ama bir ömür kadar uzun bir kitap.
ve en değişik olanı ile yazarın yazım tarzıydı. nokta kullanmamıştı hiç. diğer tüm noktalama işaretleri vardı ama nokta yoktu. ne demek isteyip neyi anlatıyordu? bir cümleyi bitirmeden baslatarak hayatın da hep devam eden bitemeyişlerden oluştuğunu mu? bir de hep diyaloglar vardı. çok güzel hava, evet, güzel çok güzel dedi gibisinden ilerleyen tekrar içeren diyaloglar. yer yer okumayı zorlaştırıyor gibi gelse de alışınca keyif verdi. jon fosse gerçekten duygulara ses veren bir yazarmış. doğu'daki o sesli anlarla önümdeki o sessizlikle birlikte her duyguyu o kadar güzel geçirdi ki. kendisiyle tanışmak benim içim gerçekten büyük bir zevk oldu. çok çok sevdim.
"insanlar gider, geriye esyalar kalırdı..."
"kişinin yaşamının en büyük acılarından biri buydu belki, annesinin korunaklı rahminden çıkıp bu kötü dünyada kendi yaşamına başlamak."
"hep böyle yalnız kalmak zorunda olmak, korkunç, çok korkunç.."
devamını gör...