bu soruya "evet" demek istiyorum. eğer biyolojik açıdan bir soru olsaydı, "hayır" derdim. ancak bu soruda eşsiz bir beyin kavramı, sadece biyolojik özelliklere dayanmıyor . şu anda, beş parmağımızın her biri bile birbirine benzemiyor. aynı şekilde, insan beynindeki her bir bireyin düşünce yapısı da eşsizdir. hepimiz farklıyız ve bu, bizi eşsiz kılan bir özelliktir.sınıfta 40 öğrenci varsa, 40 farklı düşüncede vardır. bir konuya yaklaşım biçimimiz, anlama kabiliyetimiz birbirimizden farklıdır. öğretmen ,bir konuyu bazılarımıza bir kez anlatıp anlarken , bazılarına ise iki kez anlatmak gerekebilir. bir kitap düşünelim mesela. kitapta yazanlar aynı olsa da, her bireyin farklı bir bakış açısı vardır. yani bir kitabı hiçbir zaman iki kişi okumaz. eşsiz bir beyin, kişinin düşünce yapısını, yeteneklerini ve kişisel deneyimlerini bir araya getirerek onu benzersiz kılar. hepimizin kendine özgü bir beyin yapısı vardır. kendi deneyimlerimden de bunu biliyorum; güzel düşünmeyi ve iyi fikirler sunmayı severim. hayatımın felsefesinde bu her zaman vardı ve bu şekilde devam edecek. şu anda, bu yazıyı yazarken bile kendi fikirlerimi açıklıyorum ve işte bu, beni eşsiz kılan bir şey.
sınıf öğretmenliği topluluğu olarak, öğretmenler günü'ne özel bir film gösterimi düzenlemeyi düşündük ve "mucize" filmini izlemeyi uygun bulduk. gerçekten harika bir film olduğunu söylemeliyim ve herkesin çok beğendiğini gözlemledim.
filmin hikayesi, mahir isimli bir öğretmenin izmir'den doğudaki ücra bir köyüne atanmasıyla başlıyor. mahir öğretmenin, engelli bir birey olan aziz’i hayata kazandırma çabası, filmin ana temasını oluşturuyor.
bir diğer örnek ise auggie karakteriyle tanık olduğumuz bir başka harika hikaye. auggie, annesinin ve babasının genetik mirası nedeniyle, yaşıtlarından farklı bir şekilde dünyaya gelir ve sürekli bir kask takarak yaşamak zorunda kalır. zamanı geldiğinde annesi onu okula göndermeye karar verir; babası ise biraz rahatsız olsa da auggie buna karar verir ve sıradan bir çocuk olduğunu kanıtlamaya çalışmak ister. okula başlamak, başta çok zor olsa da auggie, insanların ona bakışlarını zorlayıcı bulur. ancak, ne kadar takmıyormuş gibi görünse de, bu durum onu gerçekten çok etkiler. bu süreçte annesi, her zaman ona destek olmuş ve birçok şeyden feragat etmiştir. elbette, auggie'nin babası ve ablasının da desteği büyük önem taşır. auggie, zorluklar karşısında pes etmeyerek hayatına devam eder. zorbalık, dışlanma ve arkadaş edinme gibi olgunlaşma sürecinin önemli bir parçasıdır. bu süreçte, jack will’in mükemmel arkadaşlığı, auggie'ye büyük bir güç verir.
sonuç olarak, film bize insanların birbirlerini anlaması, hoşgörüyle yaklaşması, farklılıkları kabul etmesi, cesaret ve azmin gücü, ailenin desteğinin önemi gibi çok önemli dersler verir.
