nesriola yazar profili

nesriola kapak fotoğrafı
nesriola profil fotoğrafı
rozet
karma: 5931 tanım: 318 başlık: 50 takipçi: 128
Sadece ölü balıklar akışına bırakır.

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

imtihan

seni olgunlaştırmak için allah'ın lütfettiği bir ikramdır. kimi zaman dostlarla, kimi zaman düşmanlarla imtihan edilirsin. bazen kimsecikler olmaz da kendi nefsinle imtihan olursun. bazen çok sever, o sevdiklerinle imtihan edilirsin... ama imtihan allah'ın ikramıdır unutma.imtihan güzeldir. allah seni acıyla denerken aynı zamanda doğru yolu bulabilmen için işaretler de gönderir. nelerden uzaklaşman gerektiğini ve nelere yakınlaşman gerektiğini, nerelerde hata yaptığını ve nasıl düzeltmen gerektiğini sana bir bir gösterir. sabırlı ol! nasıl ki bir doktor yaralarını temizlerken canın acıyorsa, allah da yarınlarını temizlerken elbet canın acıyacaktır. nasıl ileri dönük yaptığın yatırımlar seni anlık sıkıntılara düşürebiliyorsa, kaderine yaptığın yatırımlar da sana sıkıntı yaşatacaktır. imtihan bu ya, belki de canın biraz fazla yanacaktır. ama allah mutlaka doğru yolu bulman için sana yardımcı olacaktır. imtihanın ilacıda sabır ve duadır öyleyse allah için sabret...
devamını gör...

bin muhteşem güneş

roman afganistan'ın topraklarında geçiyor. yazar oradaki iç savaşı, zulmü, adaletsizliği gözler önüne sermiş. afganistan hakkında bir bilgiye sahip olmayan insanlar romanı okuduktan sonra adeta savaşın içinde bulacaklar kendilerini. konusu zor şartlar ve zoraki evliliklere dayanan kitap, her türlü acı ve kederi tatmış iki kadının, meryem ile leyla'nın dostluklarıyla sonuçlanıyor. *

harami olarak dünyaya gelen meryem, afganistanda harami olmanın utancını üstünde taşıyan günahı olmamasına karşın günahkar sayılan bir kızdır. babası tek çareyi onu ve annesini evinden, herkesten uzağa bir yere götürmekte bulur. şehirden uzakta annesi nana ile yaşayan meryem'in ihtiyaçlarını babası karşılamaktadır. her hafta perşembe günü gelir ihtiyaçları getirir ve meryem'le zaman geçirirdi. meryem bu ziyaretlerden oldukça keyif alır ve perşembe günlerini iple çekerdi. yine bir perşembe günü babasının gelmesini bekleyen meryem babasının gelmemesi üzerine büyük bir hayal kırıklığı yaşar. ve babasının evine gitmek ister. en güzel elbiselerini giyen meryem, annesinin sözlerini göz ardı eder. annesi nana eğer giderse kendisini asacağını söylemiştir. buna inanmayan meryem yoluna devam eder. uzunca bir süre yürüdükten sonra babasının evini bulur lakin kapıyı açan kişi babasının evde olmadığını bildirince meryem büyük bir üzüntü duyar ama geri dönmez orada bekler. evden şoförüne talimatlar veren babası onu evine götürmesini söyler. meryem mecburen arabaya biner. gittiklerinde nana'nın ipte sallandığını gören meryem hayattan ilk darbesini almıştır. bu olayın ardından babasının evinde kalmaya başlayan meryem, babasının eşleri tarafından istenmez ve meryem'in evlilik çağında olduğunu * ve 30 yaşında olan raşit'in en iyi aday olabileceğini söylerler. durumu kabul eden babası meryem'i raşit'e verir. orada önceleri iyi vakit geçiren meryem hamilelik döneminde eşinin çocuğunu taşıyor diye iyi muamele görür. ancak bir gün hamamda kayması sonucu bebeğini kaybeden meryem eşi tarafından öldüresiye dövülür.