şuraya alıntı bırakmak istiyorum: “çocukları anlamak, yetişkinleri anlamaktan daha kolay. beni gören yetişkinler duygularını saklar, bakışlarını kaçırır ama çocuklar duygularını saklamadan dikkatle bakarlar.” "eğer olduğun yerde iyi hissetmiyorsan kendini olmak istediğin yerde hayal et."
merhaba, ben nesrin kurt. heyecan dolu, enerjik ve neşeli biriyim. sınıf öğretmenliği bölümü, çok istediğim bir alandı ve bu yüzden çok mutluyum. bunun için gerçekten çok çabaladım. çaba, sadece ders çalışmakla değil, bazen hayatın zorluklarına karşı direnmekle de ilgilidir. sevdiklerimi sıkı sıkı sarar, onlara sevgimi her fırsatta dile getiririm. küçük mutlulukları büyütüp, her şeyde bir güzellik görmeye çalışırım. mesela kahve içtiğim bardağın güzelliğine heyecanlanırım. sıradanlıktan kaçıp, içindeki renkleri bulmaya çalışırım.
gitar çalmak, kitap okumak, sohbet etmek ve gezmek en sevdiğim şeyler arasında. arada yazı da yazarım, hoşuma gider. ancak futbol maçlarını izlemeyi, kapalı alanlarda uzun süre kalmayı ve yalnızlığı pek sevmem. çok duygusal biriyim ve bu yüzden küçük şeyler bile beni etkiler. böceklerden çok çok korkarım. yaprak sarma ve karnabahar en sevdiğim yemeklerdir. nohut ve kırmızı eti hiç sevmem( bir mardinliye yakışmaz ama). bir işi önce planlayarak yapmayı severim; bu, her şeyin daha düzenli ve verimli olmasını sağlar.
eskiden umutsuz bakardım her şeye, ama artık her şeyin bir çözümü olduğuna inanıyorum. insan, elinden geleni yaptıktan sonra hedefine ulaşabilir.
"sen zannediyor musun ki bir tek alzheimer olan sensin? herkes hasta, hepsi hasta. yarın bugün bir milli maç olur, herkes her şeyi unutur. bu millet neleri unuttu, seni mi unutmayacak, sen kimsin ki, alt tarafı bir katil, alt tarafı bir cinayet haberi."
yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.
1- güvenli bir ortamda büyümemek
2- çok erken yaşta bir yetişkin gibi görevler üstlenmek
3- yaralanmamak için çok uğraş veriyor olmana rağmen yara alan kişi olmak
4- hata yaptığın için sert bir şekilde yargılanmak
5- her seyi kendi başına çözmek zorunda kalmak
6- sana yetersiz olduğunun söylenmesi
her şeye yetişmeye çalışan insanlar, genellikle yüksek beklentilere ve yoğun bir yaşam temposuna sahiptirler. iş, aile, sosyal hayat ve kişisel gelişim gibi farklı alanlarda başarılı olma arzusu, bu bireyleri sürekli bir koşturma içinde bırakır. bu kişiler, çoğunlukla mükemmeliyetçi bir yapıya sahiptir ve hiçbir şeyi eksik bırakmak istemezler. ancak, bu çaba zamanla kronik stres, yorgunluk ve tükenmişlik hissine yol açabilir.
psikolojik olarak, her şeye yetişmeye çalışan insanlar, çoğu zaman kendilerine yeterince zaman ayıramazlar. kendi ihtiyaçlarını ve duygusal sağlıklarını ihmal etme eğiliminde olabilirler. sosyal ilişkilerde de sürekli bir yetişme çabası içinde oldukları için, anın tadını çıkaramama ve derin, tatmin edici bağlar kurmakta zorluk yaşayabilirler. bu durum, zamanla ilişkilerde kopukluk ve yalnızlık hissine neden olabilir.
her şeye yetişmeye çalışan bireyler, zaman yönetimi ve öncelik belirleme konularında daha fazla bilinçlenmelidirler. kendilerine ve sevdiklerine zaman ayırmanın, hem kişisel mutluluk hem de genel yaşam kalitesi için ne kadar önemli olduğunu fark etmeleri, daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.
hiçbir şey için telaşlanmayacağım. neyin ne zaman olacağıyla ilgili kendimi strese sokmayacağım. kendimi gereksiz ve çok düşünerek mahvetmek yerine, inandıklarıma sıkıca sarılıp hayatımda olan her şeyin beni nihai hedefime doğru yönlendireceğine inanacağım. olması gereken her şey, sağlıklı yavaş bir şekilde olacak. buna inanıyorum.