komşuları olan leyla savaşta anne ile babasına kaybetmesi üzerine bir süreliğine meryem ile raşit'in evinde kalır. başlarda iyi ağırlanan leyla sonraları raşit'in burada kalmasının günah olduğunu kalacaksa da eşi olarak kalmasını teklif eder. karnında sevgilisinin çocuğunu taşıyan leyla, sevgilisi tarık'tan haber alamayınca çocuğunun harami damgasını yemesini istemez ve teklifi kabul eder. tarık'tan azize isimli bir kızı, raşit'ten de zalmay isimli bir oğlu olur. erkeklerin el üstünde tutulduğu afganistan'da zalmay'ın her türlü istediğini yerine getiren raşit, azize'nin kendi çocuğu olduğunu sanmasına rağmen onu zalmay'la bir tutmaz. harami olarak dünyaya gelen meryem azize'yi kendisine çok yakın hisseder.
tarık'ın öldüğüne emin olan leyla bir gün tarık'ın ani ziyaretine karşı çok şaşırır ve onu evine alır. akşam olupta yemeğe oturdukları sırada zalmay babasına annesinin eve bir erkek soktuğunu söylemesi üzerine deliren raşit zalmay'ı odaya kilitler ve leyla'yı öldüresiye döver. leyla'yı başlarda sevmese de sonraları dostu olarak gören meryem, leyla'nın oracıkta ölecek olmasına göz yumamaz ve bahçeden bir koşu getirdiği kürek ile kocasının başına sert bir darbe indirir. aldığı darbe ile yere yığılan raşit, oracıkta ölür. bu olay üzerine suçunu itiraf eden meryem idam edilir. tarık ile birlikte mutlu bir hayat sürdüren leyla, meryem'i asla unutmaz ve her daim kalbinde var eder...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

genç werther'in acıları

werther, yaşadığı büyük kentte yaşamadığı ruhsal bunalımdan kaçarak wahlheim' e yerleşir. werther burda yaşadığı duyguları, sıkıntıları, olayların hepsini bir mektupta arkadaşı wilhelm'e anlatır. bu kitap ümitsiz bir aşkı anlatır ve gerçekten yürek burkan bir kitap.

bir partiye davet edilen werther. arkadaşları gidecekleri evde çok güzel bir kızın olduğu ve bu kıza aşık olmaması gerektiği konusunda werther'i tembihlerler. nedenini sorunca kızın nişanlı olduğunu söylerler. ama werther kızı gördüğü ilk an aşık olur. bundan sonra werther her gün kızı görmeye başladı ve onunla dostluk kurdu. ama aşkını içinde tutmak werther için çok zor bir durumdu. sürekli uzak yerlerde çalışan nişanlısı olan albert artık döner. albert iyi bir insan ve nişanlısını çok sever. ama werther hala peşini bırakmaz ve üstelik albert ile de yakın arkadaş olur. werther charlotte'yi unutmak için başka bir yere taşınır ama baktı olmuyor yine geri döndü. albert ile lotte evlenince werther artık vazgeçemesi gerektiğini düşünür. artık bu yükün altından kalkmayan werther sadece kendi hayatına son vermeyi düşünür. ama önce lotte'ye aşkını açık açık itraf eder. ama charlotte hiçbir şekilde albert'e ihanet etmez. werther lotte'ye bir mektup yazarak kendimi intihar eder.

mektubuna ve yaşamına şu sözlerle son verir:
silahlar dolu artık. saat on ikiyi vuruyor.şükrediyorum charlotte, charlotte! elveda, elveda!"


devamını gör...

çizgili pijamalı çocuk

öncelikle bu filmin beni çok derinden etkilediğini dile getirmeliyim. arkadaşlarım çok güzel olduğundan bahsetmişti bir ara aklımda kalmıştı böylece.filmin sonu hiç beklediğim gibi olmadı. bruno'nun babasının yaptıklarının cezasını kendisinin çekmesi çok üzücü bir şey.

‌brunon ailesiyle birlikte berlin'de yaşamaktadır. ama sonra babasının görevi nedeniyle evini, arkadaşlarını bırakıp polonya' ya taşınmak zorunda kalmışlar. bruno gittiği yeri önce sevmez, çok sıkılır ve arkadaşlarını çok özler çünkü burda hiç arkadaşı yok. sadece odasının penceresinden görünen çiftliği ( toplama kampı) çok merak eder. ordaki insanların üstündeki pijamalar çocuğun dikkatini çok çeker babasına ve annesine söyler. bu insanlar insan bile sayılmaz. üstünde pijama olan hepsi yahudi ve "yahudiler insan değildir" diyorlar. bruno'nun babası bu kampın başındaki askerlerden biri ama ne eşinin ne de çocukların haberi vardır bundan. bruno bahçede salıncakta sallanırken ordan çıkan dumanları görür ve pis koktuğunu fark eder ve artık daha çok merak eder. bruno evden gizlice çıkar ve oraya gider. orda shmuel adında bir çocuk ile arkadaş olur. ama ikisi çok farklı hayatlar yaşamaktadır. shmuel çok açtır ve en istediği şey yemektir. bruno artık hep gelir onu görmeye ve ona yemek getirmeye çalışır. bir gün babası kaybolan ve onu aramaya çalışan shmuel bunu bruno' ya söyler ve bruno da onunla beraber aramak ister. giydiği pijamalardan bruno'ya da getirir ve yeri kazarak onun tarafına geçer. ama ne yazık ki bu bruno'nun sonu olur. ve o dumandan pis koku yanan elbiselerin kokusu değil yanan insanların konusuymuş. ve bu bruno'nun babasına bir ders olur. :(((
devamını gör...