öncelikle kitaptan çok etkilendiğimi dile getirmekt isterim ve herkesin okumasınıda tavsiye ederim. idama karşı bakış açım değişti resmen ki zaten victor hugo'nun da bunu yazmadındaki amacı idam cezasının trajik ve saçma yanını göstermektir. idama mahkum edilen birinin hissettiği ne duygu varsa kaleme dökmüş. boşuna klasikleşmiş bir eser değil. suçu cinayet olan mahkumun hep affedileceği veya cezasının kürek cezasına çevirileceğini umudu içindedir. beş hafta boyunca aklındaki tek şey ölüm. her gün idam edilen kişilere tanık oluyor.
"hayal dünyamda daima neşe vardı. istediğimi düşünebiliyordum, özgürdüm. şimdi ise tutsağım. bedenim, bir hücrede prangaya vurulmuş; ruhum birtek düşünceye hapsedilmiş. korkunç, acımasız, yürek yakan bir düşünce! artık önümde tek bir düşünce, tek bir yargı, tek bir gerçek var: idam mahkûmu!"
o kadar etkileniyor ki kürek cezasını bile daha çok istiyor. yaşadığı bu zor beş haftadan sonra yaşamın, eşinin, annesinin ve çocuğunun değerini çok iyi anlıyor ama maalesef ki her şey için çok geç ve artık o da idam edilmiştir. kızının bir ara babasının yanına gelip onu tanımaması ne büyük bir acı, ne büyük hüzündür ki insandan geriye hiçbir şey kalmaması.
tabii çelişkide de kalmadım değil:
bir bebeğin ırzına geçip her türlü işkenceyi yapan bir caninin yaşam hakkı olmalı mı? amacı okuldan evine gitmek olan ve şöför tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen bir kadının katili ölümü haketmiyor mu? sırf zevk için adam öldüren gözünü kan bürümüş bir katil ölümü hak etmiyor mu? tüm bu sorulara cevabınız hayır ise, peki bu saydıklarım sizlerden birinin yakını olsaydı yine böyle mi düşünürdünüz? ama kitaptaki garip şey biz mesela ya da ben en azından her şeye rağmen acırız ve izlemekten zevk almayız eserde halkın idam cezasını heyecanla, korkunç bir zevk ve iştahla izlemesi çok acı. bununla ilgili bir alıntı bırakayım şuraya:
"bağlayın ellerini, çırpınmasın ölüme giderken! saçlarını da tıraş edin, kesilen kafası güzel görünsün! gömleğinin boynunu kesmeyi unutmayın, bıçak güzelce koparsın kafasını! ha bir de söyleyin dışarıdaki insanlara, az kaldı istedikleri vahşet gelmek üzere! merhamet diyorum, doğadaki tüm canlılarda sınırsızca bulunan merhamet neden biz insanoğlunda yok!"
içeriğinden:
[[alıntı]]
kendi kendime şöyle dedim:
bir şeyler yazma imkânım olduğuna göre, bunu neden yapmayayım? ama ne yazabilirim? çıplak, soğuk taştan dört duvar arasında esir edilmiş; adım atabi- leceğim bir özgürlükten, görebileceğim bir ufuktan mahrumken kapıdaki gözetleme deliğinden süzülen ışığın, karşıdaki karanlık duvara yansıttığı beyazımtırak şeklin ağır ağır hareket etmesini gün boyunca kurulmuş bir makine gibi seyrederek zaman geçirmek tek eğlence- mdi. ve az önce de bahsettiğim gibi bir fikirle, bir suç ve ceza düşüncesiyle, bir cinayet ve ölüm düşüncesiyle baş başa kalmışken! başka ne yazabilirdim ki? artık bu dünyada yapacak hiçbir şeyi kalmamış biri olarak benim söyleyecek ne sözüm olabilirdi ki?
niçin olmasın? etrafımdaki her şey, hareketsiz ve suskun olsa da benim yüreğimde kopan bir fırtına yok muydu? şüphesiz söyleyeceğim çok şey var ve hayatım, ne kadar kısa olursa olsun, yaşadığım bu saatten, yaşaya- cağım son dakikama kadar onu dolduracak endişeler, korkular ve ıstıraplarda kalemimi aşındıracak, bir şeyler bulunacaktır.