bir kadının yaşamından yirmi dört saat

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
öncelikle bu kitabın bana gerçekten bir şeyler kattığını dile getirmek isterim. bu kitabı okuduktan sonra hiçbir şeye ön yargı ile yaklaşmamayı, insanları anlamadan yargılamamayı ve olaylara farklı bakış açıları ile yaklaşmayı daha iyi öğrendim.

bir kadının yaşamından yirmi dört saat'i okuduğumda yaşattığı yoğun duygu aktarımından etkilendim. kitapta, tutkunlarının peşinde koşan insanların yaşamlarını nasıl hiçe saydığının, kendi değerlerinin farkına varmayışlarını anlatıyor. yaşamının sadece yirmi dört saatini kapsayan ancak yıllar geçse de unutmadığı bir olayı mrs. c yazara anlatır. ama kendisine bile anlatmak istemediği bu olayı ona anlatarak rahatlamak istemiştir. otele genç ve yakışıklı bir fransız adam yerleşmesiyle otelin havası değişir. zengin ve yakışıklı oluşuyla kadınların çok dikkatini çekmiştir. genelde dert tasa olmayan bu otelde artık karmaşa çıkmaya başlar. bu adam henriette ile vakit geçirmeye başlar ve sonra bayan henriette iki çocuğunu ve kocasını bırakarak onunla kaçar. herkes kendi kafasına göre yorumlaya başlar ve kimse buna bir anlam veremez. burada kitaptan bir alıntı bırakayım :"diğer yandan ben şahsen bir kadının özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılmasını, genellikle alışıla geldiği üzere, kocasının kollarında onu kapalı gözlerle aldatmasından daha dürüst bulurum ." ve sanırım henriette' nin kaçmasının sebebi de bu. sonra herkese karşı çıkan yazar , olaylara ön yargı ile yaklaşmamayı ve yargılamadan dinmeyen biri olduğu gören mrs.c kendi hayatında yaşanan bu olayı ona anlatmaya başlar. anlattıktan sonra gerçekten rahatladığını hisseder.
devamını gör...

uyan sunam

suna, fahri kayahan'ın eşidir ... fahri çok severmiş suna'sını. sık sık sevdiğini dile getirmiş fahri. bıkmadan usanmadan severmiş.

malatya' da yaşıyorlar eşi ile fahri bey suna'nın ona yalan söylemediğini de bilir.. kadınlar o dönemde sürekli hamamlara gider...

işte o hamam eğlencesinden birinde suna'nın sırtında bulunan ve asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve suna'nın yakın arkadaşı olan neriman hanım'ın...
 neriman hanım akşam eve geldiğinde eşi mustafa bey ile konuşurken arkadaşının sırtında ben olduğunu ağzından kaçırır.

aradan zaman geçer...

fahri kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede mustafa bey ile karşılaşır... aralarındaki sohbet tartışmaya dönüşür ve olay arbedeye gidecekken fahri kayhan hiddetle cevap verir mustafa bey'e: "bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim."bunun karşısında fahri kayhan'ı yaralamak için mustafa bey'in dudaklarından vaktiyle eşinin ona söylediği sözler dökülür: "sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim."
   
 fahri kayhan neye uğradığına şaşırır.inanamaz sunasının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen nedendir? el adamı, suna'nın sırtındaki beni nerden bilecektir? bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp suna'yı durumu anlatır...

eşi ağlar, yanar, yakılır,yeminler eder fahri kayhan'a: "aman beyim etme" der, "bakar mıyım senden bir başkasına?"

o gece tartışmadan sonra fahri kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip konuyu kapatır... lakin durum hiç de öyle olmaz...
 o günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe kalır ve eşi de bunu hisseder.

günlerden bir gün akşam yemekte çıkan tartışma sonrasında fahri kayhan aynı konuyu açarak evden çıkıp gider ve eve geldiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

eve girer ve karısı suna, kendini asmıştır...

sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. o mektupta suna son sözlerinde şunları yazmıştır: "kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim... kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim..."
 fahri kayhan gözyaşları ile suna' nın bedenini ipten ayırır, yere yatırır... ıslak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır...

içindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:

"şafak söktü, suna'm yine uyanmaz

hasret çeken gönül derde dayanmaz

çağırırım suna'm sesim duyulmaz

uyan suna'm uyan, derin uykudan

nice diyar gezdim gözlerin için "şafak söktü, suna'm yine uyanmaz

hasret çeken gönül derde dayanmaz

çağırırım suna'm sesim duyulmaz

uyan suna'm uyan, derin uykudan

nice diyar gezdim gözlerin için

niye kızdın bana el sözü için

dilerim allah'tan sızlasın için

uyan suna'm uyan derin uykudan

çektiğim gönül elinden

 usandım gurbet elinden

hiç kimse bilmez halimden

uyan suna'm, derin uykudan..."
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

bana dediki her zaman güçlü olmak zorunda değilsin
hayır. güçlü olmak zorundayım. her şey daha kötü olacak buna eminim. kendimi salıp her şeyin kötüye gitmesine izin veremem. güçlü olamamak mı? ben buna kabullenmek bile istemem. ben güçlüyüm.
çok iyiyim, mutluyum, keyfim yerinde, her şey yolunda. ben sadece buna kabullenmek istiyorum. sıkıntımda olsa, her şey yolunda olmasa da ben hep mutluyum demek istiyorum, gülmek istiyorum. yoksa hiçbir şeyin üstesinden gelemem. bazen deli misin sürekli gülüyorsun diyorlar yine gülüyorum. bu sefer onlara gülüyorum. çünkü bilmiyorlar gülmenin değerini. yani benim için en iyi silahtır. aslında hayatın kuralını da bilmek lazım. hayat sana her zaman en iyisini sunmaz. bazen de zorlanmak lazım. eğer hayat bize hep en iyisini, istediğimiz her şeyi verecekse mutluluğu aramayı,hayal kurmayı nerden bilecez. bunu bildikten sonra güçlü olmayı da bilir insanoğlu. arkadaşlarınla sorunun olur, derslerinle, kendinle , ailenle olur. ama bunlara karşı dimdik durabilecek bir bedenin ve bu sorunlara çare arayabilecek bir aklın var. söyleyeceğim şu ki insan hemen
yıkılmamalı.elinize bir şey geçmeyeceğinden emin olabilirsiniz. yorulur insan, vazgeçmek ister ama yanlışı yapar. çünkü yaşadıkları bir imtihan. eğer pes ederse ne anlami kalır. sadece kaybeden taraf olur. örnek vereyim: yks sınavına hazırlanıyorum, çalışıyorum, çıkmıyorum,gezmiyorum, başka şeylere vakit harcamıyorum fazla. yani bunları saymak bile bunaltıcı.ama ben bunları uygulayıp sadece bir senemi kaybederim ama karşılığında kazanacak çok senem olacak. peki sırf bana sıkıcı geliyor diye bırakırsam ne bu seneyi ne önümde ki çok seneleri kazanırım. hayat sınavımız da böyle bir şey işte zorlayacak seni ama sen de çabalayıp yapabilmesini bileceksin. her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır:)
devamını gör...

kadın erkek eşitliği

şuan bunu ağlayarak yazıyorum ki hiç bir zaman kız erkek eşit değildir. her zaman erkekler kızlardan üstündür . erkekler her zaman her istediğini yapabilir ne isterlerse alınır istediği her suçu işleyebilir. mesela istediği her şerefsizliği yapar ama hiçbir zaman suçlanmaz. peki bunu yapan bir kız olursa ölüme kadar gider. özellikle doğu tarafında yaşanılan bir durumdur. doğuda kızlar serbest değildir ve birçok hakkı elinden alınıyor. doğuda bir kız okuyamaz, gezemez,tek başına dışarıya çıkamaz, telefon kullanamaz ve aşık olamaz kısacası özgürlüğü elinden alınıyor. bircok kızın hayali elinden alınıyor, istediği yerlere varamıyor ailesi yüzünden çok üzücü bir durum. biz kızlar ayakta durmayı, bir erkeğe muhtaç olmadan yaşamayı öğrenecez. bunu başarabilmenin tek yoluda okumaktır. ya okuyacaz ya okuyacaz başka çaresi yok *
devamını gör...

elfida

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu şarkinknşarkının hikayesi, öncelikle elfidanin kelime anlamı: gözden çıkarılmış kadın demek. haluk levent 10 yaşında kanser olan beyzanura bu şarkıyı yazmıştır. doktorlar kanser olan beyzanur için ailesine beyzanuru gözden çıkarın ölümü yakın deyince haluk bu durumdan çok etkilenir ve arkadaşına anlattığında, arkadaşı da yani kızımız elfida mı deyince haluk arkadaşına elfida ne demek diyince kelime anlamının gözden çıkarılmış kadın olduğunu o zaman öğrenir ve şarkıyı besteler. şarkıyı ilk beyzanura ölmeden önce çalar . anlamasın diye bazı yerlerini değiştirerek söyler.
şarkının sözleri
şımartılmamis aşkın( yani hastalıktan dolayı çocuklugunu yaşayıpta şımarılmaya vakit bulamamış )
sessizliğe yakın (maalesef ölüm yakın )
kim bilir kaç yüzyıldır sarılmamış kolların ( hastalıktan eksik kalmış yanlarının yüzyıl ömre bedel olduğunu)bilmek
sisliymiş kirpiklerin, ve gözlerin yağmurlu
yorulmuşsun, hakkını almış yılların