[[/alıntı]]
sevgi ender rastlanan bir gül gibidir. eğer onu bir kez elde etmek şansına sahip olduysanız en güzel saksıya koymanız yeterli değildir. onu sık sık sula- manız, çevresindeki yabani otları ayıklamanız ge- rekir. yoksa kurur sevgi çiçeğiniz. onu kurutmama- nız dileğiyle...
eskiden olsa babam derdim ama büyüdükçe bazı şeylerin farkına vararak artık annem diyorum. hiç kimse annnesi gibi anlayamaz kızını hiç kimse anne kadar destek veremez. baba her ne kadar desteklesede her ne kadar sevsede anne kadar olamaz. hep derdim ki beni en çok babam anlıyor*ama tek bir davranışıyla annemm bu fikrimi değiştirdi. annem bazı şeylere hayır derdi eskiden ama umrumda değildi çünkü babam evet dedikten sonra bir şey olmaz diyordum. çünkü babam hep der ki ben karar verdikten sonra bitti. ama büyüdükçe öyle olmaması gerektiğini aslında annemi de yanlış anladığımı anladım. buraya küçük bir özür bırakıyorum güzel anneme.
daha fazla ders çalıştım. kendim için yapacağım en iyi şeydir. ve bu sene içerisinde ilgileneceğim tek şey. vaktimi alan her şeyden uzak durmam gerektiğinide biliyorum. küçük küçük sorunlarla moral bozup derslerimi aksatmamam gerektiğini de. o masanın başına geçtikten sonra hiçbir şeyin önemi kalmıyor. çünkü her şey kendim için. başarım sadece benim hayatımı renklendirecek ve başarısızlığımın da yine sadece bana zararı olacak. bu yüzden hiçbir şey o kadar da önemli değil benim için.
kimi insanın malı çoktur. ne kendisine ne ailesine harcamaz. kaliteli, güzel yaşamaz. 100 varsa 10 verir. varlık içinde yokluk çektirir
kimisinin malı yoktur. ailesine elinde olanı vermez. gider eline geçen üç kuruşu ya ele yedirir ya da kendi keyfine tüketir. el iyisidir. 1 kazanıp 10 harcar
kimisinin eline geçen sınırlıdır, ancak eli-gönlü boldur. ailesine karşı hiçbir şeyi eksik etmez. ne varsa paylaşır. kendini ihmal etse de 10 kazanıp 100'lük verir sevdiklerine. ama kendini tüketir, kendi hakkına girer
kimisi ise yine gönlü zengindir ancak yaşamayı da sever. hem ailesinden hem kendisinden esirgemez. bereketi hiç bitmez. az gelse de çok şeye yeter. harcarken de kazanırken de ağız tadı olur
işte bize son gruptan olmak düşer. gönlü zengin eş, ana-baba, evlat olmak lazım. yine hayatımıza alacağımız insanlarda da bunlara dikkat etmek gerekir.
birinden gitmek?
hiçbir zaman kimseden gitmedim ben.bana zararları dokunmağı sürece. birisiyle arama mesafe girdiyse ilk adımı o atmıştır. kimse beni benden daha iyi bilemez, hiç kimseye zararım olmaz, sevdiklerime karşı çok dikkatli olurum, kelimelerimi seçerek konuşurum, sorunlarını kendi sorunum gibi görürüm, onlar üzgünse aklımdan çıkmaz odaklanamam herhangi bir şeye. onlar daha nasıl olduğunu anlatmadan ben onların nasıl olduğunu anlarım. sevmek bu değil miydi zaten? hissetmek... ben çok güzel severim hemde çok fazla güzel.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.