bu şarkı çok pahalı dinlemek için önce bir şeyler kaybetmek gerek ." güzel şarkıların kötü anılara ihtiyacı vardır" cümlesi tamda bu şarkıya uygun. herkesin yüreğine gömdüğü bir elfidasi vardır ondan vazgeçmeyin.
devamını gör...

yazarın hatıra defterindeki en güzel yazısı

birgün memleketten 1500 km uzağa gittim. bilmediğim, görmediğim yepyeni bir heyecan nasip oldu bana. zaten hayat sürekli yeni heyecanlara gebe olunca keyifli oluyor. ve ben heyecanlarımın başlarında yeni okulumla, yeni öğrencilerimle tanıştım. çok kıymetli, çok dürüst,çok çalışkan, çok saygılı ve sevecen öğrencilerim oldu. ve bu öğrencilerimden biride sen oldun. çok temiz kalplisin, hedeflerin var ve bu hedeflere ulaşmak için gösterdiğin her çaba beni çok mutlu ediyor. ama tabi hayat sadece bu hedeflerden ibaret değil.
 
  hayat dik bir yokuş ve başında azrail melek bekliyor. ama sakın azrail melekten korkma çünkü o sadece bir emri yerine getiren...
 
 ve sonrasında ıncecik bir ip üzerine kocaman ayaklarimizla basacağız. korkudan kirpiklerimiz titreyecek ve biz karşıya geçmeye çalışacağız. ve rabbim o zor günde hepimizin yardımcısı olsun...
 
   ınsan düşündükçe hayatın ve dünyanın ne kadar boş olduğunun farkına varıyor. ama sakın unutma; öyle bir denge kurmalısın ki hiç ölmeyecekmiş gibi  bu dünya için ve yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışacaksın...
 
  bazı zamanlarda öyle zorlanıyorki insan düşünüyorsun , terki diyar eylesen olmuyor kalsan herşey sabrını zorluyor. ışte bu anlarda aklına şu gelsin;
"rabbim sabredenlerle  beraberdir"
 
    hedeflerine odaklan, olumsuz konuşan kimseyi duyma. kendine güven, sorumluluklarının bilincinde ol ve "asla" seni yaratanın yasakladığı bir şeyi yapma. unutma hepimiz sonunda dört kolluyla taşınıp toprağa verileceğiz.
 
bu dünya gidenlerini tek bir kerede uğurlar. merhabası birse hoşçakalida birdir. ayakta durmamiza neden bizmiyiz yoksa emir mi? birçoğu için mümkün değil cevabı bulmak. oysa kaç kişi ölümü biliyorki bu hayatta. ölümü bilen yaşama zerre tenezzül etmez. ölümü bilen hiç gelirmi rabbini bilmezlikten. bu imtihan bir seferlik, bedenin kağıt kalemin amel. sana kafi geleceğini sandığın iki bilek, oysa hayat tek bilet ve hakkını veremezsen bilet yanar biter.
 
    bu hayatta en büyük destekler çıkarsızlıktan ötürü hep lafta kalıyor. ama sen böyle olma. hakeden insandan desteğini esirgeme. tabi sana geçen gün dediğim cümleyi unutma;
"3 kuruşluk bir insana 5 kuruşluk değer verirsen, aradaki 2 kuruş için seni satar..."

 "kararların ve kesin seçimlerinin bütünleşmiş hali hayattır."
 
bu düşüncelerimle sözlerime son veriyorum.
hayatta hedeflerine ulaşmak için "istemen" yeterli olacaktır.
     iste , dua et ve gerekeni yap...
 
  rabbim yar ve yardımcın olsun..

siz siz olun hedeflerinizden vazgeçmeyin çünkü vazgectiginiz an hayat sizden ümidini keser. ve siz asla umidinizi kestirmeyin hayattan. bu satırları bana bahşeden değerli hocama ve onun sayesinde katettiğim bu yoldan hedefime tam istikamet gitmemi sağladığı ve yardımının bol olduğu çok değerli hocama teşekkürlerimi sunuyorum.
devamını gör...

yazarların en sevdiği bitkiler

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
papatyadır .benim için baharın simgesi,gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum
devamını gör...

bir idam mahkumunun son günü

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
öncelikle kitaptan çok etkilendiğimi dile getirmekt isterim ve herkesin okumasınıda tavsiye ederim. idama karşı bakış açım değişti resmen ki zaten victor hugo'nun da bunu yazmadındaki amacı idam cezasının trajik ve saçma yanını göstermektir. idama mahkum edilen birinin hissettiği ne duygu varsa kaleme dökmüş. boşuna klasikleşmiş bir eser değil.
suçu cinayet olan mahkumun hep affedileceği veya cezasının kürek cezasına çevirileceğini umudu içindedir. beş hafta boyunca aklındaki tek şey ölüm. her gün idam edilen kişilere tanık oluyor.

"hayal dünyamda daima neşe vardı. istediğimi düşünebiliyordum, özgürdüm. şimdi ise tutsağım. bedenim, bir hücrede prangaya vurulmuş; ruhum birtek düşünceye hapsedilmiş. korkunç, acımasız, yürek yakan bir düşünce! artık önümde tek bir düşünce, tek bir yargı, tek bir gerçek var: idam mahkûmu!"
o kadar etkileniyor ki kürek cezasını bile daha çok istiyor. yaşadığı bu zor beş haftadan sonra yaşamın, eşinin, annesinin ve çocuğunun değerini çok iyi anlıyor ama maalesef ki her şey için çok geç ve artık o da idam edilmiştir.
kızının bir ara babasının yanına gelip onu tanımaması ne büyük bir acı, ne büyük hüzündür ki insandan geriye hiçbir şey kalmaması.

tabii çelişkide de kalmadım değil:
bir bebeğin ırzına geçip her türlü işkenceyi yapan bir caninin yaşam hakkı olmalı mı? amacı okuldan evine gitmek olan ve şöför tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen bir kadının katili ölümü haketmiyor mu? sırf zevk için adam öldüren gözünü kan bürümüş bir katil ölümü hak etmiyor mu? tüm bu sorulara cevabınız hayır ise, peki bu saydıklarım sizlerden birinin yakını olsaydı yine böyle mi düşünürdünüz? ama kitaptaki garip şey biz mesela ya da ben en azından her şeye rağmen acırız ve izlemekten zevk almayız eserde halkın idam cezasını heyecanla, korkunç bir zevk ve iştahla izlemesi çok acı. bununla ilgili bir alıntı bırakayım şuraya:

"bağlayın ellerini, çırpınmasın ölüme giderken! saçlarını da tıraş edin, kesilen kafası güzel görünsün! gömleğinin boynunu kesmeyi unutmayın, bıçak güzelce koparsın kafasını! ha bir de söyleyin dışarıdaki insanlara, az kaldı istedikleri vahşet gelmek üzere! merhamet diyorum, doğadaki tüm canlılarda sınırsızca bulunan merhamet neden biz insanoğlunda yok!"

içeriğinden:
[[alıntı]]
kendi kendime şöyle dedim:
bir şeyler yazma imkânım olduğuna göre, bunu neden yapmayayım? ama ne yazabilirim? çıplak, soğuk taştan dört duvar arasında esir edilmiş; adım atabi- leceğim bir özgürlükten, görebileceğim bir ufuktan mahrumken kapıdaki gözetleme deliğinden süzülen ışığın, karşıdaki karanlık duvara yansıttığı beyazımtırak şeklin ağır ağır hareket etmesini gün boyunca kurulmuş bir makine gibi seyrederek zaman geçirmek tek eğlence- mdi. ve az önce de bahsettiğim gibi bir fikirle, bir suç ve ceza düşüncesiyle, bir cinayet ve ölüm düşüncesiyle baş başa kalmışken! başka ne yazabilirdim ki? artık bu dünyada yapacak hiçbir şeyi kalmamış biri olarak benim söyleyecek ne sözüm olabilirdi ki?
niçin olmasın? etrafımdaki her şey, hareketsiz ve suskun olsa da benim yüreğimde kopan bir fırtına yok muydu? şüphesiz söyleyeceğim çok şey var ve hayatım, ne kadar kısa olursa olsun, yaşadığım bu saatten, yaşaya- cağım son dakikama kadar onu dolduracak endişeler, korkular ve ıstıraplarda kalemimi aşındıracak, bir şeyler bulunacaktır.

[[/alıntı]]
devamını gör...

6 şubat 2023 gaziantep-kahramanmaraş depremleri

6 şubat 2023 tarihinde, sabaha karşı saat 04.20'de olan ve doğu anadolu fayının kırılması nedeniyle oluşan deprem.
yüzyılın felaketi yaşandı.hepimizin yüreği yandı. zor anlar hala yaşanmaya devam ediyor. elimizden gelen tek şey deprem bölgeleri için acil yardım maddelerini göndermek. ama ne kadar eşya gönderilsede onlar için pek bir şey değişmez onların sevdikleri öldü. annesi , babası, çocuğu, eşi, kardeşi öldü ve en kötüsü çoğu hiç haber alamıyorlar. evimizin içinde bile üşürken onlar dışarda neler çekiyor. bizim için psikolojik bir sorun olduysa onlar neler yaşayacak. iki aylık bebek kurtarıldı ama bebeğin anne babası yok, anne kurtarıldı ama çocukları yok, on kişilik aile olup sadece biri kurtulan kişiler var. hayatı boyunca bu travmayla yaşayacak. hayatın bir anlamı kalmadı o insan için.binalar inşa edilir,aç olanların karnı doyurulur, çıplak insan giydirilir ama sevdikleri bir daha geri gelmeyecek.bu kadar acı çok fazla.bir felaket senaryosu yaz deseler ancak bu kadar olurdu.nefes almaya utanıyor insan,uyku uyumaya utanıyor insan, yediğimiz kursağımızda, canlarımız
o beton yığınlarının arasında sıkıştıkça bizimde kalbimiz sıkışıyor. şairin dediği gibi "memleket isterim,ne zengin ne fakir ne sen ben farkı olsun, kış günü herkesin evi barkı olsun." bugün tam da böyle bir memleket isteme hakkımızı kullanıyoruz. bugün haluk levent: "insan hiç kepçe olmak ister mi? şu an olsam keşke."dedi. onun bu sözünden hareketle insan hiç başkasının adına nefes almak ister mi? şu an alsam keşke. hayatta kalanların aldığı her fazladan nefes göçük altında kalanlara gitse keşke. artık bu dakikadan itibaren birimiz hepimiz hepimiz birimiz için. çünkü bu faciayla gördük ki birimiz nefes alamıyorsa hiçbirimiz nefes alamıyor. birimiz o enkazın altında uyuyamıyorsa hepimiz uyumaya utanıyoruz. ve şems bir şey öğretti;" dünyada biri üşüyorsa sen ısınamazsın." tüm türkiye seferber oldu. yani bu olaydan şunu da çıkarabiliriz, demekki insanların bir olması hiç zor değil, birbirlerine zarar vermeden yaşayabilmeleri kolay ve gerçekten millî birlik ve beraberlik ülke içinde de huzur ve güvenlik sağlar. son olarak yaralılara allah'tan acil şifalar, vefat edenlere allah rahmet eylesin, yakınlarını kaybedenlere baş sağlığı diliyorum:((
devamını gör...

sözlük yazarlarımızı ayakta tutan yazılar

insanı ayakta tutan şey kalbinde bitmeyen inancıdır. insan önce bir hedef belirmeli sonra o hedefe ulaşmak için elinden geleni yapmalı ve buna inanmalıdır...
mesela beni ayakta tutan şey; hayallerim ,umudum ve inancimdir.
benim ulaşmak istediğim ve ancak onlara ulaştığımda mutlu olabileceğim hayallerim var. etrafımda bu hayallerime ulaşmak istemeyen çok insan var . ama onlar bilmiyorlar hayallerim benim mutluluğum, bu hallere ulaşmazsam hiçbir zaman mutlu olmayacağımı. ne derlerse desinler , beni vazgeçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapsalar bile vazgeçirmeyecekler . benim hayallerim o kadar ucuz degil çünkü. bu benim hayatım kimsenin karışmaya hakkı yok. eğer bir insan amacına ulaşmak istiyorsa çevresinden gelen kötü konuşmalara kulağını tıkamalı, insan ancak böyle mutlu olur.
devamını gör...

rosen köprüsü


görülebilir evrenin ötesinde, bu evrene paralel başka evrenlerde var mıdır? mistikler ve filozoflar böyle olduğunu öne sürüyorlar. bilim adamları ise yakın zamanlara değin böyle bir şeyin olanaksız olduğunu düşünüyorlardı. fakat bugün fizikçiler paralel evrenlerin olabileceğini matematiksel olarak ortaya koyabiliyorlar.

paralel evrenler kavramı, bugün bilimsel terimlerle açık bir şekilde tartışılabilmektedir. bilim adamları içinde bulunduğumuz evrenin varlığını bir takım neden sonuç bağlantılarıyla açıklayabiliyorlar. aslında bu açıklama, üç boyutlu uzaylı tümüyle onun yapısını oluşturan fizik nesnelerden ibaret olduğu esasına dayanır. bu yaklaşım biçimi ilk bakıştan, evrenin var olan her şey demek olacağı anlamına gelebilir. fakat iki önemli nokta var. birincisi, bilim adamlarının evrenin açıklamaları, birtakım soyut(güzellik ve sevgi gibi)açıklamalardan kaçınır. oysa her ne kadar biz bir evrende yaşıyorsak da, bu tür soyut kavramlar bu fizik evren içerisinde önemli bir yer tutarlar. ıkincisi olarak da bilimin tüm yaklaşımları ve bu konuya ilişkin kabulleri kesinlikle 3 boyut ile sınırlanmıştır.

einstein ve yakın çalışma arkadaşı nathan rose'nin kara delik tünelleri matematiksel olarak kabul ettiklerini ve inceledikleri biliniyor. einstein ve rosen bu çalışmalarının sonucunda şaşırtıcı bir şey keşfettiler iki: kara delik tünellerinin dibi yoktur. burada, uçlarından birbirlerine bağlı iki huni söz konusudur. birleştikleri nokta, tünel'in boğaz kısmını oluşturur. dolayısıyla tünelin bir ucundan giren bir nesne, merkezdeki ya da boğazdaki olan üstü çekimin etkisiyle, tünelin öbür ucundan dışarı fırlatılır. öyleyse öbür yanında ne vardır? öbür yan, yeni bir evrendir, ilkinden tamamıyla farklı bir evrendir bu! ışte bu iki evreni birbirine bağlayan tünele einstein-rosen köprüsü adı verilir. ısteyin ve rose'nin bu konuya ilişkin çalışmaları, üç boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda tünellerin bulunduğunu vurgular. bu evrensel tüneller 4 boyuta açılır. yani bu da paralel bir evren demektir. çoğu bilim kurgu yazarı, hatta bazı bilim yazarları, gelecekte uzay yolculuklarının bir einstein- rosen köprülerini kullanarak bir evrenin diğer bir evrene hatta bir zaman diliminden diğerine sıçrayacaklarından söz ederler. söz konusu teori güçlü olabilir, bu konuya ilişkin bazı karşı çıkmalar vardır. alber einstein ve nathan rosen, kara deliklerin, bir evrene, bizim evrenimizden başka bir yere ya da başka bir zamanı açılabilecek kapılar olabileceğini öne sürdüler. kurumsal olarak bu model kanıtlanabiliyor. bu kurumsal uzay/ zaman geçitlerini "solucan tünelleri" adı verilmektedir. diger ismiyle bu geçitlere "einstein-rosen köprüsü " denmektedir. bu geçitler sayesinde evrenin çok uzay noktalarına çok kısa zamanlarda seyahat etmek mümkündür.
devamını gör...

güne bir söz bırak

daha kötüsü ne olabilir diyorum daha kötüsü oluyor...
devamını gör...

kendine bir not bırak

bu notu 10 yıl sonrasına bırakıyorum

hiç vazgecmedim ,ne insanların dedikleri , ne çektiğim zorluklar beni hayallerimden vazgeçirmedi . şuan savcı olmuşum haklı olduğu halde haksız duruma düşen insanların hakkını arıyorum. çünkü benim görevim bu. aslında ben en çok bunun için savcı olmak istedim. haklı insanların hakkını aramak için
devamını gör...

okul okumak gerekli mi sorunsalı

hayat bize en güzel okulken okul okumanın gereksiz olduğunu savunan bir kesim vardı. okuma yazmayı anne babasının öğretebileceği ya da matematiksel bilgilerin vs. hayata hemen atılırsa tecrübelerle okulda öğrendiği gibi her şeyi dışardan da öğrenebileceğini savunmaktaydılar. ben kesinlikle okul okumanın gerekli ve konunun tartışmaya dahi kapalı olduğunu savunan tarafım. çünkü etrafımıza baktığımızda en temelinden okuma yazmayı dahi okulda öğrenmekteyiz ve herkes ailesi tarafından şanslı doğmuyor ki güzel şeyler öğrenebilsin. öğretmenlik denen bir meslek var ve eğitimin ailede başlayamadığı bir çok ailesiz insan da var. hayallerinde doktor olmak isteyen birisi bunun okulunu okumadan nasıl mesleğini icra ettirebilir ki? bana öyle geliyor ki okulunu tamamlayamadan para kazanmaya başlamış, biraz da entelektüel birikim yapıp, bir iki kitap okuyarak kendisini artık olmuş varsayan cahil bir kesimin saçma sapan bir teorisinden ibaret geliyor. ve korkmayın kimseden hep dimdik olsun başınız vazgeçmeyin asla çünkü vazgeçenler kaybedenlerdir ve siz kaybeden olmayın asıl kaybedenler size engel olmak isteyen sizin hayallerinizi boş görenler olsun.
devamını gör...

geceye bir söz bırak

gönlüm darılmış dilime, dilim ise gönlüme! gönlüm, içindekileri anlatmadığından dilime, dilim anlatılmaz şeyleri hissettiğinden gönlüme…
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim